Gelişmiş Arama
Ziyaret
25802
Güncellenme Tarihi: 2010/07/17
Soru Özeti
Neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor? Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa çocuğun günahı nedir? Eğer onun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, bu Allah’ın adaletiyle çelişmez mi?
Soru
Albert Kuma’nın “Veba” isimli kitabında bir soru dile getirilmiştir. Elbette bu soruya yazar tarafından bir cevap verilmemiştir. Yazar hikâyenin karakterlerinden birinin diliyle neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor, diye bir soru sormaktadır. Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa,bir çocuk hangi günah nedeniyle acı verici hastalıklara yakalanır? Eğer bir çocuğun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, onun başkalarının uyanması sebebiyle işkence görmesi Allah’ın adaletiyle bağdaşır mı?
Kısa Cevap

İslami öğretiler esasınca, şahıslar hakkında adalete riayet etme bağlamında ancak kendilerinin dünya ve ahiret hayatını birlikte değerlendirdiğimiz vakit yargıda bulunabiliriz. Aksi takdirde adaleti salt bu dünyada arayacak olursak, görünüşte adaletin tersine olan birçok hususla karşılaşırız. Gerçekte varlıkları başkaları için bir uyarı olan hasta çocukların acıları ve diğer hastaların çözümsüz problemleri, ahirette kendilerinin ya sınamaya tabi tutulmamaları veya birçok hususun görmezlikten gelinerek hesaplarının görülmesi ve de vaat edilen cennetin kendilerini beklemesini gerektirecek ve kesinlikle uygun bir telafide bulunulacaktır. Öyle ki sağlıklı bireyler bu şahısların haline bakıp gıpta edeceklerdir. Yanı sıra dünyadaki musibet ve sorunlar zorunlu olarak insanın yanlış davranışlarının neticesi değildir. Bundan dolayı bu çocukların ne gibi bir günahı vardı diye sorulması anlamsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın başlangıcında dikkatinizi farazi bir örneğe yöneltiyoruz:

Çalışanlarının birçok imkâna sahip olması nedeniyle çalışmak için birçok talibi olan büyük bir şirketi göz önünde bulundurunuz. Bu şirketin müdürü çalışmak isteyen bireyler için pratik bir sınav göz önünde bulundurur ve ilgili bireylerin belirli bir günde belirli bir düzen içerisinde şirkete bağlı büyük bir fabrikanın değişik bölümlerinde çalışması gerektiğini, kendilerinin çalışmasının uzmanlar tarafından dikkat ve incelikle değerlendirileceğini ve bunun ardından sınırlı bir grubun işe alınacağını bildirir. Belirtilen günde iş talipleri değişik bölümlerde işe başlar, ama onların hepsi zayıf ve güçsüz bir gencin sıvanın başından sonuna dek demirlerin eritildiği ateşin yanında bir iş yapmaksızın ter döktüğünü ve çehresinin sıcaklıktan değiştiğini gözlemlerler. Tabii olarak diğer şahıslar onun için üzülür. Lakin sınavdan sonraki gün bu şahsın uzmanların filtresinden geçmeksizin büyük bir maaş ve imkânlar ile şirkette işe alındığı ve şirketin müdürünün dünkü işten maksadının tüm talipleri tam vakitle demirin eritildiği ateş yanına koymak yerine, onlara böyle bir işin kendileri için de gözetilebileceğine ve bu yöntemle kendilerinin hazırlığını ölçmeyi hedeflediği belli olur. Bu durumda verilen ödül karşısında yani daimi bir şekilde sınavsız işe alınma mukabilinde zor ve meşakkatli bir gün geçirmenin tahammül edilebileceğine diğer bireyler hükmeder. Belirtilen örneğe bir takım eleştiriler yöneltilebilir, lakin biz sorunuzun konusunu tamamıyla bu örneğe mutabık bir şekilde değerlendirmek veya esasen böyle bir sınama şeklini onaylamak istemiyoruz. Sadece hedefimiz bir teşbihte bulunmak ve bu vesileyle şu gerçeği derk etmektir: Büyük bir yönetimde bir müdür tarafından ilk bakışta açıklanamayan, lakin neticelerinin gözlenmesiyle savunulabilir bir takım davranışların yapılması muhtemeldir. Evrenin yönetiminin elinde bulunduğu yüce Allah, bizim maddi dünyamızı küçük bir geçit olarak tanıtmıştır. Buradaki zor sınavdan başarılı çıkmak için uhrevi ebedi yaşam mutluluğunu elde etmek gayesiyle belirli bir şekilde ondan geçilmesi gerekir. Bu geçitte her birey kendine has bir sınavla değerlendirilir. Biri servet ve bir başkası fakirlik ile sınanır. Biri sağlıkla ve bir başkası ise hastalık ile imtihana tabii tutulur.[1] Buna ek olarak deprem ve sel gibi belalar da insan için başka uyarılardır.[2] Esasen eğer bu uyarılar olmasaydı ve bir tür Allah’a muhtaç olmama ve O’nunla irtibat kurmama hissi insanlarda meydana gelseydi, onlar tuğyan ederdi. Kur’an-ı Kerim bu hususu açık bir şekilde öngörmüş ve şöyle buyurmuştur: “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.”[3] Hz. Peygamberde (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer insanlarda hastalık, ölüm ve fakirlikten ibaret üç şey olmasaydı, onlar asla başlarını öne eğmezdi. Enteresan olan şu ki bunların tümü insanda mevcuttur, ancak bununla birlikte insan inatçılık etmektedir!”[4] Bu düzlemde başkaları ile birlikte bu geçitte hareket halinde olan ve bir sınamaya tabi tutulmadan başkaları için sınav olan ve yolun sonuna gelindikten sonra hesapsız ve kitapsız bir şekilde cennete girecek olan bireyler de mevcuttur. Hz. Peygamberden (s.a.a) nakledilen bir hadise göre deli şahıs bilincini kazanmayana dek her yükümlülükten muaf olacak[5] ve tabii olarak sınavsız bir şekilde cennete girecektir. Bilincini yitirmemiş hastalar sınamadan muaf olmayacaklardır, lakin kendilerinin sınavı kıyamet gününde başkalarının kendilerine gıpta edecekleri tarzda kolay olacaktır. İmam Bakır (a.s) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer mümin birey dünya musibetlerinin ne kadar ecir ve ödül taşıdığını bilseydi, bedeninin makas ile doğranmasını arzu ederdi.”[6] Belirtilen hususlar esasınca, eğer ahirete inanmayacak ve tüm yaşamı bu maddi dünyaya özgü bilecek olursak, delilerin, çözümsüz hastaların ve özellikle hasta çocukların varlığını varlık düzeninde adaletin bulunmayışının bir göstergesi olarak algılarız. Lakin ölümden sonra ebedi yaşama inanacak olursak, dünya hayatını onun karşısında okyanus karşısındaki bir damladan daha az olarak göz önünde bulunduracak olursak ve öte taraftan kendi dinsel öğretilerimiz esasınca dünyadaki zorlukların ahiret diyarında mümkün olan en güzel şekilde telafi edileceğine iman edersek, asla hikmet sahibi yüce Allah hakkında adaletsizlik sanısına kapılmayız. Son olarak şu noktaya da dikkat etmeniz gerekir: Sorunuzda algılandığının tersine, dünyadaki zorluklar, zorunlu olarak insanın hatalarının neticesi değildir. Aksine buna ek olarak, bazı durumlarda bu günahtan kaynaklanmayıp insanların manevi rüştü için ve ahiret diyarında daha üstün bir makam elde etmek için bir yol olarak da değerlendirilebilir. Bu hususta dikkatiniz aşağıdaki rivayetlere çekiyoruz:

1. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yolcu şahıslar uygun hediyeler ile yakınlarını görmeye gittiği gibi, bazen yüce Allah da bir takım zorluklar öne sürerek mümin kullarıyla görüşmeye gider.”[7]

2. Ali b. Reab, İmam Sadık’tan (a.s) “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder”[8]ayetinin tefsirini sorduğunu ve İmam Ali (a.s) ve evlatları için meydana gelen musibetlerin de bu ayet uyarınca kendilerinin davranışlarının neticesi olup olmadığını sorduğunu belirtir ve oysaki biz onların temiz ve günahtan uzak bir aile olduğunu biliyoruz diye ekler. İmam Sadık (a.s) bazı konuları dile getirdikten sonra şöyle buyurur: “Yüce Allah bazen iyi kullarını bir günah işlememişken de bir takım zorluklara tabi tutar ve bu vesileyle kendilerine daha fazla ödül verir.”[9]

3. İmam Seccad’ı (a.s) kanlı Kerbela hadisesinden sonra esir olarak Yezit’in yanına götürdüklerinde Yezit (alay edercesine) şu ayeti okur: “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir” (başka bir ifadeyle Yezit bu ayete yanlış bir şekilde istinatta bulunarak Ehlibeyt için meydana gelmiş acıları kendilerinin yanlışlıklarının neticesi olarak dile getirmek istiyordu). İmam Seccad (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu: Bu ayetin bizim ile bir irtibatı yoktur. Bizim çektiğimiz zorluklar Kur’an’ın başka bir ayetinin kapsamına girmektedir: Maesabemin musibetin fil'ardi ve la fi enfusikum illa fi kitabim minkabli en nebreeha, innezalike 'alellahiyesîr.[10] “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”[11]İmam bu ayete istinatta bulunarak Yezidin kendi zalimane davranışını gerekçelendirmek üzere yaptığı safsatasını geçersiz kıldı. Bu rivayet baz alınarak şöyle bir netice alınabilir: Çocukların çözümü olmayan hastalıkları ve benzeri zorluklar onların davranışlarının neticesi değildir. Dolayısıyla onlar ne gibi bir hata yapmışlardır ki böyle cezalara müstahak olmuşlardır, diye bir soru sorulamaz. Bu zorluklar, başkaları için ibret dersidir ve kesinlikle hasta çocuk da böyle zorluklara katlanması nedeniyle ahiret diyarında uygun bir makama erecektir. Başka bir bakışla, insan için meydana gelen sorunların bazen kendisinin yanlış davranışının cezası ve bazen de ilahi imtihan olduğu söylenebilir. Bu hususta 169 (Site: 1244) sayılı yanıta da müracaat edebilirsiniz.

 


[2] Bkz: Soru: 288 (site: 434).

[3] Alak Suresi, 6 ve 7. ayet.

[4] Şeyh Saduk, El- Hisal, c. 1, s. 113, hadis 89, Müessesetu En- Neşri’l İslami, Kum, 1403 h.k.

[5] Hürr’üAmuli, Muhammed bin El- Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 28, s. 23, hadis 34121, MüessesetuA’lulBeyt, Kum, 1409 h.k.

[6] İskafi, Muhammed bin Hammam, Et- Temhis, s. 32, hadis 13, Medresetu’lİmamu’l Mehdi (a.c.f), Kum, 1404 h.k.

[7] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kafi, c. 2, s. 255, hadis 17, Daru’lKutubu’l İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Şura Suresi, 30. ayet.

[9] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 2, Bu hususta 2056 sayılı (site: 2418) yanıtı okuyarak faydalı bilgilere ulaşabilirsiniz.  

[10] Hadid Suresi, 22. ayet.

[11] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 3.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar