Gelişmiş Arama
Ziyaret
10922
Güncellenme Tarihi: 2011/07/14
Soru Özeti
Zengin olan kimselerin sahip oldukları servet kendilerin göstermiş oldukları çabanın karşılığı mıdır yoksa Allah’ın kendilerine vermiş olduğu lütuf müdür?
Soru
Acaba zengin olan kimselerin elde etmiş oldukları servet onların göstermiş oldukları çabanın karşılığı mıdır yoksa Allahın kendilerine vermiş olduğu bir lütuf müdür? Fakirlerin durumu da bunun tersi olabilir mi?
Kısa Cevap

Rızık ve azık veya servet genel anlamda Allah tarafından bağışlanan genel bir lütuftur. Ancak Allah’ın genel anlamda olan bu lütuf ile servet elde etmek için çaba harcamak ve uğraş göstermek arasında her hangi tezat söz konusu değildir. Ama Allah u Teâlâ’nın, iman eden kulları ilişkin has bir inayeti ve lütfü var olmaktadır. Allah u Teâlâ bu kulları hakkında var olan bu has lütfünü gerçekleştirmek için farklı yöntemler izliyor. Meşru olan bir servet türünü onların güdümüne vermek bu yöntemlerden bir tanesidir. Elbette bilinmelidir ki Allah tarafından verilen servetlerin her çeşidi lütuf anlamında değildir. Bilakis verilen bu servetlerin bir kısmı azabın bir nişanesi de olabilir. Diğer taraftan Allahın iyi kulları bu dünyada tüm maddesel ayrıcalıklardan en uygun bir şekilde kesin yararlanacaklardır diye bir kaide de söz konusu değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu site buna benzer bir soruya daha önce cevap vermişti. Soru şöyle idi: Hacca gitmek ve imamların (a.s.) türbelerini ziyaret etmek acaba insanın iradesinden neşet eden bir durum mudur yoksa Allahın ve Masumların (a.s.) talepleri doğrultusunda gerçekleşen bir eylem midir? Bu bağlamdaki açıklama (cevap)  3411 no’lu sorunun cevabında yapılmıştır. Ona müracaat ederek cevabınızın bir miktarını alabilirsiniz.

Ama burada kısa bir şekilde dikkatinin bazı noktalara çekiyoruz:

1-   Alla u Teâlâ, hikmetinin iktizası gereğince kâfir ve mümin farkını gözemeksizin insanların bireyleri rızık konusunda farklı olmalarını karar kılmış ve bu farklıklarla onları imtihana tabi tutmak istenilmiştir.

2-   Bu esas gereğince Allah u Teâlâ’ya şükür edenler ile etmeyenler arasında fark koymaksızın beşrin tüm fertleri arasında rızkı ve başka bir tabirle serveti dağıtmış ve bütün fertler Allahın bu genel lütfünden yararlanma noktasında farksızdırlar. Kuranı kerim bu bağlamda Allah’ın resulünü muhatap alarak şöyle buyurmaktadır: “Rabbinin lütfünden her birine; onlara da, bunlara da (kâfirlere de müminlere) veririz. Rabbinin lütfü (hiç kimseye) yasaklanmış değildir[1] Başka bir beyanla servetin niceliğini ve kazanılmasının nasıllığını ve niteliğini bir kenara bırakırsak ama aslı ve genelliği Allah’ın genel olan lütuflarındadır. Her kes farklı miktarda ondan yararlanmaktadır.

3-   Rızkın takdir edilmesi ve Allah’ın lütuf kapısının açık olması servet kazanmak için insanlar tarafından sarf edilmiş çaba ve gayret arasında bir tezat yoktur. Dini kaynaklarda rızık konusunda duayla yetinmeyin bilakis meşru olan serveti kazanmak için çalışmayı akıllardan götürmeyin şeklinde tavsiyeler ve teşvikler var olmaktadır. Bu bağlamda 4007. Sorunun cevabına müracaat ediniz.

 Bazı imanlı kimselerin serveti Allahın has lütfüyle fazlalaşıyor. Birçok yerde bu fazlalık çok farklı yollarla gerçekleşiyor hatta takva sahibi olan şahsın kendisi bile bu yerlerden kendisine servet ulaşacağını tasavvur bile edemiyordu. Talak süresinin 2. ve 3. Ayeti ve bu ayetlerin tefsirinde zikredilen rivayetler bu hakikatin açıklayıcısıdırlar. Ayetlerde şöyle denilmektedir: Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur”.  

4-   İman sahibi bazı kimseler servet ve daha fazla maddi imkânlara sahip olmuş olmaları fakir olan mümin kimselerin Allahın has lütfünden mahrum bırakılmış olmasına delil değildir. Bilakis Allaha Teâlâ hikmetinin iktizası gereğince bütün müminlere has lütfüyle bakar. Ancak bu lütuf bazen servet kalıbında tecelli eder. Hz. Süleyman ve Hz. Yusuf hakkında tecelli ettiği gibi ki Allah u Teâlâ onlara bu dünyada zahiri olan bu dünyanın makamını verdi. Bazen de fakirlik ve sorunları tahammül etmesi gerekir kalıbında tecelli bulur. Hz. Eyüp da tecelli eden hakikat bunun en tipik örneğidir. Mümin olan bir kimse teslimiyet bağlamında öyle bir dereceye varması gerekir ki hem fakirliği hem zenginliği Allahın lütfüne delalet eden birer nişane şeklinde algılaması gerekir.[2] (Maşuk için güzel olan benim için de güzeldir). İmam Humeynin (allahın rahmeti üzerine olsun) tabiriyle (maşuktan olan cefa vefadır). Bu bağlamda daha fazla bilgi edinmek için 3040. Numaralı sorunun cevabına müracaat ediniz.

5-   Elbette şu noktaya dikkat etmemiz gerekir ki fazlalaşan her çeşit servet, Allah’ın has lütfüdür şeklinde algılamakta doğru değildir. Belki sadece meşru yolla mümin olan bir kimseye verilmiş ve kendisi de onu helal ve meşru yollarda sarf ediyor ise Allah’ın lütfü olabiliyor. Bu halet dışında kalan tüm servet ve zenginlikler Allah’ın has lütfü olmadığının yanı sıra sahibi için ilahi azabın nişanesi de olabiliyor. Kuranı kerim bu tür servet için” yavaş yavaş helake doğru gitme yani bir anlamda mühlet verme” anlamında olan “istidrac” kavramını kullanmış.[3] Şöyle buyurmaktadır: “Bizim onlar için karar kıldığımız ilahi nişane ve ayetlerimizi unuturlarsa bizde buna karşılık olarak dünyevi olarak kavuşmak istedikleri tüm maksatlarına varmaları için gerekli kapıları açık bırakırız. Böylece ele geçmiş olan tüm servetler ve konumlardan dolayı sevinsinler. Daha sonra onlar belirsiz bir hal üzereyken ani bir azaba duçar edeceğiz”.[4] Kesinlikle böyleli bir serveti Allahın has lütfüdür şeklinde algılamak doğru değildir. Bilakis bir tuzak ve böyleli bir tuzağa düşmekten Allaha sığınmak lazım. Ümit ederim zikredilen noktalara ve bu bağlamda sorulan sorulara verilen cevapları mütalaa ederek cevabınızı almışsınızdır.



[1] İsra, 20.

[2] A’araf, 168.

[3]Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz (A’araf, 182; Kalem, 44.

[4]Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar” ( An’am, 44).

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar