Gelişmiş Arama
Ziyaret
23278
Güncellenme Tarihi: 2011/06/20
Soru Özeti
İbn. Arabî Şii miydi yoksa Sünni miydi?
Soru
1- Fususu’l-Hikem ve Futuhat-i Mekkiye yazarı Endülüslü İbn. Arabî’nin Şii olup olmadığı hususunda zati âlinizin değerli görüşü nedir? 2- Kendisinin eserlerinde çokça görülen Şia inancının gerekleriyle çelişen konular takiye veya düşünsel kusur olarak yorumlanabilir mi?
Kısa Cevap

İbn. Arabî’nin şahsiyetinin giriftliği ve İslamî mezhepler ve bu mezheplerin önde gelen şahsiyetlerine karşı takınmış olduğu tavır, onun hangi mezhebe mensup olduğu hakkında görüş ayrılıklarının çıkmasına neden olmuştur. Bazıları onu Ehli Sünnet, bazıları On İki İmam Şia’sı, bazıları İsmailî, bazıları Malikî mezhebine mensup bilmiş ve bazıları mezhep üstü ve bazıları da onu kendi mezhebi dışında değerlendirmişlerdir. Ama eser ve yapıtları onun Ehli Sünnete ve fıkıhta Hanbelî mezhebine tabi olduğuna delalet etmektedir. Elbette bazı yerlerde Şia inancına da ilgi göstermiştir. Şeyh Bahayi gibi bazılarının onu Şii bildiğini de söylemek gerekir. Bundan dolayı onu Şii bilmemiz durumunda kitaplarında yer alan Şia inancıyla çelişen konuları başkalarının yaptığı tahrifler veya takiye olarak yorumlamak icap edecektir.

Ayrıntılı Cevap

Ebu Bekir, Ebu Abdullah, İbn. Eflatun, İbn. Sürake ve İbn. Arabî künyeleri ve de Büyük Şeyh ve Muhyiddin lakaplarıyla anılan şahıs Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b. Hatem Tayi’dir. O, meşhur sahabe Udey b. Hatem’in kardeşi Abdullah b. Hatem’in torunlarındandır. Büyük atası Hatem b. Tayi’dir. Babası Ali b. Muhammed fıkıh ve hadis imamlarından olup züht ve tasavvuf ehlinden sayılmaktadır. Annesi Kabile Hulan ise Ensar’a mensuptur. O, Hicri-Kameri 560. yılının Ramazan ayının yedisinde Endülüs ülkesinin Mersiye bölgesinde dünyaya geldi ve Hicri-Kameri 638. yılında Rebi ayının sekizinde Şam’da vefat etti, bu şehrin kuzeyinde ve Kasiyun dağı eteklerindeki Saliye mıntıkasında defnedildi. İbn. Arabî Hanbelî mezhebine mensup olup İslam irfanının en önemli şahsiyetlerinden biridir. Birçok muhalif ve kendisini onaylayan kesim bu arifin şahsiyeti hakkında görüş bildirmiştir. O, birçok arif, bilge, fakih ve ilim ehlini ya taraftarı yapmış veya kendi karşıtı kılmıştır.[1] İbn. Arabî’nin hayat ve şahsiyeti hakkında birçok kaynak bulunmasına karşın taraftar ve muhaliflerinin ifrat ve tefritte bulunmalarından dolayı kendisinin gerçek şahsiyetini tanımak kolay değildir. Bu ifrat ve tefritler bazen onu irfan seyrindeki merhalelerin en yücesinde ve evliyalar kategorisinde lanse etmiş ve bazen de dinden çıkmış saymış ve de sapmış bir bidatçi ve saptırıcı olarak tanıtmıştır. Onun gerçek şahsiyetini tanımanın gerçek yolu; yani hem kendisinin günlük yaşamını yansıtan zahiri şeklini ve hem de irfan yolundaki seyrinde ve irfan merhale ve makamlarını geçişinde şahsiyetinin şekillenmesini yansıtan irfan boyutunu anlamak kendisinin eser ve kitaplarına müracaat etmekten geçer. Bu mukaddimeyi göz önünde bulundurarak konuyu açıklamaya çalışacağız.

İbn. Arabî Şii miydi Yoksa Sünni miydi?

İbn. Arabî’nin kitaplarında kendisinin Şia akidesine göre söz söylediği sanılan bir takım hususlar göze çarpmaktadır. Bazı fertler bu hususları delil göstererek kendisinin Şii olduğunu iddia etmişlerdir. Mesela en önemli kitaplarından sayılan Futuhat-i Mekkiye’de Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle yazmıştır: Ali b. Abu Talib Allah Resulüne (s.a.a) en yakın ferttir ve tüm peygamber ve evliyaların sırrıdır.[2] Aynı şekilde İmam Mehdi (a.c) hakkındaki inancını dile getirmekte, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak onu tanıtmakta ve kendisinin Fatıma Zehra’nın (a.s) neslinden olduğunu ve de Peygamberin ismini taşıdığını belirtmektedir. Şeyh Bahayi gibi fertler onun bu sözlerini enteresan bulmuş ve bunun İbn. Arabî’nin Şii oluşuna delil teşkil ettiğini söylemişlerdir. Bu yüzden Şeyh Bahayi, İbn. Fahd Hilli, Muhaddis Seyid Cezayiri ve Kadı Nurullah Testeri gibi Şia’nın büyük şahsiyetleri İbn. Arabî’nin Şii olduğuna inanmışlardır.[3] Ama şu hususlara dikkat edilmelidir:

Evvela, “Ali b. Abu Talib Allah Resulüne en yakın ferttir ve tüm peygamber ve evliyaların sırrıdır” ifadesi sadece İbn. Arabî’nin bakışında tekvini velayette hiç kimsenin Hz. Ali’ye (a.s) ulaşamayacağına delalet eder, Ali’nin (a.s) Peygamberin (s.a.a) aralıksız halifesi ve veliahdı olduğunu ispatlamaz. Başta Mutezile ekolüne mensup şahıslar olmak üzere birçok Ehli Sünnet müntesibi ve arifler Hz. Ali’nin (a.s) en üstün şahıs olduğuna inanmaktadır. Hatta Nehcü’l-Belağa’nın şarihi Mutezile ekolüne müntesip İbn. Ebi’l-Hadid Allah’a hamd ederken şöyle demektedir: “Maslahat için üstünü en üstüne öncelikle kılan Allah’a hamd ederim.”[4]

İkincisi, Ehli Sünnet de üç halifeden sonra Hz. Ali’nin (a.s) halifeliğine inanmaktadır. Bu yüzden söz ve yazısında salt Hz. Ali’nin (a.s) üstünlüğünden bahsetmesinden dolayı kimsenin Şii olduğuna hükmedilemez.

O, her ne kadar Hz. Ali (a.s) hakkında böyle bir söz söylemişse de Futuhat-i Mekkiye kitabında Ebubekir’in halifeliğinin doğru olduğuna da işaret etmektedir.[5] Aynı şekilde bu kitabın bir başka yerinde de Ebubekir’in imamet ve üstünlüğünü vurgulamakta ve şöyle demektedir: İnsanlar Ebubekir’in diğerlerinden daha üstün ve erdemli olduğunu bilmekte, onu halifeliğe layık görmekte ve diğerlerinden öncelikli bilmektedir.[6] Hakeza aynı kitapta[7] Tirmizi’nin rivayetini aktarmakta ve Peygamber’den (s.a.a) sonra Müslümanlar arasında en üstün kimsenin Ebubekir olduğunu kabul etmektedir. Mezkûr kitabında bir takım şiirler nakletmektedir ki içeriği şudur: Ebubekir ve onu yâri olan Peygamber (s.a.a) arasında hiç kimse yer almaz.[8] Aynı şekilde onun eserlerinde başka hususlar da mevcuttur ve bu hususları okuduktan sonra insan onun Şii olmadığından şüphe etmez. İbn. Arabî, Mütevekkil ve Muaviye gibi şahıslardan söz etmekte ve onları kutup bilmektedir. Kendisi bu hususta şöyle demektedir:[9] “Ğovs dedikleri kutup Hak Teala’nın nazar ettiği yerdir ve her zamanda sadece bir tanedir. Yakın olanlardandır (mukarrib) ve kendi cemaatinin efendisidir. Onlardan bazıları hem zahirin ve hem de batının halifeliğini taşır. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Muaviye b. Yezid, Ömer b. Abdülaziz ve Mütevekkil Abbasi bu kategoridedir. Bazıları ise sadece batının halifeliğini taşır. Ahmed b. Harun Reşid Sibti, Ebu Beyazid Bestami, ve kutupların birçoğu da bu kategoridedir.” Bu tabirler göz önünde bulundurulduğunda şu sorular akla gelmektedir: Hangi On İki İmam Şii’si onun dile getirmiş olduğu halifeler (zahirin ve batının halifeliği) dizisine inanmaktadır. Onun bu sözü Hz. Ali’nin (a.s) “bu dünya Ali ve Muaviye dedirtecek ve Ali ile Muaviye’yi yan yana koyacak kadar alçaldı”[10] sözünün açık bir örneği değil midir? Şia, Ömer b. Abdülaziz’in zahir ve batın halifeliğine inanmakta mıdır? Nasibi ve Ehli Beytin düşmanı olan Mütevekkil’i batın halifesi olarak tanıtan biri Ehli Beyt dostları kategorisinde ve Şii olabilir mi? Uzman muhaddis ve fakih Hacı Mirza Hüseyin Nuri (Şeyh Abbas Kumi’nin (r.a) üstadı) şöyle buyurmaktadır: İbn. Arabî, Ehli Sünnet âlimleri ve nasibileri arasında herkesten çok Şia’ya düşmanlık beslemiştir. Çünkü Futuhat kitabında kutupların hallerinden söz ettiğinde Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, İmam Hasan, Ömer b. Abdülaziz ve hatta Mütevekkil’i bir kategoriye sokmuş ve onların hem zahir ve hem de batın halifeleri olduğunu belirtmiştir. Oysaki Mütevekkil, İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin viran edilmesini ve o şerif kabrin halk tarafından ziyaret edilmesinin önünün alınmasını emreden şahıstır.[11] el-Mizan tefsiri yazarı Allame Tabatabai şöyle yazmaktadır: Mütevekkil’i Allah’ın velilerinden bilen İbn. Arabî nasıl tarikat ehli bilinebilir?[12] Üstat Aştiyani şöyle demektedir: Genel anlamıyla İbn. Arabî Şia ile barışık değildir. O sanki hiç Şia imamlarının eserlerini görmemiştir. Elbette Ehli Sünnet kanalıyla nadir durumlarda Şia imamlarından naklettiği hadisleri de o kadar yüceltmekte ve övmektedir ki insan kendisinin yüksek makama sahip bir Şii ve hatta Şiilikte ermiş biri olduğunu sanmaktadır.[13] Bundan dolayı eğer biz kendisinin Şii olduğuna inanırsak onun takiye yaptığına ihtimal vermeliyiz. Nitekim Şeyh Bahayi gibiler buna inanmış ve şöyle demişlerdir: O yıllarca Emevioğullarının egemenliği altında olan bir muhitte yaşadığı için takiye yapmaya mecbur idi.[14] Veya onun kitaplarının tahrif edildiği ihtimalini vermeliyiz. Nitekim bazıları da bir takım delillerden yola çıkarak kendisine ait Futuhat kitabının iki nüshası olduğu ve ikinci nüshada birinci nüshada bulunan birçok konunun silindiği ve bir takım eklemelerin yapıldığı görüşündedirler. Yazarın el yazısına ait mevcut el yazılı nüsha ikinci nüshadır. Yazar hayattayken takipçilerinden biri tarafından yazılan birinci nüsha da elde mevcuttur. Her ne kadar el yazılı nüshaların çokluğu kitabın İbn. Arabî’ye ait olduğunu kesinleştirse de tahrif ihtimalini de takviye etmektedir. Eğer Şa’rani’nin Futuhat kitabı hakkında söyledikleri doğruysa, İbn. Arabî’nin bu en önemli kitabının ne ölçüde kendisine ait olduğu ve ne ölçüde de kendisine isnat edildiği hakkında şaşkınlığa düşeceğiz. Şa’rani şöyle demektedir:[15] Futuhat kitabını özetlemeye giriştiğim zaman sanımca tüm Müslümanların kesin inançlarıyla çelişen bir takım hususlarla karşılaştım. Bundan dolayı az bir şüphe ve kuşkudan sonra onları sildim ve bir gün bu hususları Futuhat’ın bir nüshasını kendi eliyle yazan ve yazarın Konya’daki nüshasıyla karşılaştıran Şeyh Şemseddin (vefat. 955 h.k) ile konuştum ve onu okuduktan sonra sildiğim hiç bir tabirin o nüshada olmadığını anladım. Şa’rani, kendi zamanında Mısır’da yaygın olan Futuhat nüshalarının yazar adına uydurulmuş bazı bölümlere sahip olduğu ve onun Fusus ve diğer kitapları hakkında da bu işlerin gerçekleştiğine dair kendisinde kesin kanı oluştuğunu nakletmektedir.

İbn. Arabî hakkında daha fazla bilgi elde etmek için aşağıdaki kitaplara müracaat edilebilir:

1. Cihangiri, Muhsin, Muhyiddin İbn. Arabî, İntişarat-ı Danışgah-ı Tahran.

2. İlhami, Davud, Costucu Der İrfan-ı İslamî, İntişarat-ı Mekteb-i İslam.

3. İlhami, Davud, Daverihay-ı Müttazad Der Bare-i İbn. Arabî, İntişarat-ı Mekteb-i İslamî.



[1] Aştiyani, Celaluddin, Şerh-i Fusus-ı Kayseri, Pişgoftar, s. 13, çap-ı Şirket-i İntişarat-ı İlmî Ferhengi, çap-ı evvel.

[2] İbn. Arabî-Muhyiddin, el-Futuhatu’l-Mekkiye, c. 1, s. 120, çap-ı Beyrut, intişarat-ı Dar-ı Sadr, c. 4. (Futuhat’taki tabir şöyledir: و أقرب الناس إلیه( ای الی خاتم الانبیا) على بن أبى طالب وهو سر الأنبیاء أجمعین). 

[3] Faslanem-i Felsefi Kelami Hizbullah, Şii Buden İbn. Arabî, Seyid Muhammed Bakır Harrazi, s. 24, sal-ı pencom, şımare-i 14, Şerh-i Hal-ı İbn. Arabî kitabından nakledilmiştir.

[4] Şerh-i İbn. Ebi’l-Hadid, c. 1, s. 3.

[5] Futuhat-ı Mekkiye, c. 4, s. 79, İbn. Arabî’nin tabiri şudur: (... هذا مما یدلک علی صحة خلافة ابی بکر صدیق )

[6] a.g.e., c. 3, s. 372.

[7] a.g.e., c. 2, s. 125.

[8] a.g.e., c. 2, s. 260.

[9] İbn. Arabî Futuhat, c. 2, s. 6.

[10] Muderris Vahid, Ahmed, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c. 2, s. 237, Naşır-ı Müelllif, çap-ı evvel.

[11] Nuri, Hüseyin, Müstedrekü’l-Vesail, c. 3, s. 422, çap-ı kadim.

[12] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Ruh-ı Mücerred, s. 436.

[13] a.g.e., s. 46.

[14] Dairetü’l-Maarif-i Teşeyyü’, s. 347, c. 1, çap-ı bonyad-ı İslamî Tahir, çap-ı evvel, Behmen, İbn. Arabî.

[15] M M Şerif, Tarih-i Felsefe Der İslam, c. 1, s. 564, İntişarat-ı Hikmet, çap-ı evvel, Şa’rani Abdulvehhab’ın el-Yevakit ve’l-Cevahir, s. 2-13’den nakledilmiştir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar