Gelişmiş Arama
Ziyaret
6261
Güncellenme Tarihi: 2020/02/12
Soru Özeti
Daru’l-harp ne demektir ve nerelere Daru’l-harp denir?
Soru
Ehlibeyt fıkhında daru’l-harp kavramı var mı veya eş anlamlı bir karşılığı var mıdır? Eğer daru’l-harp varsa Ehlibeyt fıkhında hükümleri nelerdir?
Kısa Cevap

 Öncelikle konunun ihtilaflı bir konu olduğunu belirterek başlamak yerinde olacaktır. Zira söz konusu kavramların ilk dönem İslam uleması tarafından  incelendiği zaman diliminde İslam toprakları bir bütün olarak yönetilmekte ve Müslümanlar bu topraklarda yaşamaktaydı. Ülkeler arasında günümüzde olan anlaşmalarda söz konusu değildi. Bu anekdot ışığında ilk dönem yapılan tariflerde İslam uleması  daru’l-harp ile daru’l küfür arasında bir fark gözetmemiştir. Dolayısıyla İslam toprakları dışında kalan kafirlerin hükümet ettiği ve İslam hukukunun çiğnendiği topraklara daru’l-harp ile daru’l küfür denmekteydi.[1] Böylece daru’l-harp ile daru’l küfür yani daru’l İslam olmayan topraklar sayılmaktaydı. Fakihler İslam hukukunda namaz, humus, cihat, ticaret, diyet, yitik mal ve af hükümlerinde konuyu incelemeye almışlar ve hükümler üzerindeki etkilerini mevzu bahis etmişlerdir.[2]

Sınırların netleşmesi ve yeni dünya düzeninin kurulmasıyla bu kavramlar üzerinde detaylı çalışma yapılması gerekliliği de açığa çıktı. Zira İslam iddiasında bulunan birçok topluluk amelen İslam dininin birçok öğretisine bağlı olmadan uzak olmalarına rağmen bu kavramları kullanarak kişisel ve tüzel çıkarlarını temin etmeye ve yaptıkları çirkin işleri örtmeye kalkıştığı gözlenmiştir.

Bütün bu gelişmeleri göz önüne alan ulema daru’l-harp ile daru’l küfür kavramlarını bir birinden ayırmıştır. Daru’l-harp: İslam diniyle ve Müslümanlarla fiili olarak savaş halinde olan ülkeler olarak tarif etmişlerdir.[3] Buna binaen daru’l küfür ise genel anlamda olup İslam getirmemiş toplumların yaşadığı ve yönettiği ülkelere denilmektedir.

Maide suresinin ilk ayetinde geçen: “ یَٓا اَیُّهَا الَّذ۪ینَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ”  ‘Ey inananlar, ahitlerinizi yerine getirin.’ Desturundan elde edilen ilkelerden biride Müslümanların imzaladıkları sözleşmelere uymaları ve gerekliliğini yerine getirmeleridir. Zira Allah Resulü hem Yahudilerle hem e Müşriklerle yaptığı anlaşmaları çiğnememiş ve gerekliliklerini yerine getirmiştir. Ancak daha sonra onlar anlaşmaların gerekliliğini yerine getirmedikleri için Müslümanların yükümlülüğü de ortadan kalkmıştır.

Günümüzde ise Müslüman ülkelerde Birleşmiş Milletler Antlaşmasına imza atmıştır. Doğal olarak bu antlaşmaya imza atan ülkeler İslam hukuku açısından eğer Müslüman ülke değillerse ‘Darül’ahd’ olarak adlandırılmaktadır. Elbette açıktır ki söz konusu ülkeler bu anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece Müslüman ülkelerde şerri olarak kabul ettikleri yükümlülükleri yerine getirmelidir. Aksi taktirde Müslümanlarında yükümlülükleri ortadan kalkacaktır. Hiç şüphesiz bu antlaşmasa söz konusu edilebilecek ve İslam dininin temel öğretileriyle çelişen yaptırımlar geçersizdir.

Müslüman ülkeler arasında ise Müslümanın Müslümana olan hukuku muteberdir.

Bir diğer önemli nokta ise Müslümanlarla fiilen savaşta olan ve  örneğin Kudüs’ü işkal eden yapıların daru’l-harp hükmünde olduklarının bilinmesi gerekir. Zira bu yapılar fiilen İslam ve Müslümanlarla savaş halindedirler.

Kısaca daru’l-harp hükümleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Daru’l-harp bölgesinde dini vazifelerini yerine getiremeyen Müslümana orada ikamet etmek mecbur olmadığı sürece caiz değildir. Eğer dini vazifelerini yerine getirebiliyorsa dahi daru’l-İslam’a hicret etmek sünnettir.[4]
  2. Daru’l-harp bölgesinde savaş halinde bir kafir dahi İslam dinine yönelir ve kelime-i şehadet getirirse canı, malı muhteremdir. Buluğa erişmemiş çocuklarına da ona uygulanan hüküm geçerlidir. [5]
  3. Daru’l-İslam topraklarında bir antlaşma ve sözleşme imzalamak için bulunan kafir eğer gerekli izinleri almışsa ticaret ve benzeri sebepten dolayı Daru’l-harp bölgesine gitmiş ve geri dönme kastı varsa yapmış olduğu sözleşmeler geçerlidir. Ama geri dönme kastı yoksa yapmış olduğu sözleşme kendisi hakkında batıl olmuştur. Ancak daru’l-İslam bölgesinde sahip olduğu mallar hakkında geçerlidir.[6]
  4. Daru’l-harp bölgesinde yaşayan bir köle sahibinden önce Müslüman olursa artık hürdür.[7]
  5. Daru’l-harp bölgesinde Müslüman bir başka Müslümanı savaş halinde olduğu bir kafir zannederek öldürürse bu hatasından ötürü ona kısas uygulanmaz. Müslümanı öldürmenin kefareti veya diyeti üzerine gelir.[8]
  6. Daru’l-harp bölgesinde bulunan ve sahibi belli olmayan malın sahibinin Müslüman olması muhtemel ise ‘LUKATA’ yitik mal hükmündedir.[9] İlan süresi vardır ve daha sonra sahibi çıkmazsa fakire sadaka olarak verilir. Böyle bir ihtimal yoksa temlik edilmesinde sakınca yoktur.
  7. Daru’l-harp bölgesinde bulunan hazine bulanındır. İster bu hazine üzerinde İslami nişaneler olsun ister olmasın hüküm değişmez. Elbette değeri 20 dinardan fazla olursa humusunun verilmesi gereklidir.[10]

Elbette söz konusu hükümlerin kendi alanlarında daha dakik incelemeleri ve araştırmaları söz konusudur.

 

 

 


[1] Şehit Evvel, Muhammet bin. Mekki,  Ed’durus’u-Şerri-e fi fıkh’il-imamiye, 3.c, 78.s, kum, defter intişarat İslami, 2.bk, 1417 h.

[2] Seyit Mahmud Şahrudi, Ferhengi fıkhi mutabık mezhep Ehlibeyt (a.s) 3.c, 570.s, kum, muesse’tu daire’tul-mearif fıkhi İslami, 1.bk, 1426 h.

[3] Munteziri, Hüseyinali, Mebani fıkhi hükümet İslami, tercüme, 8.c, 416.s, kum, muesse’tu keyhan, 1.bk, 1409 h.

[4] Allame Hilli, Hüseyin bin. Yusuf, bin Mutahhar esedi, İrşad’ul-ezhan ila ahkam’ul-İman, 1.c, 343.s, kum, defter intişarat İslami, 2.bk, 1410 h; Necefi Sahip Cevahir, Muhammet hasan, Cevahir’ül-Kelam fi şerhi şerai’ul-İslam, 21.c, 34-38.s, Beyrut, dar-ı ehya-i et’teras’ul-Arabi, 7.bk, 1404 h.

[5] Cevahir’ül-Kelam fi şerhi şerai’ul-İslam, 21.c, 143.s.

[6] Cevahir’ül-Kelam fi şerhi şerai’ul-İslam, 21.c, 104.s.

[7] Şerai’ul-İslam, 1.c, 291.s; Cevahir’ül-Kelam, 21.c, 145.s.

[8] Şerai’ul-İslam, 4.c, 270.s; Cevahir’ül-Kelam, 43.c, 490.s.

[9] Şerai’ul-İslam, 1.c, 292.s; Cevahir’ül-Kelam, 21.c, 154.s.

[10] İzah’ul-Fevaid, 1.c, 215.s; Cevahir’ül-Kelam, 16.c, 27.s.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar