Gelişmiş Arama
Ziyaret
9224
Güncellenme Tarihi: 2011/04/13
Soru Özeti
gadir-i hum'da peygamber (s.a.a.) tarafından ilan edilen) velayet, velayet türünden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi?
Soru
gadir-i hum olayında peygamber tarafından hz. Ali için ilan edilen velayet türlerinden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi; irfansal mıydı, dinsel miydi yoksa siyasal mıydı?
Kısa Cevap

Gadir-i hum hadisi ve diğer rivayetlere dikkatle peygamber (s.a.a.) Hz. Ali'yi mutlak bir şekilde kendi yerine seçiyor, dolayısıyla peygamberin (s.a.a.) siyasal ve irfansal olmak üzere tüm velayet türleri maksat ve Hz. Ali için sabit kılınıyor.

Ayrıntılı Cevap

Şia görüşüne göre peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından birçok münasebetlerde dile getirilen, gadirden önce ve gadirden sora da tekitle vurgu yapılan[1] ve nihayet gadir-i hum'da resmi bir şekilde ilan edilen Hz. Ali'nin (a.s.) velayeti peygamberin (s.a.a.) sahip olduğu tüm velayet türlerini kapsıyor. Peygamber (s.a.a.) tarafından hükümet teşkil edildi ve bunda hiç kimsenin kuşkusu da yoktur. Dolayısıyla peygamberin sahip olduğu velayet türlerinden birsinin siyasal velayet olduğunda da hiç kimsenin kuşkusu yoktur.

Ama sorduğunuz soruyu köklü bir şekilde inceleyip cevaplamak gerekirse şunu söylemek lazım: peygamberden (s.a.a.) sonra gelişen ve gerçekleşen olaylara dikkat ettiğimizde, yani hilafetin kendi asıl mecrasında kaydırılarak daha farklı mecraya sevk edildiği durum daha sonraki nesillerdeki toplumun geneli nezdinde hiçbir tevcihi yoktur. Nasıl oluyor da peygamberden sonra müminlerin emiri olan Hz. Ali'nin (a.s.) velayetini, peygamberden hemen sonra ispatlayan bunca peygamberin açık ve gayri açık (kinayi) sözlerine rağmen böyleli bir durum yaşanıyor ve hükümet başkaların ihtiyarına sunuluyor. Bu nedenledir ki, hâkim olan düşünce tarzını benimsemiş ve ona temayül eden yazarlar bile kendi kitaplarında mümkün olduğu derecede Hz Ali'ye (a.s.) ait olan özelliklerini yazmak veya seçilmiş parçaları açıklamak zorunda kalmışlardır. Ama mütevatir ve herkes tarafından kabul görülmüş meşhur rivayetleri kendi kitaplarında zikir etmemesi yazarın ilmi kariyerine zarar verir diye kendi kitaplarında getirmek zorunda kalmışlar. Ancak bu tür rivayetleri kendi akide ve inançlarıyla çelişiyor diye bu rivayetleri kendi akidelerine uyacak şekilde tevcih, tevil ve yorumlayarak söz konusu çelişkiyi göze çarpacak durumdan çıkarı vermeye çalışmışlardır. Gadir-i hum hadisi de tamamen sansür edilebilir türden bir rivayet olmadığından dolayı bu rivayetin tamamını değil bir kısmının ehlisünnetin kaynak kitaplarında zikredildiğini görüyorsunuz.[2] Ve peygamber (s.a.a.) tarafından tasrih edilmiş Hz. Ali'nin (a.s.) velayeti de bu cümledendir ki bu kitapların birçoğunda sahih olduğuna vurgu yapılmaktadır. Hz. Ali'nin (a.s.) velayetine tasrih edilmiş bu tür rivayetleri mütalaa eden okurların zihninde şu sorunun canlanacağı çok açıktır ki, böylesine açık ve net bir şekilde peygamberin (s.a.a.) beyanlarının var olmasına rağmen neden hükümet peygamberden sonra Hz. Ali'nin ihtiyarine değil de başkalarının ihtiyarine verildi? Bu soruların şekillenmemesi içindir ki, bu bağlamda çok ağır ve geniş gerekçeler ve tevcihler sahneye çıkarak hadiste zikredilen velayet siyasal velayetten sıyırıp uzaklaştırarak irfansal velayete, dostluğa ve mehabete tevil ve tefsir edildi.! Yapılan bu gibi tevil ve tevcihler buna benzer bir diğer rivayetler için de hükümetler yanlısı yazarlar ve âlimler tarafından yapılmıştır. Bir örnek babından peygamberin (s.a.a.) Hz. Ali'yi Hz. Harun'a benzetip onu tanıtmasını içeren rivayet hakkında yapmış oldukları tevil ve tevcihtir. Söz konusu olan bu rivayeti şöyle tevil ve tevcih etmişlerdir: peygamber (s.a.a.) Ali'yi, Harun'un vezir olduğu gibi bir vezir olarak tanıtmış. Vezir ise naipten farklıdır. Dolayısıyla Hz. Ali peygamberin (s.a.a.) naibi değil bilakis peygamberin (s.a.a.) sağ olduğu dönemde veziri idi ve peygamberin (s.a.a.) vefatından sonra vezirliği de tamamlandı ve sona ermiş oldu!!

Şimdi biz Şia'ların inandığı akideyi kenara bırakarak konuyu sadece ehlisünnetin kaynaklarından takip etmeye devam edeceğiz. Gadir-i hum meselesinde peygamber (s.a.a.) ilkin Müslümanlardan soruyor: "müminlere oranla müminlerin kendisinden daha liyakatli kimdir? Müminler cevaben! Allah ve Allah ın resulüdür dediler! Bu soruya karşı alınan bu cevabın hemen ardından ki peygamber (s.a.a.) "Hz Ali'yi (a.s.) kendisi gibi olduğunu ilan ederek şöyle devam ediyor: "her kimin üzerinde benim velayetim var ise Ali'nin de onların üzerinde ayni şekilde velayeti vardır". Bilirseniz sizler için de çok calip aynı zamanda şaşırtıcı olabilir ki, böyleli bir maceranın gelişiminden hemen sora daha sonra ikinci halifelik makamına yerleştirilmiş olan Ömer Hz. Ali'ye (a.s.) şöyle diyor: ey ebu Talibin oğlu! Tebrik ediyorum seni! Sen bütün mümin erkek ve mümin kadının başı ve mevlası oldun.[3]

Ehlisünnetin âlimleri tarafından kabul edilmiş ve onların muteber kitaplarında beyan edilen bir başka olay da şudur: peygamber tebük savaşına gitmek için hazırlandığında Hz. Ali'yi (a.s.) Medine de kendi makamına yerleştirdi. Emirel-müminin üzüldü ve peygamberin huzuruna vardı ve şöyle buyurdu: "beni çocuklar ve kadınlar için mi bıraktın (ve bunun için mi beni bu savaştan nasipsiz bırakacaksınız)?

Peygamber (s.a.a.) Onun cevabında şöyle buyurdu: "Harun'un Musa'ya oranla hangi konumda olduğu gibi sende bana oranla aynı konuma sahip olmayı istemiyor musun? Ancak benden sonra peygamberlik yoktur".[4]  Şurada şunu söylemek gerekir ki, eğer gadir-i hum da irfansal velayet maksat idi ise burada da siyasal velayetten başka hiçbir şey söz konusu olması tasavvur bile edilemez.

Bu iki olayın içeriklerine dikkatle iki temel soru soracağız:

1-   Gadir hum olayında peygamber (s.a.a) size oranla sizden kim daha üstündür sorusunu sorarken siyasal boyutlu velayetin haricinde sadece irfansal velayeti mi dikkate alarak mı sormuştur acaba? Dolayısıyla biz soruduğu sorudan sonra Ali için açıkladığı velayetten sadece irfansal velayet olduğunu anlamalıyız artık!?.

2-   Yukarıdaki sorunun cevabı menfi ve gadir hum da söylenilen hadisteki velayet irfansal velayetle sınırlı olmayıp bilakis tüm velayet türlerini kapsıyor şeklinde ise artık mesele temamdır ve konu anlaşılmıştır. Ama eğer gadir hadisinde açıklanan velayetten maksat irfansal velayet telaki edilir ve bu telakide ısrar edilirse, ikinci soruyu soracağız. İkinci soru şöyledir: bir taraftan peygamberden sonra içimizde bir şahıs vardır. Bu şahıs irfansal boyutuyla böyleli üstün metrede yer almış, savaşsal boyutuyla peygamberin en yiğit ve en cesur askeri ve ordusunun komutanı sayılan, siyasal boyutuyla peygamberin yaşamının son döneminde tebük savaşı sırasında Medine Şehrinde peygamberin yerine geçti ve yemen bölgesinde de bir müddet idari işlerler meşgul oldu. Dolayısıyla Hz. Ali (a.s.) her yönüyle hükümet işlerini idare etme yeteneğine sahip idi. diğer taraftan muhalif cereyan peygamber kendinden sonra halife olarak kendi yerine hiç kimseyi seçmediği inancındadır. Dolayısıyla bu açıdan da Hz. Ali'ye bey'at yapılsaydı peygambere muhalefet ediliyor diye bir sorun da söz konusu olacak bir durum da yoktur. Bunun yanı sıra ehlisünnet kitaplarının yaptığı açık ifadelerce irfansal velayete sahip olan bu kâmil arif peygamberden sonra peygamberin yerine geçen kimselere de muhalefet etmiş ve altı aya kadar kendisine bey'at etmemiştir.[5] Acaba bu alanda onun bu irfanına önem verilmesi gerekmiyor mu? Onun bu alandaki görüşlerine gereken dikkati göstermemek peygamberin emirlerine muhalefet etme anlamına gelmiyor mu? Eğer bu önemli meselede üzerimizde irfansal velayete sahip olan bir kimsenin sözlerine kulak verilmiyor ise o zaman onun bu irfansal velayetinin ne zaman ve ne gibi bir anlamı olabiliyor?!!

Buna binaen gadir hum da ilan edilen velayet ister irfansal olsun ister siyasi olsun, Hz. Âli'yi halifelik makamına ulaşmasını engelleyenlerin amelini tevcih edecek hiç bir yanı yoktur. Biz bu konuda peygamberimizin sahip olduğu irfansal ve siyasal velayetlere sahip olduğu ve hiç kimse peygamber için bu iki velayeti birbirinden ayırmadığı gibi Hz. Ali'nin de hem irfansal velayete hem siyasi velayete laik ve sahip olduğuna inanıyoruz ve velayet bağlamında bu ayrımı kabul etmiyoruz. Bu ayrımı peygamber için hiç kimse ortaya atmadı ve bunun hiçbir anlamı da yoktur. Can alıcı soru ve çok şaşırtıcı olay şudur: peygamberin açık değimiyle peygamberin tüm karakterlerini kendisinde toplayan bir kimsenin var olmasıyla peygamberin halifeliğinin başka birisine kaydırılması usulen şaşırtıcı değil midir?!!



[1] Yevmu'd-dar, mübahele gününde, tebük sevaşında, yemende bazı kimseler onun hükümdarlığının nasıllığı hakkında yaptıkları ihtirazlar sırasında ve…

[2] Örnek olarak: Ahmet b. Hanbel, "el-müsned", Beyrut: dari sadır, c. 1, s. 118-119; kazvini, ibni Mace, "es-sünen" Beyrut: darul-fıkr, c. 1, s. 43-45; sahihi tirmizi, Beyrut: darul-fikr, 1403, c. 5, s. 129; ve…  

El-gadir rivayetini mütalaa etmek için bkz. Allame emini, "el-gadir"; zira kendisi bu konuda göze çarpacak kadar geniş çalışma yapmış, bu rivayetin kaynaklarını ehlisünnetin kaynak ve muteber kitaplarından çıkarmış ve onları referans göstermiş.  

[3] Ahmet b. Hanbel, "el-müsned", Beyrut: dari sadır, c. 4, s. 281.

[4] Buhari, "sahih", Beyrut: darul-fıkr, 1401 kameri, c. 5, s. 129.

[5] Buhari, "sahih", c. 5, s. 82 - 83.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • cinsel sapıklık ve inhiraftan korkulmadığı taktirde evlilik bırkalabilinir mi?
    10114 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/01
    Evlilik olgusu bütün milletler arasında süre gelmiş bir gelenektir. Ancak islam dini evliliğe ve aile yuvasının ve teşkilatının kurulmasına çok önem vermiştir. Ayet ve rivayetlerdeki bütünlükten evliliğin ne kadar önemli olduğu çok güzel bir şekilde anlaşılıyor. Allahu teala kuranı kerimde bekar olanları evlendirin, şeklinde emr ...
  • İmam Musa Kazım’ın (a.s) hayatı, evlatları ve torunlarını özetle benim için açıklar mısınız?
    21759 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Melekler Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bilmekteydiler?
    13280 Tefsir 2011/06/20
    Meleklerin Âdem’in yaratılmasından önce Âdem’in bozgunculuk çıkaracağını nerden bildiği hususunda bir takım ihtimaller beyan edilmiştir:1. Lavh-i Mahfuz kanalıyla Âdem’in zürriyetinin yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağı ve kan akıtacağı öğrenilmiştir. 2. İlahi haberler yoluyla öğrenilmiştir.3. Bu konu gerçekte meleklerin öngörüsüydü; çünkü onlar insanın bir takım tabii çelişkiler taşıyan toprak ...
  • Cennet ve cehennemde ölüm var mıdır?
    18303 Eski Kelam İlmi 2010/07/05
    Kur’an, rivayet ve aklî deliller, insanların cennete veya cehenneme gittiği zaman artık bir ölümün olmadığı hususunda müttefiktirler. Kur’an’ı Kerim bir taraftan kıyameti daimi gün (ebediyet günü) olarak adlandırmış ve öte taraftan da cennetlikleri daimiler (ebediler) sıfatıyla nitelemiştir. Rivayetlerde geldiği üzere cennetlik ve cehennemliklere şöyle ...
  • Yolculuktayım ve yolculuğumun müddeti belli değil. Lütfen seferî kılma ve tam kılma açısından namazımın durumunu belirtiniz.
    6948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Cemaat namazı niyetinde namaz rekâtlarının sayısı belirtilmeli midir?
    6376 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Asıl yanıta değinmeden önce niyette iki önemli konunun dile getirildiği noktasını hatırlamak gerekir:1. Niyette söz gerekli midir?2. Niyette muteber olan şeyleri dile getirmenin lazım olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra[1] hangi şeylerin niyette gerekli ve muteber olduğu konusu ortaya çıkmaktadır. ...
  • Hicr suresi 91. ayetteki bölenlerden Allah’ın kasti nedir?
    11333 Tefsir 2010/11/27
    Bu ayet-i şerifede yer alan “el-muktesimin” kavramı bölen ve bölücüler anlamındadır. Bu ayetin nüzul sebebinin ne olduğu ve kimler hakkında nazil olduğu hususunda ise tefsirlerde birkaç ihtimal beyan edilmiştir. 1. Hac aylarında yolculara Muhammed adındaki bir şahsın bir takım iddiaları olduğunu ve kesinlikle kendisinin sözlerini dinlememelerini ...
  • Üç Haslet hadisinin senedi sahih midir?
    7310 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/23
    Söz konusu hadisin bazı ravileri hakkında elde herhangi bir bilgi yoksa da birkaç sebepten dolayı ona istinat edilebilir:1-Hadis, çeşitli birinci grup rivayet kaynaklarında gelmiştir. Ve biliyoruz ki bir rivayet değişik kaynaklarda gelmişse ve büyük muhaddisler ona önem vermişlerse bu, onun itibarını ve muhaddislerin ...
  • Sigaranın orucu bozduğunu bilmeyen biri, sigara içerek tuttuğu oruçların kazasının yanı sıra keffarette vermeli midir?
    8350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    İmam Humeyni (r.a) ve diğer büyük taklit mercilerinin görüşleri şöyledir: (Oruç tutan kişi) Meseleyi bilmediğinden dolayı orucu bozan bir şey yapsa, eğer meseleyi öğrenme imkanı vardıysa farz ihtiyat gereği üzerine keffaret gelir. Eğer meseleyi öğrenme imkanı yoktuysa veya meselenin farkında değildiyse yahut filan şeyin orucu bozduğunu kesin olarak ...
  • Hz. Müslim kimdi?
    19268 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2010/12/22
    Akil’in oğlu olan Müslim üç imam (müminlerin önderi Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin (a.s) ) ile aynı asırda olup onları yakından görmüş, İmam Hüseyin’in (a.s) imameti zamanında imamının hedefleri için canını feda etmiş ve Übeydullah b. Ziyad emriyle şahadete ulaşmıştır. O bu zamanda İmam Hüseyin’in (a.s) ...

En Çok Okunanlar