Gelişmiş Arama
Ziyaret
7406
Güncellenme Tarihi: 2011/09/21
Soru Özeti
İmamların teşriî velayeti ile hatemiyet meselesi arasındaki çelişki nasıl çözülebilir?
Soru
Hatemiyetin mana ve gereklerinden birisi, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından ilahi teşri ve kanun koyuculuğun sona erdirilmesidir. Peygamberliğin sona ermesiyle göğün kapıları kapanmış ve artık şeriat hakkında hiçbir hüküm veya hükümler kaldırılmayacak veya yeniden tesis edilmeyecektir. Kanun koyuculukta son dinin taşıdığı kuşatıcılık ve kemale binaen, peygamberliğin sonlanmasından sonra teşri ve kanun koyuculuğa inanırsak, böyle bir inanç hatemiyet ile bağdaşmayacak ve Peygamber asrında dinin kâmil olmadığı ve onun vefatından sonra kemale erdiği anlamı ortaya çıkacaktır. Bu teorinin sahibi şöyle demektedir: Peygamberden (s.a.a) sonra birilerinin gelip vahiy ve şuhuda dayanarak bir takım sözler söylemesi, bu sözlerin Kur’an ve nebevi sünnette bulunmaması, yanı sıra bu şahısların öğretileri, kanun koyuculuğu, emir ve yasaklarının nebevi vahiy mertebesine ermesi ve Peygamber buyruklarının masumiyet ve hüccetliğini kazanması ve bütün bunlarla birlikte hatemiyetin zedelenmemesi nasıl mümkün olabilir? Ve … Eleştiride bulunan şahsa göre, Şiiler kendi önderleri için göz önünde bulundurdukları makamlar esasınca (gök ile direkt irtibatta olmak, masumiyet ve sözlerin hüccet oluşu), teşri makamının imamlara (a.s) devredildiğine ve onların tıpkı Peygamber (s.a.a) gibi teşriî velayet sahibi olduklarına ve de kitap ve nebevi sünnette hiçbir geçmişi olmayan bazı dinsel hüküm ve öğretileri kanunlaştırabileceklerine inanmaktadırlar. Bu nedenle Şiiler imamların (a.s) velayetine inanmakla amelde hatemiyet ile çelişmektedirler.
Kısa Cevap
Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
Ayrıntılı Cevap

Eleştiride bulunan şahsın sözlerinden anlaşıldığı üzere kendisi, yüksek âlem ile bağlantı kurarak kitap ve nebevi sünnetin suskun kaldığı hususlarda yeni öğretiler getiren herkesin peygamber olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle, eğer önderler dinsel öğretileri açıklarsa ve bu öğreti ve hükümler vahiy buyrukları ve aziz İslam Peygamberinin sünnetinde bulunursa, bunun peygamberlik ile eşit olmayacağı ve hatemiyet ile çelişmeyeceği söz konusu şahsın sözlerinden anlaşılmaktadır. Özetle, bu tezi işleyen şahıs, hatemiyet döneminde dinî önderlerin yenilik getirmesini hatemiyet ile çelişik bilmektedir. Bu şüpheye yanıt verirken bir kez daha imamların ilimlerinin kaynağına işaret etmek zaruret addetmektedir. Söz konusu kaynaklardan birisi ilhamdır. İlham peygamberlere özgü değildir ve tarih boyunca Allah’ın ilham yoluyla âlemin sırlarını bildirdiği birçok insan bulunmaktadır. Kur’an Hz. Hızır hakkında şöyle buyuruyor: [1]" آتَیناهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنا وَ عَلَّمْناهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماBiz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” Böyle fertler bilgilerini normal yoldan öğrenmemişlerdi; çünkü Kur’an “kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik” diye buyurmaktadır. Bu nedenle, peygamber olmamak, bazı insanların ilhama muhatap olmasına engel teşkil etmez. İmam Kazım’dan (a.s) çok güzel bir rivayet nakledilmiştir ki şöyle buyurmaktadır:

"مَبْلَغُ عِلْمِنَا عَلَى ثَلَاثَةِ وُجُوهٍ مَاضٍ وَ غَابِرٍ وَ حَادِثٍ فَأَمَّا الْمَاضِی فَمُفَسَّرٌ وَ أَمَّا الْغَابِرُ فَمَزْبُورٌ وَ أَمَّا الْحَادِثُ فَقَذْفٌ فِی الْقُلُوبِ وَ نَقْرٌ فِی الْأَسْمَاعِ وَ هُوَ أَفْضَلُ عِلْمِنَا وَ لَا نَبِی بَعْدَ نَبِینَا"[2]

“Bizim ilmimiz geçmiş, gelecek ve hal diye üç kısımdan müteşekkildir. Geçmiş açıklanmıştır. Gelecek yazılmıştır. Hal ise kalplere kavratma ve kulaklara duyurma şeklindedir. Bu, bizim en yüksek ilmimizdir ve bizim peygamberimizden sonra bir peygamber gelmeyecektir.” Bu rivayetin zahirinden anlaşıldığı üzere imamlar geçmişi açıklamayla ve geleceği yazılmış olandan elde etmekle birlikte, vuku bulan mesele ve olaylar hakkında da gök ve gayb ile iletişim kurarak cevap almaktadırlar. Onların aldığı cevap asla Peygambere nazil olmamış ve ulaşmamış bir şey midir yahut kendisine ulaşmış olan ama bazı nedenlerden ötürü ilan etmediği ve mesuliyetini imamın yetkisine bıraktığı bir şey midir? Bu rivayetin sonunda çok önemli bir nokta mevcuttur: İmam “bizim peygamberimizden sonra bir peygamber gelmeyecektir” diye buyurmaktadır. İmam (a.s) sanki bu cümleyle bir yanlış anlamayı gidermek istemektedir. Nitekim Dr. Suruş da böyle bir yanlış anlamaya kapılmıştır. (İmam sanki şöyle buyurmak istemektedir) Şunu biliniz ki eğer biz ilham yoluyla bazı sırlara yönelik bilgi sahibi oluyorsak, bu bizim peygamber olduğumuzu ve yeni kanunlar oluşturduğumuzu göstermez ve peygamberlik sona ermiştir. Bu nedenle belirtilen şüpheye cevap vermeden önce teşrinin ıstılahı manası anlaşılmalıdır. Teşri, kanun yapma ve kanun koyuculuk anlamına gelmektedir. Böyle bir hak zati olarak sadece Yüce Allah’a özgüdür. Çünkü insanların tüm cismanî ve ruhanî sırlarını kamilen bilen yalnız O’dur. Bu nedenle bağımsız olarak kanun koyma Yüce Allah’ın yetkisindedir. Hatta Hz. Peygamberin (s.a.a) bile böyle bir hakkı yoktur. Eğer Peygamberin kanun koyucu olduğu söyleniyorsa, bunun manası halka ulaştırması için melekler tarafından Peygambere gelen hüküm ve öğretilerdir. İmamlar hakkında onların kanun koyma hakkının olduğu söylendiğinde şu soru sorulmaktadır: İmamlar bağımsız olarak hükümleri Allah’tan mı almaktadır yoksa imamlar sadece Peygamberin sözlerini açıklama hakkına mı sahiptir? Burada İslamî düşünürlerin çoğu masum imamların (a.s) bağımsız olarak kanun koyma hakkının olmadığına ve onların sadece Peygambere nazil olmuş hükümlerin açıklayıcısı olduklarına inanmaktadır. Aşağıda bunların bazılarına işaret edilecektir:

1. Allame Tabatabai şöyle demektedir: “Bu konuda üzerinde durulması gereken dikkate şayan şey, Peygamberin (s.a.a) vefatından önce dinin kemale erdiğine dönük birçok delilin mevcut olmasıdır. Kitap ve sünnetin tüm şerî hükümleri içermesi bu kemale ermenin gereğidir… Öte taraftan yerinde ispatlandığı üzere imamın (a.s) vazifesi sadece hükümleri beyan etmektir, teşri değildir.”[3] Allame Tabatabai, imamlar neden kanun koyucu olarak lanse edilmektedir, diye sorulan zihnî bir soruya şöyle cevap vermektedir: Bu, sadece imamın (a.s) naklettiği şeyin Peygamberin (s.a.a) buyurduğu şey olduğuna ve resulün getirdiği şeyin tefsiri olduğuna delalet eder ve bundan fazlasına delalet etmez.”[4]

2. Şehid Sadr (r.a) bu konuda şöyle söylemektedir: “Bu çelişki ve açık hükümler Peygamberden (s.a.a) gelen açık hükümleri kapsar ve imamlardan gelen açık hükümleri kapsamaz; zira yerinde ispatlandığı üzere teşri devri Peygamberin vefatıyla sona ermiştir ve imamlardan gelen hadisler sadece peygamberin teşri ettiği hükümlerin beyan ve açıklamasıdır. Başka bir şey değildir.”[5]

Bu iki İslamî düşünürün açıklamalarından teşriin peygamberliğin sona ermesiyle son bulduğu, masum imamların Peygamberin (s.a.a) sözlerinin açıklayıcısı oldukları ve kanun koyuculuk anlamında teşri hakkına sahip olmadıkları neticesine ulaşılabilir. Eğer imamlar (a.s) yeni kanunlar almıyorlarsa, bu durumda ilhamın faydası nedir, diye bir soru sorulacak olursa, şöyle yanıt verilebilir: Peygamber tüm ilimleri bir defada İmama (a.s) verdi ve imamlar o ilimler vesilesiyle Peygamberin dilinden beyan edilmemiş hüküm ve öğretileri halka öğretmektedir ve ilham da İmama verilen ilimlerin tekrar söylenmesi olabilir. Aynı şekilde kanun koyuculuk ile irtibatı olmayan bir takım haber ve sırlar da mevcut olabilir ve imam taşıdığı batıni velayetle bu ilahi nimetlere sahip bulunabilir. Belirtilen noktalar dikkate alındığında böyle bir velayet ne hatemiyet ve ne de dinin kuşatıcılığı ve kemale ermesiyle bir çelişki arz eder.



[1] Kehf, 65.

[2] El-Kuleyni, Usul-i Kafi, c. 1, s. 264, çap-ı çarom, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[3] Tabatabai, Haşiyetü’l-Kifaye, s. 97, Naşir: Bonyad-ı İlmî Fikri Allame Tabatabai.

[4] a.g.e.

[5] Sadr, Seyid Muhammed Bakır, Buhusun Fi İlmi’l-Usul, s. 30, Naşir: Müessese-i Dairetü’l-Maarif-ı Fıkh-ı İslamî, 1417 h.k..

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • cinsel sapıklık ve inhiraftan korkulmadığı taktirde evlilik bırkalabilinir mi?
    10114 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/01
    Evlilik olgusu bütün milletler arasında süre gelmiş bir gelenektir. Ancak islam dini evliliğe ve aile yuvasının ve teşkilatının kurulmasına çok önem vermiştir. Ayet ve rivayetlerdeki bütünlükten evliliğin ne kadar önemli olduğu çok güzel bir şekilde anlaşılıyor. Allahu teala kuranı kerimde bekar olanları evlendirin, şeklinde emr ...
  • İmam Musa Kazım’ın (a.s) hayatı, evlatları ve torunlarını özetle benim için açıklar mısınız?
    21759 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Melekler Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bilmekteydiler?
    13280 Tefsir 2011/06/20
    Meleklerin Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bildiği hususunda bir takım ihtimaller beyan edilmiştir:1. Lavh-i Mahfuz kanalıyla Âdem’in zürriyetinin yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı ve kan akıtacağı öğrenilmiştir. 2. İlahi haberler yoluyla öğrenilmiştir.3. Bu konu gerçekte meleklerin öngörüsüydü; çünkü onlar insanın bir takım tabii çelişkiler taşıyan toprak ...
  • Cennet ve cehennemde ölüm var mıdır?
    18303 Eski Kelam İlmi 2010/07/05
    Kur’an, rivayet ve aklî deliller, insanların cennete veya cehenneme gittiği zaman artık bir ölümün olmadığı hususunda müttefiktirler. Kur’an’ı Kerim bir taraftan kıyameti daimi gün (ebediyet günü) olarak adlandırmış ve öte taraftan da cennetlikleri daimiler (ebediler) sıfatıyla nitelemiştir. Rivayetlerde geldiği üzere cennetlik ve cehennemliklere şöyle ...
  • Yolculuktayım ve yolculuğumun müddeti belli değil. Lütfen seferî kılma ve tam kılma açısından namazımın durumunu belirtiniz.
    6948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Cemaat namazı niyetinde namaz rekâtlarının sayısı belirtilmeli midir?
    6376 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Asıl yanıta değinmeden önce niyette iki önemli konunun dile getirildiği noktasını hatırlamak gerekir:1. Niyette söz gerekli midir?2. Niyette muteber olan şeyleri dile getirmenin lazım olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra[1] hangi şeylerin niyette gerekli ve muteber olduğu konusu ortaya çıkmaktadır. ...
  • Hicr suresi 91. ayetteki bölenlerden Allah’ın kasti nedir?
    11333 Tefsir 2010/11/27
    Bu ayet-i şerifede yer alan “el-muktesimin” kavramı bölen ve bölücüler anlamındadır. Bu ayetin nüzul sebebinin ne olduğu ve kimler hakkında nazil olduğu hususunda ise tefsirlerde birkaç ihtimal beyan edilmiştir. 1. Hac aylarında yolculara Muhammed adındaki bir şahsın bir takım iddiaları olduğunu ve kesinlikle kendisinin sözlerini dinlememelerini ...
  • Üç Haslet hadisinin senedi sahih midir?
    7310 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/23
    Söz konusu hadisin bazı ravileri hakkında elde herhangi bir bilgi yoksa da birkaç sebepten dolayı ona istinat edilebilir:1-Hadis, çeşitli birinci grup rivayet kaynaklarında gelmiştir. Ve biliyoruz ki bir rivayet değişik kaynaklarda gelmişse ve büyük muhaddisler ona önem vermişlerse bu, onun itibarını ve muhaddislerin ...
  • Sigaranın orucu bozduğunu bilmeyen biri, sigara içerek tuttuğu oruçların kazasının yanı sıra keffarette vermeli midir?
    8350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    İmam Humeyni (r.a) ve diğer büyük taklit mercilerinin görüşleri şöyledir: (Oruç tutan kişi) Meseleyi bilmediğinden dolayı orucu bozan bir şey yapsa, eğer meseleyi öğrenme imkanı vardıysa farz ihtiyat gereği üzerine keffaret gelir. Eğer meseleyi öğrenme imkanı yoktuysa veya meselenin farkında değildiyse yahut filan şeyin orucu bozduğunu kesin olarak ...
  • Hz. Müslim kimdi?
    19268 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2010/12/22
    Akil’in oğlu olan Müslim üç imam (müminlerin önderi Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin (a.s) ) ile aynı asırda olup onları yakından görmüş, İmam Hüseyin’in (a.s) imameti zamanında imamının hedefleri için canını feda etmiş ve Übeydullah b. Ziyad emriyle şahadete ulaşmıştır. O bu zamanda İmam Hüseyin’in (a.s) ...

En Çok Okunanlar