Gelişmiş Arama
Ziyaret
10408
Güncellenme Tarihi: 2010/01/19
Soru Özeti
Allah ile görüşmek, insan için tasavvur edilen en son makamdır. Hal böyleyken bazı masumlar nasıl daha üstün bir makama sahip olabilmektedirler?
Soru
İnsan için belirtilen en son makam Allah ile görüşme makamıdır. Bazı ilahi veliler ve peygamberler bu makama ulaşmıştır. Bu en son makama ulaşan büyük şahsiyetlerin bazıları bazılarından üstündür. Eğer onlar en son makama ulaşmışlarsa aralarında nasıl fark meydana gelmekte ve biri diğerinden üstün olmaktadır? Çünkü ulaşılabilecek daha üstün bir makam bulunmamaktadır!
Kısa Cevap

İnsanın yaratılmasındaki temel gaye kemale ermektir. İnsanın kemali Allah’a yaklaşma ile gerçekleşir ve buna velayet ve Allah ile görüşme makamı denir. Bu bağlamda peygamberler ve masumlar insanlar arasında en belirgin bireyler sayılır. Lakin bu bireyler arasında kimlerin daha üstün bir makama sahip olduğu hakkında şu noktaya dikkat edilmelidir: Velayet makamı nübüvvet makamından üstündür ve velayet makamına sahip olan masumlar arasında da velayet makamında ihtilafın olabileceği de farz edilebilir. Lakin her zaman bir üstünlük ve fazilete sahip olmak velayet makamı ve yakınlık derecelerinde Allah’a daha yakın olma makamında üstünlük manasına gelmeyebilir; yani velayet makamında eşit olmayla birlikte bir bireyin daha üstün olması ve nübüvvet gibi bir takım erdemlerden yararlanması muhtemeldir. Bizim bütün sözümüz şudur: Biz masumlardan biri ve özellikle İmam Hüseyin (a.s) hakkında rivayetlerde bir takım üstünlüklerin beyan edildiğini kabul ediyoruz, lakin bu üstünlüklerin imamların tekvini velayet makamında taşıdıkları ihtilaf esasınca olduğunu kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Gerçekte bu üstünlükler bazılarının Allah’a yakınlaşma açısından daha üstün olduklarına delil sayılamaz.

Ayrıntılı Cevap

Her değerlendirmenin özel bir ölçü, kıstas ve kritere ihtiyaç duyduğu apaçıktır. Dinsel öğretiler esasınca ilahi olmak ve ilahi isim ve sıfatlar ile nitelenmek insanların birbirinden üstünlüğünün ölçüsüdür[1]; velayet makamı[2] olarak tabir edilen bu makam, yaratılışın nihai hedefi ve insanların birbirinden üstün oluşunun ölçüsüdür. Velayet iki kısma ayrılır: Teşrii velayet; teşri ve yasama hakkı manasındadır. Tekvini velayet ise insanın Allah’ın tekvini izniyle kâinat maddesinde tasarrufta bulunmadaki güç ve hâkimiyetidir.[3] Elbette velayet makamının Allah’a yakınlaşma ve fenafillâh ile gerçekleştiğini ve Allah’a yakınlaşmanın da O’na itaat etmeyle vuku bulduğunu bilmek gerekir.[4] Başka bir ifadeyle ilahi olmak Allah’a yakınlaşmak ile gerçekleşir ve O’na yakınlaşmak ise O’na itaat etmek ile hâsıl olur. Bu esas üzere, velayet makamının da Allah’a yakınlaşma ve fenafillâh[5] derecesindeki ölçü ve kritere göre güçlü ve zayıf olacağı ve mertebelerinin bulunacağı apaçıktır.[6] Velayet makamına sahip olan iki insan birbirleriyle karşılaştırıldıklarında eşit bir derece olmayabilirler; yani onlar ilahi sonsuz kaynağa bağlı ve Allah’a yakın oldukları ölçüde, Allah’ın isim ve sıfatları kendilerinde daha çok tecelli eder ve böylece biri diğerinden üstün olur. Şüphesiz Ehlibeyt’in tümü velayet makamına sahiptiler ve şimdi de sahiptirler. Hz Ali (a.s) Ehlibeyt’in özelliklerini açıklarken şöyle buyurmaktadır: Velayet özellikleri onlar içindir.[7] Öte taraftan velayet makamı ile nübüvvet makamı arasındaki farklılıkları incelemeyle şu noktaya ulaşırız: Velayet makamı, nübüvvet makamından daha üstündür. Bu esas uyarınca on dört masumun velayet makamındaki üstünlükleri açısından peygamberlerden daha üstün bir dereceye sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir.[8] Lakin masumların birbirinden üstün oluşları hakkında biraz düşünülmelidir. On dört masumun ortak bir hakikati taşıdığını bilmeliyiz. Başka bir ifadeyle onlar tek bir nurdandırlar. Ehlibeyt’in nur olarak bir oluşu birçok rivayette açıkça belirtilmiştir. Elbette nura dayalı bu birlik zorunlu olarak nurun derecesinde birlik anlamına gelmez ve nurun değişik derecelerini kabul etme varsayımıyla da buna inanılabilir.[9] Ehlibeyt’ten birinin diğerlerinden üstün oluşu bağlamında bazı dini kaynaklarda bu üstünlük Hz Peygamber (s.a.a), Hz Ali (a.s)[10], Hz Fatıma (s.a)[11] ve İmam Hüseyin (a.s)[12] için dile getirilmiştir. Bu üstünlük Ehlibeyt’in ve İslam peygamberinin velayet derecesindeki makam ve farklılık ihtilafını yansıtır mı? Her zaman bir üstünlük ve fazilete sahip olmanın velayet makamı ve Allah’a daha yakın olmadaki yakınlık derecelerinde üstünlük manasına gelmediği söylenebilir; yani velayet makamında eşit olmayla birlikte bir bireyin daha faziletli olması ve nübüvvet gibi bir takım erdemlerden yararlanması olanaklıdır. Bu konu koşulların ve zamanın böyle hususları gerektirdiği bir durumda gerçekleşir. Nübüvvet özel koşul ve zamanlarda Hz. İsa’nın (a.s) nasip olduğu bir erdemdi ve İmam-ı Zaman (a.c.f) bu erdemden faydalanmayacaktır. Lakin hepimiz İmam-ı Zamanın (a.c.f) velayet makamı açısından Hz. İsa’dan (a.s) daha üstün bir derecede olduğunu bilmekteyiz. Lakin bizim bütün sözümüz şudur: Bu erdem ve özel bakış imamların velayet derecesindeki eşitliği ile bir arada bulunabilir. Başka bir ifadeyle biz masumlardan biri ve özellikle imam Hüseyin (s.a.a) için rivayetlerde bir takım üstünlüklerin belirtildiğini kabul ediyoruz, lakin bu üstünlüklerin imamların tekvini velayet makamında taşıdıkları ihtilaflardan kaynaklandığını kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Her ne kadar bu ihtilaf bir olasılık olarak görünüşte kabul edilse bile, gerçekte bu hususta açık delillere ulaşmanın mümkün olamayacağına biz inanıyoruz. Her halükarda tüm masumların bir nurun cilvesi olduğu, hepsinin tekvini velayet taşıdığı ve her birinin diğerinin yerinde olması durumunda onun yaptığı işi yapacağı kesindir.[13]     

 


[1]إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقاكُمْ”; Hucurat Suresi, 13. ayet.

[2] İrfan literatüründe “makam” “hal” karşısında yer alır. “Makam” arifin yıllar süren meşakkat, arınma ve çalışma neticesinde ulaştığı menzil ve mertebeye denir. Bundan dolayı, zorlukla kat edilmiş bir şeyin zail olması ve değişmesi genellikle kolay bir şekilde gerçekleşmez. Böyle bir şey sabit ve kalıcı olur. Ama “hal” “makamın” tersinedir. “Hal”, seçmeksizin ve ani bir şekilde arifin kalbinde gerçekleşen bir tür nitelik ve dönüşümdür. Hal’in ani bir şekilde zail olması da olasılık dâhilindedir. O halde “hal” sabit bir nitelik değildir ve sürekli değişim ve dönüşüm halindedir. Sadi şöyle söylemiştir:

Mısırdan gömleğin kokusunu aldım.

Lakin Kenan kuyusunda görmedim.

O hallerimiz evrende değişendir dedi.

Bazen belirgin ve bazen de gizlidir.     

[3] Başka bir ifadeyle; tekvini velayet sahibi kendi çabasıyla bir şeyi çaba mahallinin dışında yaratır. Bu esas uyarınca ilahi veliler tarafından gerçekleşen tüm mucize ve kerametler bu tekvini velayet vasıtasıyla gerçekleşir.

[4] Bu esas üzere İmam Müçteba (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın kulu olursa, Allah her şeyi onun egemenliğine verir.” İmamın bu cümlesi, tekvini velayetin kaynağının Allah’a kullukta saklı olması anlamındadır.   

[5] Fenanın birkaç derecesi vardır: 1. Fiillerin fenası olan zahiri fena. 2. Sıfatların fenası olan batının fenası. 3. Zatın fenası. Danişğer, Ahmet, Divanı Hafız ba şerhi irfani, s. 144 ve 145; İbni Sina, ebu Ali Hüseyin bin Abdullah, El- İşarat ve’t Tenbihat, ba şerhi Hacı Nasuruddin Tusi, c. 3, Makamatu’l Arifin, s. 390; İmam Humeyni (r.a), Çehil Hadis, s. 382.  

[6] İrfani yolculuğun dört seferde gerçekleştiği belirtilmelidir: A. Yaratıklardan yaratana yolculuk. B. Hak ile Haktan hakka doğru yolculuk. C. Hak ile Haktan yaratıklara doğru yolculuk. D. Hak ile yaratıklardan yaratıklara doğru yolculuk. Bu hususta bakınız: Molla Sadra Şirazi, Sadru’d Din, El- Hikmetu’l Mutaaliye fi’l Asfari’l Akliyyeti’l Erbaa, c. 1, s. 13. Ermiş arifler şöyle demektedir: Velayet makamı her ne kadar yolcu için birinci yolculuğun sonunda hâsıl olsa da velayet dairesi ancak ikinci yolculukta kâmil olur. Bundan dolayı yolcular yolculukta bulundukları yere göre velayet makamının bir derecesine ererler.

[7] Nehcü’l Belaga, Hutbe 2.

[8] Rivayetlerde Hz. Mehdi’nin (a.c.f) zuhur etmesinden sonra Hz. İsa’nın (a.s) ona uyacağı nakledilmiştir. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 9, s. 195; Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c. 4, s. 205; Kaşani, Seyyid Abbas, El- Mahazin, c. 1, s. 286.

[9] Yani Ehlibeyt için de onlarında birbirinden üstün oluşları tasavvur edilebilir.

[10] İmam Bakır (a.s) hal lisanıyla İmam Seccad’dan (a.s) Allah’a ibadet etmede kendine daha az zahmet vermesini istediğinde, İmam Seccad (a.s) İmam Ali’nin (a.s) ibadetlerinden söz etmiş ve şöyle buyurmuştur: Ali’nin (a.s) ibadet gücüne kim erebilir ve onun gibi kim ibadet edebilir. El- İrşad fi Marifeti hucecullahi ale’l İbad, c. 2, s. 142.

[11] Bazı delillerden istifade edildiği kadarıyla bu üstünlük Hz. Fatıma’nındır. İmam Hasan Askeri’ye (a.s) isnat edilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur: Biz Allah’ın kullarına hüccetiyiz ve büyük annemiz Fatıma da (s.a) bize ilahi hüccettir. Tayyib, Seyyid Abdu’l Hüseyin, Etyebu’l Beyan fi tefsiri’l Kur’an, c. 13, s. 225; Bahrani, Abdullah, Avalimu’l Ulum ve’l Maarif ve’l Ahval, c. 11, s. 5.

[12] Rivayet metinlerinde İmam Hüseyin (a.s) için birçok üstünlük dile getirilmiştir. Örnek sıfatıyla onların bazılarına işaret ediyoruz: A. İmamet makamının İmam Hüseyin’in nesline aktarılması. B. İmam Hüseyin’in (a.s) toprağının şifa vermesi. C. İmam Hüseyin’in (a.s) kabri nezdinde duanın kabul edilmesi. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 44, s. 221. 

[13] Daha fazla bilgi edinmek için şu kaynaklara müracaat ediniz: Turhan, Kasım, Nigerişi İrfani, Felsefi Ve Kelami Be Kıyam Ve Şahsiyeti İmam Hüseyin (a.s), naşir: Çilçırag, çapı evvel, Kum, 1388.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cemaat namazında saf nasıl tutulur? Hareket etmek namazı batıl eder mi?
    12279 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Karşılaştığınız olay (cemaat namazında saf oluşturmak) fıkıh kitaplarındaşöyle anlatılır:  1- Me’mum imamdan önde olmamalıdır.[1]2- Me’mum bir erkek ise imamın ...
  • Beyin ölümünden sonra organ bağışı hakkında taklit mercilerinin görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
    5981 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/12
    Aşağıdaki cevaplar taklit mercilerinin bürolarından alınmıştır: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Eğer diğer hastaları tedavi etmek için söz konusu hastaların beden organlarından istifade etmek kendilerinin ölümlerini çabuklaştırır ve hayatlarının noktalanmasına neden olursa, caiz değildir. Bu ...
  • Allah bir işi yapamayacak kadar güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
    7555 Eski Kelam İlmi 2012/06/23
    Bu soruda dile getirilen iddia ve varsayım şudur: Her nerede Allah’ın zatı bir işi yapmaya güç yetirebiliyorsa O’nun kendisi bu işi yapar ve eğer buna güç yetiremezse sebeplerden istifade eder. Allah’ın her işe güç yetirebildiğini bildiğimizden dolayı O’nun fillinin nedenler kanalıyla gerçekleşmesi muhaldir ve her kim bir ...
  • Öldürmenin çeşitlerini ayrıntılarıyla anlatınız.
    6619 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/03
    Öldürme, çeşitli yönlerden kısımlara ayrılabilir. Aşağıda kısaca onlara değiniyoruz:1- Haklı ve haksız olarak öldürme.2- Öldürmenin ne zaman yapıldığı3- Öldürmenin idamla, silahla veya sopayla olması, yine taşlanmak ve diğer şekillerde cezaları yönünden gerçekleşmesi. 4- Öldürmenin kasıtlı, kasıtlıya ...
  • İnsanın üstünlüğünü tehdit eden amiller nelerdir?
    7493 Pratik Ahlak 2012/01/23
    Kur’an-ı Kerim’in bakışında gerçekte insanın insanî makam ve üstünlükten düşmesine neden olan ahlakî düşüş, değişik etkenlere bağlıdır: Bir grup Kur’an ayeti, insanların gaflet, akıl ve düşünceyi kullanmama ve bunların gerekleriyle amel etmeme nedeniyle insanî üstünlüklerini yitirdiğini beyan etmektedir. Başka Kur’an ayetleri ise nefis hevesi ve dünya sevgisini ...
  • Kur’an’da Hz. Muhammed’in (s.a.a) adı kaç defa zikredilmiştir?
    17590 Kur’anî İlimler 2011/05/21
    Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) adı Kur’an’da dört defa gelmiş ve aşağıdaki surelerde zikredilmiştir:1. Ali İmran, 144. Ayet: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar ...
  • Hazreti Muhsin Kimdir ve nasıl şehit edildi, onun katili kimdir?
    33885 تاريخ بزرگان 2012/09/20
    Şia ve ehlisünnetin rivayet ve tarihi kaynaklara göre hazreti Muhsin (a.s.) Hz. Ali ve hazreti Fatma’nın çocuklarındandır. Ömer veya Kunfüz hazreti Fatma’yı (a.s.) duvar ile kapı arasına sıkıştırdı ve onun bu işi o kadar şiddetli ve baskısı o denli bastırıcı idi ki o hazretin kaburgalarının kırılmasına ve ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7487 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
    9155 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    “Bidat” sözlükte yeni ve geçmişi olmayan iş manasındadır. Istılahta ise “dinde olmayan bir şeyi dine sokmak” anlamındadır; yani din ve şeraitin bir cüzü olmayan ve de hiçbir İslam kanun ve buyruklarıyla uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir. Bu yüzden İslam’ın tümel buyruklarını yeni ve modern hususlara ...
  • Peygamberden (s.a.a) gelen kırk hadis ezberleme hakkındaki rivayetler sahih midir? Bu kırk hadisin ölçütlerini söyleyiniz.
    12558 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/15
    Şii[1] ve bazı sünni[2] kaynaklarda çeşitli ibarelerle İslam Peygamberinden (s.a.a) ‘Erbain’ diye meşhur olan hadiste, kırk hadis ezberlemeye önemle tavsiye edilmiştir. Örneğin: ‘Ümmetimdem kim, halkın ihtiyaç duyduğu hadislerimden kırkını ezberlerse Allah ...

En Çok Okunanlar