Gelişmiş Arama
Ziyaret
5175
Güncellenme Tarihi: 2014/09/04
Soru Özeti
Neden İdeolojimizin ve dünya görüşümüzün bazı gerekliliklerini terk etmemiz yanlış karşılanmaktadır?
Soru
Neden inandığımız dünya görüşü ve ideolojinin bazı gereklilik ve iltizamlarını terk etmemiz veya yerine getirmememiz doğru karşılanmamakta ve eleştirilmektedir?
Kısa Cevap

Aslında İdeoloji sözlükte inanç bilimi olarak geçer. Ama inanç ve düşünce sistemi yerine istimal edilmektedir.

Terminolojik olarak ise bazen genel anlamda Teorik ve pratik düşünceler bütünü olarak istimal edilmekte; bazen ise özel anlamda dünya görüşünün karşısında kullanılmaktadır.

İkinci anlamında kullanılacak olursa İdeoloji, insan davranışı hakkında bir dizi uyumlu genel inanç ve anlayış bütünü anlamına gelir. Bunun karşısında  ise dünya görüşü söz konusudur. Dünya görüşü ise cihan, insanlar ve genel olarak varlık hakkında bir dizi tümel ve uyumlu inanç ve anlayış olarak tarif edilebilir.

Her insanın bir dünya görüşüne ve ideolojiye sahip olması gerektiği konusuna değinecek olursak; Kuran’ı Kerim’de bir çok ayeti kerime  bu zarurete vurgu yapmış ve konu ele alınmıştır. Bunun hikmeti ise aklın uhrevi hayat ve ölüm sonrası yaşam hakkında bilgi ve birikim sahibi olmaması hasebiyle genel, kapsayıcı ve bunun yanında sebep sonuç düzlemi içinde teorik temelli bir ideolojiye, düşünce  ve inanç sistemine ihtiyaç duymasıdır.

Dini öğretiler ışığında bazen mektep ve şeriat olarak da adlandırılan bir ideolojiye sahip olmak demek ancak bu mektebin gerekliliklerini eda etmekle gerçek hüviyetine kavuşacaktır. Elbette İslam şeriatında müsellem ve zaruret olarak görülmeyen bazı hüküm ve desturları terk etmek inat üzere değilse inancın aslına zarar vermez ve insanın dinden çıkmasına sebebiyet vermez. Ancak böylesi davranışlar insana saadet ve huzur getirmeyeceği gibi dünyevi ve uhrevi sorunları da beraberinde getirecektir. Bu noktada bizim ifade edebileceğimiz yargı: Eğer insanın kapsamlı bir araştırma ve tefekkür sonucu bir mektebin veya ideolojinin hakkaniyetine kanaat getirmişse ve kabullenmişse doğal olarak beraberinde ortaya çıkan gereklilikleri ve desturları da kabullenmeli ve hayatında uygulamalıdır.  

Ayrıntılı Cevap

 İdeoloji sözlükte inanç bilimi, fikir bilimi olarak geçer. Ama daha çok inanç ve düşünce sistemi yerine istimal edilmektedir.

Bu kelime Latince kökenli olup fikir ve düşünce anlamına gelen  ‘ide’ ve  tanıma ve bilim anlamına gelen ‘loji’ kelimelerinden oluşmuş, birleşik bir kelimedir. İlk başlarda daha çok fikir bilimi olarak istimal edilmekteydi. Bu anlamda görevi, memuriyeti ve hedefi teorik düzlemde insanoğlu zihnini korumak, desteklemek ve her türlü taassuptan kurtarmakt. Aklın hükümetini kabul etmeye hazırlamaktır.

Bu kavram daha sonraları tarihsel süreç içinde daha geniş ve güçlü bir anlam kazanmıştır. Genel anlamda her türlü düşünce sistemi, felsefi akımı ve inanç ekolünde ana hattın ortaya koyulduğu siyasi ve toplumsal arenada temel tutum ve davranışların  belirlendiği yargılar bütününe ‘ideoloji’ denilmiştir. Bu tabir çerçevesinde  bireye ve topluma düşünce tarzı sunan, toplum ve çevresinde yaşanmakta olan olay ve hadiseler karşısındaki tutum ve davranışın belirlendiği öğretiler ideoloji tarifine girmektedir.[1]

Elbette teveccüh edilmesi gerekir, terminolojik olarak bu kelime iki ayrı anlamda kullanılmıştır. Bu anlamlardan ilki ikincisinden daha geniş ve kapsamlı bir küme oluşturmaktadır. İlk anlamı teorik görüşleri de içeren düşünce ve inanç sistemi  bütünü olarak tarif edilebilir. Bir başka tabirle direkt olarak insanın sergilediği eylem ve davranışları nazara almadan bir taraftan dünya görüşünün açıklandığı diğer taraftan pratikte hayata dökülmesi gereken düşünceleri de barındıran öğretiler topluluğu.

Bu kavramın ikinci anlamı ise özellikle eylem ve davranışlarının çerçevesinin belirlendiği düşünce sistemini ortaya koymaktadır. İdeoloji dünya görüşünün karşısında kullanıldığı zaman bu ikinci anlamı kastedilmektedir.[2]

‘Dünya görüşü’ ise  insan, cihan ve genel anlamda varlık alemi hakkında birbiriyle uyum içinde olan inanç ve nazarlar bütünüdür. Bir başka tabirle ‘dünya görüşü’ varlık hakkında sahip olduğumuz kanaattir.  

Şimdi dünya görüşü ile ideoloji arasındaki farka değinecek olursak; Dünya görüşü yalnızca teorik fikir ve düşüncelerden ve kabullerden oluşur. İdeoloji ise insanın ortaya koyması gereken davranış ve eylemlerin çerçevesini ve içeriğini teşkil eden düşünceleri belirler. Bu açıklama çerçevesinde Tanrı inancı dünya görüşünün içine girmektedir. Zira direkt olarak insan davranışı üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Bu kavram tek başına eylemsel gereklilikleri ve zaruretleri barındırmaz. Elbette bu açıklama ideoloji terimini genel değil de özel anlamı dairesinde kullandığımız taktirde geçerlidir. Genel anlamı göz önünde bulundurulacak olursa inanç ve itikat dairesini kendi içinde barındırır.

Yapılan tarifler ışığında her dinin temel inançları ve usulü öğretilerini o dinin dünya görüşü olarak tanımlayabiliriz. Aynı şekilde o dinin kapsamlı yargı ve ahkam sistemini ise ideoloji olarak adlandırabiliriz. Elbette bu iki kavram dini literatürde usul-ü din ve füru-u din olarak tatbik edilmektedir.[3]

İdeoloji ve Dünya görüşünün gerekliliği

İnsanını diğer canlılardan ayıran temel bir farklılık bulunmaktadır. Bu farklılık sahip olduğu akıl gücüdür. Buna binaen insan hayatı diğer varlıklardan farklı ve özgündür. İnsan hayatı insani değerler üzerine şekillenir. Bu değerler doğru ve hakiki bir ideoloji ve dünya görüşü üzerine inşa edilmelidir.

Kuran’ı Kerim’de, bir kısım ayeti kerimede bu konuyu ela alarak, ideoloji ve dünya görüşünün gerekliliğini nitelikli bir şekilde kanıtlamaktadır. Doğru dünya görüşüne ve ideolojiye sahip olmayan insanları her türlü canlı ve hayvandan daha aşağılık bir varlık olarak tanıtmaktadır.[4] Buna binaen Kuran açısından bir insanın değeri sahip olduğu ideoloji ve dünya görüşüne bağlıdır.

 Aklın uhrevi hayat ve ölüm sonrası yaşam hakkında bilgi ve birikim sahibi olmaması ideolojiye ihtiyaç duymasının bir diğer gerekliliğidir.

İnsanoğlunun asıl yaratılış hedefi olan kemale yetişme gayesinin temin edilmesin için kapsamlı, kapsayıcı, tutarlı, hedeflerin ve sorumlulukların belirli olduğu  kurallar ve normların gerekliliği ideoloji ve ekole olan ihtiyacımızın bir diğer sebebidir.

Beşerin ortaya çıkışından veya en azından toplumsal ve sosyal hayatın söz konusu olması ve medenileşmesiyle birlikte ihtilaflar açığa çıkmıştır. Bu ise insanoğlunun ideolojiye yani Kuran’ın tabiriyle şeriata ihtiyaç duymasına yol açmıştır. Kuran’ı Kerim bu noktada ilk başta insanoğlunun tek bir ümmet olduğunu vurgulamıştır. « کان الناس امة واحدة ...» ”İnsanlar tek bir ümmetti…“[5]

Yaşanan süreçler ve gelişmeler insanoğlunu tekamüle sürüklerken, ideolojiye ve şeriata olan ihtiyacı ise şiddetle artırdı. İşte bu yüzden  insanoğlunun zaruri ihtiyaçlarından birisinin de ideoloji olduğu inkar edile bilinecek türden değildir. Zira ideoloji veya ekol Kuran’ın tabiriyle şeriat, insanın yaratılış hedefi olan kemal, dünyevi ve uhrevi saadet için tutarlı, kapsamlı bir program sunmaktadır.

Eğer insan kapsamlı bir araştırma ve tefekkür sonucu bir mektebin veya ideolojinin hakkaniyetine kanaat getirmişse ve kabullenmişse doğal olarak beraberinde ortaya çıkan gereklilikleri ve desturları da kabullenmeli ve hayatında uygulamalıdır. Şehit Mutahari’nin tabiriyle: “Bir ideolojiye bağlı olmak ancak imana dönüşürse anlam kazanır ve gerçek hüviyetine kavuşur.”[6]

İslam dini öğretileri ışığında ‘iman’ bağlı bulunduğumuz mektebin ve dinin öğretilerine, desturlarına uymak ve riayet etmektir. “İman: dilin ikrarı, kalbin bağlılığı ve amele (eyleme) dökülmesidir.”[7]

İslam dininin öğretilerinde ‘iman’ kavramı nerede kullanılmışsa peşi sıra ‘amel’ kavramı da gelmiştir. İman ve amel arasındaki bağ ve bölünmez bütünlük burada açığa çıkmaktadır. Dini inanç, desturlara amelden ayrı tasavvur edilemez. Bu iki kavram arasındaki yakın ilişki rivayetlerde şu tabirle kendini göstermiştir: “İman amelin bütünüdür.”[8] Yani iman ancak bütün desturlara amel etmek ve hakka teslimiyetle hakiki çehresi gün yüzüne çıkar.  Enfal suresinin 158’inci ayetine teveccüh edecek olursak: “Rabbinin ayetlerinden bazısı geldiği gün, daha önceden iman etmemiş ya da imanıyla bir iyilik kazanmamış kimseye imanı fayda sağlamayacaktır.” Amelsiz imanın fayda sağlamayacağına vurgu yapılmaktadır. Esasen imanın kendini göstereceği sahne amel sahnesidir. İman amelde zahir olur ve yükselir.

Diğer bir tabirle bir mektebe inanmak ve bağlı olmak ancak kurallarına ve öğretilerine amel etmekle anlam kazanır. Bu kurallar ve öğretiler ister ferdin gelişimi ve saadeti için olsun, ister toplumsal düzen, ilerleme ve temeddünün muhakkak olması için ortaya koyulmuş kanun ve etikler olsun fark etmez. Bu beklenti ve öngörü bütün dinlerde ve mekteplerde kabul edilmiş bir meseledir. Doğal olarak iman ve amel arasındaki ilişki ancak desturların muhakkak edilmesiyle sağlanır.

Elbette insanın bağlı bulunduğu mektep ve ideolojinin bazı destur ve kurallarına amel etmemesi hakkında şu yargı yerinde olacaktır: Öncelikle söz konusu destur ve kurallar İslam dininin müsellesatı ve zaruretlerinden olmamalıdır.  Saniyen inat ve inkar esas düzleminde gelişmemelidir. Böylesi bir savsaklama  ve gevşeklik insanın dinden çıkmasına ve mürtet olmasına yol açmasa da insana dünyevi ve uhrevi bir saadet sağlamaz.[9]  Doğal olarak dünyada ve ahrette sorun ve dertleri de  beraberinde getirecektir.

 

 


[1] Ali babai, Gulamrıza, Ferheng ulum siyasi, 1.c, 92-93.s.

[2] Misbah Yezdi, Muhammet Taki, İdeolojiyi Tatbiki, 2.s,

[3] Misbah Yezdi, Muhammet Taki, Amuzeş Akaid, 12.s.

[4] Enfal/22-55, Araf/179.

[5] Bakara/213.

[6] Murtaza Mutahari, Mecmua Asar, 2.c, 57.s.

[7] El-Kafi, 2.c, 27.s: «الایمان هو الاقرار باللسان و عقد فی القلب و عمل بالارکان»

[8] El-Kafi, 2.c, 33.s: «الایمان عمل کله»

[9] Daha fazla inceleme için: Murtaza Mutahari, Mecmua Asar, 2.c, 51-62.s ve Misbah Yezdi, Muhammet Taki, İdeolojiyi Tatbiki, 1-2.c.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi ayet tevhidin kısımlarını içermektedir? Tevhidin kısımları nelerdir?
    16882 Eski Kelam İlmi 2011/08/14
     Tevhit konusu, Kuranî ve dinî kavramlar içinde en derin ve geniş konulardandır. Çünkü tevhidin çeşitleri ve mertebeleri vardır. Bu yüzden Kuran’da tevhit konusu birçok sure ve ayette genişçe ve derin olarak işlenmiştir. Kuran’ın bu üslup ve tarzı temel kavramlardadır. Bugün bu üslup, Kuran’ın konusal ...
  • Genetik düzeltmenin hükmü ve bu yöntemle dünyaya gelen çocuğun hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    Genetik düzeltmeler yapmanın birçok çeşidi söz konusudur bu yüzden tabii olarak hükümleri de farklıdır.Ancak genel olarak söylemek gerekir ki genetik düzeltme karı kocanın (eşlerin) sperm ve yumurtalığı üzerinde yapılır ve maksat dünyaya gelecek çocuğun genler ve kalıtımla geçen hastalıklara karşı bağışıklık kazanması olursa ...
  • Niçin bizim mektepte imamlık makamı babadan oğla irsi olarak geçmektedir?
    8827 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    İmamet makamı masum olmak ve bol ilim gibi vasıflara sahip olan kişiye verilir. Bu vasıflara kimin sahip olduğunu yalnız Allah Teala bilir. Bu yüzden imamlar dünyaya gelmeden önce onların isimleri ve özellikleri Allah tarafından Peygambere bildirilmiştir. Ama imamlık veya peygamberlik makamının gereken liyakati taşıdığı için önceki peygamberin soyunda yer ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9935 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10122 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Ailenin duyarsılığından dolayı tutumadığım oruçları kaza etmek zorunda mıyım?
    5608 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/14
    Hz. Ayetullahi’l-uzma Sistaninin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Eğer itminanla orucun vacip olmadığına inanarak oruç tutmamışsa (kefaret yoktur ve) kaza yeterlidir.Hz. Ayetullahi’l-uzma Mekarım-i Şirazinin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Namaz ve oruçları tedrici bir şekilde kaza ediniz. Kefaretin ile ilgili (niteliği hakkında) tevzihu’l-mesailimizdeki 1301-1402 numaralı meselelerdeki ...
  • Ağzı temizleyen maddelerin içinde genellikle az miktarda alkol bulunur. Bunun hükmü nedir?
    6519 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sarhoş edici[1] sıvılardan olup olmadığı belli olmayan alkoller temiz hükmündedirler. Onların karıştırıldığı sıvıların alınıp satılması ve kullanılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.[2]
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27338 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • el-Muttali ve el-Mulakkan sıfatlar kemaliye mi yoksa veya cemaliye sıfatlardan mıdırlar?
    7183 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    İster Allah’ın lütfunu, ister kahrını vs. yansıtsın bir sıfatın Allah’ta olduğunu ispat eden bütün sübuti sıfatlar kelam ilminde cemal sıfatları diye bilinmekte ve varlık açısından aralarında herhangi bir fark yoktur. Soruda gelen el-Muttali (Telkin edici) ve el-Mulakkan (Bilen)’da bunlardandır. ...
  • Şia imamlarının Son Peygamber Hz. Muhammed dışında diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşunun sebebi nedir?
    17757 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    Bizim dini öğretilerimizde geldiğine göre Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber, peygamberlik vasfı dışında imamlardan üstün değildir.Yine bazı hadislere göre ism-i azam 73 harften ibarettir ki önceki peygamberler bu harflerin hepsine vakıf değildiler. Örneğin Hz. İbrahim'e yalnız sekiz harf verilmiştir ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)'e 72 harf verilmiştir ...

En Çok Okunanlar