Gelişmiş Arama
Ziyaret
10108
Güncellenme Tarihi: 2012/04/02
Soru Özeti
Tesnim adlı tefsir kitabında kuranın sübut ve ispat makamına işaret edilmiştir. Bu iki makam arasındaki farkı nedir?
Soru
Tesnim adlı tefsirin 1. c. nin 137. sayfasında şöyle yazılmaktadır: “ispat makamında sünnetin hüccet olabilmesi için Kur’an’a sunulması gerekmektedir. Bu nedenle tahriften korunması, zahirinin hüccet oluşu vb. gibi kuran için zikredilen tüm nitelikler kuranın ispat makamına hastır, onun sübut makamıyla alakalı değildir”. Kur’an-ı Kerim’in ispat ve sübut makamı arasındaki fark nedir? Genel anlamda bizim sübut makamına ulaşmamız mümkün müdür? Veya sahip olacağımız her düşünce ve konuşma ispat makamının alanına giriyor mu?
Kısa Cevap

Kuran’ın sübut makamı, Kuran’ın kendi başına hüccet olduğu anlamındadır. Bu asılca bu mukaddes kitap kendi kendince asıl itibariyle hüccet sayılmaktadır. Ama Kuran’ın ispat makamı kuranı kerimin zati itibarıyla hüccet olmasının yanı sıra diğer metinleri ve farklı akideleri ispatlama ve onları değerlendirme ölçüsü kabiliyetine sahiptir olması anlamındadır. Çok açıktır ki tahriften korunma, zahirinin hüccet oluşu vb. gibi kuranın nitelikleri bu makamla alakalıdır. Bu nedenle şöyle denilmesi mümkündür ki eğer kuranı kerim ispat makamında hüccet ve diğer metinler için değerlendirme ölçüsü olamıyor olmuş olsaydı kuranın tahriften korunmasının, zahirinin hüccet oluşunun vb. niteliklere haiz olmasının ne gibi bir anlamı olabilirdi?

Ayrıntılı Cevap

İlkin Tesnim” adlı tefsire göz atarak yazarın konuyla alakalı görüşünü özetle açıklıyor sonra nihai sonucu alarak sizin sorunuza cevap vereceğiz. Tefsirin şu bölümünde var olan noktalar şunlardır:

  1. Daha öncede de belirtildiği gibi Masumların (a.s.) sünneti Kur’an-ı Kerim için yapılan tefsir ilmi ve kuranın öğretilerini elde edebilmesi için yapılan araştırma ve tahkik etmenin usullerden ve kaynaklardan bir tanesidir.
  2. İlk olarak hüccet olan Allah’ın kelamıdır ve ikinci merhalede Allah tarafından Kur’an da hüccet kılınan şey masumların sünnetidir. Yani masumların (a.s.) sünnetinin hüccet olabilmesi kuranın kendisine borçludur.
  3. Allah’ın kelamının; yani Kur’anı kerimin, Allah’ın tam halifesi olan halifetullahtan ki bu halifenin kedisi de Allahın yüce kelimesidir daha üstün olduğu ispatlanamaz.
  4. Hiçbir Peygamberin sünneti kendi semavi kitabının metni ile zıt, çelişki ve onun aleyhinde olması imkansızdır.
  5. Kuran’ın tahrif belasından ebediyen korunmuş olması; zira tahrif olmuş bir kitap, kendisi hüccetlikten düştüğü için başka bir şeyin tartılması ve değerlendirmesi için ölçü olamaz.
  6. Sünnetin senet ve delalet yönünden tahrif olunması mümkündür. Zira eğer masumların (a.s) sünneti uydurma, des ve vaz’ı edilme ve tahrif olunma kabilyetiene sahip olmamış olsaydı Kur’an-ı Kerim’e arz edilme (sunma) gerekliliğine ihtiyaç duymazdı.
  7. Kur’an’ın zahiri hüccettir; zira eğer tahrif olunmamış Kur’anı kerim umum tarafından anlaşılmaya açık olmamış ve sünnetin kendisine sonmasına müsait olmamış olsaydı hiçbir zaman sünneti hüccet ve müteber kılacak bir ölçü olamazdı.
  8. İspat makamında sünnetin Kur’an’a sunulma gerekliliği ve sünnetin hüccet olmasını sağlıyor olmuş olması kuranın tahriften korunması, zahirinin hüccet olması vb. gibi tüm nitelikleri onun ispat makamına hastır onun sübut makamıyla alakalı değildir
  9. Netice itibari ile Kur’an’ın tamamı sünnete müracaat edilmeksizin ölçü mizanı ve bariz olması ve hüccetlik ona sınırlı değil ama kendisi bağımsız olarak hüccet olması gerekmektedir. Zira ancak böylece sünnet için ölçü (sünnetin kendisine sunarak sünnetin doğruluğu tesbit edilir) olabilir.   Yukarıda belirtilen ibarelerden anlaşılan şey şudur: Kur’an ve sünnetin; her ikisi birlikte dini öğretileri açıklayan iki kaynak ve kuranın masumlardan daha üstün olduğunu söyleyemeyiz ama her halükarda sünnetin hüccet oluşu bağlamında kurana borçludur. Sünnette tahrif edilme ve uydurma olayının gerçekleştirildiği ihtimali var olduğu için sahih olup olmadığını tespit edilmesi noktasında kurana sunulması gerekmektedir. Kuran ile sünnetin (tahrife açık olduğu için) değerlendirilmesinin hasıl olabilinmesi için kuranın tahriften korunmuş olması ve hakeza zahirinin hüccet olması gerekmektedir.

Bazı kimseler Kuran’dan yanlış algılamaların ihtimali söz konusu olduğundan dolayı her ne kadar bu mukaddes kitap kendi başına (sübut makamında) hüccettir ise de ama başka konuları; örneğin sünneti onu ölçü alarak ve ondan yararlanarak değerlendirilmesi uygun olmadığına inanmaktadırlar. Bu saygıdeğer müfessir bunların bu düşüncelerinin reddi hakkında şöyle söylüyor: Rivayetlerin Kur’an’a sunulmasını tavsiye eden deliller, Kur’an’ın sübut makamında hüccet olmasının yanı sıra diğer metinlerinin ispatı kabiliyeti olduğunu ve hatta farklı düşüncelerin bile Kur’an’ın zahiri manasından yararlanarak ispat veya ret edilmesi mümkündür.

Bu bağlamda bilinmesi gereken şey şudur: “Sübut makamı” ibaresi farklı mana ve anlamlarda kullanılıyor. Ama “Tesnim tefsiri”nin bu bölümünde nazara aldığı mana hakkında şöyle söylememiz gerekmektedir: Eğer biz “sübut makamına” yani Kuranın kendisini anlayamıyor isek ispat makamında da kuran ile hiçbir şey ispat edemiyoruz.

Netice itibariyle şu iki noktaya teveccüh ediniz:

  1. Kuran’ın zahiri hüccettir olmasının anlamı, tefsirde söz konusu olan genel kavramlar dikkate almaksızın ibarelerden ilk olarak zihne gelen her mana hüccettir anlamında değildir. Bilakis zahirinin hüccettir olmasının anlamı şudur ki bazen bu zahiri manalar karine ve nişanelerden yararlanarak anlaşılıyor. Örneğin “Allahın eli anlamında olan “yedullah”” kelimesi Allahın maddi elinin var olduğunu anlamak doğru değildir. zira Allahın maddi eli olması aklen imkansızdır. 
  2. Kuran’ın zahiri bizler için hüccet sayılmaktadır; ancak bu mukaddes kitap sır ve şifrelerle doludur ki insanın nefsi paklığı ne kadar çok olursa o kadar onları daha iyi ve derinden anlayabilir.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir insanın mürtet olmasının hükmü şeriat hâkiminin hükmüne gerek duyar mı?
    8763 Kâfir 2012/03/12
    Sorunuz büyük taklit mercilerinin bürolarından soruldu ve alınan cevapları aşağıda aktarıyoruz: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney (ömrü uzun olsun): Mürtetlik şeriat hâkiminin hükmüne gerek duymaz. Eğer dinin gereklerinden birini inkâr etmek peygamberliği veya aziz İslam Peygamberini inkâr etmeyle veyahut şeriata bir noksanlıkta bulunmayla sonuçlanırsa, ...
  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12671 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Hz. Peygamber, Ebu Leheb’e ile sıla-i rahimde bulunuyor muydu?
    15366 Masumların Siresi 2012/02/18
    Sıla-i rahim, akrabalar ile irtibatı sağlayan amele denir. Bunun İslam açısından önemi, kâfir akrabalar ile dahi irtibatın kesilmesinin yasaklanmış olması derecesindedir. Elbette kâfir akrabalar inatçı olur ve İslam’a darbe vurma niyeti taşırsa, İslam onlara sıla-i rahimde bulunmayı yasaklamıştır. Bu yüzden Tebbet suresi, Ebu Lehep ve eşi hakkında nazil olmuş ...
  • Niçin Saffat suresinde Muhlesin kelimesi ism-i meful şeklinde kullanılmıştır? Bu kelimenin ism-i meful kipi ism-i fail kipinden daha üstün bir anlamı ifade ediyor mu? Bundan Allah’ın, sadece bizzat kendisinin ihlâslı kıldığı kimseleri mi helak etmeyeceği anlaşılır?
    10746 Tefsir 2009/06/06
    Saffat suresindeki ayetlerin akışı geçmiş ümmetlerin başlarından geçen olaylarla ilgilidir. Bu ayetler Allah’ın onların çoğunu -yalnız Allah ihlaslı kıldığı az bir grup hariç- şirklerinden dolayı azap ettiğini açıklamaktadır.Muhlesler sadece peygamberleri içermiyor. Peygamberler olmayan pak insanları da kapsamına alır. Çünkü bizzat bu ...
  • Neden-Sonuç Konusunda Mutezile İle Şia’nın Bakışı Arasındaki Fark
    7761 Eski Kelam İlmi 2011/04/21
    Allame Tabatabai insanların filleri ve Yüce Allah ile olan irtibatı konusunda Mutezile mensuplarının görüşüne işaret etmiştir. Onlara göre insan muhayyerdir. Bundan ötürü insan fiillerinin öznesi sadece kendidir ve başka bir ilk neden yoktur. Bu grup, insan fillerinin öznesini Allah bilmemiz durumunda bunun cebri gerektireceğini düşünmüştür. Allame ...
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    8158 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Kur’an’daki yedi göğün manası nedir?
    39561 Tefsir 2010/09/22
    Gök ve galaksiler hakkında bilimsel açıdan müphemlikler olması nedeniyle Kur’an’daki yedi göğün manası hakkında kesin bir görüş ileri sürülemez. Sadece ihtimal ve sanı düzeyinde birkaç teori dile getirilebilir. Ama Kur’an’ın hedefinin insanlığın manevî ve terbiye eksenli hidayeti olduğu noktasından gafil olmamalıyız. Kur’an’ın yedi gök ve yer ...
  • Humus yılının sonunda kalan harcama kalemleri humusunun hesap şekli nasıldır?
    6841 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/11/08
    Yüce rehberlik makamı bu husustaki bir sorunun cevabında şöyle buyurmuştur: “Pirinç, yağ vb. günlük kullanılan ihtiyaçlardan artı kalan ve humus yılının başına kadar duran her şeyin humusu vardır.”[1] Humus bizzat kalemlere düşer; mesela humus yılının başında beş kilogram pirinç ...
  • Üç Haslet hadisinin senedi sahih midir?
    7321 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/23
    Söz konusu hadisin bazı ravileri hakkında elde herhangi bir bilgi yoksa da birkaç sebepten dolayı ona istinat edilebilir:1-Hadis, çeşitli birinci grup rivayet kaynaklarında gelmiştir. Ve biliyoruz ki bir rivayet değişik kaynaklarda gelmişse ve büyük muhaddisler ona önem vermişlerse bu, onun itibarını ve muhaddislerin ...
  • İlime hakiki anlamda iştiyak kazanmanın yolu nedir?
    7882 Pratik Ahlak 2011/07/23
    Ayetullah Hadevi Tehrani'nin bu konuyla ilgili görüşü şöyledir:İlime duyulan iştiyak ilahi bir lütuftur. Ancak bu hissi bazı yollardan güçlendirmek mümkündür:1- Sırayı gözeterek ve düzenli bir şekilde ders okuma. Bu tür ders alma insanda öğrenme ve ilime ilgi hissini güçlendirir ...

En Çok Okunanlar