Please Wait
14809
1) Şii ve Sünni kaynaklardaki rivayetler, meleklerin nurdan yaratıldıkları hususunda her hangi bir şüpheye yer bırakmamaktalar. Kimi Şii rivayetlerde başta melekler olmak üzere bütün varlıkların Peygamberimizin (s.a.a), Masum İmamların (a.s) nurlarından veya çeşitli nurlardan yaratıldıklarına dair işaretler vardır. Yine Ehl-i Sünnetin kaynaklarında birinci halife vs. gibilerin peygamberin nurundan yaratıldığına dair hadisler gelmiştir. Şii ve Sünni kaynaklarda gelen bu gibi rivayetler onların tümünün böyle bir inanca sahip olduğunu göstermez. Ancak Şii rivayet kaynaklarında ‘Tiynet’ başlığı altında rivayetler var ki kolay kolay göz ardı edilecek türden değildirler.
2) Meleklerin İmam Hüseyin’e (a.s) ağlamaları ve ziyaret etmeleri konusunda gerek Şii kaynaklarda gelen rivayetler, gerekse Sünni kaynaklardaki benzer rivayetler bunun kesin ve şüphe götürmez konulardan olduğunu göstermektedir.
Alimler ve araştırmacıların her biri alemdeki yaratılış hakikatlerini anlamak için çeşitli yol ve metotlar izlerler. Ayet ve rivayetlerin zahirine bakmak, başka bir ifadeyle ‘nakilcilik’ bu metotlardan biridir. Bu metodun yanı sıra alimler kendi fikri eğlimlerinin etkisinde de kalmışlardır. Akıl, felsefe ve irfan gibi düşünce metotları bu eğilimlerdendir. Onlar rivayetleri tefsir edip onlardan istifade ederken mutlaka bu eğilimlerin etkisi altında kalırlar. Şöyle ki, filozof, kelamcı, arif ve hadiscilerin kainatı tanıma metotlarında temel farklılıklar vardır. Bu farklılığın nedeni yukarıda da işaret edildiği gibi onların konuya farklı yollardan yaklaşmalarıdır. Bu yüzden ‘yaratılış’ meselesi hakkında yapılan tefsir ve açıklamalar hep değişik olmuştur. Örneğin, bazı filozofların öne sürdükleri ‘on akıl’ ve bunların kainatın yaratılışı konusundaki dahli, aynı şekilde kimi muhaddislerin tevilci yaklaşımları bu türdendir. Dolayısıyla meleklerin nasıl yaratıldığı konusunu incelerken meseleye ciddi bir şekilde yaklaşmamız gerekir.
Ayrıca defalarca söylendiği gibi Şii ve Sünni kaynaklarda gelen rivayetlerin tümünün sahih olduğuna dair bir delil yoktur. Rivayetlerin sahih olup olmadığını bilmek, alimlerin ‘Rical’ ilminden faydalanmalarıyla mümkündür. Bu yüzden her iki mezhebin alimleri rivayetleri bu tür inceleme esasına göre çeşitli kısımlara ayırmışlardır. Mesela Ehl-i Sünnet, rivayetleri, bazı hadis mecmualarında toplamış ve onlara ‘Sihah’ adını vermiştir.
Sünni ve Şii kaynaklarındaki bazı rivayetler, varlıklar yaratılmadan önce Peygamberimizin nurunun yaratıldığını göstermektedirler.
[1]
Ehl-i Sünnetin hadis kaynaklarında, Ebu Bekr’in Peygamberin nurundan, ikinci halife, Aişe vs. gibilerin Ebu Bekr’in nurundan yaratıldığına dair Resul-i Ekrem’den hadisler nakledilmiştir.
[2]
Şii kaynaklarında da meleklerin bazen Peygamberin ve İmamların nurundan, bazen de değişik nurlardan yaratıldığını belirten hadislerle karşılaşmaktayız. ‘Tinet Rivayetler’i diye bilinen bu tür rivayetleri tümüyle reddetmek olmaz. Onları dikkatlice incelemek gerekir.
Şii alimlerinin çeşitli konularda nasıl bir inanca sahip olduklarını öğrenmek için onların yazdıkları kitaplara başvurmak gerekir. [3] Şii kaynaklardaki bir veya birkaç rivayete bakarak onların Şiinin tüm inancını oluşturduğunu düşünmek sakıncalıdır. Zira Şii kitaplarının içinde de alimlerin çeşitli nedenlerden dolayı doğruluğunu onaylamadığı rivayetler mevcuttur. Ayrıca bazı ahbar haberlerden yola çıkarak doğru bir inancın temelleri atılamaz. Belli bir ravinin meleklerin İmamların nurundan veya birinci halifenin Peygamberin nurundan yaratılması konusunda naklettiği bir veya birkaç rivayetle -ki başka ravilerin o rivayetler hakkında şüpheleri vardır- Şii veya Sünni alimlerinin inancının bu yönde olduğu söylenemez. Böyle görüşler, İslami mezheplerin Allah’ın sıfatları, cismani veya ruhani mead vb. farklı birçok yorum ve anlayışlarda olduğu gibi dinin kesin temelleriyle çelişmediği sürece insanın inancına zarar vermez.
Meleklerin İmam Hüseyin’e (a.s) ağlamaları ve Onu ziyaret etmeleri konusuna geçmeden önce birkaç noktanın açıklığa kavuşturulması gerekir:
1. Meleklerin bazı kimseler için ağlaması ve sevinmesi hakkında Şii ve Sünni kaynaklarda rivayetler mevcuttur. Biz, acaba bu iş nasıl oluyor [4] -meleklerde insanlar gibi ruhsal değişimler yaşarlar mı yani onlarda insanlar gibi üzücü veya sevindirici olayları gördüklerinde ve duyduklarında üzülüp sevinirler mi?- konusuna girmeden söz konusu rivayetler hakkında konuşacağız. Bu mesele (meleklerin ağlaması), önemli kişilere göğün veya yerin ağlaması, güneşin tutulması ya da rüzgarın ağlaması İslam öncesi edebiyatta da gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bunlara değinmiştir. [5] Konuyla ilgili ayeti incelediğimizde şu sonuca varacağız ki kimi müfessirler yerin ve göğün ağlamasının, insanların yeryüzünde, meleklerinde gökyüzünde ağlaması anlamına geldiğini söylüyorlar.
Ama İslam’da bazı kimseler için yerin ve göğün ağlama ve sevinme meselesi Sünni ve Şii rivayetlerde açıkca gelmiştir.
Meselenin daha iyi anlaşılması için her iki tarafında konuyla ilgili rivayetlerini aşağıda getiriyoruz.
Ehl-i Sünnet Kaynaklarındaki Rivayetler
1- Resul-i Ekrem (s.a.a) buyuruyor: ‘Mümin kimse -kendisine ağlayanı olmadığı halde- gurbette ölürse yer ve gök ona ağlarlar.’ [6]
Buna benzer bir rivayette yer ve gök yerine melekler kelimesi geçmiştir. [7]
2- Bir hadiste Hz. Adem (a.s) vefat ettiği zaman bütün yaratılmışların yedi gün ona ağladıkları rivayet edilmiştir. [8]
3- Resulullah (s.a.a), ibadetin etkisiyle tamamen değişime uğrayıp ağlayan bir gençle konuştuktan sonra ona ‘Şüphesiz senin ağlamanla gökte meleklerde ağladı.’ [9] diye buyurdu.
4- Bu alandaki önemli rivayetlerden biri Allah Resulünün (s.a.a) mücahidler hakkında buyurduğu şu hadisidir: ‘Aileleri onlarla (mücahidlerle) vedalaştığında evlerin duvarları onlar için ağlarlar.’ [10]
5- Kurtubi, ‘Onlara ne gök ağladı, ne de yer...’ (Duhan/29) ayetini tefsir edeken şöyle diyor: ‘Yerin ve göğün ağlamasından maksadın yer ve gök meleklerinin ağlaması ve kelamda bir kelimenin takdirde tutulmuş olduğu söylenmiştir. Örneğin, ‘Şehire sor’ (Yusuf/82) ayetinde müfessirlerin çoğu onda ‘Halkına’ kelimesini takdirde tutmuşlardır.’ Sonra Allah Resulünden (s.a.a) şu hadisi naklediyor: ‘Her mümin için gökte iki kapı vardır. Birinden ona rızık nazil olur, diğerinden onun söz ve amelleri gider. Öldüğü zaman ona ağlarlar.’ Ardından Mücahid’in ‘Gök ve yer kırk gün mümine ağlarlar.’ dediğini nakletmiştir.
Ebu Yahya diyor ki: ‘Onun bu sözüne çok şaşırdım.’ Mücahid dedi ki: ‘Neden şaşırıyorsun? Yeryüzü kendisini rükusuyla abad eden kimseye neden ağlamasın? Gök kendisinde tesbihleri ve tekbirleri arılar gibi yankılanan kula neden ağlamasın?’ [11]
Meleklerin önemli kişilere de ağladığına dair hadisler var. Mesela meleklerin birinci halifenin dünyaya gelmesine, [12] ikinci halifenin iman getirmesine sevinmeleri [13] veya Saad b. Muaz’ın ruhu için sevinmeleri ve arşın onun için titremesi gibi. [14]
Meleklerin nazil olmasıda konumuzun bir parçasını oluşturmaktadır. Sözün uzamaması için birkaç örnekle yetineceğiz.
Bedir’de meleklerin Müslümanlara yardım etmek için nazil olmaları [15] veya Hanzala’ya gusül vermek ve Saad b. Muaz’ın cenazesini teşyi’i için gelmeleri bunlardandır. [16]
Şimdiye kadar söylenenlerden daha önemlisi göğün İmam Hüseyin’e (a.s) ağlaması hususunda birçok Ehl-i Sünnet kaynağında, aralarında manaya zarar vermeyecek şekilde biraz farklılık olmasına rağmen nakledilen bir rivayetin olmasıdır.
O rivayet ve yukarıdaki rivayetlerden bazıları Şii kaynaklarında da Resul-i Ekrem’den (s.a.a) ve Masum İmamlardan (a.s) gelmiştir. Ehl-i Sünnetin kaynaklarında, Sudey, Kurrate b. Halid, Mücahid vs. gibi kimselerden nakledilen söz konusu rivayet şöyledir: ‘Hüseyin b. Ali şehid olduğunda gök ona ağladı. Göğün ağlaması onda bir kırmızılığın belirmesiydi.’ [17]
Şii Kaynaklarındaki Rivayetler:
Peygamberimizden, ‘Melekler zikir halkalarının yanından geçerler ve onların başının üzerinde dururlar. Onlar ağladığında melekler de ağlar.’ [18] diye buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu rivayette meleklerin hem ağladıkları, hem de orada bulundukları belirtilmiştir.
Bir rivayette İmam Kazım (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Bir mümin öldüğünde melekler ve Allah’a ibadet ettiği her yer ona ağlar.’ [19]
Yukarıda aktarılan rivayetlere dikkat edersek göreceğiz ki:
1- Onlarda yer, gök, duvarlar, melekler ve yaratılmışların ağlaması konularına değinilmiştir.
2- Meleklerin, mücahidlere, gurbette olanlara, müminlere, sahabeye, şehidlere vs. önemli kimselere ağladıkları, müjdeledikleri veya nazil oldukları belirtilmiştir.
Buraya kadar söylenenlere göre, yer, gök, kapı, duvar, melekler vs. ağlamalarından meleklerin ağlama konusu kesin gibi gözükmektedir. Yine meleklerin yukarıda adı geçen önemli kimselere ağlaması veya sevinmesinden ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında gelen göklerin ağlaması meselesinden anlıyoruz ki meleklerin, bütün faziletlere sahip olan İmam Hüseyin’e (a.s) ağlamaları enteresan bir durum değildir.
İmam Hüseyin (a.s), Peygamberimizin torunu, Kisa ashabından biri ve haklarında Tathir ayetinin nazil olduğu Peygamberimizin (s.a.a) Ehl-i Beyt’indendir. [20] Resul-i Ekrem’in (s.a.a) buyurduğu gibi ‘Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.’ [21] Bu özellikler sadece Ehli Beyt’te vardır ve diğer sahabelerin hiç birinde yoktur. Ayrıca İmam Hüseyin de sahabelerden biridir.
İmam’ın Yezidin saltanatının sapmalarına karşı cihad etmesi ve ona biat etmemesi, sonunda da emr-i maruf ve nehy-i münker farzları uğrunda gurbette şehid olması bu tarih yazan İmamın diğer faziletlerindendir. Ömrünün son anına kadar ibadeti terketmemesi de Onun yüce imanı ve takvasının göstergesidir.
Öyleyse meleklerin Saad b. Muaz’ın cenazesine geldikleri gibi Allah’ın emriyle İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretine gelmeleri veya müminlere, vatanlarından uzakta ölen gariplere ve şehid mücahidlere ağladıkları gibi İmam Hüseyin’e de ağlamaları şaşılacak şey midir?
Ayrıca Ehl-i Beyt’ten (a.s) bu hususta gelen rivayetler, melekelerin ağlaması ve mezarını ziyaret etmeleri hakkındaki rivayetler bizim bu meseleye olan imanımızı kat kat artırmaktadır. Sözün uzamaması için bunlara değinmiyor ve başka bir zamana bırakıyoruz.
İlgili dizinler:
-Melekler ve Cinlerin Aşura Gününde İmam Hüseyin’e (a.s) Yardımları, 19950 (Site: 19258)
-Hz. Ali’nin (a.s) Ezeli Olmasının Manası, 17683 (Site: 17360).
- Peygamberimizin Nur Varlığının Adem’den Önce Olması, 4378 (Site: 4814).
[1] -Hakkı, İsmail, Ruhu’l-Beyan, c.2, s.370, Daru’l-Fikr, Beyrut, Bi Ta; Nişaburi, Hasan b. Muhammed, Tefsir-i Garaibu’l-Kur’an ve Regaibu’l-Furkan, c.1, s.470, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1. Baskı, H.K.1416.
[2] -Sa’lebi, Ahmed b. İbrahim, el-Keşf ve’l-Beyan An Tefsiri’l-Kur’an, c.7, s.111, Dar-u İhyai’t-Terasi’l-Arabi, Beyrut, 1.Baskı, HK.1422.
[3] -Daha fazla bilgi için bkz: Terhan, Kasım, İmam Hüseyin’in (a.s) Kişiliğine ve Kıyamına İrfani, Felsefi ve Kelami Bakış; Peygamberin (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) Nurlarının Cisimlerinden Önce Yaratılması, s.25-49.
[4] -a.g.e; İmam Hüseyin’in (a.s) Efsanevi Kişiliği, s.143-155.
[5] -Duhan/29.
[6] -Zemahşeri, Mahmud, el-Keşşaf An Hakaik-i Gavamiz-ut Tenzil, c.4, s.274, Daru’l-Kütübi’l-Arabi, Beyrut, 3.Baskı, HK.1407.
[7] -es-Safuri, Nezehetu’l-Mecalis, c.1, s.207, el-Matbaatu’l-Ezheriyye, Mısır, HK. 1346.
[8] -Suyuti, ed-Dürru’l-Mansur Fi Tefsiri’l-Me’sur, c.1, s.162, Kitaphane-i Ayetullah Maraşi Necefi, Kum, HK.1404.
[9] -Sa’lebi, Ahmed b. İbrahim, a.g.e, c.9, s.188, Daru’l-İhyai’-Terasi’l-Arabi, Beyrut, 1.Baskı, HK.1422.
[10] -a.g.e, c.3, s.206.
[11] -Kurtubi, Muhammed b. İbrahim Şemsuddin, el-Cami’ Li-Ahkami’l-Kur’an, c.16, s.140, İntişarat-ı Nasır Hüsrev, Tahran, 1. Baskı, HŞ. 1364.
[12] -İbn-i Asakir, Ali b. Hasan, Tarih-i Medine-i Dimeşk, c.79, s.353, Dau’l Fikr, Beyrut, HK.1415.
[13] -Zühri, Muhammed b. Saad, el-Tabakatu’l Kubra, c.3, s.205, Dar-u Sadr, Beyrut, 1.Baskı, M.1968.
[14] -Kurtubi, a.g.e, c.7, s.304.
[15] -Al-i İmran/125.
[16] -el-Tabakatu’l Kubra, c.3, s.428, Dar-u Sadr, Beyrut, 1.Baskı, M.1968.
[17] -İbn-i Kesir Dimeşki, İsmail, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, c.7, s.234, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1.Baskı, HK.1419; ed-Dürru’l-Mansur Fi Tefsiri’l-Me’sur, c.4, s.264; el-Cami’ Li-Ahkami’l-Kur’an, c.11, s.220; el-Keşf ve’l-Beyan, c.8, s.353; Ruhu’l-Beyan, c.8, s.413.
[18] -Hür Amuli, Muhammed b. Hasan, Vesail-uş-Şia, c.7, s.231, Müesseset-ü Alu’l-Beyt, Li-İhyai’t-Teras, Kum, 1. Baskı, H.K.1409.
[19] -Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c.1, s.38, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, Tahran, 4. Baskı, H.Ş.1365
[20] -Tefsiru’l-Kur’ani’l Azim, c.6, s.367,
[21] -ed-Dürru’l-Mansur Fi Tefsiri’l-Me’sur, c.4, s.263.