Gelişmiş Arama
Ziyaret
9379
Güncellenme Tarihi: 2011/01/11
Soru Özeti
Acaba Kur’an’da Allah hakkında değişik değişik övmeler (tarifler) (neüzubillah) Allahın gururuna delil değil midir?
Soru
Acaba kuranda Allah hakkında değişik değişik övmeler (tarifler) (neüzubillah) Allahın gururuna delil değil midir?
Kısa Cevap

Genel anlamda söylemek gerekir ki kendini övmek ve tavsif etmek genel ve çok kapsamlı bir meseledir. Bunun bazı örnekleri gururun ve benciliğin nişanesidir hepsi değil. Allah ve Allahın hücceti olan kimselerin kendileri övme ve vasıflandırma bağlamında kullandıkları ibarelere dikkat ve teemmül ettiğimizde mütekebbir ve bencil kimselerin kendileri vasıflandırdıklarıyla aslen mukayese edilmeyecek derecede farklıdır. Allah ve Allahın hücceti olan kimselerin kendileri vasıflandırma ve övmedeki niyet ve güdü onların noksanlık ve onların ihtiyaçlarından kaynaklanıyor değildir. Bilakis kendilerini övmek ve tavsif etmedeki niyet insanların feyiz ve berekete ulaştırmak için bir zemine ve ortamın hazırlamalarıdır.

Eğer Allah kur’a’nı kerimde kendini tavsif etmiş ise şunun içindir ki kendi cemal ve celalini insanlar için beyan etmektir. Gurur Allah için aslen söz konusu değil ve anlamsızdır. Zira Allah güçsüz kullarına karşı kendini büyütmeye ihtiyacı yoktur.

Ayrıntılı Cevap
  1. Önsöz:  

Burada gururu, ücb, ve her ikisinin kendini vasıflandırma ve övmekle -ister Allah bağlamında olsun ister insanlar bağlamında olsun- olan nisbetini açıklayan bazı ön bilgiler vermeye ihtiyaç var olmaktadır.

Kendini tarif etmek, övmek ve vasıflandırmak çok genel bir makule ve meseledir ki sadece onun bazı çeşitleri noksanlığı ve rezalet ve kötülüğü içerir ve ahlaksızlığa delildir. Gurur, ücb ve bencilik gibi nitelikler olursa bu niteliklerin kaynağına ve mahiyetine bağlıdır. Önemli olan şey şudur ki bu nitelikler hangi niyet ve kast ile yapılıyor olmalarıdır. Gurur ve ücb rezaleti gibi nitelikler kendini vasıflandırmaksızın da kendi kendine var olabilir ve başka amellerde de kendini gösterebilir. Başka bir ifadeyle ne kendini vasıflandırmanın tümü gurura nişanedir ne her sukutta gönül alçaklığın alametidir. Bilakis gurur ve tekebbürlük ve hakeza gönül alçaklık ve tevazu zati manaları vardır. Bunların hakikatlerinde derin düşünmeksizin sadece zahirini görerek ve zahiri bir bakışla kendini vasıflandırmalarının her çeşidini ücb ve gururun ve her çeşit gönül alçaklılık ve tevazuun nişanesidir şeklinde algılamak doğru değildir.  

  1. Gurur ve Ücb:

Gurur asıl itibariyle kandırılmak anlamındadır.[1] Bu tarif esasınca her kim zahiri bir bakış açısı ve cehaletle sapıklıkta olmasına rağmen kendisinin Salih ve hayırlı olduğuna inanırsa gururlu bir kimse sayılır. Hakeza Allahtan bağımsız olarak kendin görüp güzel sıfat ve fiillere sahip olduğu anlayışında olur ve bu nedenle bencil olursa ahlaktaki rezalet sayılan ücbe müptela olmuştur anlamındadır.

  1. Tekebbür:

Kınanan tekebbürün anlamı şudur ki kişiler cehaletten dolayı büyüklük taslamaktır. Sahip olmadığı sıfatları zorla ve görünürde kendine nisbetlendirir ve diğerlerini küçümsemektir. 

  1. Tevazuu ve Gönül Alçaklık:

Tevazu şu anlamdadır ki kişi sahip olduğu gerçek konumunda karar almak ve değer insanlar gibi kendini Allahın kulu olarak bilmesi ve diğer insanlara karşı gönül alçak ve ihtiramlı davranmasıdır. Bu sıfat insanın kendini ve diğer kimseleri tanıma neticesinde sağlanır ve insanın davranışlarında aşikâr olur. Örneğin muhalifinden de hakkı kabul eder ve özür dileyenlerin özrünü kabul eder.[2]

  1. Allahın Kendisini Vasıflandırması (Cemal ve Celal Sıfatlarının İzharı ve Tanıtımı:

İnsan sonsuz ve sınırsız kudret ve rahmet, cemal ve celal sıfatlarına haiz olan bir varlıkla irtibata geçmek istiyor ama aynı zamanda bu varlığı tanımaktan aciz olduğunu görüyor ise bu varlığı tanımanın tek yolu bu varlığın kendisi kendini insan için tanıtmasıdır. Buna binaen Allahın insanlarla konuşması ve kendini tanıtması Allahın lütfüdür ve rahmetidir. Örneğin kendisini merhametli olarak tanıtmasıyla yalnız kalmış ve kendi aslından ve hakiki kişiliğinden yabancı kalmış olan kimseleri münacata ve Allah’ı aramaya ve hakikatine varması içindir. Hiç kimse O’nun rahmetinden ümitsiz olmasın diye kendini gafur, insanın günahlarını ve kötülüklerini bağışlayan şeklinde vasıflandırmıştır. İnsan kedisine güvenerek ve ona dayanıp hiçbir şeyden korkmaması için kendini kudretli ve güçlü olarak nitelendirmiştir. Zalimlerin kesinlikle cezalandırılacağı bilinsin ve hiç kimsenin bunda kuşkusu olmasın ve insanın kendisi de adaletli davransın diye kendini kahhar ve zalimleri tarumar edecek şeklinde vasıflandırmıştır. İnsan Allah her mütekebbiri kendi yöntemiyle cezalandıracağına kadir ve bunu gerçekleştirmek için güçsüz olmadığını insana bildirsin diye kendini mütekebbir şeklinde adlandırmıştır. Zira mütekebbir olan bir kimseye karşı tekebbürlü olmak adaletin kendisidir.

Buna binaen eğer Allah kendini tavsif etmiş ise bu kendisini insana tanıtarak cemal ve celal sıfatlarına haiz olduğunu bildirmek içindir. Bu tanıtım kesinlikle kınanan bir durum değildir. Zira Allahın insanlara karşı kendisini büyük göstermeye hiçte ihtiyacı yoktur. (İnsanlara karşı büyüklük taslayarak insanların sırtından geçinmek veya onların yanında konum edinmek için olursa kınanır). Genel anlamda “kendini tavsif etme” meselesinde kınanan ve fasit niyetlerden ve manalardan hiçbirisi Allah için söz konusu değildir. Bu nedenle Allahın kendini vasıflandırdığı her yerde en güzel anlama hamletmek gerekir. Allahın vasıflandırmasında var olan letafetleri ve incelikleri yakalamak için ne kadar uğraşsak yine onları yakalayamayacağız. Bazı nakillerde kendisi de bu bağlamda şöyle buyurmuştur: “Kendimi tanıtmak için âlemi yarattım”.[3]  İrfan tabirine göre Allah, “feyiz bağışlama” iktizasınca kendini tanıtmış ve hem tekvin ve hem kelam âleminde kendini aşikâr etmiştir.

  1. Allah’ı Kendinde Tanıtma (Allahın Hüccetlerinin Kendilerini Tavsif Etmeleri):

Hakeza Allahın velileri kendinden tamamen geçmiş ve fana makamında fani olmuşlardır. Allahın düsturuyla Allahın kendilerine vermiş olduğu nimetleri insanlar için anlatıyorlar. Bu nedenledir ki bu yolla kurtuluş yolunu ve kapısını insanlara aşikâr ediyorlar. Eğer İslam peygamberi (s.a.a.) ve İmamlar (a.s.) ve ariflerin bir kısmı bazı faziletlerini açıklamışlarsa sadece kendilerini tanıtmak içindir. Gözetledikleri hedef insanlar onları tanımakla ki kendileri Allahın bazı ayetleridirler kendine gelsinler ve kesinlikle kendilerini insanlardan üstün görmek için değildir. Eğer bu bağlamda mükellef kılınmamış olsalardı kesinlikle kendi makamları hakkında bir şey söylemezlerdi ve insanları kendi haline bırakırlardı ve bu denli eziyet, inkâr, yalanlanma ve hasadetlere maruz kalmazlardı. Allah u Teâlâ kur’an’ı kerimde peygambere hitaben şöyle buyuruyor: “Rabbinin nimeti hakkında ise konuş”.[4]    

Bu değerli ve büyük şahsiyetlerin kendi hakkında söylemiş oldukları şeyler fena makamına vardıktan sonra Allah’ı kendilerinden aşikâr etmeleridir. Kendilerini göstermek ve kendileri için fazilet ve kemali iddia etmek değil, bilakis bunlar fakirlik bağlamında nihayi noktada ve muhtaç ve Allahın kulluğu bağlamında öyle bir merhaleye varmışlardı ki artık benlik kendilerinde söz konusu değildir. Dolayısıyla kendilerinde kibir, bencilik ve gurur şüphesi kendileri için söz konusu değildir.

Günün birisinde birisi imam Hüseyin’e şöyle dedi: “Gerçekten sizde kibir vardır. İmam Hüseyin hayır! zira kibir yalnız Allaha Mahsustur şeklinde cevap verdi ve şöyle devam etti: Ama bende izzet vardır. Allah u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Allah içindir izzet ve Onun resulü ve müminler içindir”.[5] Buna binaen imamlar, Allahın velileri ve müminlerin sahip oldukları izzet Allahın izzetidir ki onlarda tecelli bulmuştur. Bu ise kâfir ve Allahtan perdelenmiş kimselerde var olan kibir, gurur ve istikbarlıkla mukayese aslen edilmez. Bunlar çok alçaklıklarından dolayı sürekli insanlardan daha üstün olduklarını isterler ta ki, böylece varlığını ihsas edebilsinler.

Netice:

Yazılan açıklamalara göre Allahın ve Allahın yeryüzündeki hüccetlerinin kendilerini tavsif etmelerinde teemmül edilirse şuna varırız ki bu tavsifler mütekebbir ve bencil olan kimselerin amelleriyle kıyaslanmaz. Allah ve Allahın hüccetlerinin kendilerini tavsif etmelerinde noksanlık ve ihtiyaçlarından dolayı değildir. Belki kendilerini tanıtmak ve kendilerini aşikâr etmektir. Ve bunun arkasındaki niyet insanlara feyiz ulaştırmak için ortam hazırlamaktır.           

 


[1] G-r-r, garrehu yeguruhu ve garren ve garreten, fe huve magrurun ve garirun: onu kandırdı ve batılı kendisine yedirdi”. (“lisanu’l - Arap”, c. 5, s. 11.

[2] Hace Abudullah Ansari, “Menazilu’s- Sairin”, Tahran: Darul-İlmi, 1417, kameri, s. 78.

[3] İbni Arabi, “el-Futuhat”, c, 328.

[4] Duha, 11.

[5] MECLİSİ, “Biharu’l- Envar”, Beyrut: Müesese’i el-Vefa, 1404, c, 24, s. 325.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar