Gelişmiş Arama
Ziyaret
10271
Güncellenme Tarihi: 2011/04/13
Soru Özeti
Allah-u Teala şöyle buyuruyor: ‘İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler.’ Oysa şu andaki İncillerin Hz. İsa’nın (a.s) göğe çekilmesinden yıllar sonra havariler tarafından yazılan İnciller olduğu bilinmektedir. O zaman Kur’an’ın buyurduğu, ‘Allah’ın nazil ettiği İncil’ sözünden maksat nedir?
Soru
Allah-u Teala Maide suresinin 47. ayetinde şöyle buyuruyor: ‘İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler.’ Bu ayetin benzeri başka ayetlerde de gelmiştir. Oysa Hıristiyanların şu anda ellerinde olan İnciller havariler tarafından yazılmış ve Hz. İsa’nın (a.s) göğe çekilmesinden yıllar sonra O’nun (a.s) sözlerini ve başından geçenleri içermektedir. Onların kendileride bunu kabul ediyor ve vahiy iddiasında bulunmuyorlar. Öyleyse Kur’an’da geçen ‘Allah’ın nazil ettiği İncil’ cümlesinden maksat nedir?
Kısa Cevap

Kur’an’ın, ‘Hz. İsa’nın İncili’ diye bahsettiği şey, Ona (a.s) vahyolan semavi kitaptır. Ancak günümüzde İncil diye mevcut olan şey -soru soranın da işaret ettiği gibi- Hz. İsa’dan sonra başkaları tarafından yazılan kitaplar olup, bazı konuları Onun (a.s) getirdiği İncil’den alınmış olsa bile hiç biri asıl İncil değildir. Hıristiyan alimlerinin kendileride kabul ettikleri gibi İsa (a.s)’ın İncilinin konularını veya Onun sözlerine başkalarının eklediklerini Hıristiyan kaynaklarına göre belirlemenin imkanı yoktur. Bunun için tek yol Kur’an’a başvurmaktır.

Humphrey Carpenter’ın ‘İsa’ kitabına, ayrıca ‘Simay-ı Muhammed Der Tevratı İncil’ adlı kitaba başvurunuz.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzun cevabına geçmeden önce belirtmek gerekir ki bütün Müslümanlar, Hz. İsa’nın (a.s) semavi kitabı ve Onun ulu’l azm peygamberlerden olduğuna inanırlar ve bu konuda herhangi bir ihtilafları yoktur.

Yine bu semavi kitabın, Kur’an’ın dışındaki diğer semavi kitaplar gibi tahrif olduğunda da şüphe yoktur. Kur’an’ın İncil’den maksadı, Hz. İsa’ya (a.s) nazil olduğunu buyurduğu semavi kitaptır. Gerçek İncil şu anda Hıristiyanların elinde olan ve İncil diye adlandırılan kitap değildir. Gerçek semavi İncil tahrif edilerek şimdiki hale getirilmiştir.[1]

Ayrıca ‘kitaptan, kendilerine bir pay verilenler’ cümlesinden Peygamberin zamanındaki Yahudi ve Hıristiyanların elinde olan Tevrat ve İncil’in asıl Tevrat ve İncil olmadığı, onlardan az bir şeyin kaldığı ve bu iki semavi kitabın büyük bir kısmının kaybolduğu veya tahrif olduğu anlaşılmaktadır.[2]  

Ancak dikkat etmek gerekir ki, İslam Peygamberi (s.a.a) ve dininin alametleri o dönemde ki Yahudi ve Hıristiyanların elinde olan tahrif edilmiş kitaplarda olduğu Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde gelmiştir. Zira bu semavi kitabın tahrifinden kasıt onun tümünün batıl ve gerçeğe aykırı olduğu manasında değildir. Gerçek Tevrat ve İncil’in bir kısmı onların satır aralarında vardı ve şu anda da vardır. İslam Peygamberinin (s.a.a) alametleri, bu kitaplarda ve Yahudi ve Hıristiyanların diğer dini kitaplarında mevcuttur.

İslam Peygamberinin (s.a.a) zuhuru ve semavi kitabı bütün bu alametleri tastik etmiştir. Çünkü onunla uyuşmaktadır.

Dolayısıyla Kur’an’ın Tevrat ve İncil’i onaylaması demek Peygamberin (s.a.a) ve Kur’an’ın özelliklerinin Tevrat ve İncil’de ki alametlere tamamen uyması demektir.[3]     

Kur’an (Maide/47 ve diğer ayetlerde), ‘Allah’ın nazil ettiği İncil’ derken neyi kastediyor, sorunuza gelince diyoruz ki, birincisi ayet-i kerime ‘İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler.’ diye buyurarak sorunuzda sözünü ettiğiniz amel etme konusundan bahsetmiyor. İkincisi, bu konuda çeşitli açıklamalar yapılmış ki aşağıda onlardan bazılarına işaret ediyoruz:

1- Kur’an yukarıdaki cümleyle (Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler), Hz. Mesih’in (a.s) takipçilerine hemen şimdi İncil’in hükümlerine amel etmelerini emretmiyor. Zira bu söz Kur’an’ın diğer ayetleriyle ve yeni bir dinin geldiğini ve eski dinin neshedildiğini ilan eden Kur’an’ın asıl varlığıyla uyuşmaz. Ondan maksat şudur: Biz İncili İsa’ya (a.s) nazil ettikten sonra Onu takip edenlere dedik ki, ona amel etsin ve ona göre hüküm versinler (gerçekte birçok müfessirin dediği gibi burada ‘Dedik’ kelimesi takdirde tutulmuştur. Buna göre ayetin manası şöyle olacaktır: ‘Dedik ki, İncil ehli hüküm versin...’).[4]

2- Tevrat ve İncil’i ayakta tutmaktan kasıt Tevrat ve İncil’in az çok karinelerden anlaşılan tahrif olmuş bölümleri değil, o zamanlar ellerinde olan gerçek bölümleridir, onların Ve ‘Rablerinden onlara nazil olan’ cümlesinden maksat bütün semavi kitaplar ve ilahi fermanlardır. Çünkü bu cümle geneldir ve gerçekte kavmi taassupların dini meselelerle karıştırılmamasına bir işarettir. Arap ve Yahudi semavi kitapları söz konusu değildir. Söz konusu olan şey ilahi fermanlardır. Kur’an bununla mümkün olduğu ölçüde kavmi taassupları azaltmak ve ruhlarının derinliklerine nüfuz etmenin yollarını açmak istiyor.[5]

3- Belirtmek gerekir ki, daha öncede söylediğimiz gibi Allah’-u Teala, İsa (a.s)’a nazil olan İncil’in neshettiği şeylerin dışında Tevrat’ı ve onun şeriatlarını İncilde onaylamıştır. Zira İncil,Tevratın şeratını ve hükümlerini tastik ve onda ki haram olan bazı şeyleri helal ettikten sonra Tevratın diğer fermanlarına amel etmek, yani Allah’ın İncilde helal ettiklerinin dışında ki şeylere amel etmek zorunlu olacaktır. Bu açık olan bir şeydir.[6]

Nokta: Allah’ın Hz. İsa’ya (a.s) nazil ettiği orjinal ve tahrif edilmemiş İncil günümüzde mevcut değildir. Kur’an’ın bazı ayetleri ‘Peygamberin zamanında Yahudi ve Hıristiyanların elinde olan Tevrat ve İncil’in tümü tahrif olmamış, Hz. Musa ve Hz. İsa’ya nazil olan gerçek Tevrat ve İncil’den bazı konuları değişmeden kalmıştır. Ancak onların hepsi Allah’ın nazil ettiği ayetler değildi ve tahrife uğramışlardı’ manasına delalet etmekteler.[7]

Kısacası Kur’an’da Hz. İsa’nın İncili diye geçen şey, Ona (a.s) vahyolan semavi bir kitaptır. Ancak günümüzde İncil diye mevcut olan şey -soru soranında işaret ettiği gibi- Hz. İsa’dan sonra başkaları tarafından yazılan kitaplar olmasına ve bazı konuları Onun (a.s) getirdiği İncil’den alınmasına rağmen hiçbiri asıl İncil değildir. Hıristiyan alimlerinin kendileride kabul ettikleri gibi İsa (a.s)’ın getirdiği İncilin konularını veya Onun sözlerine başkalarının eklediklerini Hıristiyan kaynaklarına göre belirlemek imkansızdır. Bunun için Kur’an’a başvurmaktan başka bir yol yoktur.

Humphrey Carpenter’ın İsa kitabına ve Simay-ı Muhammed Tevratın İncilinde adlı kitaba başvurunuz.



[1]- Muhammed Hüseyin Tabatabai, el-Mizan (Farsçası), c.6, s.52.

[2]- Nasır Mekarim, Tefsir-i Nümune, c.2, s.484

[3]- a.g.e. c.1, s.211. Daha önce Hıristiyanların tanınmış keşişlerinden olan ve ‘Enis-ul A’lam’ adlı kitabın yazarı Fahr-ul İslam, Hıristiyan keşişlerin yanında derslerini okudu. Onların yanında iyi bir makama geldi. O bu kitabının önsözünde Müslüman olmasını şaşırtıcı macerasını şöyle anlatıyor: ‘...Uzun süreli araştırma, zorlu zahmetler ve birçok şehirde dolaştıktan sonra zühd ve takva yönünden büyük makama ulaşan keşişi buldum. Katolik sultanları da olmak üzere herkes dini sorularını ondan soruyordu. Ben onun yanında Hıristiyanlığın çeşitli mezheplerini öğrendim. Onun birçok öğrencisi vardı, ama bana özel bir ilgi gösteriyordu. Bütün odaların anahtarı vs. hepsi benim elimdeydi. Yalnızca içinde sandık olan bir odanın anahtarını bana vermemişti...

Bu keşiş birgün hastalandı. Benden öğrencilere ders verecek durumda olmadığını söylememi istedi. Öğrencilerin yanına gittiğimde onların tartıştığını gördüm. Bu tartışma Süryanice’de ki ‘Faraklit’ kelimesiyle Yunanca’da ki ‘Paraklit’ kelimesinin manasının üzerinde yoğunlaştı. Tartışmaları uzun çekti, herkesin kendisine göre bir görüşü vardı. Üstadın yanına döndüğümde ‘Bugün hangi konuda tartıştınız?’ diye sordu. Ben onların Faraklit kelimesi üzerindeki tartışmalarını ona anlattım. Benden ‘Sen hangi görüşü seçtin? diye sordu. Dedim ki ‘Falancı müfessirin görüşünü benimsedim.’ Keşiş dedi ki: ‘Hata yapmadın, ama hak ve gerçek bütün bu görüşlerin dışında bir şeydir. Çünkü bunun gerçeğini ilimde derinleşenlerden başka kimse bilmez. Onlardan da çok az kimse bu hakikatı biliyor.’ Ben onun manasını bana söylemesi için ısrar ettim. O hüngür hüngür ağladı ve dedi ki: ‘Hiç birşeyi senden saklamayacağım... İsimin manasını öğrenmenin büyük etkisi var. Ama bu yayıldığı anda seni de beni de öldürürler. Eğer kimseye söylemeyeceğine dair ahdedersen bu manayı sana söylerim...’ Ben o manayı açıklamayacağıma dair bütün mukaddes bildiklerimin üzerine yemin ettim. Bunun üzerine şöyle dedi: ‘Bu isim Müslümanların Peygamberinin isimlerinden biridir ve ‘Ahmed’ ve ‘Muhammed’ manasına gelmektedir.

Ardından o küçük odanın anahtarını bana vererek dedi ki: ‘Falan sandığı aç ve filan filan kitapları bana getir.’ Ben kitapları getirdim. Bu iki kitap İslam Peygamberinden önce Yunanca ve Süryanice olarak deri üzerine yazılmış kitaplardı.

Her iki kitapta da ‘Faraklit’ kelimesi Ahmed ve Muhammed diye tercüme edilmişti. Daha sonra üstad şöyle dedi: ‘Hıristiyan alimlerinin içinde O (s.a.a) gelmeden önce ‘Faraklit’ kelimesinin ‘Ahmed ve Muhammed’ manasına geldiği konusunda ihtilafları yoktu. Ama Muhammed (s.a.a) geldikten sonra makamlarını ve maddi çıkarlarını korumak için onu tevil edip başka bir mana icat ettiler. Ve o mana kesinlikle İncil’in sahibinin kastettiği mana değildi.

Ondan ‘Hıristiyanlık dini hakkında ne düşünüyorsun? diye sorduğumda dedi ki: ‘İslam geldikten sonra artık hükmü kalmamıştır.’ Bu sözü üç kere dedi. Ben dedim ki: ‘Bu zamanda kurtuluş yolu ve sırat-ı müstakim hangisidir?’ dedi ki: ‘Muhammed’e tabi olmaktır.’ Dedim ki: ‘Onun takipçileri kurtuluşa erecekler midir?’ üç defa ‘Evet vallah’ diye tekrar etti. Üstad sonra ağladı ve ben de çok ağladım. O dedi ki: ‘Eğer ahiret ve kurtuluş istiyorsan tabii ki hak dini kabul edeceksin... ve ben sana her zaman dua edeceğim, ama bir şartla ki, kıyamette batında Müslüman ve Muhammed’in (s.a.a) takipçisi olduğuma dair şahadet vereceksin... Bugün yeryüzünde İslam dininin Allah’ın dini olduğunda şüphe yoktur...’
Görüldüğü üzere bu belgeye göre Ehl-i Kitap alimleri İslam Peygamberinin (s.a.a) gelişinden sonra şahsi menfaatlerinden dolayı O’nun (s.a.a) isim ve alametlerini değişik şekilde tefsir ve tevcih ediyorlar (‘Enis-ul A’lam’ kitabının mukaddimesi ‘Hidayet-i Dovvum’dan kısaltılarak alınmıştır); Tefsir-i Nümune, c.1, s.214  

[4]- Nasır Mekarim, a.g.e. c.4, s.400

[5]- a.g.e. s.454

[6]- Muhammed Hüseyin Tabatabai, a.g.e. (Farsçası), c.5, s.568-569.

[7]- a.g.e. c.3, s.10.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Berzahta veya kıyamette ezan okunacak mı?
    7481 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/03
    1- Berzah aleminde ezan okunması konusunda hadis kaynaklarında herhangi bir şey yoktur. 2- Bir rivayette İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Resul-i Ekrem (s.a.a) miraca gittiğinde geçmiş bütün Peygamberler Onun yanına geldiler. Cebrail, Allah’ın emriyle ezan okudu ve kamet getirdi.[1] 3- ...
  • Aşura günü oruç tutma hakkında Peygamberden (s.a.a) hadis var mı? Aşura günü oruç tutmak müstehap mıdır?
    10676 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Şianın muteber kaynaklarında Hz. Muhammed’den (s.a.a) aşura günü oruç tutmanın müstehap olduğunu gösteren herhangi bir hadise rastlanmamaktadır. Sadece O’nun (s.a.a) siretinde aşura günü oruç tuttuğunu gösteren hadisler vardır. Örneğin bir hadiste İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Resulullah (s.a.a) aşura günü oruç tutardı.’ Ama böyle rivayetleri esas alarak ...
  • acaba hem Allah-ı sevmek ve hem de ondan korkmak mümkün müdür?
    9244 Pratik Ahlak 2010/12/18
    Allah u Teâlâ'ya yönelik, ümit ile korkunun birlikte ve beraber oluşları, bazı yerlerde ve zamanlarda da mehabetin oluşu hiç de hayret verici bir durum değildir. Zira bu durum yaşamımızın her tarafını kapsamış, ancak biz bu durumdan, bu durumun şiddetli bir şekilde açık olduğundan dolayı gafiliz. ...
  • Hz Zehra’nın şehadetinin kesin tarihi nedir?
    10332 تاريخ بزرگان 2012/04/15
    Hz Zehra’nın (a.s) şehadet günü hakkında tarih kitaplarında birkaç görüş vardır. Bazı tarihçiler bunun Hz Peygamberin vefatından 40 gün sonra bazıları 6 ay sonra ve bir grup da 8 ay sonra gerçekleştiğini belirtmiştir. Aynı şekilde imamlarımızdan (a.s) nakledilen rivayetlerde iki tarih belirtilmiştir ve birçok Şia âlimi Hz ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10983 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Yaşamımda sürekli sorun ve buhranlarla karşı karşıyayım, benim için bir çözüm yolu var mıdır?
    7409 Eski Kelam İlmi 2011/04/11
    İnsanlar sürekli değişik yollarla Allah’ın sınamasına tabi tutulur ve başarılı şahıslar ancak bu sınamalardan yüz akıyla çıkanlardır. Bu esas uyarınca Allah’ın rahmetinden meyus olmayın ve Allah’a dua etmeyle, O’ndan rızık talebinde bulunmayla ve sorunları gidermeyi istemeyle birlikte mevcut durumunuzun iyilileşmesi için çalışın. Her halükarda ...
  • Neden Allah boşanmadan çok nefret etmektedir?
    9671 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/03/12
    Boşanma ve evlilik arasında bir karşıtlık bulunduğundan, Allah’ın boşanmadan nefret etmesinin nedenini öğrenmek için, ilkönce evliliğin önemi açıklanmalıdır.[1] Yüce Allah Kur’an’da insanların çift yaratılmasını huzur ve sükûnet sağlayan ilahi ayet ve nişanelerden saymıştır.[2] Masumların (a.s) rivayetlerinde de evlilik büyük bir öneme ...
  • İslami düşüncenin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir proje sunmak mümkün müdür?
    8109 Eski Kelam İlmi 2007/08/23
    İslam, gönderilmiş olan son ve en mükemmel dindir. Bundan dolayı insan hayatını ilgilendiren bütün toplumsal ve ferdi alanlarda bu dinin yol gösterici olması beklentisi içerisindeyiz. “İslam’da sistematik düşünce teorisi “ İslam dininin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir teoridir. ...
  • Yezit İmam Hüseyin’i (a.s) neden öldürdü?
    14560 Eski Kelam İlmi 2011/08/03
    Birçok delil Yezit b.Muaviye’nin ahiret ve kıyamete hiçbir inancı olmadığını göstermektedir. O, üç yıllık yönetimi süresince İmam Hüseyin’i (a.s) şehit etmek, Medine’yi yağmalamak ve tahrip etmek, sahabelerden ve diğer kesimlerden[1] birçok ferdi öldürmek ve Allah’ın evini taşa tutmak ve ...
  • İlim ve ameli birleştirmek için uygun ve etkili çözüm nedir?
    6344 Pratik Ahlak 2012/01/18
    İslamî usuller esasınca, ancak salih ameli peşinden getiren bir ilim ve bilgi faydalı olabilir. Ama bununla birlikte bazı âlimlerin salih amel işlemekten geri kaldığını gözlemlemekteyiz. Bu konu değişik nedenlerden kaynaklanabilir. Mesela onlar sadece bir takım ıstılahları öğrenmiş, gerçek bilgin olmamış, bilgilerine önem vermemiş, dünya hayatını ahirete tercih etmiş, dinî ...

En Çok Okunanlar