Gelişmiş Arama
Ziyaret
8454
Güncellenme Tarihi: 2008/03/13
Soru Özeti
Rum ordusunu başında (İran’la olan savaşta) imparator Heraklüyus vardı. Bu imparator, Allah’ın sevgili kullarından ve mümin midir? Acaba cennete gidecek midir?
Soru
Rum suresinde, ilk önce kitap ehli olan doğu Rum’un (Bizans’ın), Fars ateşperestler karşısındaki yenilgisi söylenmekte ve sonra da şöyle devam edilmektedir: “Rumlar, (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Hâlbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.” Şeyh Sait Nursi, “Risale-i Nur” adlı kitabında imparator Heraklüyus’u övmekte ve onun müslüman olduğunu ve müslüman olarak da dünyadan gittiğini yazmaktadır.
Benim sorum şudur: Rum ordusunun başında imparator Heraklüyus bulunmaktaydı. Acaba böyle bir savaşı komuta eden bu imparator ve bu savaşta hayatlarını kaybeden isimsiz askerler Allah’ın sevgili kulları mıdırlar? Acaba onlar mümin midirler ve cennete mi gideceklerdir?
Kısa Cevap

Müslümanların, Rumluların zaferinden sonraki sevinçleri, onların ve imparatorlarının müslüman oldukları anlamına gelmez. Ama iman getiren ve iyi amel yapan herkes cennete gitmeyi hak edecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzu iki kısma ayırabiliriz:

1. Rum suresindeki işaret ettiğiniz ayetlere dayanarak, Rumluların kendi savaşlarındaki haklılıklarını, ölülerinin şehit ve imparatorlarının da hak yolda olduğunu ispatlayabilir miyiz?

2. Bu ayetlere bakmadan, diğer İslami kaynakları göz önünde bulundurursak, o savaştaki Rumlu askerler ahiret gününde ne halde olacaklardır?

Birinci soru hakkında şunlar söylenmelidir: Rum kıralı, İran padişahına göre Peygamber’in (s.a.a.) mektubuna daha fazla saygı göstermiştir ve bu bizim hadis kaynaklarımızda da geçmektedir.[1] Ama geçerli tarihi nakillerde, onların müslüman olduklarına ve İslam’dan sonra İslam’ın ilerlemesi için savaştıklarına dair bir delil yoktur ve Risale-i Nur kitabından naklettiğiniz konu, tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Çünkü o zamanda, iman getiren her grup Peygamber’e (s.a.a.) biat ederek onun emri altında savaşmaktaydı ve bu her iki durum da Rum imparatoru hakkında söz konusu değildir.

Ama müslümanların, Rumlulara karşı iyi olan duyguları ve onların savaşı kazanmalarını istemeleri, onların Hıristiyan oldukları için müslümanlarla ortak yönlerinin çok olmasından kaynaklanmaktadır. Karşımızda duran iki gruptan, bize en yakın olanın, her ne kadar da bizim dinimizden olmasalar ve başka düşünceler üzerinde olsalar da, başarı elde etmesini istememiz doğaldır.

Bu konun doğruluğunun onaylanması için Kuran’daki şu ayete bakabiliriz: “İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz Hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”[2]

Bu ayeti dikkatlice incelediğimizde, Kuran’ın, İslam dini geldikten sonra Hıristiyanlık dini üzerine kalmayı tasvip etmemesine rağmen müslüman olmayanlar arasında Müslümanlara yakınlık ve uzaklık yönünden fark gözettiği anlaşılır. Müşrikler ve Yahudiler, İslam dinini kabul etmemeleriyle beraber ona karşı özel bir düşmanlıkları da vardır. Ama Hıristiyanlar, müslüman olmasalar da, onlar arasında bazı güzel ahlaki sıfatların bulunması sebebiyle müslümanlarla aralarında daha iyi bir ilişki söz konusu idi.

Ama müminlerin sevinmeleri hakkında Kuran, şöyle buyurmaktadır: (Eğer bugün Rumluların yenilmesinden dolayı müşrikler sevindilerse) “O gün (Rumluların galip gelecekleri gün) müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir.”

Acaba müslümanların o gün sevinmelerinin sebebi nedir? Bazıları, sadece Rumluların zaferinden dolayı müslümanların sevindiğini söylemektedirler. Çünkü her ne kadar da onlar kâfirlerin safında olsalar da kutsal kitaba sahip olduklarından dolayı bu, müşrik olan Mecusilere karşı, tevhidin şirke karşı olan bir zaferi sayılırdı.

Bazıları şunları da eklemekteler: Müminler, bu olayı müşriklere galip geleceklerine dair bir uğur vesilesi olarak yorumladıkları için sevinmişlerdir ya da Kuran’ın gelecek hakkında kesin doğru bilgi vermesi, müminler için önemli bir manevi zafer olduğundan sevinmişlerdir.

Şöyle bir ihtimal de mümkündür: Rumluların zaferi, müslümanların müşriklere karşı elde ettikleri zaferlerden birisi ile aynı zamana denk gelmiştir. Özellikle, büyük müfessirlerin bazılarının naklettiğine göre, bu zafer, “Bedir” veya kendi çapında büyük bir zafer sayılan “Hudeybiye Barışı” zaferi ile aynı zamandadır ve “Bi Nasrullah”(Allah’ın yardımı ile) ibareti de bu manayla uygundur.[3]

Bütün bunlardan alınabilecek netice şudur: Müslümanların, Rumluların zaferine sevinmeleri, onların imparatorlarının müslüman ve ölenlerinin şehit hükmünde olduklarına dair bir delil olamaz. Çünkü müslümanların sevincinin delili, kendileriyle ortak yönleri çok olan bir grubun, onların azılı düşmanlarına karşı galip gelmeleri veya açıklanan diğer sebeplerden biri olabilir.

Sorunun ikinci kısmına gelince yukarıdaki ayetleri göz önünde bulundurmadan, Rumlu savaşçılar hakkındaki görüşümüz şudur: Kur’an, açısından, insanların hak olma ölçüleri iman ve iyi ameldir ve bu iki ölçü onlarca ayette beraber açıklanmıştır.[4] Buna göre, iyi amel yapmadan imanın bir değeri olmadığı gibi, gerçek iman olmadan da iyi amel yapmanın bir etkisi yoktur ve ahirette de insanların hak olmalarını sağlamaz. Bu sadece müslüman olmayanlar için geçerli değil, hatta görünüşte müslüman olup da gerçek imandan yoksun bir kimse için de geçerlidir ve böyle birinin cihat gibi iyi amelde bulunması ona bir yarar sağlamaz.

Peygamber’in (s.a.a.) döneminde meydana gelen bir örneği aktarmakla konu daha bir açıklık kazanır:

Peygamber’in (s.a.a.) yaranları, onun yanında Kuzman isimli birini, savaşta arkadaşlarına ne kar yardım etti ve onların birçok ihtiyaçlarını karşıladı diye övdüler. Peygamber (s.a.a.) ise onlara şöyle buyurdu: “O cehennem ehlidir.” Bir süre sonra Peygambere (s.a.a.) Kuzman’ın şehit olduğu haberini verdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Allah, her şeyi yapmaya kadirdir.” Fazla bir zaman geçmeden onun şehit olmadığı ama intihar ettiği haberini getirdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Şimdi benim Allah’ın Resulü olduğuma dair şahadet edin! Kuzman’ın durumu şöyledir: O düşmanlarla şiddetli bir şekilde savaştı, onlardan altı veya yedi kişiyi öldürdü ve kendisi de büyük yaralar aldı. Onu tedavi etmek için Medine’nin Beni Zafer isimli bir mahallesine götürdüler. Müslümanlar onu görünce, cennetle müjde olsun sana, bugün çok iyi savaştın dediler.

Kuzman, şöyle cevap verdi: Bana neyi müjdeliyorsunuz? Allah’a andolsun ki ben kavmimin yücelmesi için savaştım ve eğer bu konu olmasaydı, ayağımı savaş meydanına koymazdım! (yani din için savaşmadım). Yaralarının acıları onu sıkıştırınca, ok torbasından bir ok alarak kendisini öldürdü.[5]

Bu şahıs, İslam ordusu tarafından, İslam’ın faydasına savaşarak düşmanları öldürmesine rağmen, gerçek imana sahip olmadığı için cennete gitmeyi hak etmemiştir.

Bu esasa göre, İslam düşmanlarını yendikleri için, Rum imparatoru ve onun askerlerinin cenneti hak ettiklerini söyleyemeyiz.

Ama hatırlatılması gereken diğer bir nokta ise Kuran’daki şu iki grup ayettir:

—Kitap ehlinden (Hıristiyanlar, Yahudiler ve Sabiler) bazıları, Allah’a ve kıyamet gününe imanlı bir şekilde iyi ameller yaparlarsa, Allah onlara mükafat verecektir.[6]

—Doğru yolun kendilerine kâmil bir şekilde ulaşmadığı ve ona da inadı olmayan kimseler, ahirette Allah’ın kendileri hakkında ki emrini bekleyeceklerdir. Müstazaf ve Ashab-ı A’raf kelimeleri böylesi şahıslar hakkındadır.[7]

Bu ayetlerin genelinden şöyle bir netice alınabilir: Eğer daha İslam’ı kabul etmemiş ama ona düşmanlığı olmayan, hak olan neyse ona ulaşmak için çaba sarf eden ve iyi amelleri yapmaktan da gafil olmayan kimseler, Allah’ın geniş rahmetine nail olabilirler.

Rumlular ve onların imparatoru da eğer gerçekten bu yolda ilerledilerse[8], bu hükümden müstesna değillerdir ve Allah, onlara ahirette hak ettikleri mükâfatı verecektir.



[1] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, c: 8, s: 269.

[2] Maide suresi 82. ayet.

[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Numune Tefsiri, c: 16, s: 363.

[4] Bakara Suresi, 25–82–277 ve Kuran’ın diğer surelerindeki birçok ayetler.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar-ul Envar, c: 20, s: 98.

[6] Bakara Suresi, 62; Maide Suresi, 69; Hadid Suresi, 27.

[7] A’raf Suresi, 46; Nisa Suresi, 97–98; aynı şekilde bu hususta Usul-u Kâfi’de rivayetler vardır: c: 2, s: 382–383.

[8] Bunu ispatlamak için geçerli tarihi kaynaklar elimizde yoktur.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar