Gelişmiş Arama
Ziyaret
9231
Güncellenme Tarihi: 2011/01/11
Soru Özeti
Acaba Kur’an’da Allah hakkında değişik değişik övmeler (tarifler) (neüzubillah) Allahın gururuna delil değil midir?
Soru
Acaba kuranda Allah hakkında değişik değişik övmeler (tarifler) (neüzubillah) Allahın gururuna delil değil midir?
Kısa Cevap

Genel anlamda söylemek gerekir ki kendini övmek ve tavsif etmek genel ve çok kapsamlı bir meseledir. Bunun bazı örnekleri gururun ve benciliğin nişanesidir hepsi değil. Allah ve Allahın hücceti olan kimselerin kendileri övme ve vasıflandırma bağlamında kullandıkları ibarelere dikkat ve teemmül ettiğimizde mütekebbir ve bencil kimselerin kendileri vasıflandırdıklarıyla aslen mukayese edilmeyecek derecede farklıdır. Allah ve Allahın hücceti olan kimselerin kendileri vasıflandırma ve övmedeki niyet ve güdü onların noksanlık ve onların ihtiyaçlarından kaynaklanıyor değildir. Bilakis kendilerini övmek ve tavsif etmedeki niyet insanların feyiz ve berekete ulaştırmak için bir zemine ve ortamın hazırlamalarıdır.

Eğer Allah kur’a’nı kerimde kendini tavsif etmiş ise şunun içindir ki kendi cemal ve celalini insanlar için beyan etmektir. Gurur Allah için aslen söz konusu değil ve anlamsızdır. Zira Allah güçsüz kullarına karşı kendini büyütmeye ihtiyacı yoktur.

Ayrıntılı Cevap
  1. Önsöz:  

Burada gururu, ücb, ve her ikisinin kendini vasıflandırma ve övmekle -ister Allah bağlamında olsun ister insanlar bağlamında olsun- olan nisbetini açıklayan bazı ön bilgiler vermeye ihtiyaç var olmaktadır.

Kendini tarif etmek, övmek ve vasıflandırmak çok genel bir makule ve meseledir ki sadece onun bazı çeşitleri noksanlığı ve rezalet ve kötülüğü içerir ve ahlaksızlığa delildir. Gurur, ücb ve bencilik gibi nitelikler olursa bu niteliklerin kaynağına ve mahiyetine bağlıdır. Önemli olan şey şudur ki bu nitelikler hangi niyet ve kast ile yapılıyor olmalarıdır. Gurur ve ücb rezaleti gibi nitelikler kendini vasıflandırmaksızın da kendi kendine var olabilir ve başka amellerde de kendini gösterebilir. Başka bir ifadeyle ne kendini vasıflandırmanın tümü gurura nişanedir ne her sukutta gönül alçaklığın alametidir. Bilakis gurur ve tekebbürlük ve hakeza gönül alçaklık ve tevazu zati manaları vardır. Bunların hakikatlerinde derin düşünmeksizin sadece zahirini görerek ve zahiri bir bakışla kendini vasıflandırmalarının her çeşidini ücb ve gururun ve her çeşit gönül alçaklılık ve tevazuun nişanesidir şeklinde algılamak doğru değildir.  

  1. Gurur ve Ücb:

Gurur asıl itibariyle kandırılmak anlamındadır.[1] Bu tarif esasınca her kim zahiri bir bakış açısı ve cehaletle sapıklıkta olmasına rağmen kendisinin Salih ve hayırlı olduğuna inanırsa gururlu bir kimse sayılır. Hakeza Allahtan bağımsız olarak kendin görüp güzel sıfat ve fiillere sahip olduğu anlayışında olur ve bu nedenle bencil olursa ahlaktaki rezalet sayılan ücbe müptela olmuştur anlamındadır.

  1. Tekebbür:

Kınanan tekebbürün anlamı şudur ki kişiler cehaletten dolayı büyüklük taslamaktır. Sahip olmadığı sıfatları zorla ve görünürde kendine nisbetlendirir ve diğerlerini küçümsemektir. 

  1. Tevazuu ve Gönül Alçaklık:

Tevazu şu anlamdadır ki kişi sahip olduğu gerçek konumunda karar almak ve değer insanlar gibi kendini Allahın kulu olarak bilmesi ve diğer insanlara karşı gönül alçak ve ihtiramlı davranmasıdır. Bu sıfat insanın kendini ve diğer kimseleri tanıma neticesinde sağlanır ve insanın davranışlarında aşikâr olur. Örneğin muhalifinden de hakkı kabul eder ve özür dileyenlerin özrünü kabul eder.[2]

  1. Allahın Kendisini Vasıflandırması (Cemal ve Celal Sıfatlarının İzharı ve Tanıtımı:

İnsan sonsuz ve sınırsız kudret ve rahmet, cemal ve celal sıfatlarına haiz olan bir varlıkla irtibata geçmek istiyor ama aynı zamanda bu varlığı tanımaktan aciz olduğunu görüyor ise bu varlığı tanımanın tek yolu bu varlığın kendisi kendini insan için tanıtmasıdır. Buna binaen Allahın insanlarla konuşması ve kendini tanıtması Allahın lütfüdür ve rahmetidir. Örneğin kendisini merhametli olarak tanıtmasıyla yalnız kalmış ve kendi aslından ve hakiki kişiliğinden yabancı kalmış olan kimseleri münacata ve Allah’ı aramaya ve hakikatine varması içindir. Hiç kimse O’nun rahmetinden ümitsiz olmasın diye kendini gafur, insanın günahlarını ve kötülüklerini bağışlayan şeklinde vasıflandırmıştır. İnsan kedisine güvenerek ve ona dayanıp hiçbir şeyden korkmaması için kendini kudretli ve güçlü olarak nitelendirmiştir. Zalimlerin kesinlikle cezalandırılacağı bilinsin ve hiç kimsenin bunda kuşkusu olmasın ve insanın kendisi de adaletli davransın diye kendini kahhar ve zalimleri tarumar edecek şeklinde vasıflandırmıştır. İnsan Allah her mütekebbiri kendi yöntemiyle cezalandıracağına kadir ve bunu gerçekleştirmek için güçsüz olmadığını insana bildirsin diye kendini mütekebbir şeklinde adlandırmıştır. Zira mütekebbir olan bir kimseye karşı tekebbürlü olmak adaletin kendisidir.

Buna binaen eğer Allah kendini tavsif etmiş ise bu kendisini insana tanıtarak cemal ve celal sıfatlarına haiz olduğunu bildirmek içindir. Bu tanıtım kesinlikle kınanan bir durum değildir. Zira Allahın insanlara karşı kendisini büyük göstermeye hiçte ihtiyacı yoktur. (İnsanlara karşı büyüklük taslayarak insanların sırtından geçinmek veya onların yanında konum edinmek için olursa kınanır). Genel anlamda “kendini tavsif etme” meselesinde kınanan ve fasit niyetlerden ve manalardan hiçbirisi Allah için söz konusu değildir. Bu nedenle Allahın kendini vasıflandırdığı her yerde en güzel anlama hamletmek gerekir. Allahın vasıflandırmasında var olan letafetleri ve incelikleri yakalamak için ne kadar uğraşsak yine onları yakalayamayacağız. Bazı nakillerde kendisi de bu bağlamda şöyle buyurmuştur: “Kendimi tanıtmak için âlemi yarattım”.[3]  İrfan tabirine göre Allah, “feyiz bağışlama” iktizasınca kendini tanıtmış ve hem tekvin ve hem kelam âleminde kendini aşikâr etmiştir.

  1. Allah’ı Kendinde Tanıtma (Allahın Hüccetlerinin Kendilerini Tavsif Etmeleri):

Hakeza Allahın velileri kendinden tamamen geçmiş ve fana makamında fani olmuşlardır. Allahın düsturuyla Allahın kendilerine vermiş olduğu nimetleri insanlar için anlatıyorlar. Bu nedenledir ki bu yolla kurtuluş yolunu ve kapısını insanlara aşikâr ediyorlar. Eğer İslam peygamberi (s.a.a.) ve İmamlar (a.s.) ve ariflerin bir kısmı bazı faziletlerini açıklamışlarsa sadece kendilerini tanıtmak içindir. Gözetledikleri hedef insanlar onları tanımakla ki kendileri Allahın bazı ayetleridirler kendine gelsinler ve kesinlikle kendilerini insanlardan üstün görmek için değildir. Eğer bu bağlamda mükellef kılınmamış olsalardı kesinlikle kendi makamları hakkında bir şey söylemezlerdi ve insanları kendi haline bırakırlardı ve bu denli eziyet, inkâr, yalanlanma ve hasadetlere maruz kalmazlardı. Allah u Teâlâ kur’an’ı kerimde peygambere hitaben şöyle buyuruyor: “Rabbinin nimeti hakkında ise konuş”.[4]    

Bu değerli ve büyük şahsiyetlerin kendi hakkında söylemiş oldukları şeyler fena makamına vardıktan sonra Allah’ı kendilerinden aşikâr etmeleridir. Kendilerini göstermek ve kendileri için fazilet ve kemali iddia etmek değil, bilakis bunlar fakirlik bağlamında nihayi noktada ve muhtaç ve Allahın kulluğu bağlamında öyle bir merhaleye varmışlardı ki artık benlik kendilerinde söz konusu değildir. Dolayısıyla kendilerinde kibir, bencilik ve gurur şüphesi kendileri için söz konusu değildir.

Günün birisinde birisi imam Hüseyin’e şöyle dedi: “Gerçekten sizde kibir vardır. İmam Hüseyin hayır! zira kibir yalnız Allaha Mahsustur şeklinde cevap verdi ve şöyle devam etti: Ama bende izzet vardır. Allah u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Allah içindir izzet ve Onun resulü ve müminler içindir”.[5] Buna binaen imamlar, Allahın velileri ve müminlerin sahip oldukları izzet Allahın izzetidir ki onlarda tecelli bulmuştur. Bu ise kâfir ve Allahtan perdelenmiş kimselerde var olan kibir, gurur ve istikbarlıkla mukayese aslen edilmez. Bunlar çok alçaklıklarından dolayı sürekli insanlardan daha üstün olduklarını isterler ta ki, böylece varlığını ihsas edebilsinler.

Netice:

Yazılan açıklamalara göre Allahın ve Allahın yeryüzündeki hüccetlerinin kendilerini tavsif etmelerinde teemmül edilirse şuna varırız ki bu tavsifler mütekebbir ve bencil olan kimselerin amelleriyle kıyaslanmaz. Allah ve Allahın hüccetlerinin kendilerini tavsif etmelerinde noksanlık ve ihtiyaçlarından dolayı değildir. Belki kendilerini tanıtmak ve kendilerini aşikâr etmektir. Ve bunun arkasındaki niyet insanlara feyiz ulaştırmak için ortam hazırlamaktır.           

 


[1] G-r-r, garrehu yeguruhu ve garren ve garreten, fe huve magrurun ve garirun: onu kandırdı ve batılı kendisine yedirdi”. (“lisanu’l - Arap”, c. 5, s. 11.

[2] Hace Abudullah Ansari, “Menazilu’s- Sairin”, Tahran: Darul-İlmi, 1417, kameri, s. 78.

[3] İbni Arabi, “el-Futuhat”, c, 328.

[4] Duha, 11.

[5] MECLİSİ, “Biharu’l- Envar”, Beyrut: Müesese’i el-Vefa, 1404, c, 24, s. 325.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar