Please Wait
16700
- paylaşmak
İmam Humeyni (r.a) bir İslam bilgini ve arif olarak birey ve toplumların tüm mutluluklarının kaynağını onların Allah’a yönelmesi ve ilahi buyrukları icra etmek için çaba göstermesinde görmüş ve bunun karşısında onların Allah’a tapma yerine kendilerine tapmaya yönelmesini ve ahiret yerine dünyayı ilk hedef olarak karar kılmalarını bahtsızlıkların başlama zamanı bilmiştir. Elbette İmam Humeyni (r.a) dinsel kavramları öğretme ve onları toplumda kurumsallaştırmada devlet ve eğitim ve öğretim sistemlerinin belirleyici rolünü unutmamış, defalarca bu hususları vurgulamış ve bunları ulusları mutlu veya bahtsız etmede etkili bilmiştir.
Cevabın başında dikkatinizi bir noktaya çekiyoruz: Maddi hayatta mutluluk, bahtsızlık, sevinç ve hüzün gibi tümel konular bağlamında özel bir menşe ve kaynak göz önünde bulundurulamaz. Eğer örnek sıfatıyla bir hususta benim tüm mutluluğum üniversite sınavında başarılı olduğum sırada başlamış veya benim tüm sorunlarım bir evim olmadığından kaynaklanmaktadır diye bir şey söylerseniz, kesinlikle tüm gerçeklere işaret etmiş sayılmazsınız. Sadece bu dünyadaki mutluluğun veya sorunların değişik etkenlerinden birini dile getirmiş olursunuz. Ama bir arifin bakışında manevi hayatta mutluluğun tek kriteri Rabbin rızasını kazanmaktır ve bunun mukabilinde de insanı ondan uzak kılan her şey de zahirde ve materyalist bakışta mutluluğun etkeni sayılsa da bahtsızlığın kaynağı sayılır. Bu mukaddime ile sorunuza dönüyoruz: İmam Humeyni (r.a), maddi dünyanın yaldızlı cilvelerine yönelmekten çok toplumunun manevi gelişimini hedefleyen bir önderdi. Bu nedenle onun birçok konuşmasında mutluluğun ve bahtsızlığın etkeni olarak dile getirilen şey, insanı Allah’a yakın kılan veya O’ndan uzaklaştıran şeydir. İmam Humeyni (r.a) saadet ve mutluluk ile ilgili olarak şöyle söylemektedir: “Dünya ve süslerini ellerinin tersiyle iten ve bir ömrü züht ve takvayla geçiren kimseler ne kadar mutludurlar…”.[1] Bu nedenle İmam Humeyni (r.a) insanı Allah’a doğru yönlendiren ilahi şahsiyetleri takip etmeyi mutluluk için bir etken bilmektedir; zira insan bir bütün olup her şeye ihtiyaç duyar. Peygamberler insanın ihtiyaç duyduğu şeylerin tümünü insana bildirmek için gelmiştir ve eğer insan bunlar ile amel ederse kâmil bir mutluluğa erecektir.”[2] İmam Humeyni (r.a) bu yolu sürdürürken Kur’an’ın buyruklarıyla amel etmeyi insanların mutluluğunun kaynağı olacağına inanmaktadır: “Eğer Kur’an bir ulusun kitabı olursa o ulus mutlu olur. Eğer Kur’an’ın ayetleriyle amel edecek olursak mutlu oluruz.”[3] Bunun mukabilinde onun inancına göre iki emanetin (Kur’an ve Ehlibeyt) öğretilerinden uzak olmak insanların bahtsızlığına neden olur: “Milletimizin bahtsızlığı Kur’an’dan, Allah’ın hükümlerinden ve zamanın imamından ayrı olduğunda başlar.”[4] Bildiğimiz gibi İslam’ın ilk öğretilerinden biri maddi dünyaya gönül bağlamamak ve nefsin arzularını ayaklar altına almaktır. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile ayetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.[5] Bir başka yerde de Peygambere (s.a.a) hitap ederek şöyle tavsiye etmektedir: Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.[6] İmam Humeyni (r.a) İslami esasları ihya etme doğrultusunda çabalıyor ve ayet ve rivayetlerden alınmış bu tavsiyeleri topluma sunuyordu. O, evladına verdiği bir öğütte onu kendine tapmak ve dünya sevgisinden sakındırmakta ve şöyle demektedir: “Ey oğul! Kötü akıbet, bahtsızlık, helak olmak ve tüm tehlikelerin kaynağı, esası ve başı olan şey dünya sevgisidir ve bu da kendini sevmekten kaynaklanmaktadır.”[7] Bir başka sözünde şöyle söylemektedir: “Her insanın bahtsızlığı, maddi hususlara gönül bağlamaktandır. Nefsin maddi hususlara özen göstermesi ve gönül bağlaması insanı insanlar kervanından alıkoyar.”[8] Doğal olarak bu ilahi öğretiler sadece liyakatli ve kendini yetiştirmiş öğretmen ve üstatlar ile topluma aktarılabilir ve toplumda bir kültüre dönüştürülebilir. Bu nedenle İmam Humeyni (r.a) birçok yerde eğitim, öğretim ve kültürü toplumun mutlu veya bahtsız olmasındaki rolünü hatırlatmaktadır: “Tüm saadet ve bahtsızlıkları motive eden şey okullardır ve okulların kilidi de öğretmenlerin elindedir”[9] ve “kültür ulusun tüm mutluluk ve mutsuzluklarının kaynağıdır. Eğer kültür doğru olmazsa, yanlış kültür ile yetiştirilen gençler gelecekte bozgunculuk çıkarırlar.”[10] Şu noktayı da dikkatten kaçırmamak gerekir ki toplumda dinsel buyrukları kurumsallaştırmak için bir kültür oluşturmak, ulusun yönetimini üslenmiş olan veya uluslar arası toplumun başında bulunan bireylerin gerekli liyakati taşıması durumunda kolay hale gelir. Aksi takdirde her ne kadar bireysel hayatlarında şahısların kendini yetiştirme ve geliştirmek için yolun tümüyle kapalı olduğuna inanmak mümkün olmasa bile, çok açık olduğu üzere İslami hükümlerin toplumsal hayatta uygulanması bir takım sorunlar ile karşılaşacaktır. İmam Humeyni (r.a) bazen sözlerinde toplumların mutluluk ve mutsuzluklarında devlet ve güçlerin rolüne işaret etmektedir:
1. “Milletlerin bahtsızlığı ve mutluluğu bir takım hususlara bağlıdır ve bu hususlardan biri yönetici takımının liyakat taşımasıdır.”[11]
2. “Tüm bahtsızlığımız Amerika, Sovyetler Birliği ve İngiltere’den kaynaklanmaktadır.”[12]
3. “Bizim tüm bahtsızlığımız şah ve saltanat rejimindendir.”[13]
Bu esas uyarınca şöyle bir netice alınabilir: İmam Humeyni’nin (r.a) bilgisel bakışında birey ve toplumların tüm mutluluklarının kaynağı onların ilahi yolda adım atmasıdır ve kendilerinin bahtsızlığı da Allah’a tapmak yerine kendilerine tapmaya yönelmeleri ve ahret yerine dünyayı ilk hedef edinmeleri durumunda başlamaktadır. Bu bağlamda toplumlar için kültür oluşturmada belirleyici bir rolü olan eğitim ve öğretim sistemleri ile birlikte devletlerin insanların mutluluk ve bahtsızlığında çok etkili bir rolü olabilir.
[1] Sahife-i İmam, c. 17, s. 49.
[2] a.g.e, c. 4, s. 190.
[3] a.g.e, c. 10, s. 533.
[4] a.g.e, c. 7, s. 460.
[5] Yunus Suresi. 7 - 8. ayet: "إِنَّ الَّذينَ لا يَرْجُونَ لِقاءَنا وَ رَضُوا بِالْحَياةِ الدُّنْيا وَ اطْمَأَنُّوا بِها وَ الَّذينَ هُمْ عَنْ آياتِنا غافِلُونَ. أُولئِكَ مَأْواهُمُ النَّارُ بِما كانُوا يَكْسِبُون".
[6] Kehf Suresi. 28. ayet: "وَ لا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنا وَ اتَّبَعَ هَواهُ وَ كانَ أَمْرُهُ فُرُطا".
[7] Sahife-i İmam, c. 16, s. 213.
[8] a.g.e, c. 8, s. 267.
[9] a.g.e, c. 7, s. 429.
[10] a.g.e, c. 3, s. 306.
[11] a.g.e, c. 5, s. 314.
[12] a.g.e, c. 6, s. 28.
[13] a.g.e, c. 5, s. 310.