Gelişmiş Arama
Ziyaret
15998
Güncellenme Tarihi: 2010/01/02
Soru Özeti
Müfessirlerimiz nuşüz ayetindeki (kadınları dövünüz anlamında olan) “vadribuhunne” sözcüğünü nasıl tefsir veya tevcih etmişler?
Soru
Müfessirlerimiz nuşüz ayetindeki (kadınları dövünüz anlamında olan) “vadribuhunne” sözcüğünü nasıl tefsir veya tevcih etmişler?
Kısa Cevap

 İslami öğretilerde kadınlar değerli bir konuma sahiptirler. Peygamber (s.a.a) ve imamların (a.s.) rivayetlerinde kadınlar övülmüş ve temcit edilmişler. Rivayetlerimizde salih kadın, bereket ve hayır kaynağı ve en değerli varlık olarak tarif edilmiştir. Hakeza cezalandırılması da yasaklandırılmıştır. Kadınlara yönelik cezalandırma (dövme) gibi kötü davranışlarda bulanan beyler de en kötü varlıklar olarak tanıtılmıştır. Yalnız kendi kocalarının hak ve hukukuna riayet etmeyen kadınlar var ve onları bu durumlarından caydıracak tüm yöntemler uygulandığı halde caymazlarsaa onlar bu durumdan istisna edilmiştir. Nisa 34. ayetinde kadınların baş kaldırılmasından ve dövülmelerine izin verilmiş ise bu tür kadınlar içindir.

Konu edilen ayette ilkin itaatkâr ve layık olan kadınların vasıfları anlatılmış ve daha sonra bazı hanımlar usulsüzlük yapabilirler ihtimali göz önünde bulundurulmuş ve böyleli kadınlara karşı kocalarının nasıl davranmaları gerekir noktasında bazı öğütlerde bulunmuştur. İlk merhalede kocaların vazifesi böyleli kadınlara karşı öğüt ve nasihatte bulunmaları, ikinci merhalede yataklarını terk edip uzak durmaları beyan edilmiştir. İkinci merhalede açıklanmış olan vazife birinci merhalede beyan edilmiş olan vazifeye oranla daha serttir. Son üçüncü merhalede ise dövmeleri konu ediliştir. Bu son merhale ile ilgili birkaç noktaya dikkat edilmesi gerekir:

1. üçüncü merhale son merhaledir. Doğal olarak daha önceki merhalelerde sorun çözülürse son üçüncü merhalenin icra edilmez.

2. Fiziksel uyarı; fıkıh kitaplarındaki açıklamalara göre çok hafif ve kadının bedeninde kırıklık, yara ve morartı gibi izlere sebebiyet vermeyecek şekilde olmalıdır.

3. Fiziksel uyarının kendisi de merhalelidir. Öyle ki, rivayetlerde misvak çubuğuyla dövmeye bile işaret edilmiştir. Dolayısıyla ilk merhaleler etkili olursa sonraki merhalelerin icra edilmesi caiz değildir.

4. Bu konu kadınlara mahsus değildir. Erkekte huysuzluk eder ve uyumsuzluk yaparsa hâkim onu uyarmalı ve gerekirse onu vazifelerine aşına etmek için tazirde (fiziksel uyarıda) bulunabilir.

Ayrıntılı Cevap

 Müfessirlerin “Vedribuhunne” (kadınları dövün) sözcüğü hakkındaki görüşlerini beyan etmeden önce İslam’ın, kadının değeri hakkındaki görüşüne değinmeliyiz. İslam’ın yüce öğretilerinde kadınlara ve eşlere çok değer verilmiş ve rivayetlerde övülmüşlerdir. İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ”Hayrın ve bereketin en çoğu kadınlarda yerleştirilmiştir”[1].

Şia âleminin altıncı İmami, kadınları iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayırmış ve onların iyileri hakkında “Bu kadınların değeri gümüş ve altından ve diğer mücevherlerden daha çok yüksektir, mücevherin onlara karşı hiç bir değeri olamaz” demiştir.[2]

Allah’ın Resulü (s.a.a) de “Bu dünya bir eğlence (metaa) konumundadır, bu eğlencenin en iyisi ise güzel ahlaklı kadındır” buyurmuştur.[3]

Masumların bu değerli sözleri kadınların değerlerinden bir kısmına işaret ediyor ve kadınların varlığının hayır ve bereketin kaynağı ve onların vücutsal ve manevi değerlerinin dünyanın en kıymetli eşyasından daha üstün olduklarını belirtiyor.

Kadınları dövmek yasaktır:

İslam’ın buyrukları bu bağlamda dikkatimizi hassas nüktelerle çekmektedir. Zira bedensel ve ruhsal olarak kadınların cezalandırılmasını ailevi bir cinayet olarak tanımlamaktadır. Kadınlar erkekler gibi şerefli ve değerli varlıklardır. Bu nedenle dövme olayı insanlar tarafından tahammül edilemez bir eylemdir. Titreyen bu gönüller ve merhametli olan bu kalpler nazik ve şerefli varlıklardırlar. Onların sahip oldukları beden hayvanların sahip oldukları organlar gibi dayanaklı değildir ki, dövülmeyi ve cezalandırılmayı tahammül edebilsin. İslam dini kadınların cezalandırılmasını yasaklamıştır.   Bu bağlamda Resül’i (s.a.a) Ekrem şöyle buyuruyor: ”Ey insanlar hanımlarınız hakkında çok dikkatli olun. Zira onlar ilahi vaatlarla maiyetinize verilmiştir ve Allahın özel kelimeleriyle kendinize onları kendinize helal kıldınız. Şu halde bu emanetleri dayaklar altına alıp aşk ve muhabbet odağı olan gönüllerini incitmek size yakışır mı?”[4]

Ve yine şöyle buyuruyor: ”En kötü erkeklerin belirtilerinden birisi, kendi hanımını ve kölesini dövüp kendilerine karşı merhametli ve şefkatli olmayan kimsedir”[5]

Ama kendi kocalarının haklarını göz ardı edip onların cinsel ihtiyacını gidermek noktasında kusur eden, kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkan, kötü ahlaklarıyla muhabbet ve huzur merkezi olan evi, çatışma merkezine döndüren ve yersiz olarak kendi kocalarının işlerine dehalet ederek onları tesir altında bırakan bir grup kadınlar da söz konusudur. Bu gruptan olan kadınlar istisna edilmiş ve İslami açıdan bunlar şiddetli bir şekilde kötülenmişlerdir. Resul’i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: ”varlık âleminde en kötü şey uyumsuz(luk yapan) kadınlardır”[6].

Kur’an, hadis ve İslam fıkhı literatüründe böyleli (uyumsuzluk yapıp aile düzenine riayet etmeyen) kadınlara “naşize” deniliyor. Bu durum da gurur, kendini üstün görme ve bencilikten kaynaklanıyor.

Sonuçta istisna edilmiş olan böyleli kadınlar, kocalarının sözlerini dinlemez ve kocalarının hayatını olumsuz etkiler ve hayatlarını onlar için zorlaştırırlar. Mukaddes İslam dini böyleli insanların ıslahı ve cezalandırmaları için aklanı bir yöntem öne sürmüştür. Kur’an-i kerim nisa süresinde olan bu ayeti kerimede evlenme ve aile meseleleriyle alakalı ince ve latif nüktelere işaret etmiştir. Sevindiricidir ki, yeni ilimler de bu ayetin bazı sır ve hikmetlerini keşif ve beyan edebilmişlerdir. Aslında bu ayeti kerime Kur anın ilimsel mucizelerinden birisidir. Gerçi Kur’an-i Kerimin bütünü, farklı yönlerden icaza sahiptir.

Açıktır ki aile konuları ve özellikle kadın erkek ilişkileri çok zarif ve ilginçtir. Bazen aşk ve sevgiyi kızgın bir çehreyle göstermek gerekirken, bazen de sinir ve kızgınlığı sevgi ve mehabetli bir çehreyle gösterilmesi lazım. Bu ikisinin fasılasının sınırına riayet etmek ve her birisinin ibraz edilmesi gereken yerleri tanımak kolay bir iş değildir. Filozof, sosyolog ve psikologlar bu noktaları tanımak ve keşif etmek için eskilerden beri çok uğraşmış ve bu bağlamda birçok kitap yazmışlardır.

Ama Kur’an-i Kerim, peygamber (s.a.a) ve ehli beytin (a.s) rivayetlerinin incelikleri şuradadır ki; İnsanın temel ihtiyaçlarına yönelik önemli ve genel ilkeler en kısa, güzel ve herkesin anlayıp pratiğe tükebilecek sade bir şekilde insanların ihtiyarına sunmalarıdır.

Nisa suresinin 34. Ayeti dikkatli ve ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulması için birçok konuya işaret edilmesi lazım. Ama özetle söylenilebilinen şey şudur: ayeti kerime ilkin yönetmenliği, aileyi koruma ve aile nafakasının teminini kocanın sorumluluğuna veriyor, daha sonra kadınları, evdeki sorumluluklarına oranla iki gruba ayırıyor:

Birinci grup ”Salihler ve kurtuluşa ermiş olanlardir”; bunlar aile düzenine karşı teslimiyet göstermiş ve sorumluluğu kabul edip kocalarının bulunmadıkları dönemlerde bile vefakâr olan kadınlardır. Açıktır ki, böyleli kadınlara karşı erkekler son derece ihtiramlı olmalı ve haklarına riayet etmelidirler.

İkinci grup kendi vazifelerini yerine getirmeyip onlarda uyumsuzluk alametleri görülmekte olan kadınlardır. Kur’ani kerim böyleli kadınlara karşı kocalarının nasıl davranmaları noktasında bazı vazifeler belirtmiş ve bu vazifeleri de merhale merhale yerine getirmelerini istemiştir. Her halükarda adalet sınırını açmamaya dikkat etmelerini vurgulamıştır. Bu vazifeler ayeti kerimede şöyle sıralanmış:

Birinci merhale: ”Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin”. Böylece aile nizamının ötesine çıkan kadınları her şeyden önce nasihat etme vesilesiyle onları bu gibi işlerin neticesinin nereye varacağından haberdar edip dikkatlerini mesuliyetlerine çekerek bu işten onları vazgeçirmektir.

İkinci merhale: “nasihat ve öğütleriniz faydasız ve netice vermediği durumda yatakta onlardan uzak durun”. Bu tepki ve önemsememe, tabir caizse bu küskünlük kocanın kendi hanımının davranışlarından razı olmadığının alametidir. Bu hafif ve yumuşak tepki kadının ruhunu etkileyerek onu o davranışlarından vazgeçirebilir.

Üçüncü merhale: “Vedribuhunne” onları bedensel olarak cezalandırın”. İsyanı, vazife ve sorumluluklara sırt çevirerek haddi açar, inatlığı ve aile düzenine aykırılığı devam ederse, birinci ve ikinci merhaledeki öğütler ve yatağında ondan uzak kalmalar faydasız olursa şiddete baş vurma dışında başka bir çare kalmayacaktır. Bu durumda kadını yola getirmek ve vazifesine döndürmek için artık bedensel cezanın uygulanmasına izin verilmiştir.

Nasıl İslam dini kadını bedensel olarak cezalandırmak için erkelere izin vermiştir? Sorusu sorulabilinir?

Bu sorunun cevabı ayetin içeriğine, bu bağlamda varit olan rivayetler ve fıkıh kitaplarında bu rivayetler hakkında yapılan açıklamalara ve günümüzdeki psikologların vermiş oldukları açıklamalara dikkat edildiğinde pek de zor değildir. Zira ilkin ayeti kerimede bedensel ceza, sadece vazifesini tanımayan ve vazifesine döndürmek için faydalı olabilecek tüm yollar denenmiş ve fayda vermemiş kadınlar için caiz görülmüştür. Ayriyeten bu konu İslam’a münhasır yeni bir şey değildir. Dünyanın bütün kanunlarında, vazifelerini yerine getirmeyen kişileri kendi vazifelerine döndürmek için yumuşak yollar denendikten sonra faydasız geldiğinde şiddete başvurmak ön görülmüştür.

İkinci olarak buradaki bedensel uyarı fıkıh kitaplarında belirtildiği gibi morartı, yaralama ve kırılmaya neden olmayacak kadar hafif ve yumuşak olmalıdır.

Üçüncü olarak psikologlar günümüzde bazı kadınların Mazoizm (eziyet etmeye meyilli) gibi halete sahip ve bu halet onlarda şiddetlendiğinde, onları teskin edebilen tek şey, bedensel olarak onları hafiften cezalandırmak olduğuna inanırlar. Buna binaen ayetin bu kısmı bu tür kadınlara yönelik de olabilir. Bedensel olarak bu gibi kadınları cezalandırmak onlar için rahatlatıcı bir yön taşımaktadır. Bunun kendisi ruhsal tedavinin bir çeşididir. İslam öğüt verme, küskünlüğü ve hafiften de olsa bedensel cezalandırma gibi ilaçlarla bu gibi hastaları tedavi etmeyi, hastalıklarının şiddetlenmesine, çocuklarının yetim ve ailenin o sıcak nimetinden mahrum kalmasına ve camianın temeli olan aile yuvasının bozulmasına neden olan boşamaya tercih etmiştir.

Bu kesindir ki, zikir edilen bu merhalelerden herhangi birisi eserini gösterip kadını kendi vazifesine döndürürse, kocası hiçbir bahaneyle artık kadına eziyet edemez ve eziyet etmesi haramdır. Bu nedenle bu cümlenin ardından şöyle buyrulmuştur: “onlar itaat ederlerse onlar hakkında haddi açmayınız”.

Dikkat edilmeye şayan olan nükte şudur: gerçi bedensel cezanın en son sınırı kırılma, yaralama ve morartmaya varmamaktır ise de ama dövme ve bedensel cezalandırmadaki hedef kadını vazifesine döndürmek ve kanunsuzluktan onu vazgeçirmektir. Dolayısıyla bedensel cezalandırmada belirtilen mertebeler sırasıyla takip edilmelidir. Takip edilen hedef hangi mertebede hâsıl olursa bir sonraki merhaleye geçmek caiz değildir.   Ayette zikredilen dövmeyi “misvak çubuğuyla vurmaktır”[7] şeklinde tefsir eden rivayetler, dövme noktasında var olan mertebeler silsilesini beyan etmeyi güdümlemiş olabilirler. Yani rivayetler, misvak çubuğuyla dövüldüğünde takip edilen hedef hâsıl olursa, bir sonraki mertebeye geçmenin caiz olmadığını vurgulamak istiyorlar.

Şöyle denilebilinir: bu gibi itaatsizlik ve kanunlara riayet etmeme durumu bazen koca ve erkek tarafından da olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda erkekler de bu cezalandırma kapsamına giriyorlar mı?

Bu sorunun cevabı müspettir. Yanı eğer erkekler de aynen kadınlar gibi kendi vazifelerini yerine getirmezlerse cezalandırılırlar. Ama dikkat edilmesi gerekir ki, bazı insanlarda var olan bu durum eziyet etmek (sadizm)dir. Bu hastalık şiddetlendiği zaman, onun tedavisi onun bedensel olarak kadın tarafından cezalandırılması değildir. Zira bu hastalığın tedavisi genelde bedensel olarak cezalandırmak değildir. İkinci olarak kadının buna gücü yetmez. Üçüncü olarak din hâkimi suçlu erkekleri farklı yöntemlerle cezalandırmaya görevlidir. Hatta eğer gerekirse kocayı kendi görevini yerine getirmek için onu bedensel müeyyidelerle cezalandırabilir.

Allah Taala ayetin sonunda, kendi yönetmenlik konumlarından sui-istifade etmemeleri için tekrar erkekleri uyarıyor. Bütün kudretlerin fevkinde olan Allahın kudretinde tefekkür etmelerini istiyor. “Zira Allah, çok yüce ve çok büyüktür”.[8]



[1] Men la Yahduru-l Fakih, c 3, s 538.

[2] El-Kafi, c 5, s 332.

[3] Mustedreku-l Vesail, c 14, s 150.

[4] Mustedreku-l Vesail, c 14, s 252.

[5] Tehzibu-l Ahkam, c 7, s 400.

[6] Mustedreku-l vesail, c 14, s 165.

[7] Tefsiri Burhan, c 1, s 367, (tefsiri efzelden alıntı yapılmış c 1, s 523).

[8] Tefsiri Numune c 3, s 411–416, (özet olarak alıntı yapılmış).

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Niçin Hz. Mehdi (a.s) gaybet döneminde insanların hidayeti için bir kitap te'lif etmiyor?
    10828 Eski Kelam İlmi 2011/05/23
    Şimdi gaybet döneminde yaşıyoruz; bu dönem genel naiplerin dönemidir. Bu dönemde Şia'nın hidayeti gerekli şartları haiz Şia'nın büyük fakih ve alimlerinin üzerinedir. Ama bu dönemde Hz. Mehdi'nin insanların yararlanmaları için niçin bir kitap telif etmediği konusuna gelince bunun çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin:
  • Allah kelimesinin lügatteki anlamı ndedir?
    12909 Eski Kelam İlmi 2011/03/01
    Farçada "huda" kelimesiyle karşılık bulmuş olan mübarek "Allah" kelimesi has isim ve Allahın en kapsamlı isimlerindendir. Hz Ali (a.s.) "Allah" kelimesinin anlamı hakkında şöyle buyurmuş: "Allah yaratıkların kendisinde şaşkılıkta kaldığı ve kendisine aşık oldukları bir mabud anlamını veriyor. Gözlerden gizli olan ve akılların (künhi zatiını) derk edemedikleri ...
  • Yoga-Zen konsantrasyonu (meditation) hakkında görüşünüz nedir?
    10228 Pratik Ahlak 2010/10/12
    Bu tekniği yapanların iddiasına göre konsantrasyon egzesizi yapmak, bizi şaşırtıcı bir şekilde düşüncelerimizin arasında yolculuk yapmamızı sağlıyor. Onun, daha sağlıklı, ıztrapsız, endişesiz bir yaşam sağlaması, yorgunluğu gidermesi gibi birçok faydalar vardır. Ve bizi zihnin çeşitli safhalarına ve farkındalığa ulaştırıyor.Konsantrasyon, ...
  • “Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
    34702 Tefsir 2015/06/18
    Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ...
  • Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
    14536 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarında faaliyet gösterdiği dönem.1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğuİbrahim (a.s), “Babil” topraklarında dünyaya geldi. İbrahim (a.s)’in doğumundan ...
  • Neden İslam dininde evlat boşanma durumunda erkeğe verilir?
    3787 Koruma 2019/06/15
    Öncelikle bu soruda kast edilen ifadenin incelenmesi gerekir. Eğer kastınız evladın intisabı ise İslam dininde evladın intisabı erkeğe olduğu gibi kadınadırda. Bu konu tamamen açık ve nettir. Örneğin mahremiyet, miras, akrabalık,... erkeğe özgü değildir. Bütün bu bağlar kadın içinde söz konusudur.[1] Ama eğer kastınız ...
  • Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
    9700 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin ...
  • ben kasetlerden ve has şirketlere ait sd.lerden kopyalama yapıyordum. Şirketleri tanımadığımı dikkate alarak onların hakkını nasıl eda edebiliyorum?
    6249 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/06/18
    Kopyalama ve manevi haklar noktasında değerli mercilerin görüşleri farklıdır. Ayetullah, İmam Humeyni, Tebrizi, Sistani, ve Safi hazretleri şuna inanmaktadırlar: yazılım türü bir şeyi icat etmek usulen üretkenine hak icat etmiyor ve dolayısıyla sahiplerinden izin almaksızın kopyalamaları ve çoğaltması caizdir. Ayetullah Hamenei, Behcet, ve Vahit hazretleri şöyle diyorlar: ...
  • Dine dayalı ahlakın manası nedir?
    11239 Yeni Kelam İlmi 2012/06/16
    Din ve ahlak arasındaki ilişki bağlamında ahlaki değerlerin temelleri hususunda iki genel bakış vardır: 1. Ahlak dinden bağımsız bir disiplindir ve din bir ile ilişkisi yoktur. 2. Ahlak din, iman ve Allah’a inanmayla bağlantı kurmaksızın gerçekleşmez. Batı toplumlarında bu konu geniş ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    50484 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...

En Çok Okunanlar