Gelişmiş Arama
Ziyaret
6883
Güncellenme Tarihi: 2009/11/28
Soru Özeti
Acaba İslam’da kozmopolitiz ıstılahının ifade ettiği anlama benze bir anlayış var mıdır?
Soru
Acaba İslam’da kozmopolitiz ıstılahının ifade ettiği anlama benze bir anlayış var mıdır?
Kısa Cevap

Kozmopolitizim (Cihan Vatan) mektebi evrendeki tüm insanlar, kendilerini bir diğerinin memleketlisi ve aynı vatanın insanı bilmeleri gerektiğine inanan bir anlayıştır. Bu anlayışın hedefi milliyetçiliği ve ırksal farlılıkları kenara iterek global bir edebiyata ve kültüre ulaşmaktır. İslam’da böyle bir düşüncenin olup olmadığı bağlamında kısaca şunu söylemek gerekir. İslam dinin insanın ilişkileri noktasında nihai armanı bir tek ümmetin oluşumuna varmaktır. Toprak bağlamında da bütün coğrafi sınırları kaldırıp ilahi tek kanunun gölgesinde tek global bir ülkenin vücuda gelmesi de isalam dininin nihai hedefidir. Kur’anı kerimin bir çok ayetleri, imamlardan (a.s.) nakledilen bir çok rivayetler, İslam peygamberinin Fars imparatoruna göndermiş olduğu mektup ve mehdeviyet meselesi İslam’da “Cihan Vatan” (kozmopolitizim) anlayışının var olduğuna delalet eden dililer olarak gösterebiliriz. Elbette İslam’ın ön görmüş olduğu şartlar ve programlara uygun bir Kozmopolitizim anlayışı maksattır.   

Ayrıntılı Cevap

Cihan vatan (kozmopolitizim) mektebi evrendeki tüm insanlar kendilerini, bir diğerinin memleketlisi ve aynı vatanın insanı bilmeleri gerektiğine inanan bir anlayıştır. Bu anlayışın hedefi milliyetçiliği ve ırksal farlılıkları kenara iterek global bir edebiyata ve kültüre ulaşmaktır. Bu mektebin şiarlarından ve hedefinden anlaşılan şu ki bu mektebi tesis edenler şunu istemektedirler: Dünyadaki tüm insanlar ortak bir edebiyat ve kültürle tek bir toplum haline gelmeliler. Bu mektep her ne kadar bir ıstılah olup yirminci asırda bazı Batı yazarları tarafından dünya edebiyatına sokuldu ve asıl itibariyle on sekizinci asrın ikinci yarısından itibaren bir grup yazarlar tarafından bazı milliyetçi düşüncesinin aleyhine temeli atıldı. Ama böyleli bir anlayış has program, hukuksal asar ve yöntemle İslam dininin nihai hedefidir. Aşağıdaki deliller bu iddiayı gerekçelendirebilen gerek ve hakikatlerdir:

  1. İslamın insanlar arasındaki insani irtibat ve ilişkiler bağlamındaki nihai armanı insanların tek bir ümmete kavuşmalarıdır.  Toprak bağlamında da bütün coğrafi sınırları kaldırıp ilahi kanunun gölgesinde tek global bir ülkenin vücuda gelmesi de İslam dininin nihai olarak varmak istediği bir hedeftir. Peygamberin (s.a.a.) cihani (global) risalesinin hedeflerinden birisi beşeri toplumu bu değerli ve nihai merhaleye vara bilmesi için tekamüle doğru hareket etmesine hız kazandırmaktı.

Kur’an’ı kerim İslam peygamberinin risalesinin kapsamı bağlamında açık bir şekilde bu konuya değiniyor ve peygamberin risalesi has bir toprağın milletiyle sınırlı olmadığını diyor. Bilakis Onun mesajı ve daveti cihanşümuldur. O bütün insanları her çeşit ırk, renk ve dil gözetmeksizin İslam’a davet etmekle mükelleftir. Bu konuyu ispatlamak için aşağıdaki ayetlerden istifade etmek mümkündür:

  1. Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”.[1]
  2. “(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız”.[2]
  3. Furkan suresinin başında şöyle bir ayeti okuyoruz: “Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir”. (Furkan, 1).
  4. De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem”.[3] Bu gibi ayetler ve kuranın bir diğer çok ayetleri peygamberin (s.a) davetinin cihanşümul olduğuna delalet eden açık delillerdir. Peygamberlerin takipçilerini tek ümmet şeklinde olduğunu tabir eden bu konuya delalet eden bir diğer sınıf ayetler şunlardır:
  1. “İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler…”.[4]
  2. Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin”.[5]
  3. Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının”.[6] Bu ayetler açık bir şekilde şu noktayı beyan etmektedir ki ilahi mesajı getiren resullerin yöntemleri ve şeriatları, her ne kadar zamanın ve mekanın farklılığından dolayı bir birinden farklı idi ise de ama tek ve ortak hedefe sahip idiler.  O da dünya insanlarını tevhide, adelete ve şirkle mücadeleye davet etmekti.
  4. Peygamberin daveti cihanşümul olduğuna delalet eden imam Müçteba’dan (a.s.) nakledilen bir hadiste şöyle okuyoruz: Yahudilerden bir kısım insanlar Peygamberin (s.a.a) yanına geldiler ve şöyle dediler: Ey Muhammed kendisine vahiy yapıldığını ve Musa (a.s.) gibi sana vahiy geldiğini sanan kişi sen misin? Peygamber (s.a.a.) biraz sukut ettikten sonra şöyle buyurdu: evet! Ademin çocuklarının seyidi benim, elbette bununla böbürlenmiyorum. Ben peygamberlerin sonuncusu, muttakilerin rehberi ve alemin rabbi olan Allahın resulüyüm”. Sonra onlar kimler için gönderildin diye sordular? Araplara mı, acemlere mi yoksa bize mi gönderildin? Bu esnada sebe suresinin 28. ayeti nazil oldu: “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”.[7] Bu bağlamda bir çok rivayet, hadis kaynaklarında zikredilmiştir. Biz bu makalede birisine örnek olsun diye işaret etmekle yetindik. 
  1. Kur’an ayetleri ve var olan rivayetlerin yanı sıra Peygamber (s.a.a.) tarafından Fars imparatoruna mektup göndermesi, Müslümanlardan bir grubu Habeşistana gönderip oranın padişahını İslama davet etmeleri ve… iddiamızı ispatlayan diğer delillerdir. Peygamber (s.a.a.) İran’ın Kesra’sına (Hosru Perviz)  göndermiş olduğu mektupta kendisini ve risaletini şu şekilde beyan ediyor: “fe inni resulüllah ilan-nasi kaffeten”, yani ben Allahın resulüyüm ve bütün insanlara gönderilmişim.
  2. Konuya delalet eden delillerden başka bir delil cihanı taksim etmek bağlamında var olan fakihlerin görüşüdür. Fakihler genellikle cihanı iki kısma taksim ediyorlar: Onlar, islamın hakimiyeti altında olan yerleri “Daru’s-Selam” ve islamı kabul etmeye karşı olumsuz tavır takınan yerleri de “Daru’l-Küfür” olarak isimlendirmişlerdir. İslam hakimiyetini kabul etme karşısında olumsuz tavır takınan milletlerin ve devletlerin tümü İslama karşı takındıkları bu olumsuz tavırdan dolayı tek bir anlayışa sahip oldukları için onların bütünü İslam ve İslam milletine karşı bir millet olarak muhalif sayılmaktadır. Her ne kadar ideoloji, sosyal sistem ve hükümet bakımından aralarında ihtilaf var olsun. Bu bir şeyi değiştiremez. Buna göre İslam dünyası (Daru’s-Selam) İslami ilkelere inanan tüm insanları kapsıyor ve İslama girmiş olan tüm milletlere şamil geliyor. Her ne kadar toprak (coğrafaya), etnik, renk, dil ve… bakımından bir birinden farklı iseler de. Muhalif cephe de bu şekildedir.[8] Allame Tabatabai “tefsiri el-mizan” adlı tefsir kitabında “İslami Ülkelerin Sınırları” başlığında şöyle diyor: İslami ülkelerin sınırı akidedir coğrafi sınırlar değildir. o şöyle diyor: “İslami ülkenin sınırı coğrafi, tabii veya ıstılah-i anlamda değildir. Bilakis İslami coğrafyanın sınırı itikattır. İslam, islam toplumunun oluşumunda etnik ve kavmi şubeler meselesinin etkinli olmasını iptal etmiştir. (Yani İslam bir etniğe sahip olan bir kavmin bir toplumun, etnik olarak bir olduğu için diğer etniklerden ayrı bir toplum haline gelmesine, farklı bir sınır çizmesine ve kendileri için bir ayrı coğrafya belirlemesine izin vermiyor).[9]
  3. Tüm dinlerin kabul ettiği imam zaman (a.f.) ve tüm Müslümanların inandıkları mehdeviyet unvanını taşıyan bir kimsenin vesilesiyle adalet temeline dayalı kurulacak cihanşümul bir tek hükümet anlayışı iddiamıza delalet eden bir diğer delil olabilir.
  4. Bütün bunların ötesinde “cihan vatan” ıstılahı bütün dinler, mektepler ve mezheplerin savunduğu ve istedikleri bir şeydir ve kendi bu mesajını bütün insanların kulağına duyurmak için uğraşıyorlar. Bir gün düşünceleri ve ideleri bütün dünyayı tashir edip (güdümüne alıp) kendilerinin sunacakları program ve şiarlarıyla bütün insanları tek bir ide ve düşünce etrafında toplamak, tek bir milleti tek bir arman ve kültürü meydana getirmek ümidindedirler. Çok açıktır ki böyle bir şey İslam dininin nihai hedefi ve Müslümanların arzuladığı nihai arzudur. O günün ümidiyle.

Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kitaptan yararlanabilirsiniz. AMİD-İ ZENCANİ, Abbas Ali, “Vatan ve Serzemin ve Aasar-i Hukuki An Ez Didgah-i İslam”. Ayrıca ilgili indekse bakabilirsiniz:

 


[1] Sebe, 28.

[2] Ar’af, 158.

[3] Enam, 19.

[4] Yunus, 19.

[5] Enbiya, 92.

[6] Müminün, 52.

[7] Macilevey amcasından o da Barkiden, o da ebil-Hasan Ali b. El-Hüseyin el-Berkiden o da Abdullah b. Cebelete’den o da Muaviye b. Ammardan O da el-Hasan b. Abdullahtan o da Babasından o da ceddi el-Hasan b. Ali b. Ebu Taliten (a.s.) naklen şöyle diyor: Yahudilerden bir topluluk Allahın resulüne geldi ve şöyle dediler: Ey Muhammed kendisine vahiy olunduğunu ve Musa (a.s.) gibi sana vahiy geldiğini sanan sen misin? Peygamber (s.a.a.) biraz sukut ettikten sonra şöyle buyurdu: evet! Ademin çocuklarının seyidi benim, elbette bununla böbürlenmiyorum. Ben peygamberlerin sonuncusu, muttakilerin rehberi ve alemin rabbi olan Allahın resulüyüm”. Sonra onlar kimler için gönderildin diye sorudular? Araplara mı, acemlere mi yoksa bize mi gönderildin? Bu esnada sebe suresinin 28. ayeti nazil oldu: “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”. (ALLAME MECLİSİ, “Biharu’l-Envar”, c. 9, s. 294.

[8] Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kitaptan yararlanabilirsiniz. AMİD-İ ZENCANİ, Abbas Ali, “Vatan ve Serzemin ve Aasar-i Hukuki An Ez Didgah-i İslam”. Ayrıca ilgili indekse bakabilirsiniz.

[9] “el-Miazanın farsça tercümesi, c. 4, s. 197.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar