Gelişmiş Arama
Ziyaret
12512
Güncellenme Tarihi: 2010/04/29
Soru Özeti
Peygamber (s.a.a) zamanında ve Peygamber (s.a.a)’den önce kadınların tesettürü nasıldı?
Soru
Tarihten yararlanarak, Peygamber (s.a.a) zamanında hicabın nasıl ortaya çıktığını söyleyebilir misiniz?
Kısa Cevap

Bazen tesettür kelimesi yerine hicap kelimesi kullanılmaktadır; hicap sözlükte; perde, örtü ve iki şey arasındaki engel ve ayırıcı anlamına gelmektedir. Tabi müfessirlerin ve araştırmacıların söylediği gibi, hicap kelimesinin kadınların örtüsü anlamında kullanılması günümüzde ortaya çıkmıştır, yani yeni bir terimdir. Geçmişte, özellikle fakihlerin kullandığı kelime, örtünme anlamında olan Arapça “sitr” veya “tesettür” kelimesidir. Bu konu hakkında geçmiş tarihten de anlaşılan şey; tesettürün, kadınların örtüsü olarak İslam’dan önce de çeşitli dinler arasında değişik şekillerde var olduğu, ancak İslam dininin bunun çerçevesini belirlemiş olmasıdır.

Peygamber (s.a.a) zamanında, kadınların örtüsü o zamanda geçerli ve yaygın olan örtünme şekliydi. Yani kadınlar bedenlerini örtüyor ve başlarına da bir eşarp takıyorlardı. Ancak kulakları, boyunları ve sinelerinin bir kısmı açık kalıyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a)’e ayet nazil oldu ve kadınların açıkta kalan kısımlarını da kapatmaları ve bu şekilde ziynetlerinin gizli kalması emredildi.

Ayrıntılı Cevap

Bazen tesettür kelimesi yerine hicap kelimesi kullanılmaktadır; hicap sözlükte, perde, örtü ve iki şey arasındaki engel ve ayırıcı anlamına gelmektedir.[1] Müfessirlerin ve araştırmacıların söylediği gibi, hicap kelimesinin kadınların örtüsü anlamında kullanılması terimsel bir manadır ve bu kullanım günümüzde ortaya çıkmıştır, yani yeni bir terimdir. Ancak geçmişte, özellikle fakihlerin kullandığı kelime, Arapçada “sitr” olarak kullanılan ve örtü anlamına gelen kelimeydi.[2]

Kadınların, kendilerini namahrem erkekler karşısında örtmelerinin gerekli oluşu, İslam dininin önemli hükümlerinden biridir. Kuran-ı Kerim, kadınların gelişip yücelmesi, hem aile ve hem toplum düzeninin sağlıklı kalması için tesettürü kadınlara farz kılmıştır.

Tarihe bakıldığında görülen şudur ki; tesettür, İslam’dan önce de çeşitli dinler arasında, değişik şekillerde vardı. Örtünme hükmü, sonradan oluşturulup meydana getirilen bir hüküm değildir. Yani bu hükmü yalnız İslam dini karar kılmamıştır, aksine var olan bu hükmü kabul etmiştir. Peygamber (s.a.a)’in zamanından da anlaşıldığı üzere, İslam dini bu hükmün sınırlarını belirlemiş ve güçlendirmiştir.

İslam’dan önce, İran’daki Yahudi kavimler arasında ve yine Hindistan’da ağır bir tesettür şekli vardı.[3]

Bu nedenle tarihten anlaşılan şey şudur ki; kadınların Peygamber (s.a.a) zamanında da örtünmeleri vardı ama bu tam anlamıyla bir tesettür değildi. Arap kadınları, genellikle uzun ama yakaları açık elbise giyerlerdi, yani boyun ve sineleri gözüküyordu. Başlarına örttükleri eşarbın alt kısımlarını arkalarına atıyorlardı. Doğal alarak bu durumda kulakları, küpeleri, sinelerinin bir kısmı ve boyunları görünüyordu.[4] Netice olarak, kadınların Peygamber (s.a.a) zamanında da tesettürleri vardı ve beden ve başlarını örtüyorlardı, ancak boyunları, sineleri, ziynet yerleri ve erkeklerin şehvetini tahrik ettirecek yerleri açıkta kalıyordu. İmam Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet edilmektedir: “Bir gün, Medine’nin o sıcak havasında, her zamanki gibi eşarbını arkasına atmış, boynu, kulakları ve küpeleri gözüken genç bir kadın sokaktan geçiyordu. Peygamber Ekrem (s.a.a)’in ashabından olan genç bir adam ise karşıdan geliyordu. Gördüğü bu manzara, onu o kadar etkimiş ve o güzel kadını seyretmeye öyle dalmıştı ki, hem kendisinden ve hem de etrafında olan şeylerden bihaber olmuştu, hatta önüne bile bakmıyordu. Kadın başka bir sokağa girdiğinde o genç adam da gözleriyle kadını takip ediyordu. Bu şekilde ilerlerken, aniden duvarda bulunan bir kemik ve ya şişe parçası çıkıntısına çarpar. Genç adamın yüzü yaralanır ve kendisine geldiğinde, başını ve yüzünü kanlar içinde bulur. Bu şekilde Peygamber Ekrem (s.a.a)’in yanına giderek olayı anlatır.[5] Tam o sırada örtünme ile ilgili ayet-i kerime inmiştir.”[6] “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.”

Bu ayetin, hicap ve örtünün sınırlarını belirlemekte olduğu oldukça açıktır. Çünkü zaten, bedenin diğer kısımları o zamanki yaygın olan elbise ve eşarplarla kapatılıp örtülüyordu ve sadece boyun ve sinenin bir kısmı açıkta kalıyordu.[7]

Bu ayette dikkat edilmesi gereken kısım, şu cümledir:

وَلْیَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُیُوبِهِنَّ Ragıp, Müfredat isimli kitabında şöyle demektedir: “Humr” kelimesinin asıl anlamı, bir şeyi örtmektir ve bir şeyleri örten şeye “humr” denilmektedir. Ancak pratikte kadınların başlarını örttükleri şeye “humr” denilmektedir[8] ve bu ayetin nazil olduğu zamanda, kadınların eşarplarını arkaya toplayıp boyun ve sinelerinin bir kısmının açıkta kaldığı söylenmektedir.[9]

Sonuç olarak, ayetin manası şöyle olmaktadır: “Kadınlar, boyun ve sinelerinin örtülmesi için eşarplarını boyun ve sinelerinin üzerine kadar örtmelidirler.”

İbn-i Abbas, bu ayetin bir bölümünün tefsirinde şöyle demektedir: “…Yani kadın saçını, sinesini, boynunu ve boğazının alt kısmını örtmelidir.”[10]

Ayşe’den şöyle nakledilmektedir: “Hiçbir kadını Ensar kadınlarından daha iyi görmedim Nur Suresi’nin 31. ayeti nazil olduktan sonra onların asla geçmişte olduğu gibi dışarıya çıktığı görülmemiştir.[11]



[1] İbn-i Mensur, Lisan’ul Arap, Hicap kelimesi

[2] Tefsir-i Numune, c: 17, s: 402; Mutahhari, Murteza, Hicap Meselesi, s: 78

[3] Will Durant, Tarih-I Temeddün, c: 12, s: 30; c: 1, s: 552

[4] Mutahhari, Murteza, Mecmue-yi Asar, c: 19, s: 484–485

[5] Feyz-i Kaşani, Tefsir-i Safi, c: 5, s: 230; Mutahhari, Murteza, Mecmue-yi Asar, c: 19, s: 485

[6] Nur Suresi, 31. ayet,

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ یَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَیَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا یُبْدِینَ زِینَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْیَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُیُوبِهِنَّ وَلَا یُبْدِینَ زِینَتَهُنّ

[7] Daha fazla bilgi için bkz: Kadın Hicabının Sınırları, 495. soru

[8] Ragıp İsfehani, Müfredat-I Elfaz-ı Kuran, “Humr” kelimesi

[9] Gureşi, Seyit Ali Ekber, Kamus-u Kuran, c: 2, “Hecebe” kelimesi

[10] Tabersi, Mecme’ul Beyan, c: 4, s: 138

[11] Tefsir-i Kaşani, c: 3, Nur Suresi’nin 31. ayetinin tefsiri

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar