Gelişmiş Arama
Ziyaret
9235
Güncellenme Tarihi: 2011/04/13
Soru Özeti
gadir-i hum'da peygamber (s.a.a.) tarafından ilan edilen) velayet, velayet türünden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi?
Soru
gadir-i hum olayında peygamber tarafından hz. Ali için ilan edilen velayet türlerinden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi; irfansal mıydı, dinsel miydi yoksa siyasal mıydı?
Kısa Cevap

Gadir-i hum hadisi ve diğer rivayetlere dikkatle peygamber (s.a.a.) Hz. Ali'yi mutlak bir şekilde kendi yerine seçiyor, dolayısıyla peygamberin (s.a.a.) siyasal ve irfansal olmak üzere tüm velayet türleri maksat ve Hz. Ali için sabit kılınıyor.

Ayrıntılı Cevap

Şia görüşüne göre peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından birçok münasebetlerde dile getirilen, gadirden önce ve gadirden sora da tekitle vurgu yapılan[1] ve nihayet gadir-i hum'da resmi bir şekilde ilan edilen Hz. Ali'nin (a.s.) velayeti peygamberin (s.a.a.) sahip olduğu tüm velayet türlerini kapsıyor. Peygamber (s.a.a.) tarafından hükümet teşkil edildi ve bunda hiç kimsenin kuşkusu da yoktur. Dolayısıyla peygamberin sahip olduğu velayet türlerinden birsinin siyasal velayet olduğunda da hiç kimsenin kuşkusu yoktur.

Ama sorduğunuz soruyu köklü bir şekilde inceleyip cevaplamak gerekirse şunu söylemek lazım: peygamberden (s.a.a.) sonra gelişen ve gerçekleşen olaylara dikkat ettiğimizde, yani hilafetin kendi asıl mecrasında kaydırılarak daha farklı mecraya sevk edildiği durum daha sonraki nesillerdeki toplumun geneli nezdinde hiçbir tevcihi yoktur. Nasıl oluyor da peygamberden sonra müminlerin emiri olan Hz. Ali'nin (a.s.) velayetini, peygamberden hemen sonra ispatlayan bunca peygamberin açık ve gayri açık (kinayi) sözlerine rağmen böyleli bir durum yaşanıyor ve hükümet başkaların ihtiyarına sunuluyor. Bu nedenledir ki, hâkim olan düşünce tarzını benimsemiş ve ona temayül eden yazarlar bile kendi kitaplarında mümkün olduğu derecede Hz Ali'ye (a.s.) ait olan özelliklerini yazmak veya seçilmiş parçaları açıklamak zorunda kalmışlardır. Ama mütevatir ve herkes tarafından kabul görülmüş meşhur rivayetleri kendi kitaplarında zikir etmemesi yazarın ilmi kariyerine zarar verir diye kendi kitaplarında getirmek zorunda kalmışlar. Ancak bu tür rivayetleri kendi akide ve inançlarıyla çelişiyor diye bu rivayetleri kendi akidelerine uyacak şekilde tevcih, tevil ve yorumlayarak söz konusu çelişkiyi göze çarpacak durumdan çıkarı vermeye çalışmışlardır. Gadir-i hum hadisi de tamamen sansür edilebilir türden bir rivayet olmadığından dolayı bu rivayetin tamamını değil bir kısmının ehlisünnetin kaynak kitaplarında zikredildiğini görüyorsunuz.[2] Ve peygamber (s.a.a.) tarafından tasrih edilmiş Hz. Ali'nin (a.s.) velayeti de bu cümledendir ki bu kitapların birçoğunda sahih olduğuna vurgu yapılmaktadır. Hz. Ali'nin (a.s.) velayetine tasrih edilmiş bu tür rivayetleri mütalaa eden okurların zihninde şu sorunun canlanacağı çok açıktır ki, böylesine açık ve net bir şekilde peygamberin (s.a.a.) beyanlarının var olmasına rağmen neden hükümet peygamberden sonra Hz. Ali'nin ihtiyarine değil de başkalarının ihtiyarine verildi? Bu soruların şekillenmemesi içindir ki, bu bağlamda çok ağır ve geniş gerekçeler ve tevcihler sahneye çıkarak hadiste zikredilen velayet siyasal velayetten sıyırıp uzaklaştırarak irfansal velayete, dostluğa ve mehabete tevil ve tefsir edildi.! Yapılan bu gibi tevil ve tevcihler buna benzer bir diğer rivayetler için de hükümetler yanlısı yazarlar ve âlimler tarafından yapılmıştır. Bir örnek babından peygamberin (s.a.a.) Hz. Ali'yi Hz. Harun'a benzetip onu tanıtmasını içeren rivayet hakkında yapmış oldukları tevil ve tevcihtir. Söz konusu olan bu rivayeti şöyle tevil ve tevcih etmişlerdir: peygamber (s.a.a.) Ali'yi, Harun'un vezir olduğu gibi bir vezir olarak tanıtmış. Vezir ise naipten farklıdır. Dolayısıyla Hz. Ali peygamberin (s.a.a.) naibi değil bilakis peygamberin (s.a.a.) sağ olduğu dönemde veziri idi ve peygamberin (s.a.a.) vefatından sonra vezirliği de tamamlandı ve sona ermiş oldu!!

Şimdi biz Şia'ların inandığı akideyi kenara bırakarak konuyu sadece ehlisünnetin kaynaklarından takip etmeye devam edeceğiz. Gadir-i hum meselesinde peygamber (s.a.a.) ilkin Müslümanlardan soruyor: "müminlere oranla müminlerin kendisinden daha liyakatli kimdir? Müminler cevaben! Allah ve Allah ın resulüdür dediler! Bu soruya karşı alınan bu cevabın hemen ardından ki peygamber (s.a.a.) "Hz Ali'yi (a.s.) kendisi gibi olduğunu ilan ederek şöyle devam ediyor: "her kimin üzerinde benim velayetim var ise Ali'nin de onların üzerinde ayni şekilde velayeti vardır". Bilirseniz sizler için de çok calip aynı zamanda şaşırtıcı olabilir ki, böyleli bir maceranın gelişiminden hemen sora daha sonra ikinci halifelik makamına yerleştirilmiş olan Ömer Hz. Ali'ye (a.s.) şöyle diyor: ey ebu Talibin oğlu! Tebrik ediyorum seni! Sen bütün mümin erkek ve mümin kadının başı ve mevlası oldun.[3]

Ehlisünnetin âlimleri tarafından kabul edilmiş ve onların muteber kitaplarında beyan edilen bir başka olay da şudur: peygamber tebük savaşına gitmek için hazırlandığında Hz. Ali'yi (a.s.) Medine de kendi makamına yerleştirdi. Emirel-müminin üzüldü ve peygamberin huzuruna vardı ve şöyle buyurdu: "beni çocuklar ve kadınlar için mi bıraktın (ve bunun için mi beni bu savaştan nasipsiz bırakacaksınız)?

Peygamber (s.a.a.) Onun cevabında şöyle buyurdu: "Harun'un Musa'ya oranla hangi konumda olduğu gibi sende bana oranla aynı konuma sahip olmayı istemiyor musun? Ancak benden sonra peygamberlik yoktur".[4]  Şurada şunu söylemek gerekir ki, eğer gadir-i hum da irfansal velayet maksat idi ise burada da siyasal velayetten başka hiçbir şey söz konusu olması tasavvur bile edilemez.

Bu iki olayın içeriklerine dikkatle iki temel soru soracağız:

1-   Gadir hum olayında peygamber (s.a.a) size oranla sizden kim daha üstündür sorusunu sorarken siyasal boyutlu velayetin haricinde sadece irfansal velayeti mi dikkate alarak mı sormuştur acaba? Dolayısıyla biz soruduğu sorudan sonra Ali için açıkladığı velayetten sadece irfansal velayet olduğunu anlamalıyız artık!?.

2-   Yukarıdaki sorunun cevabı menfi ve gadir hum da söylenilen hadisteki velayet irfansal velayetle sınırlı olmayıp bilakis tüm velayet türlerini kapsıyor şeklinde ise artık mesele temamdır ve konu anlaşılmıştır. Ama eğer gadir hadisinde açıklanan velayetten maksat irfansal velayet telaki edilir ve bu telakide ısrar edilirse, ikinci soruyu soracağız. İkinci soru şöyledir: bir taraftan peygamberden sonra içimizde bir şahıs vardır. Bu şahıs irfansal boyutuyla böyleli üstün metrede yer almış, savaşsal boyutuyla peygamberin en yiğit ve en cesur askeri ve ordusunun komutanı sayılan, siyasal boyutuyla peygamberin yaşamının son döneminde tebük savaşı sırasında Medine Şehrinde peygamberin yerine geçti ve yemen bölgesinde de bir müddet idari işlerler meşgul oldu. Dolayısıyla Hz. Ali (a.s.) her yönüyle hükümet işlerini idare etme yeteneğine sahip idi. diğer taraftan muhalif cereyan peygamber kendinden sonra halife olarak kendi yerine hiç kimseyi seçmediği inancındadır. Dolayısıyla bu açıdan da Hz. Ali'ye bey'at yapılsaydı peygambere muhalefet ediliyor diye bir sorun da söz konusu olacak bir durum da yoktur. Bunun yanı sıra ehlisünnet kitaplarının yaptığı açık ifadelerce irfansal velayete sahip olan bu kâmil arif peygamberden sonra peygamberin yerine geçen kimselere de muhalefet etmiş ve altı aya kadar kendisine bey'at etmemiştir.[5] Acaba bu alanda onun bu irfanına önem verilmesi gerekmiyor mu? Onun bu alandaki görüşlerine gereken dikkati göstermemek peygamberin emirlerine muhalefet etme anlamına gelmiyor mu? Eğer bu önemli meselede üzerimizde irfansal velayete sahip olan bir kimsenin sözlerine kulak verilmiyor ise o zaman onun bu irfansal velayetinin ne zaman ve ne gibi bir anlamı olabiliyor?!!

Buna binaen gadir hum da ilan edilen velayet ister irfansal olsun ister siyasi olsun, Hz. Âli'yi halifelik makamına ulaşmasını engelleyenlerin amelini tevcih edecek hiç bir yanı yoktur. Biz bu konuda peygamberimizin sahip olduğu irfansal ve siyasal velayetlere sahip olduğu ve hiç kimse peygamber için bu iki velayeti birbirinden ayırmadığı gibi Hz. Ali'nin de hem irfansal velayete hem siyasi velayete laik ve sahip olduğuna inanıyoruz ve velayet bağlamında bu ayrımı kabul etmiyoruz. Bu ayrımı peygamber için hiç kimse ortaya atmadı ve bunun hiçbir anlamı da yoktur. Can alıcı soru ve çok şaşırtıcı olay şudur: peygamberin açık değimiyle peygamberin tüm karakterlerini kendisinde toplayan bir kimsenin var olmasıyla peygamberin halifeliğinin başka birisine kaydırılması usulen şaşırtıcı değil midir?!!



[1] Yevmu'd-dar, mübahele gününde, tebük sevaşında, yemende bazı kimseler onun hükümdarlığının nasıllığı hakkında yaptıkları ihtirazlar sırasında ve…

[2] Örnek olarak: Ahmet b. Hanbel, "el-müsned", Beyrut: dari sadır, c. 1, s. 118-119; kazvini, ibni Mace, "es-sünen" Beyrut: darul-fıkr, c. 1, s. 43-45; sahihi tirmizi, Beyrut: darul-fikr, 1403, c. 5, s. 129; ve…  

El-gadir rivayetini mütalaa etmek için bkz. Allame emini, "el-gadir"; zira kendisi bu konuda göze çarpacak kadar geniş çalışma yapmış, bu rivayetin kaynaklarını ehlisünnetin kaynak ve muteber kitaplarından çıkarmış ve onları referans göstermiş.  

[3] Ahmet b. Hanbel, "el-müsned", Beyrut: dari sadır, c. 4, s. 281.

[4] Buhari, "sahih", Beyrut: darul-fıkr, 1401 kameri, c. 5, s. 129.

[5] Buhari, "sahih", c. 5, s. 82 - 83.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir insanın mürtet olmasının hükmü şeriat hâkiminin hükmüne gerek duyar mı?
    8763 Kâfir 2012/03/12
    Sorunuz büyük taklit mercilerinin bürolarından soruldu ve alınan cevapları aşağıda aktarıyoruz: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney (ömrü uzun olsun): Mürtetlik şeriat hâkiminin hükmüne gerek duymaz. Eğer dinin gereklerinden birini inkâr etmek peygamberliği veya aziz İslam Peygamberini inkâr etmeyle veyahut şeriata bir noksanlıkta bulunmayla sonuçlanırsa, ...
  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12671 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Hz. Peygamber, Ebu Leheb’e ile sıla-i rahimde bulunuyor muydu?
    15366 Masumların Siresi 2012/02/18
    Sıla-i rahim, akrabalar ile irtibatı sağlayan amele denir. Bunun İslam açısından önemi, kâfir akrabalar ile dahi irtibatın kesilmesinin yasaklanmış olması derecesindedir. Elbette kâfir akrabalar inatçı olur ve İslam’a darbe vurma niyeti taşırsa, İslam onlara sıla-i rahimde bulunmayı yasaklamıştır. Bu yüzden Tebbet suresi, Ebu Lehep ve eşi hakkında nazil olmuş ...
  • Niçin Saffat suresinde Muhlesin kelimesi ism-i meful şeklinde kullanılmıştır? Bu kelimenin ism-i meful kipi ism-i fail kipinden daha üstün bir anlamı ifade ediyor mu? Bundan Allah’ın, sadece bizzat kendisinin ihlâslı kıldığı kimseleri mi helak etmeyeceği anlaşılır?
    10746 Tefsir 2009/06/06
    Saffat suresindeki ayetlerin akışı geçmiş ümmetlerin başlarından geçen olaylarla ilgilidir. Bu ayetler Allah’ın onların çoğunu -yalnız Allah ihlaslı kıldığı az bir grup hariç- şirklerinden dolayı azap ettiğini açıklamaktadır.Muhlesler sadece peygamberleri içermiyor. Peygamberler olmayan pak insanları da kapsamına alır. Çünkü bizzat bu ...
  • Neden-Sonuç Konusunda Mutezile İle Şia’nın Bakışı Arasındaki Fark
    7761 Eski Kelam İlmi 2011/04/21
    Allame Tabatabai insanların filleri ve Yüce Allah ile olan irtibatı konusunda Mutezile mensuplarının görüşüne işaret etmiştir. Onlara göre insan muhayyerdir. Bundan ötürü insan fiillerinin öznesi sadece kendidir ve başka bir ilk neden yoktur. Bu grup, insan fillerinin öznesini Allah bilmemiz durumunda bunun cebri gerektireceğini düşünmüştür. Allame ...
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    8158 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Kur’an’daki yedi göğün manası nedir?
    39561 Tefsir 2010/09/22
    Gök ve galaksiler hakkında bilimsel açıdan müphemlikler olması nedeniyle Kur’an’daki yedi göğün manası hakkında kesin bir görüş ileri sürülemez. Sadece ihtimal ve sanı düzeyinde birkaç teori dile getirilebilir. Ama Kur’an’ın hedefinin insanlığın manevî ve terbiye eksenli hidayeti olduğu noktasından gafil olmamalıyız. Kur’an’ın yedi gök ve yer ...
  • Humus yılının sonunda kalan harcama kalemleri humusunun hesap şekli nasıldır?
    6841 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/11/08
    Yüce rehberlik makamı bu husustaki bir sorunun cevabında şöyle buyurmuştur: “Pirinç, yağ vb. günlük kullanılan ihtiyaçlardan artı kalan ve humus yılının başına kadar duran her şeyin humusu vardır.”[1] Humus bizzat kalemlere düşer; mesela humus yılının başında beş kilogram pirinç ...
  • Üç Haslet hadisinin senedi sahih midir?
    7321 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/23
    Söz konusu hadisin bazı ravileri hakkında elde herhangi bir bilgi yoksa da birkaç sebepten dolayı ona istinat edilebilir:1-Hadis, çeşitli birinci grup rivayet kaynaklarında gelmiştir. Ve biliyoruz ki bir rivayet değişik kaynaklarda gelmişse ve büyük muhaddisler ona önem vermişlerse bu, onun itibarını ve muhaddislerin ...
  • İlime hakiki anlamda iştiyak kazanmanın yolu nedir?
    7882 Pratik Ahlak 2011/07/23
    Ayetullah Hadevi Tehrani'nin bu konuyla ilgili görüşü şöyledir:İlime duyulan iştiyak ilahi bir lütuftur. Ancak bu hissi bazı yollardan güçlendirmek mümkündür:1- Sırayı gözeterek ve düzenli bir şekilde ders okuma. Bu tür ders alma insanda öğrenme ve ilime ilgi hissini güçlendirir ...

En Çok Okunanlar