Gelişmiş Arama
Ziyaret
13176
Güncellenme Tarihi: 2010/04/29
Soru Özeti
Peygamber (s.a.a) zamanında ve Peygamber (s.a.a)’den önce kadınların tesettürü nasıldı?
Soru
Tarihten yararlanarak, Peygamber (s.a.a) zamanında hicabın nasıl ortaya çıktığını söyleyebilir misiniz?
Kısa Cevap

Bazen tesettür kelimesi yerine hicap kelimesi kullanılmaktadır; hicap sözlükte; perde, örtü ve iki şey arasındaki engel ve ayırıcı anlamına gelmektedir. Tabi müfessirlerin ve araştırmacıların söylediği gibi, hicap kelimesinin kadınların örtüsü anlamında kullanılması günümüzde ortaya çıkmıştır, yani yeni bir terimdir. Geçmişte, özellikle fakihlerin kullandığı kelime, örtünme anlamında olan Arapça “sitr” veya “tesettür” kelimesidir. Bu konu hakkında geçmiş tarihten de anlaşılan şey; tesettürün, kadınların örtüsü olarak İslam’dan önce de çeşitli dinler arasında değişik şekillerde var olduğu, ancak İslam dininin bunun çerçevesini belirlemiş olmasıdır.

Peygamber (s.a.a) zamanında, kadınların örtüsü o zamanda geçerli ve yaygın olan örtünme şekliydi. Yani kadınlar bedenlerini örtüyor ve başlarına da bir eşarp takıyorlardı. Ancak kulakları, boyunları ve sinelerinin bir kısmı açık kalıyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a)’e ayet nazil oldu ve kadınların açıkta kalan kısımlarını da kapatmaları ve bu şekilde ziynetlerinin gizli kalması emredildi.

Ayrıntılı Cevap

Bazen tesettür kelimesi yerine hicap kelimesi kullanılmaktadır; hicap sözlükte, perde, örtü ve iki şey arasındaki engel ve ayırıcı anlamına gelmektedir.[1] Müfessirlerin ve araştırmacıların söylediği gibi, hicap kelimesinin kadınların örtüsü anlamında kullanılması terimsel bir manadır ve bu kullanım günümüzde ortaya çıkmıştır, yani yeni bir terimdir. Ancak geçmişte, özellikle fakihlerin kullandığı kelime, Arapçada “sitr” olarak kullanılan ve örtü anlamına gelen kelimeydi.[2]

Kadınların, kendilerini namahrem erkekler karşısında örtmelerinin gerekli oluşu, İslam dininin önemli hükümlerinden biridir. Kuran-ı Kerim, kadınların gelişip yücelmesi, hem aile ve hem toplum düzeninin sağlıklı kalması için tesettürü kadınlara farz kılmıştır.

Tarihe bakıldığında görülen şudur ki; tesettür, İslam’dan önce de çeşitli dinler arasında, değişik şekillerde vardı. Örtünme hükmü, sonradan oluşturulup meydana getirilen bir hüküm değildir. Yani bu hükmü yalnız İslam dini karar kılmamıştır, aksine var olan bu hükmü kabul etmiştir. Peygamber (s.a.a)’in zamanından da anlaşıldığı üzere, İslam dini bu hükmün sınırlarını belirlemiş ve güçlendirmiştir.

İslam’dan önce, İran’daki Yahudi kavimler arasında ve yine Hindistan’da ağır bir tesettür şekli vardı.[3]

Bu nedenle tarihten anlaşılan şey şudur ki; kadınların Peygamber (s.a.a) zamanında da örtünmeleri vardı ama bu tam anlamıyla bir tesettür değildi. Arap kadınları, genellikle uzun ama yakaları açık elbise giyerlerdi, yani boyun ve sineleri gözüküyordu. Başlarına örttükleri eşarbın alt kısımlarını arkalarına atıyorlardı. Doğal alarak bu durumda kulakları, küpeleri, sinelerinin bir kısmı ve boyunları görünüyordu.[4] Netice olarak, kadınların Peygamber (s.a.a) zamanında da tesettürleri vardı ve beden ve başlarını örtüyorlardı, ancak boyunları, sineleri, ziynet yerleri ve erkeklerin şehvetini tahrik ettirecek yerleri açıkta kalıyordu. İmam Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet edilmektedir: “Bir gün, Medine’nin o sıcak havasında, her zamanki gibi eşarbını arkasına atmış, boynu, kulakları ve küpeleri gözüken genç bir kadın sokaktan geçiyordu. Peygamber Ekrem (s.a.a)’in ashabından olan genç bir adam ise karşıdan geliyordu. Gördüğü bu manzara, onu o kadar etkimiş ve o güzel kadını seyretmeye öyle dalmıştı ki, hem kendisinden ve hem de etrafında olan şeylerden bihaber olmuştu, hatta önüne bile bakmıyordu. Kadın başka bir sokağa girdiğinde o genç adam da gözleriyle kadını takip ediyordu. Bu şekilde ilerlerken, aniden duvarda bulunan bir kemik ve ya şişe parçası çıkıntısına çarpar. Genç adamın yüzü yaralanır ve kendisine geldiğinde, başını ve yüzünü kanlar içinde bulur. Bu şekilde Peygamber Ekrem (s.a.a)’in yanına giderek olayı anlatır.[5] Tam o sırada örtünme ile ilgili ayet-i kerime inmiştir.”[6] “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.”

Bu ayetin, hicap ve örtünün sınırlarını belirlemekte olduğu oldukça açıktır. Çünkü zaten, bedenin diğer kısımları o zamanki yaygın olan elbise ve eşarplarla kapatılıp örtülüyordu ve sadece boyun ve sinenin bir kısmı açıkta kalıyordu.[7]

Bu ayette dikkat edilmesi gereken kısım, şu cümledir:

وَلْیَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُیُوبِهِنَّ Ragıp, Müfredat isimli kitabında şöyle demektedir: “Humr” kelimesinin asıl anlamı, bir şeyi örtmektir ve bir şeyleri örten şeye “humr” denilmektedir. Ancak pratikte kadınların başlarını örttükleri şeye “humr” denilmektedir[8] ve bu ayetin nazil olduğu zamanda, kadınların eşarplarını arkaya toplayıp boyun ve sinelerinin bir kısmının açıkta kaldığı söylenmektedir.[9]

Sonuç olarak, ayetin manası şöyle olmaktadır: “Kadınlar, boyun ve sinelerinin örtülmesi için eşarplarını boyun ve sinelerinin üzerine kadar örtmelidirler.”

İbn-i Abbas, bu ayetin bir bölümünün tefsirinde şöyle demektedir: “…Yani kadın saçını, sinesini, boynunu ve boğazının alt kısmını örtmelidir.”[10]

Ayşe’den şöyle nakledilmektedir: “Hiçbir kadını Ensar kadınlarından daha iyi görmedim Nur Suresi’nin 31. ayeti nazil olduktan sonra onların asla geçmişte olduğu gibi dışarıya çıktığı görülmemiştir.[11]



[1] İbn-i Mensur, Lisan’ul Arap, Hicap kelimesi

[2] Tefsir-i Numune, c: 17, s: 402; Mutahhari, Murteza, Hicap Meselesi, s: 78

[3] Will Durant, Tarih-I Temeddün, c: 12, s: 30; c: 1, s: 552

[4] Mutahhari, Murteza, Mecmue-yi Asar, c: 19, s: 484–485

[5] Feyz-i Kaşani, Tefsir-i Safi, c: 5, s: 230; Mutahhari, Murteza, Mecmue-yi Asar, c: 19, s: 485

[6] Nur Suresi, 31. ayet,

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ یَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَیَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا یُبْدِینَ زِینَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْیَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُیُوبِهِنَّ وَلَا یُبْدِینَ زِینَتَهُنّ

[7] Daha fazla bilgi için bkz: Kadın Hicabının Sınırları, 495. soru

[8] Ragıp İsfehani, Müfredat-I Elfaz-ı Kuran, “Humr” kelimesi

[9] Gureşi, Seyit Ali Ekber, Kamus-u Kuran, c: 2, “Hecebe” kelimesi

[10] Tabersi, Mecme’ul Beyan, c: 4, s: 138

[11] Tefsir-i Kaşani, c: 3, Nur Suresi’nin 31. ayetinin tefsiri

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dininin kadına bakış açısı nasıldır ve onun için nasıl bir konum belirlemiştir? Onlar tıpkı erkekler gibi midirler?
    24977 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2008/05/20
    İslam, insanın tekâmülünü hedef edinmiştir. Bu açıdan da kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. İslam açısından önemli olan kadınlık veya erkeklik değil, kendini yetiştirme ve Allah’a yakın olmaktır. Kadın ve erkek insanlığın iki temel unsurunu teşkil etmeleri nedeniyle, İslam’da bazen kadından ve bazen de erkekten söz ...
  • İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı nedir?
    7110 Eski Kelam İlmi 2011/12/18
    İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı Yaşua’dır. O, Rum kayserinin evladı olup havarilerin ve belirgin olarak Şamun’un (Hz. Mesih’in vâsii) neslindendir.[1]  
  • Haset hastalığını nasıl yok edebiliriz?
    16585 Pratik Ahlak 2009/12/20
    Haset, eziklik ve kendisini küçük görme psikolojisidir ve bu yüzden haset eden kimse başka birisinde olan bir nimetin onun elinden çıkmasını arzu eder. Bu psikolojik hastalığın tedavisi ...
  • Lanetleşmenin bir şartı var mıdır? Hangi konuda lanetleşmek mümkündür? Lanetleşmek kesin olara gerçekleş midir?
    19167 مباهله 2012/05/27
    Lanetleşmek, batıl yolda olan kimsenin ilahi gazaba uğraması ve hak yolda olan kimsenin de tanınması ve böylece hak ve batılın birbirinden ayrılması için iki tarafın birbirine lanet etmesinden ibarettir. Lanetleşmek bir tür duadır ve kendine ait özellik ve şartlara sahiptir. Biz onların bazılarına işaret edeceğiz: İnsanın üç ...
  • Neden felsefî ikinci makuller tür ve ayıraca sahip değildir? Mantıkî ikinci makuller de böyle midir?
    10337 İslam Felsefesi 2011/10/23
    Makul, felsefî bir terim olup zihne gelen şey anlamındadır ve hissedilenin yani hisle duyumsananın karşısında yer alır. Makul terimi bazen aklî suretler için, bazen dışarıda bir varlığı olmayan hususlar için ve bazen de hissedilmeyen ve soyut olan şeyler için kullanılır ki bu durumda makulden kasıt akıldır. Bizim konumuzda makulden ...
  • İslam’ın Hakkaniyetinin Aklî Delilleri
    21090 Yeni Kelam İlmi 2012/01/23
    Her ne kadar bugün dünyada gözlemlenen dinlerde bir takım hakikatler yer alsa da, gerçek tevhit olan kamil hakikat sadece İslam’ın çehresinde gözlemlenebilirdir. Bu iddianın en büyük delili, diğer dinlerin muteber senetlerinin olmayışı ve metinlerinde tahrif ve aklî çelişkilerin bulunması ve bunun karşılığında Kur’an’ın senet taşıması, ...
  • Defalarca tövbesini bozmuş kimse şimdide Allah ve Masum İmamlar (a.s) hakkında şüpheye düşmektedir. Acaba Allah onu kendin uzaklaştırmış mıdır? Ve Allah’a yakınlaşmanın yolu nedir?
    36346 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Günah, insanı alteder. Günahtan tövbe etmeye ciddi karar almak kurtuluşa yönelmek demektir. Şeytan, insanın düşmanıdır; onun böyle vesveseler vermekten amacı, insanları ümitsizliğe düşürmek, salih kulları merhametli olan Allah’tan uzaklaştırmaktır. Oysa Allah, ister günahkar olsun, ister zalim, bütün kullarını sever, onların hidayetini ve saadetini ister. Yalnız kaldığınızda Allah’tan ...
  • Ayakkabı giymenin adabı nedir?
    20961 Pratik Ahlak 2012/05/12
    İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızı var mıydı?
    23693 تاريخ بزرگان 2011/12/20
    Fedakarlık ve insani kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rugayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının ışığı arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rugayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11686 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.

En Çok Okunanlar