Gelişmiş Arama
Ziyaret
6761
Güncellenme Tarihi: 2010/09/06
Soru Özeti
Neden mürtetlik meselesinde kadın ve erkeğin hükmü farklıdır?
Soru
Neden bir kadın mürtet olduğunda kendisine idam hükmü verilmemekte ama bir erkek mürtet olduğunda ise şartlar gereğince hükmü idam olmaktadır?
Kısa Cevap

İslam insanlardan bu ilahî dini yeterli bir tespit ve kanıtla ve bilinçlice kabul etmelerini ve onun aydınlığında hidayete kavuşmalarını istemektedir. Ama kabul ettikten sonra onu bırakan ve kâfir olanlar için ağır bir ceza öngörmüştür; çünkü bunun İslam karşıtlığına dönük bir propaganda için bir alet olması ve diğer Müslümanları da olumsuz etkilemesi mümkündür. Kadın ve erkeğin her biri diğerini kendinden farklılaştıran bir takım özel ruhsal, psikolojik ve bedensel özelliklere sahiptir; örneğin kadın ruhsal ve psikolojik açıdan erkeğe kıyasla daha güçlü duygu ve hislere sahiptir. Dolayısıyla kadın ve erkeğin farklı özellikleri göz önünde bulundurulduğunda bu iki cinsiyet hakkında verilen hüküm bir olamaz. Esasen kanun bireylerin şart ve özelliklerini göz önünde bulundurarak yapıldığı zaman bilgece olur. Kullarının tüm hususiyetlerini kâmil olarak bilen ve buna göre emir ve yasaklarda bulunan da yalnız Yüce Allah’tır. İnsan az olan bilgisi nedeniyle hükümlerin farklılık hikmetini tam ve detaylıca idrak edemez. Bu farklılıklar ayet ve rivayetlerde beyan edilmişse idrak edebilir. Dolayısıyla (özellikleri göz önünde bulundurulmaksızın) kadın ile erkeğin kıyaslanması doğru değildir. Bu, insan için yasaklanan bir şeydir.

Ayrıntılı Cevap

Mürtetlik (Arapçada) “redde” kavramından türeyip geri dönme anlamına gelmektedir. Din kültüründe küfre dönmek mürtetlik olarak adlandırılmaktadır. [1] Her ne kadar mürtetlik dönme anlamında olsa da bazı araştırmacılar onun terminolojik manasında inkârcılık kaydının yer aldığı görüşündedirler. İnkârcı, bir şeyin hakkaniyetine yönelik bilgisi olduğu yahut en azından onda şüphe ettiği halde kanıtın varlığına rağmen yine inkârda bulunan kimsedir. [2] Bu yüzden İslam körü körüne ve kanıtsız bir uyma istememektedir. Aksine İslam herkesin önünde yer alan mantıklı ve de ipham ve giriftlikten uzak deliller ile dinsel temellere bağlı olunması gerekliliğine inanmaktadır. [3] Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor: “ Eğer Allah’a ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın kelâmını işitebilmesi için ona sığınma hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde olacağı yere ulaştır.” [4] Bu buyruğun ardından “Sefvan” adında bir şahıs Hz. Peygamberin (s.a.a) huzuruna çıkarak şereflendi ve ondan İslam hakkında araştırma yapması için Mekke’de iki ay süreyle kalma izni istedi. İslam dininin hak ve doğru olduğuna ulaşma ve ona iman etme olanağı mevcuttu. Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurur: Ben iki ay yerine sana dört ay süre ve güvenlik veriyorum. [5] Öte taraftan, İslam hükümleri gerçek maslahat ve fenalıklara binaen oluşturulmuştur ve mürtetlik ile ilgili hükümler de bu kaideden müstesna değildir. Bakara suresi 217 ve Ali İmran suresi 72 ayetleri gibi bazı ayetler, mürtetliğin Müslümanların dinsel inançlarında sarsıntı yaratmak için fitne çıkaran bir cereyan olarak iç ve dış düşmanlar tarafından kullanıldığına işaret etmektedir. [6] Ali İmran suresi 72. ayette şöyle buyrulmaktadır: “Kitap ehlinden bir grup, “Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.” [7] Gerçekte mürtetlik hakiki anlamında dini inkâr etme ve onun aleyhine inat ve nefretle propaganda yapma aracıdır. Yoksa mürtetliğin istidlal yönü yoktur, şüphe ve yanlıştan da kaynaklanmamaktadır. Bu yüzden mürtetlik felsefesinin din aleyhine propaganda yapmak ve neticede İslam toplumunun genel düzen ve ahlakını tehdit etmek olduğu söylenebilir. [8] İslam, din değiştirme yoluyla İslam toplumunu sarması mümkün olan kötü hadiseleri önlemek için açıkça şöyle hükmeder: Eğer Müslüman baba ve anneden doğan Müslüman bir erkek “mürtet” olursa (buna fıtrî mürtet denir) kendisine idam cezası verilmelidir. Ama Müslüman olmayan baba ve anneden doğmuşsa ve sonra İslam’ı seçmişse ve ardından da kâfir olmuşsa (buna milli mürtet denir), bir müddet tövbe etmeyi kendisine emretmeleri gerekir. Kabul etmediği takdirde o da idam edilmelidir. [9] Ama bir kadın mürtet olursa, İslam onun için daha hafif bir ceza öngörmüştür; [10] yani mürtet olan bir kadın (millî yahut fıtrî) öldürülmez. Sadece tövbe etmeye çağrılır. Eğer tövbe ederse serbest bırakılır. Aksi takdirde ise zindanda kalır, namaz vaktinde kırbaçlanır ve yaşam darlığına mahkûm kılınır. [11] İslam’ın bakışında tüm insanlar (kadın ve erkek) yaratılışta eşittir: “Sizi bir nefisten yarattı.” [12] Birbirlerinden üstün değillerdir ve üstünlüğün tek ölçüsü ilahî takvadır: “Sizin en üstün olanınız Allah katında en takvalı olanınızdır.” [13] Ama bununla birlikte kadın ve erkeğin her biri diğerini kendinden farklılaştıran bir takım özel ruhsal, psikolojik ve bedensel özelliklere sahiptir; örneğin biz kadının ruhsal ve psikolojik açıdan daha güçlü duygu ve hislere sahip olduğunu biliyoruz. “Kadın kahraman değil, güldür” [14] diye aktarılan müminlerin önderinin (a.s) rivayetinde saklı olan hakikat belki de budur. Bu husus araştırmacı ve bilginlerin bulgularının da onayladığı bir hakikattir. Amerikalı meşhur bir psikolog şöyle demektedir: “Erkeğin dünyası kadının dünyasından tamamen fark etmektedir… Buna ek olarak, bu iki varlığın hisleri hiçbir zaman birbiri gibi olmayacaktır.” “Clive Dalson” şöyle demektedir: Bir kadın psikolog olarak en büyük ilgim erkeklerin ruh yapılarını incelemektir… Hanımların (daha çok) hislere ve erkeklerin ise akla tabi oldukları neticesine ulaştım. Hanımların zekâ olarak erkekler ile eşit olmanın ötesinde bazen bu alanda onlardan daha üstün oldukları çokça görülmüştür. Ama devamlı düşünceye ihtiyaç duyan işler kadını bitkin kılmakta ve yormaktadır. “Auto Clineberg”: Kadınlar genellikle erkeklerden daha duygusaldırlar.” Muhammed Kutup: Kadınlar anne olmak istiyorlarsa duygusal olmalıdırlar. [15] Dolayısıyla her türlü faklılık ve ihtilafa dikkat etmeksizin hüküm oluşturulursa şeriat ve kanun koyuculuk maslahatına ters olur ve toplumun çıkarları olması gerektiği şekliyle temin edilmez. Bundan dolayı şöyle söylemek mümkündür: “Kadınlar savunma ve düşünme yetileri yönüyle tür olarak erkeklerden farklı olmaları hasebiyle daha çabuk etki altında kalmaktadırlar. Bu yüzden mürtet olmaları durumunda İslam onlar için daha hafif bir ceza öngörmüştür. [16] İnsanlığın bilgi ve birikiminin naçiz olduğu da hatırlatılmalıdır. William James deyimiyle insanın bildikleri bilmedikleri karşısında denizde damla misalidir. [17] Instine’nın tabiriyle insanın şimdiye dek tabiat kitabında okudukları, sadece dilin usullerine aşina olma derecesindedir. [18] Buna göre, insan aklı tam olarak hükümlerin (maslahat ve fenalıkların) ölçü ve nedenselliklerini idrak edebilecek güçte değildir. Bazı hükümlerin (mürtetlik hükmü)felsefesi olarak belirtilenler ise vahiy kaynaklarına dayanmazsa ve masumlar (a.s) tarafından hikmetleri beyan edilmemişse, bir ihtimal derecesinde kalır; çünkü İmam Zeynülabidin’in (a.s) deyimiyle “Allah’ın dinine nakıs akıllar ile ulaşılamaz.” [19] İmam Sadık ise şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın dinine kıyasla ulaşılamaz.” [20]

Daha fazla bilgi için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz:

1. 2485. Soru (Site: 2657), İndeks: İslam’da Kadın

2. 2554. Soru (Site: 2713), İndeks: Kur’an ve Erkeklerin Kadınlara Üstünlüğü

3. 948. Soru (Site: 1027), İndeks: Fıtrî Mürtedin İdamı

4. 53. Soru (Site: 289), İndeks: Düşünce Özgürlüğü ve İslam’da Mürtedin İdamı



[1] Porsiman CD.

[2] Seramî, Seyfullah, Ehkam-ı Mürtet Ez Didgah İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 255.

[3] Kurbanî, Zeynülabidin, İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 480.

[4] Tevbe, 6.

[5] İbn. Esir, Esedü’l-Ğaye, , c. 3, s. 22 İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 481’den alınmıştır.

[6] Porsiman CD.

[7] Ali İmran, 72.

[8] Seramî, Seyfullah, Ehkam-ı Mürtet Ez Didgah İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 281.

[9] [9] Kurbanî, Zeynülabidin, İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 484.

[10] a.g.e.

[11] İmam Humeyni, Tahrirü’l-Vesile, c. 2, Kitab-ı Hudud, s. 445.

[12] Nisa, 1.

[13] Hucurât, 13.

[14] Kuleynî, Kâfi, c. 5, s. 510.

[15] İslam ve Hukuk-ı Beşer.

[16] a.g.e., 484.

[17] İslam ve Hukuk-ı Beşer, s. 82-92.

[18] a.g.e.

[19] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 303.

[20] a.g.e., c. 26, s. 33.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar