Gelişmiş Arama
Ziyaret
7646
Güncellenme Tarihi: 2010/02/06
Soru Özeti
Allah bir işi yapamayacak kadar güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
Soru
Allah bir işi yapamayacak derecede güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
Kısa Cevap

Bu soruda dile getirilen iddia ve varsayım şudur: Her nerede Allah’ın zatı bir işi yapmaya güç yetirebiliyorsa O’nun kendisi bu işi yapar ve eğer buna güç yetiremezse sebeplerden istifade eder. Allah’ın her işe güç yetirebildiğini bildiğimizden dolayı O’nun fillinin nedenler kanalıyla gerçekleşmesi muhaldir ve her kim bir işin nedenler kanalıyla gerçekleştiğini iddia edecek olursa, onun iddiası geçersizdir. Çünkü böyle bir insan Allah’ı aciz bilir.

Bu tür bir akıl yürütme doğru değildir ve burada kullanılan safsata çok açıktır; çünkü kendi vicdanımızla evrendeki birçok hususun başka hususlar için neden olduğunu, bununla birlikte kendilerinin de bir başka nedene ihtiyaç duyduklarını ve bağımsız bir varlıklarının olmadığını biliyoruz. Bu vicdani esası inkâr etmek safsata manasına gelir ve hiç kimse günlük hayatında bu kaideyi inkâr etmemektedir. Allah’ın evrendeki işleri bazı nedenler kanalıyla yapması, O’nun bu işleri yapmada güçsüz olduğuna hiçbir şekilde delalet etmez! Çünkü nedenler ve nedenlerle ilintili olan her şey kendiliklerinden var değildirler, onların tüm varlığı yüce Allah’ın zatına bağımlıdır. Bundan dolayı ister dünyevi ve ister gaybi işler alanında olsun, ilahi fiiller özel nedenler kanalıyla gerçekleşir. Bu Allah’ın hikmetindendir ve O’nun zatında bir eksikliğin bulunduğuna delalet etmez. Tabii hususlarda insanın ihtiyaçları nedenler silsilesi kanalıyla gerçekleştiği ve bu nedenlerin nedensellikte hiçbir bağımsızlıkları olmadığı gibi, manevi hususlarda da bu kaide pekâlâ kabul edilebilir. Birçok ilahi fiilin Allah’ın izniyle yönetici melekler tarafından yapıldığını ve bu konunun Allah’ın kudretiyle hiçbir şekilde çelişmediğini bilmekteyiz. Eğer evrende itibari (nedensellikte bağımsız olmamak) olarak bile hiçbir nedenin gerçekleşmemesi öngörülseydi, esasen Allah dışında hiçbir varlığın var olması mümkün olmazdı. Çünkü O’nun dışında var olan her şey etkisizdir ve O’nun dışında eğer bir şey varsa bu arazi ve itibaridir. Nedenlerin varlığı da bu türdendir.

Ayrıntılı Cevap

Gök, yeryüzü ve bunların içinde bulunan her şey yüce Allah’ın kudretinin yansımalarıdır ve Allah her işi yapmaya kadirdir. Ama bu sonsuz kudret, ilahi fiilin nedenler kanalı olmaksızın gerçekleştiği anlamına gelmez. Allah, evreni hikmet esasınca yaratmış ve tüm gaybi, zahiri, tekvini ve dünyevi fiilleri nedenler aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Bu evrende birçok işi yapmakla görevli olan melekler buna bir örnek teşkil eder. Aynı şekilde maddi dünyada da her işin doğal nedenleri vardır; örneğin bir şahıs acıkırsa yiyeceğe ihtiyaç duyar. Her ne kadar tüm işler Allah’a dönse de ve her türlü kudret ve güç onun elinde olsa da[1] tabii hayatta su ve yiyecek hayatın sürdürülmesinin aracıdır. Bu, Allah’ın işleri vasıtasız yapmaktan aciz oluşu anlamına gelmez. Bunun manası, insanın maddi ihtiyaçlarının maddi neden ve sebepler ile karşılandığıdır. Bu nedenlerden istifade etmek şirk ve tevhidi inkâr etmek manasına gelmez. Elbette bu sebepleri etki etmede bağımsız bilirsek iş değişir. Bu anlam hidayete erdirme ve manevi feyizleri ulaştırma gibi maddi olmayan konularda da geçerlidir. Bundan dolayı nedensellik kaidesi ve evrendeki her işin kendine özel sebepler ile gerçekleşmesi, kanıtlamaya ihtiyaç duymayacak kadar açıktır. Bununla birlikte İslam inançları ve Ehlibeyt mektebinde, işleri doğal sebeplere bağlama inancının yanlış bir konu olduğunu ve evrendeki her nedenin salt Allah’ın iradesinin gerçekleşmesi için bir kanal olduğunu bilmekteyiz. İnsanın iradi fiilleri bile Allah’ın iradesinin boylamındadır. Hiç kimse kendi amellerinden Allah’ın kudretinin dışında iş göremez ve gerçekte Allah dışında hiçbir etki eden yoktur. Her kim her mertebede böyle bir görüşe inanırsa, İslami inançlara göre müşrik sayılır. Bu nedenle Allah’ın fiillerinin tümü nedenler kanalıyla gerçekleşir ve bununla birlikte bu nedenler nedensellikte bağımsız olmayıp ilahi irade ve kudretin etkisi altındadırlar. Bu tümel kaidede ateşin yakmadaki etkisi gibi maddi nedenler ile evreni idare etmedeki meleklerin nedensellikleri gibi gaybi nedenler arasında, aynı şekilde insanın ihtiyari fiilleri ile onun ihtiyarı dışında gerçekleşen hadiseler arasında bir far bulunmaz. Kamil tevhitten maksat nedensellik ve ihtiyar kaidesinin iptal edilmesi değil, bu akidedir. Şia mezhebi veya diğer İslam mezhepleri çerçevesinde tevessüle veya imam ve kâmil insanın vasıta olmasına inanmak hakkında ise başlangıçta hatırlatılması gereken çok önemli ve bu meseleye bakmada temel alınması gereken konu şudur: İmam, kılavuza ve aracıya ihtiyaç duymak, bu ihtiyacın bilincinde olmayı gerekli kılar. İnsanların kendi fıtratları esasınca, sürekli insaniyetin yetkinlik makamı ve ilahi hilafete ermiş kâmil bir insanı aradıklarını ve onun varlık aynasıyla veya ona aşk duyarak ve tevessül ederek kendilerinin gerçekte kaybolmuş hakikatini bulmaya çalıştıklarını biliyoruz. Bu kâmil insan Şiilik mezhebinde imam olarak adlandırılan kimsedir. Kur’an şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz.[2] Bu ayet gerçekte ihtiyaç ve doğruluk gereğince Allah’ı isteyen inananlara kılavuzluk etme hedefini gütmektedir. Elbette bu iş Kur’an’ın tavsiyesiyle, kendi nedenleri aracılığıyla çok kolaydır. Sonraki konu ise şudur: Hz Peygamberi (s.a.a) veya bir imama tevessül etmek ve onları aracı kılmak, hiçbir şekilde onlar için bağımsızlık iddiasında bulunmak anlamına gelmez. Nitekim evrendeki hiçbir neden Allah’tan bağımsız olarak göz önünde bulundurulamaz. Böyle bir düşünce yüce Allah’a şirk koşmaktır. Ama genel olarak Kur’an’ın tabiri ile iman makamına ermemiş[3] ve gerçek muvahhit olmamış birçok Müslüman’ın maddi nedenlere dayanma konusunda Allah’a şirk koşmaları muhtemeldir. Aynı şekilde bahsimizin asıl konusu olan salih ameller, kılavuzdan istifade etmek, peygamber ve Allah’ın velilerine tevessül edip onlara aşk duymak gibi manevi nedenler konusunda da şöyle söylemek gerekir:  Eğer bu hususlar sebep sıfatıyla göz önünde bulundurulacak olursa, sadece tevhit ve Allah’a aşk duymadaki ihlâs oranınca bizi manevi hedefe ulaştıracaktır. Bundan dolayı İslam’da tevhit esası zedelenmez bir esastır. Lakin buradaki nokta şudur: Bu manevi halis neden ve ameller bizi tevhidin hakikatine aşina kılar. Salt teorik açıdan tevhit iddiasında bulunmamız ve pratikte gönlümüzün istediği hususlarda aracılara tevessül etmemiz, onları nedensellikte bağımsız bilmemiz ve bazı konularda tartışılması ve incelenmesi gereken deliler ile imam, nebi ve veliye tevessül etmek Allah’ın kudreti ve tevhit ile çelişir diye itirazda bulunmamız doğru olmaz. Kamil insan ameli açıdan tevhidin rüknü sayılır; çünkü o tümüyle varlığında fani olmuş ve muvahhit olmanın numunesi haline gelmiştir. Gerçekten de tevhit iddiası ameli olarak ve ilahi mizanda ölçülecek olursa kâmil insandan başka kimse buna layık görülmez ve Müslüman bir fert tüm şeylerden bağını kesip fani olmadıkça müşrik sayılır ve Allah’ı istemede yetersiz sayılır. Bu nedenle tevhit iddiasında bulunmak ve onun hakkında tartışmak ayrı bir konu, onun insanda gerçekleşmesi ise bambaşka bir konudur. Kur’an bu hususta şöyle buyurur: Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.[4]

Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki yanıtlara başvurabilirsiniz:

Vasıtasız bir şekilde Allah’a tevessül etmek ve O’nunla irtibat kurmak, 542 (Site: 590).

Allah’a yakınlaşmada vasıtaların rolü, 6940 (Site: tr7040).

Ehlibeyt’e tevessülün felsefesi, 1321 (Site: 1316).

 

 


[1] "لاحول ولا قوّة الا بالله".

[2] Maide Suresi, 35. ayet.

[3] Hucurat Suresi, 14. Ayet: "قالَتِ الْأَعْرابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَ لكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنا وَ لَمَّا يَدْخُلِ الْإيمانُ في‏ قُلُوبِكُم‏"

[4] Yusuf Suresi, 106. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kabirde soru ve sual nasıldır ve gayri Müslimler için hangi şekildedir?
    16030 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Berzah sözlükte iki şey arasında yer alan perde ve engel anlamındadır. Istılahta ise Yüce Allah’ın dünya ve ahiret arasında karar kıldığı ve ölümden sonra insanın ilk menzili olan âleme denmektedir. Berzah âleminden kastedilen, kabir âlemidir; bu âlemde insan kıyamete dek özel bir tür yaşam sürecektir. Burada kabirden kastedilen şey ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10174 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Zihinde gayrimeşru bir ameli canlandırmanın hükmü nedir?
    7417 Yeni Kelam İlmi 2011/11/21
    Günah ve gayrimeşru amel düşüncesi her ne kadar insan zihin, düşünce ve ruhunu kirletse ve birçok başarıyı engellese de haram amel işlemeye varmayana dek günah sayılmaz. Ama cünüp olmaya neden olursa, mastürbasyon türlerinden sayılır ve haram olur.[1]
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77765 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Bura b. Azip Kimdir? Ehl-i Beyt’in dostlarından mıdır? Hz. Ali’nin imamlığını kabul etmiş midir?
    7649 تاريخ بزرگان 2008/05/13
    Evs kabilesinden olan Bura b. Azip İslam Peygamberi’nin sadık dostlarındandır. Peygamber’in savaşlarının çoğunda Peygamber’in yanında savaşmıştır. O, 14 gazvede Peygamber’in emrinde savaştım, demiştir. Onun katıldığı ilk savaş Handek savaşıdır. Bedir savaşında ise yaşının küçük olduğu için birkaç arkadaşıyla birlikte yarı yoldan geriye döndürülmüştür. Hicri 24 ...
  • Erkek ölmüş olan kaynanasına gusül aldırabilir mi?
    7015 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Büyük fakih ve merciler kadın ve erkeğin gusül aldırması hakkında şöyle fetva vermişlerdir: Eğer erkek kadına ve kadın erkeğe[1] gusül aldırırsa gusül geçersizdir.[2] Ama kadın kocasına ve koca karısına gusül ...
  • Neden namaz, oruç ve hac gibi farzların eda edilmesinin somut eserleri bulunmamaktadır?
    7712 Pratik Ahlak 2011/10/30
    Namaz, oruç ve hac gibi tüm ibadetler birçok bireysel ve toplumsal esere sahiptir. Namazın en üstün eserlerinden biri, Allah’a yakınlaşmak ve kötülük ve haramlardan sakınmaktır. Oruç da birçok esere sahiptir. Bedensel sağlık, dertleşme hissinin icat edilmesi ve takvalı olmak bunlardandır. Hac da ruhanî ve manevî yolculuk sıfatıyla kendine has ...
  • Müstehcen filmlere bakmaktan nasıl tövbe edebiliriz?
    25199 Pratik Ahlak 2010/02/01
    Günah, kötü kokulu bir lağım kuyusu gibidir, insan ona ne kadar çok dalsa kokusunu o kadar az alır. Zira insanın koku alma duyusu iş yapamaz hale gelir ve daha fazla battığının farkında olmaz. Öte yandan, insanın bu ...
  • Mürmenliler (Murmen dinsel fırkası) ehli kitap mıdır?
    6137 Eski Kelam İlmi 2011/11/21
    1. Hıristiyanlığın birçok fırkası vardır ve Amerika’da bulunan çok meşhur bu fırkalardan birisi de Murmen adındaki gruptur. Bu grup, Jozef Smit adında bir ferdin önderliğinde 1820 yıllarında kurtarıcılık faaliyet ve tebliğine başladı. Jozef Smit, 1830 yılında yazdığı “Murmen” kitabında şöyle bir iddiada bulundu: Amerika kıtasını bulan Kıristof Kolom, Amerika’nın ...
  • Kur’an ve rivayetlerde Hz. Hızır hakkında ne gibi bilgiler var?
    30012 تاريخ بزرگان 2010/10/12
    Kur’an-ı Kerimde, Hz. Hızır’ın adı açıkca gelmemiş, ondan ‘...kullarımızdan bir kul...ki biz, katımızdan ona rahmet ihsan etmiştik ve katımızdan ilim belletmiştik.’[1] diye söz edilerek onun ubudiyetine ve sahip olduğu özel ilmi makama ...

En Çok Okunanlar