Gelişmiş Arama
Ziyaret
18323
Güncellenme Tarihi: 2007/10/25
Soru Özeti
Din nedir? Hedefleri nelerdir? İnsanların yaşantısında din gerekli midir?
Soru
Din nedir? Hedefleri nelerdir? İnsanların yaşantısında din gerekli midir?
Kısa Cevap

Din toplumun işlerine yön vermek ve insanları eğitmek için ortaya konan, akaid, ahlak, kanun ve kurallardan oluşan sistemden ibarettir. Din, toplumsal hayata yön vermek ve insanları eğitmek gayesini taşıdığından, onun kanun ve kurallarının toplumun gerçek ihtiyaçlarıyla ve toplumsal değişikliklerle uyumlu, insanın özü ve ruhuna uygun olması, onun hak ve doğru olmasının bir ölçüsüdür. İnsanlık kafilesi evrenin tamamen birbiriyle uyumlu parçalarından ayrı bir parça değil aksine kendi ölçüsünde ona etki eden ve ondan etkilenen, evrenin bir parçasıdır. Bu yüzden insanı yönlendirecek ona rehberlik edecek olan kimsenin onu çok iyi tanıması ve onun yaratılış alemi ile olan ilişkisinden de haberdar olması gerekmektedir. Bu da Allah’tan başka kimse değildir bu açıklamadan hak din, inanç sistemi, çeşitli kuralları Allah tarafından gelen dindir. Batıl din ise Allah’tan başkası tarafından düzenlenen dine denir.

Dinin gerekliliği kısaca şöyle açıklanabilir: 1- İnsan başkalarını hizmetine almak isteyen bir varlıktır. 2- Her şeyi kendi hizmetinde kullanma özelliği, insanın yapı ve tabiatında yatmaktadır. 3- Başkalarını kendi hizmetine alma istemi, hayatın bütün kısımlarında uyumsuzlukların çıkmasına sebep olur. 4- İnsanın layık olduğu kemale ulaşabilmesi için bu uyumsuzlukların ortadan kalkması gerekmektedir. 5- Bu uyumsuzlukların ortadan kalkması, ancak toplumsal hayatı düzenleyecek ve insanı saadete ulaştıracak bir kanunun olmasıyla mümkündür. 6- İnsan, tabiat ve yapısı gereği böyle bir işi yapamaz çünkü bizzat kendisi bu uyumsuzluğun asıl sebebidir. 7- İnsan düşüncesiyle oluşturulan kanunla bu uyumsuzluklar giderilemez. 8- Yukarıda açılamalardan anlaşılıyor ki: Allah’ın doğa ötesi bir yolla insana doğru yolu göstermelidir ve buna vahiy denmektedir

Dinin hedefi ise şöyle açıklanabilir: İnsanı saadete ulaştıracak ve onun dünyevi işlerini düzenleyecek tek yol, ilahi bir dindir. Fıtratı fıtratla düzelten, çeşitli güçleri taşkınlık halindeyken dengeleyen, insanın dünya ve ahiret, maddi ve manevi hayatını düzenleyen, dindir.

Din gerçeği, hayat sürecinde toplumu dengeleyen ve sonuçta doğal olarak her ferdin de hayatını düzenleyen faktördür. Din insanları fıtrat ve yaratılış yoluna koyarak ona, adaletinde gerektirdiği gibi, fıtri hürriyet ve saadeti bağışlamaktadır. Aynı şekilde, her ferde topluma zarar vermemesi şartıyla, fikrinin ve düşüncesinin onu yönlendirdiği şekilde, hayatın çeşitli alanlarından yararlanması için sınırsız bir özgürlük tanımaktadır

Ayrıntılı Cevap

Dinin sözlük anlamı, huzu, uymak, itaat etmek, teslim olmak ve yapılan amellerin karşılığını görmek demektir. Terim anlamı ise, toplumun işlerine yön vermek ve insanları eğitmek için ortaya konan, akaid, ahlak, kanun ve kurallardan oluşan sistemden ibarettir. Bazen bu sistemin hepsi hak ve doğru, bazen hepsi batıl ve bazen de hak ve batılın ikisinin karışımıdır. Eğer sistemin hepsi hak olursa, hak din ve aksi takdirde, batıl din veya hak ve batıl karışımı bir din olarak sayılır.

HAK DİN

Din, toplumsal hayata yön vermek ve insanları eğitmek gayesini taşıdığından, onun kanun ve kurallarının toplumun gerçek ihtiyaçlarıyla ve toplumsal değişikliklerle uyumlu, insanın özü ve ruhuna uygun olması, onun hak ve doğru olmasının bir ölçüsüdür.

İnsanlık kafilesi evrenin tamamen birbiriyle uyumlu parçalarından ayrı bir parça değil aksine kendi ölçüsünde ona etki eden ve ondan etkilenen, evrenin bir parçasıdır. Bu yüzden insanı yönlendirecek ona rehberlik edecek olan kimsenin onu çok iyi tanıması ve onun yaratılış alemi ile olan ilişkisinden de haberdar olması gerekmektedir. İnsan ve dünyayı yaratmayan bir kimse insanı ve dünyayı da hakkınca doğru bir şekilde tanıyamaz. Sonuç olarak sadece insan ve dünyayı yaratan kimse, insanı, dünyayı ve bu ikisi arasındaki irtibat ve ilişkiyi kâmil bir şekilde tanır ve neticede ona rehberlik edebilir.

Yalnızca o yaratıcı başkalarının da hedeflerine ulaşmalarına engel olmadan evrenin bütün parçalarına kılavuzluk edebilir.

Bu açıklamadan hak din, inanç sistemi, çeşitli kuralları Allah tarafından gelen dindir. Batıl din ise Allah’tan başkası tarafından düzenlenen dine denir.[1]

 

Dinin Yapısı

İlahi dinler genel olarak inanç ve amel olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. İnanç bölümü, insanın kendi hayatının temellerini, üzerine kurması gereken, üç genel ilkeden ibarettir; tevhid, nübüvvet ve mead. Bunlardan birisinin bozulması dine uymayı engellemektedir.

Amel bölümü ise, insanın Allah’a ve topluma karşı olan görevlerini içeren bir takım ameli ve ahlaki vazifelerdir. İlahi şeraitte insan için düzenlenen ferdi vazifeler iki kısımdır; ahlak ve ameller.

Bunların her biri de yine iki kısma ayrılır; imani özellikler, ihlâs, teslimiyet, huşu, namaz, oruç ve kurban kesmek gibi Allah’a yönelik olan ve “ibadetler” diye bilinen amel ve özellikler.

Diğer bölüm de insan sevgisi, hayırseverlik, adalet, cömertlik, insani ilişkiler, alış veriş ve bunun gibi toplumla irtibatı olan ahlak ve amellerdir. Bu kısma “muamelat” da denmektedir.[2]

 

DİNİN GEREKLİLİĞİ

Allame Tabatabai (r.a.) dinin gereklilik ve zorunluluğunu iki delille açıklamaktadır.

Birinci yöntem:

1- İnsan başkalarını hizmetine almak isteyen bir varlıktır.

2- Her şeyi kendi hizmetinde kullanma özelliği, insanın yapı ve tabiatında yatmaktadır.

3- Başkalarını kendi hizmetine alma istemi, hayatın bütün kısımlarında uyumsuzlukların çıkmasına sebep olur.

4- İnsanın layık olduğu kemale ulaşabilmesi için bu uyumsuzlukların ortadan kalkması gerekmektedir.

5- Bu uyumsuzlukların ortadan kalkması, ancak toplumsal hayatı düzenleyecek ve insanı saadete ulaştıracak bir kanunun olmasıyla mümkündür.

6- İnsan, tabiat ve yapısı gereği böyle bir işi yapamaz çünkü bizzat kendisi bu uyumsuzluğun asıl sebebidir.

7- İnsan düşüncesiyle oluşturulan kanunla bu uyumsuzluklar giderilemez.

8- Yukarıda açılamalardan anlaşılıyor ki:

Allah’ın doğa ötesi bir yolla insana doğru yolu göstermelidir ve buna vahiy denmektedir.

İkinci yöntem:

1- İnsan bu evrenin bir parçasıdır.

2- Yaratılış sistemi insanın kemale ermesi için ona gerekli donanım ve yapıya sahip kılmıştır.

3-)İnsanın doğal yapısı sosyal yaşamı gerektirmektedir.

4-)İnsan hayatı ölümle son bulmayan kalıcı ve sonu olmayan bir hayattır.

5-)İnsan dünya hayatında öyle bir yol izlemelidir ki hem bu dünyada ve hem de daimi hayatında saadete ermelidir.

6-)Bu hedefi güden yol ve yönteme din denmektedir.[3]

DİNİN HEDEFLERİ

İnsanı saadete ulaştıracak ve onun dünyevi işlerini düzenleyecek tek yol, ilahi bir dindir. Fıtratı fıtratla düzelten, çeşitli güçleri taşkınlık halindeyken dengeleyen, insanın dünya ve ahiret, maddi ve manevi hayatını düzenleyen, dindir.[4]

Din gerçeği, hayat sürecinde toplumu dengeleyen ve sonuçta doğal olarak her ferdin de hayatını düzenleyen faktördür. Din insanları fıtrat ve yaratılış yoluna koyarak ona, adaletinde gerektirdiği gibi, fıtri hürriyet ve saadeti bağışlamaktadır. Aynı şekilde, her ferde topluma zarar vermemesi şartıyla, fikrinin ve düşüncesinin onu yönlendirdiği şekilde, hayatın çeşitli alanlarından yararlanması için sınırsız bir özgürlük tanımaktadır.[5]

Dinin İnsanın Gerçek Kimliğindeki Yeri:

İnsan, bir taraftan doğa, yer ve zamanla ilişki içindedir ve diğer bir taraftan da evrendeki ilahi gücün tecelli ve göstergesi olmuştur. Doğa ve doğaüstünün insan vücudunda birleşmesi, onu, maddi ve manevi konularla yüz yüze getirmiştir. Ancak bu konuların hangisinin, insanın asıl kimliğinde etkisinin olduğu ve hangisinin olmadığı, bazen insan için bir takım hatalara sebep olmaktadır ve bu durum onu bir anda melekût âleminden ayırarak maddi bir varlık haline getirmektedir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim insanın asıl iş ve görevlerini açıklamakta ve onu sıradan günlük işlerden ayırarak, gerçek kimliğini şekillendirip onun hareket yolunu bu gerçek kimliğe doğru yönlendirmektedir.

İnsan hakikatinin dışında olan konular, örneğin; ırk, dil ve iklimsel özellikler tek başına ne insanın değer ve itibarını artırır ne de onun faziletlerini azaltır. Çünkü bu özelliklerin insanın sosyal ilişkisi ve uluslar arası tanınmasında rolü olmasına rağmen, kalıcı ve sonsuza kadar onun yanında yer almaz. Bu da söz konusu özelliklerin insanın daimi kimliğinde hiçbir rolünün olmadığının delilidir. Hatta bu özellikler, insan hayatı boyunca bile değişmekte ve insanın bir yerden diğer bir yere göçmesi sonucu, sadece onun doğum yerini terk etmesine sebep olmakla kalmayıp, kendi dil ve ırkını da unutmasına neden olmaktadır.

Her halükarda insanın ölümüyle birlikte bütün bu özellikler etkinliğini kaybetmekte ve berzah alemine girmesiyle birlikte onun, doğulu veya batılı olmasının ve hangi ırka mensup oluşunun onun asıl kimliğine herhangi bir etkisi kalmaz. Çünkü bu yolculukla birlikte hem yeryüzünden ve hem de zaman sınırlarından dışarı çıkmaktadır. İnsanın gerçek kimliğini belirleyen özellikler sürekli insanla birlikte olan, ölüm, berzah, cennet ve cehennemle değişmeyen unsurlardır. Kur’an-ı Kerim bu konuda, akaid, ahlak ve ameller adı altında üç unsurdan bahsetmekte ve bunları insanın asıl kimliğini oluşturan temeller olarak saymaktadır. Bu üç unsur, insanın Allah’la olan irtibatının durumunu simgelemektedir ve din kültüründe, bu özel irtibata “Teellüh” denmektedir. Eğer bu üç unsur yani akaid, ahlak ve ameller, ilahi peygamberlerin öğretilerine göre şekillenirse onların toplamı “din” olarak adlandırılır. Allah’ın Al-i İmran Suresinin 19. ayetinde “Allah katında din İslam’dır.” diye buyurmasından resmi ve kabul edilen tek ayinin İslam olduğu anlaşılmaktadır. Bu sözü edilen temel unsurlara sahip olan kimse gerçek manada insandır.

Sonuç olarak her insan kendi inanç, ahlak ve amel sofrasının kenarında oturmakta ve asıl kimliğini bu unsurlarla belirlemektedir yani imanlı olan, ilahi ahlakı özünde uygulayan ve o iman ahlaka dayanarak amel eden kimse, Kur’an kültüründe insan sayılmaktadır. Bu insani kimlik, onu sadece dünyada diğer insanlardan ayırmakla kalmayıp, berzah aleminde ve cennette de diğerlerinden seçkin kılmaktadır.[6]



[1] Bk. Cevadi Amuli, Abdullah, Şariat der aine-i marifet, İsra yaınları, Kum, S. 11-112.

[2] Tabatabi, Seyyid Muhammed Huseyn, Şia der İslam, s. 86.

[3] Tabatabi, Seyyid Muhammed, Berresihayi İslami, s. 35-37; Ferazhayi ez İslam, s. 23-25.

[4] Tabatabi, Seyyid Muhammed, Elmizan Tefsiri Farsça tercüme, c. 3. s. 159.

[5] Aynı kaynak.

[6] Cevadi Amuli, Abdullah, Suret ve Siret-i İnsan der Kur’an, 5. Bölüm, s. 339-340.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Fetvanın dayanak ve kaynakları nelerdir?
    9468 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/04/07
    İçtihat zorluklara tahammül, çaba ya da kudret ve güç demektir. Fıkhi terim olarak ise kaynak ve delillerden şer’i hükümleri çıkarmak için azami ilmi çabayı sarf etmek anlamındadır.Şii fıkhında fetvanın temeli içtihat kaynakları olarak bilinen Kur’an, sünnet, akıl ve icmadır. Ancak bu kaynaklardan, faydalanma ...
  • Acaba bütün peygamberlerin ismini zikrede bilir misiniz?
    3728 تاريخ بزرگان 2019/09/22
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    20775 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Allah İle İrtibat Zamanı Ne Zamandır?
    10242 Pratik İrfan 2011/08/03
    Her ibadetin ruhu Allah ile irtibat kurmak ve O’na yaklaşmaktır. Bu husus namaz, dua ve Allah’ın dergâhına yalvarma ve yakarma ile müyesser olacaktır. Allah ile irtibat kurmak özel bir zaman ve mekâna has değildir. Elbette gece yarısı gibi bazı zamanlar Allah ile irtibat kurmak için en güzel zamanlardır veya ...
  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    17424 ذکر 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • İmam tarafından namazın teşehhüdüne bir harf eklendiği durumda tabi olanların hükmü nedir?
    7471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/18
    Bu sorunun ayrıntılı cevabı yoktur. ...
  • Size göre inkârcıların İslam dini ve diğer dinlere karşı tavır almasının nedenleri ne olabilir?
    6887 Yeni Kelam İlmi 2011/11/21
    İnkârcılar dinler ve özellikle de İslam karşısında tavır almaları değişik siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenler taşıyabilir. Bu dört neden hakkında bilgilenmek için lütfen ayrıntılı cevaba müracaat ediniz. ...
  • İslam dininin dinozor hakkındaki görüşü nedir?
    92226 Tefsir 2010/01/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Fakirlere infak etmenin felsefesi nedir?
    8186 انفاق و قرض الحسنه 2012/06/11
    Bazen falankes fakirdir ve mutlaka bir şey yaptığı için Allah onun fakir kalmasını istiyor; biz zenginiz ve mutlaka işlediğimiz bir amelden dolayı Allah’ın lütfü kapsamına girmişiz, o halde ne onların fakirlikleri ve ne de bizim zenginliğimiz hikmetsiz değildir!! Denilir. Hâlbuki infak emrinin çeşitli hikmet ve felsefeleri vardır. ...
  • İran ve Irak savaşında şehit düşen bazı fertlerin cenazelerinin dağılmadığını ve yok olmadığını duydum. Bu duyumlar muteber ve güvenilir midir?
    7921 Eski Kelam İlmi 2012/04/04
    Canlı yaratıkların cisimlerinin yapısı gereği, ruh bedenden çıktıktan sonra tabii olarak beden kokar, çürür ve yok olur. Bu nedenle bazı bedenlerin yıllar geçtikten sonra aynı şekilde salim kalması uzak bir ihtimaldir. Ama Allah her şeye kadir olduğundan[1] böyle bir şey zihinden uzak tutulmamalı ve ...

En Çok Okunanlar