Gelişmiş Arama
Ziyaret
10347
Güncellenme Tarihi: 2011/04/13
Soru Özeti
Allah-u Teala şöyle buyuruyor: ‘İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler.’ Oysa şu andaki İncillerin Hz. İsa’nın (a.s) göğe çekilmesinden yıllar sonra havariler tarafından yazılan İnciller olduğu bilinmektedir. O zaman Kur’an’ın buyurduğu, ‘Allah’ın nazil ettiği İncil’ sözünden maksat nedir?
Soru
Allah-u Teala Maide suresinin 47. ayetinde şöyle buyuruyor: ‘İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler.’ Bu ayetin benzeri başka ayetlerde de gelmiştir. Oysa Hıristiyanların şu anda ellerinde olan İnciller havariler tarafından yazılmış ve Hz. İsa’nın (a.s) göğe çekilmesinden yıllar sonra O’nun (a.s) sözlerini ve başından geçenleri içermektedir. Onların kendileride bunu kabul ediyor ve vahiy iddiasında bulunmuyorlar. Öyleyse Kur’an’da geçen ‘Allah’ın nazil ettiği İncil’ cümlesinden maksat nedir?
Kısa Cevap

Kur’an’ın, ‘Hz. İsa’nın İncili’ diye bahsettiği şey, Ona (a.s) vahyolan semavi kitaptır. Ancak günümüzde İncil diye mevcut olan şey -soru soranın da işaret ettiği gibi- Hz. İsa’dan sonra başkaları tarafından yazılan kitaplar olup, bazı konuları Onun (a.s) getirdiği İncil’den alınmış olsa bile hiç biri asıl İncil değildir. Hıristiyan alimlerinin kendileride kabul ettikleri gibi İsa (a.s)’ın İncilinin konularını veya Onun sözlerine başkalarının eklediklerini Hıristiyan kaynaklarına göre belirlemenin imkanı yoktur. Bunun için tek yol Kur’an’a başvurmaktır.

Humphrey Carpenter’ın ‘İsa’ kitabına, ayrıca ‘Simay-ı Muhammed Der Tevratı İncil’ adlı kitaba başvurunuz.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzun cevabına geçmeden önce belirtmek gerekir ki bütün Müslümanlar, Hz. İsa’nın (a.s) semavi kitabı ve Onun ulu’l azm peygamberlerden olduğuna inanırlar ve bu konuda herhangi bir ihtilafları yoktur.

Yine bu semavi kitabın, Kur’an’ın dışındaki diğer semavi kitaplar gibi tahrif olduğunda da şüphe yoktur. Kur’an’ın İncil’den maksadı, Hz. İsa’ya (a.s) nazil olduğunu buyurduğu semavi kitaptır. Gerçek İncil şu anda Hıristiyanların elinde olan ve İncil diye adlandırılan kitap değildir. Gerçek semavi İncil tahrif edilerek şimdiki hale getirilmiştir.[1]

Ayrıca ‘kitaptan, kendilerine bir pay verilenler’ cümlesinden Peygamberin zamanındaki Yahudi ve Hıristiyanların elinde olan Tevrat ve İncil’in asıl Tevrat ve İncil olmadığı, onlardan az bir şeyin kaldığı ve bu iki semavi kitabın büyük bir kısmının kaybolduğu veya tahrif olduğu anlaşılmaktadır.[2]  

Ancak dikkat etmek gerekir ki, İslam Peygamberi (s.a.a) ve dininin alametleri o dönemde ki Yahudi ve Hıristiyanların elinde olan tahrif edilmiş kitaplarda olduğu Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde gelmiştir. Zira bu semavi kitabın tahrifinden kasıt onun tümünün batıl ve gerçeğe aykırı olduğu manasında değildir. Gerçek Tevrat ve İncil’in bir kısmı onların satır aralarında vardı ve şu anda da vardır. İslam Peygamberinin (s.a.a) alametleri, bu kitaplarda ve Yahudi ve Hıristiyanların diğer dini kitaplarında mevcuttur.

İslam Peygamberinin (s.a.a) zuhuru ve semavi kitabı bütün bu alametleri tastik etmiştir. Çünkü onunla uyuşmaktadır.

Dolayısıyla Kur’an’ın Tevrat ve İncil’i onaylaması demek Peygamberin (s.a.a) ve Kur’an’ın özelliklerinin Tevrat ve İncil’de ki alametlere tamamen uyması demektir.[3]     

Kur’an (Maide/47 ve diğer ayetlerde), ‘Allah’ın nazil ettiği İncil’ derken neyi kastediyor, sorunuza gelince diyoruz ki, birincisi ayet-i kerime ‘İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler.’ diye buyurarak sorunuzda sözünü ettiğiniz amel etme konusundan bahsetmiyor. İkincisi, bu konuda çeşitli açıklamalar yapılmış ki aşağıda onlardan bazılarına işaret ediyoruz:

1- Kur’an yukarıdaki cümleyle (Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler), Hz. Mesih’in (a.s) takipçilerine hemen şimdi İncil’in hükümlerine amel etmelerini emretmiyor. Zira bu söz Kur’an’ın diğer ayetleriyle ve yeni bir dinin geldiğini ve eski dinin neshedildiğini ilan eden Kur’an’ın asıl varlığıyla uyuşmaz. Ondan maksat şudur: Biz İncili İsa’ya (a.s) nazil ettikten sonra Onu takip edenlere dedik ki, ona amel etsin ve ona göre hüküm versinler (gerçekte birçok müfessirin dediği gibi burada ‘Dedik’ kelimesi takdirde tutulmuştur. Buna göre ayetin manası şöyle olacaktır: ‘Dedik ki, İncil ehli hüküm versin...’).[4]

2- Tevrat ve İncil’i ayakta tutmaktan kasıt Tevrat ve İncil’in az çok karinelerden anlaşılan tahrif olmuş bölümleri değil, o zamanlar ellerinde olan gerçek bölümleridir, onların Ve ‘Rablerinden onlara nazil olan’ cümlesinden maksat bütün semavi kitaplar ve ilahi fermanlardır. Çünkü bu cümle geneldir ve gerçekte kavmi taassupların dini meselelerle karıştırılmamasına bir işarettir. Arap ve Yahudi semavi kitapları söz konusu değildir. Söz konusu olan şey ilahi fermanlardır. Kur’an bununla mümkün olduğu ölçüde kavmi taassupları azaltmak ve ruhlarının derinliklerine nüfuz etmenin yollarını açmak istiyor.[5]

3- Belirtmek gerekir ki, daha öncede söylediğimiz gibi Allah’-u Teala, İsa (a.s)’a nazil olan İncil’in neshettiği şeylerin dışında Tevrat’ı ve onun şeriatlarını İncilde onaylamıştır. Zira İncil,Tevratın şeratını ve hükümlerini tastik ve onda ki haram olan bazı şeyleri helal ettikten sonra Tevratın diğer fermanlarına amel etmek, yani Allah’ın İncilde helal ettiklerinin dışında ki şeylere amel etmek zorunlu olacaktır. Bu açık olan bir şeydir.[6]

Nokta: Allah’ın Hz. İsa’ya (a.s) nazil ettiği orjinal ve tahrif edilmemiş İncil günümüzde mevcut değildir. Kur’an’ın bazı ayetleri ‘Peygamberin zamanında Yahudi ve Hıristiyanların elinde olan Tevrat ve İncil’in tümü tahrif olmamış, Hz. Musa ve Hz. İsa’ya nazil olan gerçek Tevrat ve İncil’den bazı konuları değişmeden kalmıştır. Ancak onların hepsi Allah’ın nazil ettiği ayetler değildi ve tahrife uğramışlardı’ manasına delalet etmekteler.[7]

Kısacası Kur’an’da Hz. İsa’nın İncili diye geçen şey, Ona (a.s) vahyolan semavi bir kitaptır. Ancak günümüzde İncil diye mevcut olan şey -soru soranında işaret ettiği gibi- Hz. İsa’dan sonra başkaları tarafından yazılan kitaplar olmasına ve bazı konuları Onun (a.s) getirdiği İncil’den alınmasına rağmen hiçbiri asıl İncil değildir. Hıristiyan alimlerinin kendileride kabul ettikleri gibi İsa (a.s)’ın getirdiği İncilin konularını veya Onun sözlerine başkalarının eklediklerini Hıristiyan kaynaklarına göre belirlemek imkansızdır. Bunun için Kur’an’a başvurmaktan başka bir yol yoktur.

Humphrey Carpenter’ın İsa kitabına ve Simay-ı Muhammed Tevratın İncilinde adlı kitaba başvurunuz.



[1]- Muhammed Hüseyin Tabatabai, el-Mizan (Farsçası), c.6, s.52.

[2]- Nasır Mekarim, Tefsir-i Nümune, c.2, s.484

[3]- a.g.e. c.1, s.211. Daha önce Hıristiyanların tanınmış keşişlerinden olan ve ‘Enis-ul A’lam’ adlı kitabın yazarı Fahr-ul İslam, Hıristiyan keşişlerin yanında derslerini okudu. Onların yanında iyi bir makama geldi. O bu kitabının önsözünde Müslüman olmasını şaşırtıcı macerasını şöyle anlatıyor: ‘...Uzun süreli araştırma, zorlu zahmetler ve birçok şehirde dolaştıktan sonra zühd ve takva yönünden büyük makama ulaşan keşişi buldum. Katolik sultanları da olmak üzere herkes dini sorularını ondan soruyordu. Ben onun yanında Hıristiyanlığın çeşitli mezheplerini öğrendim. Onun birçok öğrencisi vardı, ama bana özel bir ilgi gösteriyordu. Bütün odaların anahtarı vs. hepsi benim elimdeydi. Yalnızca içinde sandık olan bir odanın anahtarını bana vermemişti...

Bu keşiş birgün hastalandı. Benden öğrencilere ders verecek durumda olmadığını söylememi istedi. Öğrencilerin yanına gittiğimde onların tartıştığını gördüm. Bu tartışma Süryanice’de ki ‘Faraklit’ kelimesiyle Yunanca’da ki ‘Paraklit’ kelimesinin manasının üzerinde yoğunlaştı. Tartışmaları uzun çekti, herkesin kendisine göre bir görüşü vardı. Üstadın yanına döndüğümde ‘Bugün hangi konuda tartıştınız?’ diye sordu. Ben onların Faraklit kelimesi üzerindeki tartışmalarını ona anlattım. Benden ‘Sen hangi görüşü seçtin? diye sordu. Dedim ki ‘Falancı müfessirin görüşünü benimsedim.’ Keşiş dedi ki: ‘Hata yapmadın, ama hak ve gerçek bütün bu görüşlerin dışında bir şeydir. Çünkü bunun gerçeğini ilimde derinleşenlerden başka kimse bilmez. Onlardan da çok az kimse bu hakikatı biliyor.’ Ben onun manasını bana söylemesi için ısrar ettim. O hüngür hüngür ağladı ve dedi ki: ‘Hiç birşeyi senden saklamayacağım... İsimin manasını öğrenmenin büyük etkisi var. Ama bu yayıldığı anda seni de beni de öldürürler. Eğer kimseye söylemeyeceğine dair ahdedersen bu manayı sana söylerim...’ Ben o manayı açıklamayacağıma dair bütün mukaddes bildiklerimin üzerine yemin ettim. Bunun üzerine şöyle dedi: ‘Bu isim Müslümanların Peygamberinin isimlerinden biridir ve ‘Ahmed’ ve ‘Muhammed’ manasına gelmektedir.

Ardından o küçük odanın anahtarını bana vererek dedi ki: ‘Falan sandığı aç ve filan filan kitapları bana getir.’ Ben kitapları getirdim. Bu iki kitap İslam Peygamberinden önce Yunanca ve Süryanice olarak deri üzerine yazılmış kitaplardı.

Her iki kitapta da ‘Faraklit’ kelimesi Ahmed ve Muhammed diye tercüme edilmişti. Daha sonra üstad şöyle dedi: ‘Hıristiyan alimlerinin içinde O (s.a.a) gelmeden önce ‘Faraklit’ kelimesinin ‘Ahmed ve Muhammed’ manasına geldiği konusunda ihtilafları yoktu. Ama Muhammed (s.a.a) geldikten sonra makamlarını ve maddi çıkarlarını korumak için onu tevil edip başka bir mana icat ettiler. Ve o mana kesinlikle İncil’in sahibinin kastettiği mana değildi.

Ondan ‘Hıristiyanlık dini hakkında ne düşünüyorsun? diye sorduğumda dedi ki: ‘İslam geldikten sonra artık hükmü kalmamıştır.’ Bu sözü üç kere dedi. Ben dedim ki: ‘Bu zamanda kurtuluş yolu ve sırat-ı müstakim hangisidir?’ dedi ki: ‘Muhammed’e tabi olmaktır.’ Dedim ki: ‘Onun takipçileri kurtuluşa erecekler midir?’ üç defa ‘Evet vallah’ diye tekrar etti. Üstad sonra ağladı ve ben de çok ağladım. O dedi ki: ‘Eğer ahiret ve kurtuluş istiyorsan tabii ki hak dini kabul edeceksin... ve ben sana her zaman dua edeceğim, ama bir şartla ki, kıyamette batında Müslüman ve Muhammed’in (s.a.a) takipçisi olduğuma dair şahadet vereceksin... Bugün yeryüzünde İslam dininin Allah’ın dini olduğunda şüphe yoktur...’
Görüldüğü üzere bu belgeye göre Ehl-i Kitap alimleri İslam Peygamberinin (s.a.a) gelişinden sonra şahsi menfaatlerinden dolayı O’nun (s.a.a) isim ve alametlerini değişik şekilde tefsir ve tevcih ediyorlar (‘Enis-ul A’lam’ kitabının mukaddimesi ‘Hidayet-i Dovvum’dan kısaltılarak alınmıştır); Tefsir-i Nümune, c.1, s.214  

[4]- Nasır Mekarim, a.g.e. c.4, s.400

[5]- a.g.e. s.454

[6]- Muhammed Hüseyin Tabatabai, a.g.e. (Farsçası), c.5, s.568-569.

[7]- a.g.e. c.3, s.10.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar