Gelişmiş Arama
Ziyaret
10581
Güncellenme Tarihi: 2010/01/19
Soru Özeti
Allah ile görüşmek, insan için tasavvur edilen en son makamdır. Hal böyleyken bazı masumlar nasıl daha üstün bir makama sahip olabilmektedirler?
Soru
İnsan için belirtilen en son makam Allah ile görüşme makamıdır. Bazı ilahi veliler ve peygamberler bu makama ulaşmıştır. Bu en son makama ulaşan büyük şahsiyetlerin bazıları bazılarından üstündür. Eğer onlar en son makama ulaşmışlarsa aralarında nasıl fark meydana gelmekte ve biri diğerinden üstün olmaktadır? Çünkü ulaşılabilecek daha üstün bir makam bulunmamaktadır!
Kısa Cevap

İnsanın yaratılmasındaki temel gaye kemale ermektir. İnsanın kemali Allah’a yaklaşma ile gerçekleşir ve buna velayet ve Allah ile görüşme makamı denir. Bu bağlamda peygamberler ve masumlar insanlar arasında en belirgin bireyler sayılır. Lakin bu bireyler arasında kimlerin daha üstün bir makama sahip olduğu hakkında şu noktaya dikkat edilmelidir: Velayet makamı nübüvvet makamından üstündür ve velayet makamına sahip olan masumlar arasında da velayet makamında ihtilafın olabileceği de farz edilebilir. Lakin her zaman bir üstünlük ve fazilete sahip olmak velayet makamı ve yakınlık derecelerinde Allah’a daha yakın olma makamında üstünlük manasına gelmeyebilir; yani velayet makamında eşit olmayla birlikte bir bireyin daha üstün olması ve nübüvvet gibi bir takım erdemlerden yararlanması muhtemeldir. Bizim bütün sözümüz şudur: Biz masumlardan biri ve özellikle İmam Hüseyin (a.s) hakkında rivayetlerde bir takım üstünlüklerin beyan edildiğini kabul ediyoruz, lakin bu üstünlüklerin imamların tekvini velayet makamında taşıdıkları ihtilaf esasınca olduğunu kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Gerçekte bu üstünlükler bazılarının Allah’a yakınlaşma açısından daha üstün olduklarına delil sayılamaz.

Ayrıntılı Cevap

Her değerlendirmenin özel bir ölçü, kıstas ve kritere ihtiyaç duyduğu apaçıktır. Dinsel öğretiler esasınca ilahi olmak ve ilahi isim ve sıfatlar ile nitelenmek insanların birbirinden üstünlüğünün ölçüsüdür[1]; velayet makamı[2] olarak tabir edilen bu makam, yaratılışın nihai hedefi ve insanların birbirinden üstün oluşunun ölçüsüdür. Velayet iki kısma ayrılır: Teşrii velayet; teşri ve yasama hakkı manasındadır. Tekvini velayet ise insanın Allah’ın tekvini izniyle kâinat maddesinde tasarrufta bulunmadaki güç ve hâkimiyetidir.[3] Elbette velayet makamının Allah’a yakınlaşma ve fenafillâh ile gerçekleştiğini ve Allah’a yakınlaşmanın da O’na itaat etmeyle vuku bulduğunu bilmek gerekir.[4] Başka bir ifadeyle ilahi olmak Allah’a yakınlaşmak ile gerçekleşir ve O’na yakınlaşmak ise O’na itaat etmek ile hâsıl olur. Bu esas üzere, velayet makamının da Allah’a yakınlaşma ve fenafillâh[5] derecesindeki ölçü ve kritere göre güçlü ve zayıf olacağı ve mertebelerinin bulunacağı apaçıktır.[6] Velayet makamına sahip olan iki insan birbirleriyle karşılaştırıldıklarında eşit bir derece olmayabilirler; yani onlar ilahi sonsuz kaynağa bağlı ve Allah’a yakın oldukları ölçüde, Allah’ın isim ve sıfatları kendilerinde daha çok tecelli eder ve böylece biri diğerinden üstün olur. Şüphesiz Ehlibeyt’in tümü velayet makamına sahiptiler ve şimdi de sahiptirler. Hz Ali (a.s) Ehlibeyt’in özelliklerini açıklarken şöyle buyurmaktadır: Velayet özellikleri onlar içindir.[7] Öte taraftan velayet makamı ile nübüvvet makamı arasındaki farklılıkları incelemeyle şu noktaya ulaşırız: Velayet makamı, nübüvvet makamından daha üstündür. Bu esas uyarınca on dört masumun velayet makamındaki üstünlükleri açısından peygamberlerden daha üstün bir dereceye sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir.[8] Lakin masumların birbirinden üstün oluşları hakkında biraz düşünülmelidir. On dört masumun ortak bir hakikati taşıdığını bilmeliyiz. Başka bir ifadeyle onlar tek bir nurdandırlar. Ehlibeyt’in nur olarak bir oluşu birçok rivayette açıkça belirtilmiştir. Elbette nura dayalı bu birlik zorunlu olarak nurun derecesinde birlik anlamına gelmez ve nurun değişik derecelerini kabul etme varsayımıyla da buna inanılabilir.[9] Ehlibeyt’ten birinin diğerlerinden üstün oluşu bağlamında bazı dini kaynaklarda bu üstünlük Hz Peygamber (s.a.a), Hz Ali (a.s)[10], Hz Fatıma (s.a)[11] ve İmam Hüseyin (a.s)[12] için dile getirilmiştir. Bu üstünlük Ehlibeyt’in ve İslam peygamberinin velayet derecesindeki makam ve farklılık ihtilafını yansıtır mı? Her zaman bir üstünlük ve fazilete sahip olmanın velayet makamı ve Allah’a daha yakın olmadaki yakınlık derecelerinde üstünlük manasına gelmediği söylenebilir; yani velayet makamında eşit olmayla birlikte bir bireyin daha faziletli olması ve nübüvvet gibi bir takım erdemlerden yararlanması olanaklıdır. Bu konu koşulların ve zamanın böyle hususları gerektirdiği bir durumda gerçekleşir. Nübüvvet özel koşul ve zamanlarda Hz. İsa’nın (a.s) nasip olduğu bir erdemdi ve İmam-ı Zaman (a.c.f) bu erdemden faydalanmayacaktır. Lakin hepimiz İmam-ı Zamanın (a.c.f) velayet makamı açısından Hz. İsa’dan (a.s) daha üstün bir derecede olduğunu bilmekteyiz. Lakin bizim bütün sözümüz şudur: Bu erdem ve özel bakış imamların velayet derecesindeki eşitliği ile bir arada bulunabilir. Başka bir ifadeyle biz masumlardan biri ve özellikle imam Hüseyin (s.a.a) için rivayetlerde bir takım üstünlüklerin belirtildiğini kabul ediyoruz, lakin bu üstünlüklerin imamların tekvini velayet makamında taşıdıkları ihtilaflardan kaynaklandığını kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Her ne kadar bu ihtilaf bir olasılık olarak görünüşte kabul edilse bile, gerçekte bu hususta açık delillere ulaşmanın mümkün olamayacağına biz inanıyoruz. Her halükarda tüm masumların bir nurun cilvesi olduğu, hepsinin tekvini velayet taşıdığı ve her birinin diğerinin yerinde olması durumunda onun yaptığı işi yapacağı kesindir.[13]     

 


[1]إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقاكُمْ”; Hucurat Suresi, 13. ayet.

[2] İrfan literatüründe “makam” “hal” karşısında yer alır. “Makam” arifin yıllar süren meşakkat, arınma ve çalışma neticesinde ulaştığı menzil ve mertebeye denir. Bundan dolayı, zorlukla kat edilmiş bir şeyin zail olması ve değişmesi genellikle kolay bir şekilde gerçekleşmez. Böyle bir şey sabit ve kalıcı olur. Ama “hal” “makamın” tersinedir. “Hal”, seçmeksizin ve ani bir şekilde arifin kalbinde gerçekleşen bir tür nitelik ve dönüşümdür. Hal’in ani bir şekilde zail olması da olasılık dâhilindedir. O halde “hal” sabit bir nitelik değildir ve sürekli değişim ve dönüşüm halindedir. Sadi şöyle söylemiştir:

Mısırdan gömleğin kokusunu aldım.

Lakin Kenan kuyusunda görmedim.

O hallerimiz evrende değişendir dedi.

Bazen belirgin ve bazen de gizlidir.     

[3] Başka bir ifadeyle; tekvini velayet sahibi kendi çabasıyla bir şeyi çaba mahallinin dışında yaratır. Bu esas uyarınca ilahi veliler tarafından gerçekleşen tüm mucize ve kerametler bu tekvini velayet vasıtasıyla gerçekleşir.

[4] Bu esas üzere İmam Müçteba (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın kulu olursa, Allah her şeyi onun egemenliğine verir.” İmamın bu cümlesi, tekvini velayetin kaynağının Allah’a kullukta saklı olması anlamındadır.   

[5] Fenanın birkaç derecesi vardır: 1. Fiillerin fenası olan zahiri fena. 2. Sıfatların fenası olan batının fenası. 3. Zatın fenası. Danişğer, Ahmet, Divanı Hafız ba şerhi irfani, s. 144 ve 145; İbni Sina, ebu Ali Hüseyin bin Abdullah, El- İşarat ve’t Tenbihat, ba şerhi Hacı Nasuruddin Tusi, c. 3, Makamatu’l Arifin, s. 390; İmam Humeyni (r.a), Çehil Hadis, s. 382.  

[6] İrfani yolculuğun dört seferde gerçekleştiği belirtilmelidir: A. Yaratıklardan yaratana yolculuk. B. Hak ile Haktan hakka doğru yolculuk. C. Hak ile Haktan yaratıklara doğru yolculuk. D. Hak ile yaratıklardan yaratıklara doğru yolculuk. Bu hususta bakınız: Molla Sadra Şirazi, Sadru’d Din, El- Hikmetu’l Mutaaliye fi’l Asfari’l Akliyyeti’l Erbaa, c. 1, s. 13. Ermiş arifler şöyle demektedir: Velayet makamı her ne kadar yolcu için birinci yolculuğun sonunda hâsıl olsa da velayet dairesi ancak ikinci yolculukta kâmil olur. Bundan dolayı yolcular yolculukta bulundukları yere göre velayet makamının bir derecesine ererler.

[7] Nehcü’l Belaga, Hutbe 2.

[8] Rivayetlerde Hz. Mehdi’nin (a.c.f) zuhur etmesinden sonra Hz. İsa’nın (a.s) ona uyacağı nakledilmiştir. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 9, s. 195; Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c. 4, s. 205; Kaşani, Seyyid Abbas, El- Mahazin, c. 1, s. 286.

[9] Yani Ehlibeyt için de onlarında birbirinden üstün oluşları tasavvur edilebilir.

[10] İmam Bakır (a.s) hal lisanıyla İmam Seccad’dan (a.s) Allah’a ibadet etmede kendine daha az zahmet vermesini istediğinde, İmam Seccad (a.s) İmam Ali’nin (a.s) ibadetlerinden söz etmiş ve şöyle buyurmuştur: Ali’nin (a.s) ibadet gücüne kim erebilir ve onun gibi kim ibadet edebilir. El- İrşad fi Marifeti hucecullahi ale’l İbad, c. 2, s. 142.

[11] Bazı delillerden istifade edildiği kadarıyla bu üstünlük Hz. Fatıma’nındır. İmam Hasan Askeri’ye (a.s) isnat edilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur: Biz Allah’ın kullarına hüccetiyiz ve büyük annemiz Fatıma da (s.a) bize ilahi hüccettir. Tayyib, Seyyid Abdu’l Hüseyin, Etyebu’l Beyan fi tefsiri’l Kur’an, c. 13, s. 225; Bahrani, Abdullah, Avalimu’l Ulum ve’l Maarif ve’l Ahval, c. 11, s. 5.

[12] Rivayet metinlerinde İmam Hüseyin (a.s) için birçok üstünlük dile getirilmiştir. Örnek sıfatıyla onların bazılarına işaret ediyoruz: A. İmamet makamının İmam Hüseyin’in nesline aktarılması. B. İmam Hüseyin’in (a.s) toprağının şifa vermesi. C. İmam Hüseyin’in (a.s) kabri nezdinde duanın kabul edilmesi. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 44, s. 221. 

[13] Daha fazla bilgi edinmek için şu kaynaklara müracaat ediniz: Turhan, Kasım, Nigerişi İrfani, Felsefi Ve Kelami Be Kıyam Ve Şahsiyeti İmam Hüseyin (a.s), naşir: Çilçırag, çapı evvel, Kum, 1388.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Diriliş cisimsel mi yoksa ruhani midir?
    17927 معاد و قیامت 2012/05/27
    Her ne kadar akli deliller ahiret ve bu dünyevi hayat dışındaki başka bir dünyanın gerekliliğine tanıklık etse de ahretin nitelik ve keyfiyeti, ahiretin sadece ruhani olup olmayacağı veya hem ruhani ve hem cismani olup olmayacağı ve de cisimsel dirilişi kabul etme durumunda bu cismin maddi mi yoksa ...
  • Mescidin hangi halısının necis olduğunu bilmiyorsak, onu nasıl temizleyebiliriz?
    6067 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Büyük mercilerin (Allah onları korusun) bürolarının yanıtları şunlardır: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu: Sorulan sorudaki varsayıma göre belirtilen tüm halılar yıkanmalıdır. Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu: Yakin hâsıl olması için tüm halılar yıkanmalıdır. Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu: Eğer ...
  • İmam Ali (a.s)’ın hayatını özet olarak beyan edebilir misiniz?
    2908 امام علی ع 2020/01/19
  • Yabancı şirketlere yapılan yatırımların kazançının hükmü nedir?
    13571 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/06/24
    Yabancı şirketlerde yatırım yapmak eğer müslümanların izzetine, bağımsızlığına zarar vermiyor ve Müslümanların onlara bağlanmalarına ve derin bağlar kurmalarına yol açmıyorsa sakıncası yoktur. Bu bağlamda Müslüman olmayan birinden faiz almak Taklit Mercilerin kahir çoğunluğunun fetvasına göre caizdir. ...
  • Ayakların üstünü mesetme konusunu hadisler ile ispatlayınız?
    8250 بیشتر بدانیم 2012/07/21
    “Vesailu’ş - Ş,a” gibi Şia’nın Muteber Kitaplarında İmamlardan (a.s.) nakledilmiş olan hadislere baktığımızda abdest alınırken başın ön kısmının ve ayakların üstünün Mes edilmesinin vacip olduğunu görürüz. Keza hadislerden istifade ediliyor ki ayaklar Mes edilirken sağ ve sol sırasını dikkate alarak ayakların parmaklarından başlayarak ayaklarda var olan çıkıntıya ...
  • Düğünlerde klasik müzikler kullanılması halinde, kadının kadın için dans etmesinin hükmü nedir?
    7608 کلیات 2012/04/07
    Ayetullahe'l-uzma HAMANEİ’NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri: Kadının kadınlar için dans etmesi eğer lehv unvanı kendisine sıdk ediyor; örneğin kadınlar meclisini dans meclisine dönüştürüyor olması gibi, sakıncalıdır ve ihtiyatı vacip gereğince terk edilmelidir. Bu durum dışındaki durumlarda eğer şehveti uyandıracak nitelikte veya haram bir ...
  • İmam Ali’nin Zülfikar’ı şimdi nerededir?
    69010 تاريخ بزرگان 2011/10/30
    Zülfikar, Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcının adıdır.[1] Bu kılıcın bununla adlandırılması hakkında şöyle demişlerdir: Kılıcın arkasında insanın belkemiği gibi kısa ve uzun çıkıntılar bulunmaktaydı.[2] Zülfikar’ın macerası İslam’ın ilk yıllarındaki savaşlardan ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    31000 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Kimsenin olmadığı bir yerde çıplak olmak veya çıplak uyumak günah mıdır?
    55543 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/11/26
    Dini metinlerden ve kaynaklardan elde edilen veri böyle bir davranışın özünde haram olmadığı ama mekruh olduğu yönündedir. Zira bu halet şeytanın vesvese etmesine bir anlamda alt yapı oluşturabilir. ...
  • Tahrip edilmiş korunaktan hırsızlık yapmanın hükmü nedir?
    6908 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/21
    Hırsızın elinin kesilmesinin şartları şunlardır:1. Erginlik2. Akıl3. İrade4. Zorunluluğun olmaması5. İster yalnız başına ve ister beraberce olsun hırsızın korunağa saygısızlık etmesi6. Eşyayı korunaktan çıkarması7. Hırsızın mal sahibinin babası olmaması8. Korunağa saygısızlığın ve hırsızlığın gizlice yapılması; açıkça ve aşikâr olarak korunak kırılır ...

En Çok Okunanlar