Gelişmiş Arama
Ziyaret
9614
Güncellenme Tarihi: 2012/02/15
Soru Özeti
Hz. Ali’nin (a.s.) Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şu sözün; “Tabib’un devvarun bı tıbihi” anlamı nedir?
Soru
Hz. Ali’nin (a.s.) Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şu sözün; “Tabib’un devvarun bı tıbihi” anlamı nedir?
Kısa Cevap

İmam Ali (a.s.) İslam peygamberini (s.a.a.) doktor ve tabiplere benzetmiştir. Ki Peygamber (s.a.a.) doktorluk ve tıbbıyla şiddetli bir şekilde ruhi hastalıklara müptela olup tedaviye muhtaç olan kimseleri tedavi etmek arayışı içindedir. Allah tarafından Peygamberin (s.a.a.) kendisine yüklenmiş olan risaleti insanların ruhunu tedavi eder şeklinde beyan eder ve şöyle buyuruyor: “Tabib’un devvarun bı tıbihi”. Yani tıbbıyla tedavi etme arayışı içinde olan bir tabiptir. O cehalet türünden olan hastalıkların doktorudur, o kötü ahlaka müptela olan kimselerin tabibidir. Kendi tıbbıyla seyir ve arayış içindedir. Yani seyyardır. bu cümlenin anlamı şundan kinayedir ki o cahilleri, yollarını sapmış olan kimseleri tedavi etmek için ortalara çıkmış ve bu iş için kendini mesul his etmiş ve kendini topluma sunmuştur.

Burada dikkate şayan olan nokta şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) revaçta bulunan doktorlardan ayrıcalığı şuydu ki revaçtaki doktorlar insanların cisimleriyle ilgileniyor olmalarıdır ama peygamber (s.a.a.) insanların cismani boyutunun yanı sıra ruhani boyutlarıyla ilgileniyor olmasıdır. Revaçtaki doktorlar insanların cismani boyutuyla hasta olmuş olan kimseleri tedavi etmek için kendi dairelerinde söz konusu bu hastaları bekliyorlardır. İslam peygamberi ise risaleti gereğince kendisi hastalara gidiyor. Başka bir beyanla insanların ruhani boyutunu tedavi etme göreviyle mükellef kılınmış olan İslam peygamberi (s.a.a.) kapsayıcı bir niteliğe sahip bir risalete sahip olması nedeniyledir. Dolayısıyla bu risalet gereğince onun insanlara gidip onları tedavi etmesi gerekiyor.

Ayrıntılı Cevap

“Tabib’un devvarun” kavramının açıklanması için ilkin hz. Ali’nin (a.s.) peygamberin (s.a.a) nitelik ve özelliklerini içeren hutbesinin bir paragrafına değinir ve daha sonra söz konusu sorunun cevabına geçeceğiz. “Onlardan birisi tibbiyla seyir halinde olan bir tabiptir. Merhemlerini hazırlamış, kızartma (dağlama) aletlerini kızartmış, gerek duyulduğunda kalpleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olan kimseleri tedavi etmek için onlardan istifade eder. Taşıdığı ilaçlarıyla gaflete düşmüş ve çaresizlikler (hayret) müptela olan yerleri aramaktadır…[1]   Yani O (s.a.a.) kendi tıbbıyla hareket ve arayış halinde olan bir tabiptir. İlaçlarını ve merhemlerini güzel bir şekilde hazırlamış durumdadır. (Dağlayıp yakmakla yaraları tedavi etmek için gerekli olan) dağlama (kızartma) araçlarını kızartmış ve hazırlamış durumdadır. İhtiyaç duyduğu her yerde; kür kalpleri, sağır kulakları, lal dilleri dağlayarak çözer. Elinde bulunduğu bu tür ilaçlarla kendilerini gaflete vermiş olan kimseleri tedavi eder. Hikmet aydınlığından yararlanıp insanın derinliklerini aydınlatan ilimlerin nurundan yararlanmayan kimseleri tedavi eder...[2]

İmam Ali (a.s.) İslam peygamberini (s.a.a.) doktor ve tabiplere benzetmiştir. Ki Peygamber (s.a.a.) doktorluk ve tıbbıyla şiddetli bir şekilde ruhi hastalıklara müptela olup tedaviye muhtaç olan kimseleri tedavi etmek arayışı içindedir. Peygamberin sahip olduğu risaleti insanların ruhunu tedavi eder şeklinde beyan ediyor ve şöyle buyuruyor: “Tabib’un devvarun bı tıbihi”. Yani o cehalet türünden olan hastalıkların doktorudur, o kötü ahlaka müptela olan kimselerin tabibidir. Kendi tıbbıyla seyir ve dolaşma haletindedir. Yani seyyardır. Bu cümlenin anlamı şundan kinayedir ki o cahilleri, yollarını sapmış olan kimseleri tedavi etmek için ortaya çıkmış ve bu iş için kendini mesul his etmiş ve kendini topluma sunmuştur. Arapça metninde geçen “Merahim” merhemin çoğulu olup ilimlere, güzel sıfatlara ve “mevasim” kelimesi de şer’i tazirler ve şer’i hatlardan (cezalardan) kinayedir. Ki bunlar öğüt, öğretim ve irşat gibi tavsiyelerden anlamayan kimseler içindir. Buna binaen O (s.a.a.) derin ve uzman ve dillere düşen bir doktor gibidir. Böyleli doktorlar bütün ilaçlar ve merhemlerin cevap veremediği yerlerde elinde bulunan kızartıcı aletleri kullanırlar. İşte bu aletleri, ihtiyaç duyduğu yerlerde; yani kür olan kalpleri tedavi ederek onları ilimlerin nurunu ve hak caddesine doğru hidayet etmek için hazır duruma getirir. Bu yolla göz basiretlerini görebilir hale getirir. Kulaklarını nasihat ve öğüt kabul eder duruma getirir. Arapça metninde bulunan “semem” (sağır) kelimesi mecaz olarak nasihat ve öğüt kulaklarından aşağı inmeyen kimseler için duyma özürlülüğüne müptela olan kimseler için kullanıldığı gibi kullanılır. Bu da melzumun ismi lazıma ıtlak etme babındandır. Zira sağırlığın kendisi nasihat ve öğütlerden yararlanmamayı gerektiriyor. Hakeza lal olan dilleri Allahın zikrini edebilir ve hikmetli sözleri söyleyebilir dereceye getirmek için tedavi edilir. Arapça dilindeki “bukm” (lal) kelimesi hakkı dile getirmeyen ve hakkı söylemeyen kimseler için mecazen kullanılmıştır. Konuşmama özürlülüğüne müptela olmuş olan kimselerden söylemeleri gereken şeylerin beklenmemesi gibi.

Buna binaen ruhani bir tabibe cisimleri tedavi eden bir doktordan çok daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Zira bedensel hastalıkları defetmek geçici ve mahdut olan bir hayat içindir. Ama ruhi hastalıkları defetmek ebedi ve daimi olan bir hayatı derk etmek içindir.

Burada dikkate şayan olan nokta şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) revaçta bulunan doktorlardan ayrıcalığı şuydu ki revaçtaki doktorlar insanların cisimleriyle ilgileniyor olmalarıdır ama İslam peygamberi (s.a.a.) insanların cismani boyutunun yanı sıra ruhani boyutlarıyla ilgileniyor olmasıdır. Bir diğer özellik de şudur ki, revaçtaki doktorlar insanların cismani boyutuyla alakalı hastalığı olan kimseleri tedavi etmek için hastalara gitmiyor belki kendi dairelerinde oturup bu hastalıklara müptela olan kişilerin kendilerine müracaat etmelerini bekliyor olmalarıdır ama İslam peygamberi ise risaleti gereğince hastaların kendisine müracaat etmesini beklemeden kendisi onlara gidiyor olmasıdır. Başka bir beyanla insanların ruhani boyutunu tedavi etme risaletine sahip olan İslam peygamberi (s.a.a.) kapsayıcı[3] bir risalete sahip idi. Dolayısıyla bu risalet gereğince onun insanlara gidip onları tedavi etmesi gerekiyor.

Nehcül-balağe şarhini yapan İbn-i Ebu Hadid “tabibi devvar” kavramı hakkında şöyle yazar: Peygamber (s.a.a.) seyir ve dolaşma halinde olan tabiptir. Zira seyir ve gezmek halinde olan tabibin tecrübesi daha fazladır. Seyir halinde ve gezmekte olmaktan maksat kendisi hastalara gidiyor. Zira iyi ve salih olan kimseler ruh hastalığına yakalanmış kimselerin peşinde dolaşıp onları tedavi ederler. Şöyle denilmektedir: Toplumun fertlerinden bazıları bir gün Hz. İsa’yı (a.s.) zalim ve kötü olan bir kimsenin evinde gördüler şaşırdılar. Ondan ey Allahın resulü sizin burada ne işiniz var? Bu gibi yerlere gitmeniz çok uzak ve şaşırtıcıdır. O (s.a.) onların söylemiş oldukları bu söze karşı şöyle buyurdu: “Tabip hastaların ziyaretine gider”.[4]

 



[1]Nehcü’l-Balaga”, hutbe: 108

[2] Bahrani, İbni Meysem, “Şerhi Nehcü’l-Balaga”, Mütercimler: Muhamedi Mukadem, Kurban Ali, Nevayi Yahaya Zade, Ali Asger, Meşhed: Bunyad-i Pejohışhayi İslami Ustan Kudsi Razevi, c. 3. S. 74-75; İbni Ebul Hadid, “Şerhi Nehc’l-Balaga”, Baskı 1,Kum: Kitaphanei Ayetullah Maraşi Necefi, 1337, c. 7, s. 184.  

[3] Doktorluk görevi bağlamında sınır tanımayan doktorlar gibidirler. Kendi ülkelerinde bulunan hastalar ile diğer ülkelerde bulunan hastalar arasına fark gözetmezler.

[4] İbni Ebul Hadid, “Şerhi Nehc’l-Balaga”, Baskı 1,Kum: Kitaphanei Ayetullah Maraşi Necefi, 1337, c. 7, s. 184.  

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar