Gelişmiş Arama
Ziyaret
16637
Güncellenme Tarihi: 2012/01/18
Soru Özeti
İslamî rivayetlere göre ruhun mahiyeti nedir ve Kur’an’da bu konuda neden daha fazla bir açıklama yapılmamıştır?
Soru
Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir ayet bulunmaktadır: “Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size pek az ilim verilmiştir.” (İsra, 85). Birincisi, neden Hz. Peygamber (s.a.a) ruh hakkında daha fazla bilgi ve malumat vermek istemiyordu? İkincisi, ruhun ne olduğu hususunda nakledilen hadislere göre ruh görülebilecek midir?
Kısa Cevap

Ruh kelimesi değişik ilimlerde farklı anlamlar ifade eder ve bu kavram her ilimde kendi özel ıstılah anlamını taşır. Kur’an literatüründe de onun hakkında özel bir mana göz önünde bulundurulmuş ve değişik tabirler ile kullanılmıştır. Bu ayette ruhun hangi manasının sorulduğu hususunda birkaç ihtimal mevcuttur. Hayvanî ruh, insanî ruh (düşünen ruh), Ruhu’l-Kudüs ve Cebrail ve meleklerden daha üstün bir yaratık anlamıyla ruh bu ihtimallerden sayılır. Ama kastedilenin tıp ilminde kendisinden söz edilen hayvanî ruh olamayacağı kesindir; çünkü bu ruh bilimin ulaşıp tanıyamayacağı bir olgu değildir. Aynı şekilde bu ruhun Cebrail de olduğu söylenemez; çünkü bazı ayetlerde ruh meleklerin kenarında ve onlardan farklı bir hakikat olarak zikredilmiştir. Bazı rivayetler de açıkça bu konuya delalet etmektedir. Bu ayet esasınca ruh hakkında sadece şunlar söylenebilir: Ruh soyut ve Allah’ın emri türünden bir hakikattir. Allah’a mensup olan bir hakikat zaman, mekân ve diğer maddî özelliklerin ötesinde olur. Bu rububi olguyu ve mertebelerini idrak etmek keşif ilimlerinin kategorisine girer ve Hz. Peygamberin (s.a.a) bu ilimlerden yoksun olduğu düşünülmemelidir. Ama insanların çoğu böyle bir idrakten yoksun olduğu için, bu hususta söz söylemek akılların şaşkınlığına neden olmaktadır. Bu yüzden Kur’an’ı zahirinde ruhu tanımak hakkında detaylı açıklamalar yapılmamıştır. Belirtilen hususlardan ruhun zaman, mekân ve diğer maddî özelliklerin ötesinde yer alan bir şey olması nedeniyle duyusal olarak idrak edilemeyeceği ve zahiri olarak görülemeyeceği anlaşılmaktadır. Ama ruhsal eser ve timsaller zarif bir madde kalıbında aşikâr olabilir. Tıpkı berzah âleminde ruh kalıbında olan suretsel beden gibi. Bazı ilimlerin literatüründe ve aynı şekilde bazı rivayet tabirlerinde göründüğü kadarıyla bu suretsel kalıptan ruh diye söz edilmiştir; çünkü bu kalıp maddî cisimden ayrıldıktan sonra ruhu taşımakta ve daha fazla bir ölçüde ruhsal eserleri aşikâr kılabilmektedir. Bu suretsel kalıp kendi âleminde görünebilir ve müşahede edilebilir. Ama onu Allah’a mensup ve ilahi emir türünden olan ruh hakikatiyle mukayese etmemek gerekir; çünkü ruhun varlık âlemindeki konumu bundan ötedir ve ilahi sırlardan sayılır.

Ayrıntılı Cevap

Din, hikmet, felsefe ve irfandaki önemli ve temek konulardan birisi insanî ve evrensel boyutta ruhu tanımaktır. Ruhun mahiyeti hakkında mütekellim ve İslam bilgeleri arasında değişik görüşler mevcuttur. Ayet ve rivayetlerde de bu hususta külli bilgiler verilmiştir. Ama genel olarak Kur’anî manasıyla ruhun hakikatini tanımak (ki daha çok meleklerden daha yüksek bir hakikate işaret etmektedir), zahiri ilimler ve düşünürlerin düşünce ve fikirlerinin kapsamı dışındadır ve keşifsel marifete ihtiyaç duyar. Nitekim nefsi tanımak Rabbi tanımaktır diye ifade edilen şey, ruhun hakikatini tanımaktır.[1]

2. Ruhun Anlamı Nedir?

Değişik ilimlerde “ruh” kelimesinin farklı anlamlar için kullanıldığını ve bu kavramın hem eski ve hem de yeni ilimlerde özel ıstılah anlamını taşıdığını ve Kur’anî literatürde de özel bir mananın göz önünde bulundurulduğunu ve de bu hususta değişik tabirlerin kullanıldığını belirtmek gerekir. “er-Ruh”[2], “ruhi”[3], “ruhun minhu”[4], “ruhu’l-emin”[5] ve “Ruhu’l-Kudüs”[6] bu tabirlerden sayılır.

3. İsra Suresi 85. Ayette Ruh

Kur’an-ı Kerim’de ruhun mahiyetine işaret eden önemli ayetlerden bir tanesi, İsra suresinin 85. Ayetidir. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır: «یسألونک عن الروح قل الروح من امر ربی و ما اوتیتم من العلم الا قلیلاً» Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size pek az ilim verilmiştir.” Bu ayette ruhun hangi manasının sorulduğu hususunda birkaç ihtimal mevcuttur. Hayvanî ruh, insanî ruh (düşünen ruh), Ruhu’l-Kudüs ve Cebrail ve meleklerden daha üstün bir yaratık anlamıyla ruh bu ihtimallerden sayılır. Ama kastedilenin tıp ilminde kendisinden söz edilen hayvanî ruh olamayacağı kesindir; çünkü bu ruh bilimin ulaşıp tanıyamayacağı bir olgu değildir. Aynı şekilde bu ruhun Cebrail de olduğu söylenemez; çünkü ruh kelimesi mezkûr ayetin dışında birçok Kur’an ayetinde tekrarlanmıştır ve meleklerin yanında ve onlardan farklı zikredilmesi nedeniyle onun kesinlikle meleklerden ayrı bir varlık olduğu anlaşılmaktadır. Bazı ayetlerin açık ifadesi de bu farklılığa işaret etmektedir. Allame Tabatabai ruhun ne olduğu hususunda  یسألونک عن الروح ayeti bağlamında şöyle demektedir: Ruh anlaşıldığı kadarıyla Cebrail ve Cebrail’den çok daha büyük bir yaratıktır. Burada ruhun melekler ve Cebrail’in dışında başka bir varlık olduğuna delalet eden bazı rivayetlere işaret ediyoruz:

1. [7]اتی رجل امیر المومنین (ع) یسأله عن الروح الیس هو جبرئیل فقال له امیر المومنین (ع): جبرئیل من الملائکه و الروح غیر جبرئیل” Bir şahıs Hz. Ali’nin (a.s) yanına gelir ve ruh Cebrail midir diye sorar. İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: Cebrail melektir, ruh Cebrail değildir.

2.  عَنْ أَبِی بَصِیرٍ قَالَ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ (ع ) عَنْ قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَ جَلَّ یَسْئَلُونَکَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّی قَالَ خَلْقٌ أَعْظَمُ مِنْ جَبْرَئِیلَ وَ مِیکَائِیلَ کَانَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ص وَ هُوَ مَعَ الْأَئِمَّةِ وَ هُوَ مِنَ الْمَلَکُوتِ[8]

Ebi Basir, İmam Sadık’tan (a.s) Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size pek az ilim verilmiştir.” Ayeti hakkında bir soru sorar. İmam Şöyle buyurur: Ruh, Cebrail ve Mikail’den büyük olan, Allah Resulü (s.a.a) ve imamlara yoldaşlık eden ve melekût âleminden bir varlıktır.

Bununla birlikte bazı ayetlerin Cebrail’i ruhu’l-emin olarak tanıttığını görmekteyiz. Ama Allame Tabatabai’nin de işaret ettiği gibi bu iki konunun bir arada değerlendirilmesi Kur’an’daki işaretlerden anlaşılmaktadır: Cebrail ve diğer melekler ruhun taşıyıcıları ve nakledicileridir. Ruha iniş ve yükselişlerinde yoldaşlık etmektedirler. Bu yüzden ruh bir yönüyle melekler ve Cebrail ile örtüşmekte ve başka bir yönüyle de onlardan ayrı değerlendirilmektedir.[9]

4. Kur’an’da Ve İsra Suresinin 85. Ayetinde Ruhun Mahiyeti

Bu ruhun mahiyet ve hakikati hakkında Yüce Allah belirtilen ayette öz bir ifadeyle şöyle buyurmuştur:

 قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّی De ki ruh Rabbimin emrindendir. İlahi emrin mahiyetinin ne olduğunu öğrenmek için, bazı ayetlere müracaat edebiliriz: [10]«انما امره اذا اراد شیئاً ان یقول له کن فیکون» Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir. Allame Tabatabai el-Mizan Tefsiri’nde bu ayetin şuna işaret ettiği görüşündedir: Allah’ın emri cinsinden olan ruh zata mensuptur ve “ilahi emir” icat kelimesi olan “ol” kelimesinden ibaret olması ve bunun Allah’ın zatının özgün fiiline işaret etmesi nedeniyle, ilahi emir cinsinden olan ruh da zaman, mekân ve başka hiçbir maddî özellik mikyasıyla ölçülmez.[11] Bu ruh Kur’an’da değişik tabirler ile betimlenmiştir. Birincisi, belirtilen ayette olduğu gibi yalnız ve mutlak olarak zikredilmesidir. Aynı şekilde bazen melekler ile birliktedir, bazen insanlara üfürülen hakikattir, bazen müminlere yoldaşlık eden ve onları teyit eden gerçeklik ve bazen de peygamberlerin kendisiyle temas kurduğu hakikattir.

5. Ruhun Mahiyeti Hakkında Neden Daha Fazla Açıklama Yapılmamıştır?

Genel olarak ruhun mahiyeti hakkında şu kadarı söylenebilir: Ruh soyut ve Allah’ın emri türünden bir hakikattir. Bu rububi olguyu ve mertebelerini idrak etmek şuhud ilmine ihtiyaç duyar ve bu mükaşefe sırlarından sayılır. İnsanların çoğu böyle bir idrakten yoksun olduğu için, bu hususta söz söylemek akılların şaşkınlığına ve muhtemelen dalalete bile sebep olabilmektedir. Bu yüzden Kur’an’ı zahirinde ruhu tanımak hakkında detaylı açıklamalar yapılmamıştır. Bu yüzden Hz. Peygamberin bu ilimden yoksun olduğu düşünülmemelidir. Keşif ve yakin nuruyla ruhun mahiyetini tanımak, ariflerin makamlarından sayılır ve bu ilimlerden yoksun kimselere bunun sırlarını açıklamanın amelî bir faydası olmayacaktır.[12] و ما اوتیتم من العلم الا قلیلاً cümlesinin manası ise şudur: Zahir ulemasının bu mesele hakkındaki nasibi çok az bir şeydir, ruhun hakikati bunun ötesindedir ve keşif ilimleri dışında başka bir şeyle onu kavramak mümkün değildir.

6. Ruh Görülebilecek midir?

Belirtilen hususlardan ruhun zaman, mekân ve diğer maddî özellikler ötesi bir hakikat olması nedeniyle duyusal olarak idrak edilemeyeceği ve zahiri olarak görülemeyeceği anlaşılmaktadır. Elbette mükaşefe ve kalbî şuhud ile masumların ruhun hakikatini kavraması imkân dâhilindedir ve erişen ariflerin de bu şuhuda külli olarak sahip olması muhtemeldir. Bu, ruhun soyut olmasıyla bir çelişki arz etmez. Aynı şekilde ruhsal eser ve timsaller (ruhun zatı değil) zarif bir madde kalıbında aşikâr olabilir ve müşahede edilebilir. Mesela berzah âleminde ruh kalıbı taşıyan ve dünyevi cisme benzer özellikler taşımakla birlikte zariflik ve nuraniyet açısından daha yüksek bir derecede bulunan suretsel beden bu kabildendir. Bazı ilimlerin literatüründe ve aynı şekilde bazı rivayet tabirlerinde bu suretsel kalıptan ruh diye söz edildiğini belirtmek gerekir; çünkü bu kalıp maddî cisimden ayrıldıktan sonra ruhu taşımakta ve daha fazla bir ölçüde ruhsal eserleri aşikâr kılabilmektedir. Bu suretsel kalıp salt soyut değildir ve bu yüzden suretsel keşifte görünebilir ve müşahede edilebilir. Öte taraftan onu Allah’a mensup ve ilahi emir türünden olan ruh hakikatiyle mukayese etmemek gerekir; çünkü ruhun varlık âlemindeki konumu bundan yücedir ve ilahi sırlardan sayılır.     



[1] Ahmed b. Muhammed Hüseyin Erdekani, Miratu’l-Ekvan (Tahrir-i Şerh-i Hidaye-i Molla Sadra), s. 37, Naşir, Miras-ı Mektup.

[2] İsra, 85; Ğafır, 15.

[3] Hac, 29; Sad, 72.

[4] Mücadele, 22; Nisa, 171.

[5] Şuara, 193.

[6] Bakara, 87 ve 253; Maided, 110; Nahl, 102.

[7] Kuleyni, Kâfi, c. 1, s. 274, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365.

[8] Kâfi, c. 1, s. 273.

[9] Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan, Musevi Hemedani, Seyid Muhammed Bakır, c. 13, s. 171 – 172 Camia-i Müderrisin, Kum, 1374.

[10] Yasin, 82.

[11] el-Mizan, c. 1, s. 522 – 529.

[12] Miratu’l-Ekvan (Tahrir-i Şerh-i Hidaye-i Molla Sadra), s. 36.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar