Gelişmiş Arama
Ziyaret
26236
Güncellenme Tarihi: 2010/07/17
Soru Özeti
Neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor? Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa çocuğun günahı nedir? Eğer onun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, bu Allah’ın adaletiyle çelişmez mi?
Soru
Albert Kuma’nın “Veba” isimli kitabında bir soru dile getirilmiştir. Elbette bu soruya yazar tarafından bir cevap verilmemiştir. Yazar hikâyenin karakterlerinden birinin diliyle neden dünyada günahsız çocukların acı çekmesi ve işkence görmesine tanıklık etmemiz gerekiyor, diye bir soru sormaktadır. Eğer dünyada meydana gelen her hadisenin bir nedeni varsa ve herkes kendi amellerinin neticesini görüyorsa,bir çocuk hangi günah nedeniyle acı verici hastalıklara yakalanır? Eğer bir çocuğun acı çekmesi etrafındakilerin uyanması nedeniyleyse, onun başkalarının uyanması sebebiyle işkence görmesi Allah’ın adaletiyle bağdaşır mı?
Kısa Cevap

İslami öğretiler esasınca, şahıslar hakkında adalete riayet etme bağlamında ancak kendilerinin dünya ve ahiret hayatını birlikte değerlendirdiğimiz vakit yargıda bulunabiliriz. Aksi takdirde adaleti salt bu dünyada arayacak olursak, görünüşte adaletin tersine olan birçok hususla karşılaşırız. Gerçekte varlıkları başkaları için bir uyarı olan hasta çocukların acıları ve diğer hastaların çözümsüz problemleri, ahirette kendilerinin ya sınamaya tabi tutulmamaları veya birçok hususun görmezlikten gelinerek hesaplarının görülmesi ve de vaat edilen cennetin kendilerini beklemesini gerektirecek ve kesinlikle uygun bir telafide bulunulacaktır. Öyle ki sağlıklı bireyler bu şahısların haline bakıp gıpta edeceklerdir. Yanı sıra dünyadaki musibet ve sorunlar zorunlu olarak insanın yanlış davranışlarının neticesi değildir. Bundan dolayı bu çocukların ne gibi bir günahı vardı diye sorulması anlamsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın başlangıcında dikkatinizi farazi bir örneğe yöneltiyoruz:

Çalışanlarının birçok imkâna sahip olması nedeniyle çalışmak için birçok talibi olan büyük bir şirketi göz önünde bulundurunuz. Bu şirketin müdürü çalışmak isteyen bireyler için pratik bir sınav göz önünde bulundurur ve ilgili bireylerin belirli bir günde belirli bir düzen içerisinde şirkete bağlı büyük bir fabrikanın değişik bölümlerinde çalışması gerektiğini, kendilerinin çalışmasının uzmanlar tarafından dikkat ve incelikle değerlendirileceğini ve bunun ardından sınırlı bir grubun işe alınacağını bildirir. Belirtilen günde iş talipleri değişik bölümlerde işe başlar, ama onların hepsi zayıf ve güçsüz bir gencin sıvanın başından sonuna dek demirlerin eritildiği ateşin yanında bir iş yapmaksızın ter döktüğünü ve çehresinin sıcaklıktan değiştiğini gözlemlerler. Tabii olarak diğer şahıslar onun için üzülür. Lakin sınavdan sonraki gün bu şahsın uzmanların filtresinden geçmeksizin büyük bir maaş ve imkânlar ile şirkette işe alındığı ve şirketin müdürünün dünkü işten maksadının tüm talipleri tam vakitle demirin eritildiği ateş yanına koymak yerine, onlara böyle bir işin kendileri için de gözetilebileceğine ve bu yöntemle kendilerinin hazırlığını ölçmeyi hedeflediği belli olur. Bu durumda verilen ödül karşısında yani daimi bir şekilde sınavsız işe alınma mukabilinde zor ve meşakkatli bir gün geçirmenin tahammül edilebileceğine diğer bireyler hükmeder. Belirtilen örneğe bir takım eleştiriler yöneltilebilir, lakin biz sorunuzun konusunu tamamıyla bu örneğe mutabık bir şekilde değerlendirmek veya esasen böyle bir sınama şeklini onaylamak istemiyoruz. Sadece hedefimiz bir teşbihte bulunmak ve bu vesileyle şu gerçeği derk etmektir: Büyük bir yönetimde bir müdür tarafından ilk bakışta açıklanamayan, lakin neticelerinin gözlenmesiyle savunulabilir bir takım davranışların yapılması muhtemeldir. Evrenin yönetiminin elinde bulunduğu yüce Allah, bizim maddi dünyamızı küçük bir geçit olarak tanıtmıştır. Buradaki zor sınavdan başarılı çıkmak için uhrevi ebedi yaşam mutluluğunu elde etmek gayesiyle belirli bir şekilde ondan geçilmesi gerekir. Bu geçitte her birey kendine has bir sınavla değerlendirilir. Biri servet ve bir başkası fakirlik ile sınanır. Biri sağlıkla ve bir başkası ise hastalık ile imtihana tabii tutulur.[1] Buna ek olarak deprem ve sel gibi belalar da insan için başka uyarılardır.[2] Esasen eğer bu uyarılar olmasaydı ve bir tür Allah’a muhtaç olmama ve O’nunla irtibat kurmama hissi insanlarda meydana gelseydi, onlar tuğyan ederdi. Kur’an-ı Kerim bu hususu açık bir şekilde öngörmüş ve şöyle buyurmuştur: “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.”[3] Hz. Peygamberde (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer insanlarda hastalık, ölüm ve fakirlikten ibaret üç şey olmasaydı, onlar asla başlarını öne eğmezdi. Enteresan olan şu ki bunların tümü insanda mevcuttur, ancak bununla birlikte insan inatçılık etmektedir!”[4] Bu düzlemde başkaları ile birlikte bu geçitte hareket halinde olan ve bir sınamaya tabi tutulmadan başkaları için sınav olan ve yolun sonuna gelindikten sonra hesapsız ve kitapsız bir şekilde cennete girecek olan bireyler de mevcuttur. Hz. Peygamberden (s.a.a) nakledilen bir hadise göre deli şahıs bilincini kazanmayana dek her yükümlülükten muaf olacak[5] ve tabii olarak sınavsız bir şekilde cennete girecektir. Bilincini yitirmemiş hastalar sınamadan muaf olmayacaklardır, lakin kendilerinin sınavı kıyamet gününde başkalarının kendilerine gıpta edecekleri tarzda kolay olacaktır. İmam Bakır (a.s) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eğer mümin birey dünya musibetlerinin ne kadar ecir ve ödül taşıdığını bilseydi, bedeninin makas ile doğranmasını arzu ederdi.”[6] Belirtilen hususlar esasınca, eğer ahirete inanmayacak ve tüm yaşamı bu maddi dünyaya özgü bilecek olursak, delilerin, çözümsüz hastaların ve özellikle hasta çocukların varlığını varlık düzeninde adaletin bulunmayışının bir göstergesi olarak algılarız. Lakin ölümden sonra ebedi yaşama inanacak olursak, dünya hayatını onun karşısında okyanus karşısındaki bir damladan daha az olarak göz önünde bulunduracak olursak ve öte taraftan kendi dinsel öğretilerimiz esasınca dünyadaki zorlukların ahiret diyarında mümkün olan en güzel şekilde telafi edileceğine iman edersek, asla hikmet sahibi yüce Allah hakkında adaletsizlik sanısına kapılmayız. Son olarak şu noktaya da dikkat etmeniz gerekir: Sorunuzda algılandığının tersine, dünyadaki zorluklar, zorunlu olarak insanın hatalarının neticesi değildir. Aksine buna ek olarak, bazı durumlarda bu günahtan kaynaklanmayıp insanların manevi rüştü için ve ahiret diyarında daha üstün bir makam elde etmek için bir yol olarak da değerlendirilebilir. Bu hususta dikkatiniz aşağıdaki rivayetlere çekiyoruz:

1. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yolcu şahıslar uygun hediyeler ile yakınlarını görmeye gittiği gibi, bazen yüce Allah da bir takım zorluklar öne sürerek mümin kullarıyla görüşmeye gider.”[7]

2. Ali b. Reab, İmam Sadık’tan (a.s) “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder”[8]ayetinin tefsirini sorduğunu ve İmam Ali (a.s) ve evlatları için meydana gelen musibetlerin de bu ayet uyarınca kendilerinin davranışlarının neticesi olup olmadığını sorduğunu belirtir ve oysaki biz onların temiz ve günahtan uzak bir aile olduğunu biliyoruz diye ekler. İmam Sadık (a.s) bazı konuları dile getirdikten sonra şöyle buyurur: “Yüce Allah bazen iyi kullarını bir günah işlememişken de bir takım zorluklara tabi tutar ve bu vesileyle kendilerine daha fazla ödül verir.”[9]

3. İmam Seccad’ı (a.s) kanlı Kerbela hadisesinden sonra esir olarak Yezit’in yanına götürdüklerinde Yezit (alay edercesine) şu ayeti okur: “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir” (başka bir ifadeyle Yezit bu ayete yanlış bir şekilde istinatta bulunarak Ehlibeyt için meydana gelmiş acıları kendilerinin yanlışlıklarının neticesi olarak dile getirmek istiyordu). İmam Seccad (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu: Bu ayetin bizim ile bir irtibatı yoktur. Bizim çektiğimiz zorluklar Kur’an’ın başka bir ayetinin kapsamına girmektedir: Maesabemin musibetin fil'ardi ve la fi enfusikum illa fi kitabim minkabli en nebreeha, innezalike 'alellahiyesîr.[10] “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”[11]İmam bu ayete istinatta bulunarak Yezidin kendi zalimane davranışını gerekçelendirmek üzere yaptığı safsatasını geçersiz kıldı. Bu rivayet baz alınarak şöyle bir netice alınabilir: Çocukların çözümü olmayan hastalıkları ve benzeri zorluklar onların davranışlarının neticesi değildir. Dolayısıyla onlar ne gibi bir hata yapmışlardır ki böyle cezalara müstahak olmuşlardır, diye bir soru sorulamaz. Bu zorluklar, başkaları için ibret dersidir ve kesinlikle hasta çocuk da böyle zorluklara katlanması nedeniyle ahiret diyarında uygun bir makama erecektir. Başka bir bakışla, insan için meydana gelen sorunların bazen kendisinin yanlış davranışının cezası ve bazen de ilahi imtihan olduğu söylenebilir. Bu hususta 169 (Site: 1244) sayılı yanıta da müracaat edebilirsiniz.

 


[2] Bkz: Soru: 288 (site: 434).

[3] Alak Suresi, 6 ve 7. ayet.

[4] Şeyh Saduk, El- Hisal, c. 1, s. 113, hadis 89, Müessesetu En- Neşri’l İslami, Kum, 1403 h.k.

[5] Hürr’üAmuli, Muhammed bin El- Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 28, s. 23, hadis 34121, MüessesetuA’lulBeyt, Kum, 1409 h.k.

[6] İskafi, Muhammed bin Hammam, Et- Temhis, s. 32, hadis 13, Medresetu’lİmamu’l Mehdi (a.c.f), Kum, 1404 h.k.

[7] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, Kafi, c. 2, s. 255, hadis 17, Daru’lKutubu’l İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Şura Suresi, 30. ayet.

[9] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 2, Bu hususta 2056 sayılı (site: 2418) yanıtı okuyarak faydalı bilgilere ulaşabilirsiniz.  

[10] Hadid Suresi, 22. ayet.

[11] Kâfi, c. 2, s. 450, hadis 3.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar