Gelişmiş Arama
Ziyaret
10320
Güncellenme Tarihi: 2008/02/18
Soru Özeti
İman nedir?
Soru
İman nedir?
Kısa Cevap

İman, insanın bütün kalbiyle manevi değerlere bağlanması ve o değerler uğrunda aşk ve kahramanlıklar sergilemesidir.

Kur’an-ı Kerim’de imanın iki kanadı olduğu geçmektedir: ilim ve amel kanadı. İlim tek başına küfürle birleşebilir ve amel de tek başına nifakı içerebilir.

İslami kelam âlimleri arasında imanın hakikati ile ilgili üç görüş vardır:

1 Eşaire’nin görüşü: İman, Allah’ın varlığını, O’nun peygamberlerini, emirlerini ve yasaklarını tasdik etmektir.

2 Mutezile’nin görüşü: İman, Allah’ın bizlere açıkladığı hükümler ve görevlere amel etmektir.

3 Felsefecilerin görüşü: İman, âlemdeki gerçeklere karşı ilim ve marifetin olması ve bu yoldan da nefsin kemale ermesidir

Ama ariflerin göre İman; Allah’a yönelmek ve O’ndan başka her şeyden de yüz çevirmektir.

Batı’da ve Hıristiyanlık dünyasında imancılık, yeni şekliyle genel olarak iki akımı içerir:

1 Dini eğitimde, Allah’a olan imanda ve metafizik konularında aklın yeri olmadığını savunan aşırı imancılar ve akıl karşıtları olanlar.

2 İmanı akıldan önde tutanlar; yani, dini temelleri ve imanı güçlendirme yönünde akıl ve mantıktan istifade etmelerine rağmen akıla fazla meydan vermeyen mutedil imancılar.

İslami düşünürler arasında Muhddisler ve ariflerin görüşleri kısmen de olsa aşırı imancıların düşüncelerine benzemektedir. Gazali ve Mevlana da bir seviyeye kadar mutedil imancılığı savunanlardan sayılabilir.

Kuru, ruhsuz ve karışık felsefi yöntemleri kullanmada aşırılık imancılık akımının oluşmasında etkili olmuştur. Ayrıca bu akımın Hıristiyanlık aleminde kendine özgü zemini ve etkenleri vardır.

Ayrıntılı Cevap

Bütün canlılar eğilim gösterdiği bazı şeyler vardır. İnsan da aynı şekilde maddi eğilimleri dışında marifet ve güzellik gibi bazı manevi konulara eğilim duyar. İman da, bütün istekleri etkisi altına alan, bir çeşit daimi eğilimdir.

İmanın sınırları içerisinde olan her şey insan için kutsaldır; yani insanın daimi olan eğilimi sonuçta kutsal bir eğilime dönüşmektedir ve bunun sonucunda da aşk ve cesaret oluşmaktadır.

İmanla ilgili olan şeyler daima açık olmalıdır. Çünkü mümin olan kimsenin onları tanıması gerekmektedir.

“İman” kelimesinin, değişik ekollere göre farklı tanımları vardır.

Şia felsefecisi ve Kur’an müfessiri olan Allame Tabatabai (r.a.) imanı şöyle tanımlamaktadır: “İman sadece ilim ve tanıma değildir; çünkü bazı Kur’an ayetleri, ilim sahibi olmalarına rağmen mürtet olan bazı insanlardan bahsetmektedir. Mümin, ilime ek olarak, ilminin gerektirdiği hususlara da bağlanmalıdır ve ilminin içeriğine uygun bir şekilde, ilmin etkilerini yansıtacak bir şekilde kalbi bağlılığa sahip olmalıdır. Sonuç olarak sadece Allah’ın tek ilahi olduğuna bilen ve bu bilgisinin gereğine bağımlı olan yani Ona kulluğunu sergileyen ve ibadet eden birisi mümindir.[1]

Kuran’da, Allah’ın insanlardan olan isteğinin eksenini imanın oluşturması ve yüzlerce ayetlerde muhatap alınanlardan, vurgulu bir şekilde, iman getirerek kurtuluşa ermeleri istendiğinden[2] İslam düşünürleri imanın ne olduğu konusuna özel bir önem vermişlerdir.

İslam kelamcıları arasında imanın hakikati hakkında genel olarak üç görüş vardır:

1) Eşaire’nin görüşü: İman; Allah’ın varlığını, O’nun peygamberlerini ve peygamberleri vesilesiyle gönderdiği emir ve yasaklarını tasdik etmek ve kalple tasdik edilenleri ikrar etmek, yani açıklanan gerçeklerin hak olduğuna dair şahadet getirmektir. Bu durum, bir yandan ruhi teslim ve huşudur (kalbi sözleşme) ve diğer yandan da tasdik ve şahitlik edilen hususlarla canlı bir çeşit irtibatın ifadesidir.[3]

2) Mutezile’nin görüşü: İman, hükümlere amel etmek ve görevleri yerine getirmektir.[4]

Allah’ın varlığını ve peygamberleri tasdik etmenin kendisi bir çeşit göreve amel etmektir. Diğer görevler farzları yerine getirmek ve haramlardan kaçınmaktır. Kendisiyle ilgili bütün görevleri yerine getiren kimse mümin sayılmaktadır. Onlara göre iman, görüşle değil amel etmekle oluşmaktadır.

3) Daha çok kelamcı filozoflara ait olan diğer bir görüş de şöyledir:

İmanın hakikati, varlık âlemindeki gerçeklere felsefi ilim ve marifetin olmasıdır.

Başka bir tanımla; teorik kemal merhalelerinde insan nefsinin ilerlemesi, imanın hakikatini oluşturmaktadır. Buna göre farzlara amel etmek ve haramları terk etmek- yani pratik kemal merhalelerindeki nefsin ilerlemesi- bu ilim ve marifetin dış eserleri sayılır ve bir müminin teorik inancı, varlığın gerçekleriyle ne kadar çok uyuşursa, imanı da daha kâmil olur.[5] Sadr-ul Mutellihin’nin “Esfar-i Erbaa” kitabının üçüncü seferin başlangıcı bölümünde özel anlamda ilahiyat konularına girerken şöyle yazıyor: “Bu kısım, hikmetin en değerli kısımlarındandır. Bu kısım, Allah’a, O’nun ayetlerine ve kıyamet gününe olan gerçek imandır. Şu ayetler bunlara işaret etmektedir; “Müminlerin hepsi Allah’a ve O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederler.” Ve “Kim Allah’ı ve O’nun meleklerini, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse, mutlaka büyük bir sapıklığa düşmüştür.” Ve bu iman, iki saygın ilmi içermektedir: birincisi yaratılışın başlangıcına ve ikincisi de Ahirete olan ilimdir. Yaratılışın başlangıcına olan ilim, Allah’ı tanımayı ve O’nun sıfatları, fiilleri ve eserlerini içermektedir. Ahirete olan ilim de nefsi ve kıyameti tanıma ve nübüvvetlere olan ilimi içermektedir.”[6]

Bu görüşte, Allah’ı ve peygamberleri tasdik etmek, dış gerçeklerle irtibatı olan mantıki bir tasdik ve varlık âlemini tanımanın bir kısmı olarak sunulmaktadır. Görev ve teklife amel etmek de iman kavramının dışındadır.

Ama ariflere göre iman; ne ilim, ne amel ve ne de şahadet getirmektir. İmanın aslı, Allah’a yönelmek ve O’nun dışında olan her şeyden yüz çevirmektir. “ İman, seni Allah’a yönelterek O’nunla birleştirir; yani Allah’a iman getirmek, O’na yönelmek demektir ve Allah’a yönelmek de ancak O’nun dışındakilerden yüz çevirmekle gerçekleşir. Allah dışındaki şeylerle zihnini meşgul ettiğin ölçüde, O’ndan yüz çevirmişsin ve imanın da azalmıştır. Çünkü iman yönelmektir ve yüz çevirmek de onun zıttıdır.(zıt olan iki şey bir araya gelmezler.)

Hıristiyan kelamcıları, imanın tanımında daha çok irfani yolu benimsemektedirler.

Fideism (İmancılık)

Tanınmış taraftarları genelde Batı’da bulunan bu akım gerçekte akılcılık akımının bir karşıtı olarak kullanılır. İmancılara göre dini gerçekler iman esasına dayanır ve aklı delillerle imani gerçekleri elde etmek mümkün değildir. Bu görüşü uzun bir geçmişi vardır. Hatta onun izlerini Paulus’un döneminde bulmak mümkündür. Ama Batı’da ortaya çıkan bu görüşün ciddi bir akım olarak ortaya çıkışı 19. yüzyıldan başlar.

Bu akım aşırı ve mutedil olarak ikiye tasnif edilir:

Aşırı imancılık, Akıla Karşı olanlar

Şastof aşırı imancılardan biridir O bütün aklı ölçüleri reddetmeği imanın bir parçası sayar. Ona göre dini öğretiler uyarınca faraza iki çarpı ikinin beş yaptığına inanabilen bir kimse gerçek imana sahip kimse sayılır. Kiy Yergor ve diğer aşırı imancılara göre dini gerçeklerin mahiyeti her türlü aklı delil ve ispatla uyuşmaz ve dini gerçekler akıl ötesi olmakla kalmayıp akıl karşıtı gerçeklerdir.

Mutedil İmancılık

Bu tür imancılık Aquest Hıristiyan geleneği içinde meydana gelmiştir. Bu görüşte imanın akıldan daha üstün olduğu vurgulanırken aklın dini gerçekleri anlamadaki sınırlı rolü kabul edilmiştir.

İslam Düşüncesinde İmancılık

İslam düşünce sisteminde Batı’da olduğu gibi aşırı imancılığa eğilim için bir zemin yoktur. Ancak bazı Müslüman düşünürlerin ortaya attıkları bir takım düşünceler Batı’da bulunan imancılık akımıyla alakasız değildir. Örneğin İslam âleminde var olan muhaddislik akımları Batı’daki imancılık akımı gibi din konusunda aklı delillere başvurmayı reddeder.

Yine Muhyiddin Arabi’nin Futuhati Mekki’yeki bazı sözleri aşırı imancılıktan bazı izler taşımaktadır. Ona göre akla dayanarak iman eden kişi gerçekte iman etmiş sayılmaz. Çünkü gerçek iman vahye dayalı olan imandır oysa bu iman akla dayalıdır.

İmam Muhammed Gazali’yi de mutedil imancıların arasında sayabiliriz. Ona göre Ustad ve öğretmenin sözü kişide iman icat etmez, akli çabalar da kişi de imanı meydana getirmez. İman Allah’ın kendi lütfü ile insanlara verdiği bir aydınlatıcı nurdur.

Mevlana da sırf akla yaslanmayı ve delille gerçekleri kavramaya çalışmayı takma ayakla yürümeğe benzetir. O aklı aşk ve imandan geride bilir. Ona göre kavramlarla oluşan iman her an sarsılmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Görüş:

Bize göre ister Hıristiyanlık ve ister İslam’da imancılık akımının oluşmasının sebeplerinden biri akılcıların aşırı gidip imanı konuları felsefenin dolambaçlı mevzuları içerisinde tutsak kılmaları olmuştur.

Ayrıca Hıristiyanlıktaki dini inançların genelde felsefi temellerle ispatlanmasında çekilen güçlük inanmış Hıristiyan düşünürleri, din ve iman konularını kelami ve felsefi konuların egemenliğinden kurtarmak yolunda hareket etmelerine sebep olmuştur.



[1] Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyn, Elmizan Tefsirinin Farsça Tercümesi, c. 18 s. 411- 412.

[2] Al-Asr Suresi gibi.

[3] Bkz. Makalatu’l-İslamiyyin, Ebu’l-Hasan Aş’ari, c. 1 s. 347 Ellume, s. 75 Taftazani, Şerhu’l-Mekasid, c. 2 s. 184.

[4] 1- Mutezile’nin inançları için bkz. Ahmed Emin, Fecru’l-İslam ve Duha’l-İslam, Mutezile konuları.

[5] Şehid Sani, Hakaiku’l-İman, s. 16-18

[6] Sadruddin Muhammed Şirazi, El-Hikmetu’l-Mutaaliye fi Esfaril Akliyye El-Arbaa, c. 6. s. 7

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi ayet tevhidin kısımlarını içermektedir? Tevhidin kısımları nelerdir?
    16882 Eski Kelam İlmi 2011/08/14
     Tevhit konusu, Kuranî ve dinî kavramlar içinde en derin ve geniş konulardandır. Çünkü tevhidin çeşitleri ve mertebeleri vardır. Bu yüzden Kuran’da tevhit konusu birçok sure ve ayette genişçe ve derin olarak işlenmiştir. Kuran’ın bu üslup ve tarzı temel kavramlardadır. Bugün bu üslup, Kuran’ın konusal ...
  • Genetik düzeltmenin hükmü ve bu yöntemle dünyaya gelen çocuğun hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    Genetik düzeltmeler yapmanın birçok çeşidi söz konusudur bu yüzden tabii olarak hükümleri de farklıdır.Ancak genel olarak söylemek gerekir ki genetik düzeltme karı kocanın (eşlerin) sperm ve yumurtalığı üzerinde yapılır ve maksat dünyaya gelecek çocuğun genler ve kalıtımla geçen hastalıklara karşı bağışıklık kazanması olursa ...
  • Niçin bizim mektepte imamlık makamı babadan oğla irsi olarak geçmektedir?
    8827 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    İmamet makamı masum olmak ve bol ilim gibi vasıflara sahip olan kişiye verilir. Bu vasıflara kimin sahip olduğunu yalnız Allah Teala bilir. Bu yüzden imamlar dünyaya gelmeden önce onların isimleri ve özellikleri Allah tarafından Peygambere bildirilmiştir. Ama imamlık veya peygamberlik makamının gereken liyakati taşıdığı için önceki peygamberin soyunda yer ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9935 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10122 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Ailenin duyarsılığından dolayı tutumadığım oruçları kaza etmek zorunda mıyım?
    5608 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/14
    Hz. Ayetullahi’l-uzma Sistaninin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Eğer itminanla orucun vacip olmadığına inanarak oruç tutmamışsa (kefaret yoktur ve) kaza yeterlidir.Hz. Ayetullahi’l-uzma Mekarım-i Şirazinin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Namaz ve oruçları tedrici bir şekilde kaza ediniz. Kefaretin ile ilgili (niteliği hakkında) tevzihu’l-mesailimizdeki 1301-1402 numaralı meselelerdeki ...
  • Ağzı temizleyen maddelerin içinde genellikle az miktarda alkol bulunur. Bunun hükmü nedir?
    6519 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sarhoş edici[1] sıvılardan olup olmadığı belli olmayan alkoller temiz hükmündedirler. Onların karıştırıldığı sıvıların alınıp satılması ve kullanılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.[2]
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27338 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • el-Muttali ve el-Mulakkan sıfatlar kemaliye mi yoksa veya cemaliye sıfatlardan mıdırlar?
    7183 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    İster Allah’ın lütfunu, ister kahrını vs. yansıtsın bir sıfatın Allah’ta olduğunu ispat eden bütün sübuti sıfatlar kelam ilminde cemal sıfatları diye bilinmekte ve varlık açısından aralarında herhangi bir fark yoktur. Soruda gelen el-Muttali (Telkin edici) ve el-Mulakkan (Bilen)’da bunlardandır. ...
  • Şia imamlarının Son Peygamber Hz. Muhammed dışında diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşunun sebebi nedir?
    17757 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    Bizim dini öğretilerimizde geldiğine göre Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber, peygamberlik vasfı dışında imamlardan üstün değildir.Yine bazı hadislere göre ism-i azam 73 harften ibarettir ki önceki peygamberler bu harflerin hepsine vakıf değildiler. Örneğin Hz. İbrahim'e yalnız sekiz harf verilmiştir ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)'e 72 harf verilmiştir ...

En Çok Okunanlar