Gelişmiş Arama
Ziyaret
42362
Güncellenme Tarihi: 2012/05/16
Soru Özeti
Cumartesi gününde ihtiyaçtan dolayı balık tutan bir şahsın cezası maymun olmak mıdır?
Soru
Bakara suresi 65. ayet şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. Cumartesi gününde ihtiyaçtan dolayı balık tutan bir şahsın cezası maymun olmak mıdır? Allah katında eğlenme araçlarının bugünkü kadar olmadığı bir dönemde Cumartesi gününde tembellik yapmak ve açlık çekmek, gelir sağlamak ve boş vakitlerden faydalanmaktan daha üstün müdür?
Kısa Cevap

İsrail oğullarının şeklinin değiştirilmesinin salt gelir elde etmek için balık tutmaları olmadığı bilinmelidir; çünkü bu iş günah değildir ve şeklin değişmesi gibi bir neticesi de bulunmamaktadır. İslam’ın mantığında Allah katında bu amel ibadet sayılmaktadır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Ailesinin rızkını sağlamak için çalışan ve çaba gösteren kimse, savaş meydanında Allah için cihat eden bir mücahit gibidir. Bu yüzden şüphesiz onların şeklinin değiştirilmesinin nedeni, balık tutmaktan başka bir şeydi ve bu şey yüce Allah’ın işaret ettiği ve “bu şekilde onları itaatsizlik ettikleri bir şeyle sınadık” diye buyurduğu şeydir. Bizim iddiamızı onaylan bir başka şey de ilgili ayetlerde balık tutmaktan haddi aştılar diye söz edilmesidir ve bu onların cezalandırılmasının sebebinin kendilerinin günaha bulaşmaları, itaatsizlik etmeleri ve ilahi buyruğu çiğnemeleri ve de imtihan ve sınamalarda kabul edilmemeleridir. Cumartesi gününde çalışmamak Yahudi kavminin değişmeyen usullerindendir ve bugün de Yahudiler bu usule inanmaktadır. Bunun manası tembellik ve işten el çekmek ve mutlak anlamda istirahat etmek değildir. İnsanlar hafta boyunca (tatil günleri dışında) daha çok işle meşguldür ve ibadet, temizlik ve aile gibi şeylerle daha az meşguldür; bu yüzden haftanın bir tatil gününde hafta boyunca ilgilenilmemiş bu hususlarla ilgilenmesi daha gereklidir. Artı, bu günde insanın kendi ailesinin kenarında yer alıp sevinç elde ederek müspet bir enerji ile haftayı başlatması elzemdir. O halde tatil günlerinde resmi bir iş yapmamak tembellik manasına gelmez.     

Ayrıntılı Cevap

Konunun aydınlanması için birkaç noktanın hatırlatılması gerekli görülmektedir:

1. Cumartesi ashabından söz eden sorudaki ayete ek olarak, Araf suresinin 163. ayetinde de yüce Allah bu meseleye değinmiş ve şöyle buyurmuştur: (Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.

2. Onların Cumartesi günü avlanmaları veya balıkları hapsetmeleri ve Pazar günü ise avlamaları hakkında iki görüş vardır:

A: Cumartesi gününü kendileri için güvenli bir gün addeden balıklar o günde çok toplanmaktaydılar. Yahudiler onları cumartesi günü suda hapsetmekte ve Pazar günü ise tutmaktaydılar.

B. Onlar resmen Cumartesi günü avlanmakta ve bunu helal saymaktaydılar.[1]

3. Yahudi kavmi yüce Allah ve peygamberine ihanet ettiklerinden ve kendi dinlerinde doğru olan şeyleri çarpıttıklarından, onların tümü Allah’ın lanetine maruz kalmıştır. Netice olarak az bir grup dışında kendilerinden iman nimeti alınmıştır. Ve yüce Allah onları büyüklük ve üstünlük taslamaları durumunda zorluğa duçar kılacağına dair tehdit etmiştir. Bu da ya lanettir veya kendilerinden bir eser bırakmayacak bir azaba maruz bırakılmalarıdır. Bu lanet ve azap şekli onları yakalayacak ve şüphesiz onların yakasını bırakmayacaktır.[2] Bu mukaddimeyi ifade ettikten sonra soruya dönüyoruz:

Bu soru bir takım varsayımlara dayanmaktadır ve bu varsayımlar doğru değildir. Bu yüzden soruyu doğru bir şekilde ifade ve tahlil ederek aynı şekilde cevap vereceğiz.

Yahudilerinin maymun olmasının sebebi ihtiyaçtan dolayı balık tutmaları mıdır? Bu akıbet, İslami rivayetlerde işaret edildiği üzere İsrail oğullarının bir grubuyla ilgilidir ve onlar bir denizin (anlaşıldığı kadarıyla Filistin bölgesinde yer alan Kızıl Deniz) sahilinde “Eyle” adındaki sahilde (bugün Eylat sahili olarak bilinmektedir) yaşamaktaydılar. Yüce Allah imtihan ve sınamak gayesiyle onlara bir emir vermiş idi ve bu emir Cumartesi gününde balık avlamamalarından ibaretti. Ama onlar bu buyruğa karşı geldi ve acı verici bir cezaya çarptırıldılar.[3] Bu nedenle onların şeklinin değiştirilmesi salt rızık elde etmek için balık tutmak değildir; çünkü bu iş ne bir günah idi ve ne de şeklin değişmesi gibi bir neticeye sahip idi. İslam’ın mantığında bu amel Allah katında ibadet sayılır. Bu hususla ilgili iki rivayet aktarmakla yetiniyoruz:  

1. Müminlerin önderi Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim kendi ailesi için bir dirhem ile bir miktar et alırsa, İsmail oğullarından bir köleyi özgürleştirmiş gibi sayılır.[4]

2.İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Ailesinin rızkını temin etmek için çalışan ve çaba gösteren kimse savaş meydanında Allah için cihat eden bir mücahit gibidir.[5]

Bu yüzden şüphesiz onların şeklinin değiştirilmesinin nedeni balık avlamaktan başka bir şey idi ve bu yüce Allah’ın işaret ettiği ve bu şekilde onları karşısında itaatsizlik ettikleri bir şeyle sınadık diye buyurduğu şeydir.[6] Bu esas uyarınca ve ilgili ayet ve rivayetleri göz önünde bulundurmayla, bu meselenin de imtihan ve sınamak gayesiyle Hz İbrahim’in Hz İsmail’i kurban etmeye teşebbüs etmesi[7] ve Talut’un askerlerinin su içmekten men edilmesi[8] hadisesi gibi, bir grup Yahudi kavmini denemek ve sınamak için olduğu anlaşılmaktadır. Ama bu inatçı, açgözlü ve dünyaya tapan kavim şeytanî ve nefsanî heveslerine uyarak Allah’ın buyruklarından yüz çevirmiş ve neticede ilahi gazaba yakalanmış ve de maymun şekline dönüşmüştür. Bizim iddiamızı onaylayan diğer bir delil de söz konusu ayette bu kavmin balık avlamasından “haddi aştılar”[9] ve “haddi aşmaktalar”[10] diye söz edilmesidir. Bu, onların cezalandırılmasının sebebinin günaha karışmaları, itaatsizlik etmeleri, ilahi buyruğa riayet etmemeleri ve imtihan ve sınamalarda kabul notu almamaları olduğunu göstermektedir.

Tatil günlerinde işten el çekmek tembellik manasında mıdır?

Cumartesi tatili, Tevrat açısından farz ve Yahudi kavminin şiar ve geleneklerindendir. Diğer daha önemli farzlarda şöyle belirtilmiştir: Tanrı cumartesi günü dünya binasını sonlandırdı ve istirahata çekildi. İsrail oğulları böyle bir günde Mısır’dan dışarı çıktı ve Mısırlılardan kurtuldu. Böyle bir gün Yahudiler her işten el çekmeli ve şiarlarını yerine getirmelidir.[11] Bu esas uyarınca cumartesi günü iş yapmamak Yahudi kavminin sabit usullerindendir ve bugün de onlar bu usule inanmaktadır. Bunun manası tembellik ve işten el çekmek ve de mutlak istirahat etmek değildir. İnsanlar hafta boyunca (bir tatil günü hariç) daha çok işle meşguldür ve ibadet, temizlik ve aile gibi hususlara daha az vakit vermektedir. Bu yüzden haftanın bir tatil gününde hafta boyunca ilgilenilmemiş bu hususlara eğilmeleri daha uygundur. Artı insan bugünde sevinç elde eder ve bu müspet enerji ile haftaya başlar. O halde tatil günlerinde resmi iş yapmamak tembellik anlamına gelmez. Kuşkusuz din doğru eğlencelere karşı gelmez ve bazı yerlerde bunu teşvik eder ama tatil günlerinin eğlenceye özgü olması diye bir şey söz konusu değildir. Cumartesi günü de Yahudilerin tatili idi ve onlar iş, gelir ve balık avlamaktan el çekmek ve o günde ibadet merasimiyle uğraşmakla yükümlüydüler. Ama onlar bu buyruğu ayakları altına aldılar.[12] Elbette bu konuda başka bir soru da sorulabilir: İsrail oğulları Cumartesi günü direkt olarak avlanmamaktaydılar; oysaki onlar cumartesi günü avlanmaktan men edilmişlerdi. O halde onlar bir günaha bulaşmamıştır. O halde neden şekilleri değişti? Kuşkusuz onlar bu ilahi kanun ve buyruğu çiğnediler. Onlar, cumartesi gününü güvenli bilerek ve o gün çok toplanan balıkları suda hapsetmekte ve Pazar günü ise toplamaktaydılar (deyim yerindeyse şer’i bir hile yapmaktaydılar). Oysaki bu amel haddi aşmak idi; zira hapsetmek avlamanın ta kendisiydi. Bu, balığı sudan çıkartıp insanın kendine ait bir havuza atması ve sonra onu çıkarmasına benzer.

Nükte: İsrail oğullarının menkıbelerinin baştan sona yer aldığı Tevrat’ta Kur’an’ın naklettiği birçok olay gibi bu olaydan da bir şey nakledilmemiştir. Kur’an ve Tevrat’taki olaylar bağlamında nakledilenler hakkında, Kur’an’ın tabirleri ve bu vakıaların nitelikleri, Tevrat’ın nakilleri ile çok farklılık arz etmektedir.[13]    

 


[1] Tebersi, Fazl bin Hasan, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Guruhu Müterciman, c: 1, s: 204 ve 205, İntişaratı Nasır Hosro, Tahran, çapı sevvum, 1372 h.ş.

[2] Tabatabai, Seyyit Muhammed Huseyin, El- Mizan, Musevi Hamedani, Seyyit Muhammed Bakır, Defteri İntişaratı Camiayı Muderrisini Hovzei İlmiyeyi Kum, Kum, çapı pencum, 1374 h.ş.

[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c: 6, s: 418, Daru’l Kutubu İslamiye, Tahran, 1374 h.ş, çapı evvel.

[4] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 75, s: 32, Müessesetu El- Vefa, Beyrut-Lübnan, 1404 h.k.

[5] Kuleyni, Kafi, c: 5, s: 88, Daru’l Kutubu İslamiye, Tahran, 1385 h.ş.

[6] A’raf Suresi, 163. ayet.

[7]Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. (Saffat Suresi, 102).

[8]Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249).

[9] Bakara Suresi, 65. ayet.

[10] A’raf Suresi, 163. ayet.

[11] Taligani, Seyyit Mahmud, Pertovi ez Kur’an, c: 1, s: 186, Naşir: Şirketi Sehamiyi İntişar, Tahran, 1362 h.ş, çapı çaharum.

[12] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c: 6, s: 419.

[13] Taligani, Seyyit Mahmud, Pertovi ez Kur’an, c: 1, s: 186.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar