Gelişmiş Arama
Ziyaret
8042
Güncellenme Tarihi: 2010/07/18
Soru Özeti
Amellerle Allah’ın onlar için vadettiği mükafatlar arasında uygunluk gözetilmiş midir?
Soru
Deniliyor ki, filan müstehap namaz veya dua, şehidin, hacca gitmenin, köle azat etmenin vb. sevabına sahiptir. Bunlar Allah’ın adaletiyle bağdaşır mı? Amel ile Allah’ın vereceği mükafatlar arasında uygunluk gözetilmiş midir?
Kısa Cevap

Böyle mükafatları vadetmek ne İlahi adalete aykırıdır, ne de amelle sevap arasındaki uygunluğa; çünkü adaletin manasının, her şeyi kendi uygun olduğu yere koymak olduğunu söylersek, yani amelle sevap arasında uygunluk olması gerekli ise sözünü ettiğiniz yerlerde amelle sevap arasında uygunluk vardır. Zira:

1- Böyle rivayetlerin maksadı bu ibadetlerin (cihad, hac...) önem ve değerine dikkat çekmektir, onların değerini düşürmek değil. Hatta bu rivayetler dolaylı olarak cihad ve haccın önemini ortaya koymakta ve onların diğer ibadetleri değerlendirmek için birer ölçü olduklarını göstermektedir. Nitekim dünya işlerimizde de diyoruz ki: ‘F’lan şey altın gibidir.’

2- Böyle rivayetler, hac, cihad, vs. gibi şer’i görevlerin olmadığı yerlerdedir.

3- Uygunlukta yalnızca nicelik, miktar ve maddi zorluklar ölçü sayılmamalıdır. Niyet, huzu, inançlar ve insanın ilminin amelin karşılığındaki etkisi, amelin maddi zorluk ve azametinden daha fazladır. Dolayısıyla bir amel bu şartları taşırsa hac ve şehadet gibi amellere eşit olabilir.

Ayrıca bazı dua ve ziyaretler bir çok dini öğretileri içinde barındırdığı için inanç bakımından özel bir etkileri vardır. Bu yüzden bu etkinin olmadığı başka amellerden daha değerli olabilirler.

Unutmamak gerekir ki, cihadın olmadığı ve hac döneminin geçtiği zamanlarda genellikle şeytanın ve batıl güçlerin faaliyeti çoğalır ve insan daha çok şehvetlere yönelir. Böyle durumlarda insan şehvetlerine uymak yerine dua, ziyaret ve namazla kalp ve ruha sefa vermek isterse yüksek bir ilim ve ihlasa sahip olması gerekiyor.

Ama adaleti, zulmetmemek, başkalarının hakkını ayaklar altına almamak manasında tutarsak kimsenin hakkının yenmediğini göreceğiz. Çünkü, Allah-u Teala’nın bir amele onun değerinden fazla sevap verdiğini farzedersek bu, başka kulların hakklarının kaybolmasına neden olmaz. Çünkü sevaplar kul hakkettiği için değil, Allah’ın fazlından kaynaklanmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Birkaç noktayı açıklarsak söz konusu sevaplarla onlara ait amellerin uygunluğu ortaya çıkar:

1-İlahi sevaplar kullar hakkettikleri için değildir. Bunlar kulların dünyadaki amellerine göre Allah’ın inayeti ve kendi  kabiliyetlerine göre kazandıklarına karşılık Onun bir lütfudur.[1]

Kulların (Allah onlara vadetmemiş olsaydı) Allah’ın sevabını almak için hiçbir hakları yoktu. Çünkü yaptıkları amellerin tümü Allah’ın verdiği nimetlerinin vesilesiyle olmuştur. Allah, rahmet ve hikmeti üzerine kullarına mükafat vaadinde bulunmuş ve onu yerine getirmeyi kendisine hak bilmiştir. İşte Allah’ın bu sonsuz rahmeti ve kamil hikmetidir ki amellerin karşılığını belirlemektedir, yoksa amellerin zorluğu, kolaylığı, azlık ya da çokluğunun bunda etkisi yoktur. Dolayısıyla nimetlerin azlığı, hatta çokluğu ve Allah tarafından kullar için belirlenen mükafatlar İlahi adalete hiçbir zarar vermez. Çünkü kimsenin hakkı yitmemiştir, aksine kullara haklarından fazlası verilmiştir.

2- Dualar, ziyaretler ve müstehap namazların şartları vardır ve o şartların tümüne uyulursa o zaman bu sevaplara ulaşılabilir. Aşağıda bu şartlardan bazılarına değiniyoruz:

a) Bütün farzlar yerine getirilmelidir. Buna göre vazifesi cihad veya hacca gitmek olan bir kimse onların yerine dua etse, müstehap namaz kılsa sevap kazanmayacağı gibi ilahi azabada uğrayacaktır.

b) Marifet(bilinç), kalp huzuru ve ihlas olmalıdır. Bazı rivayetlerde bu gibi ziyaretlerin için zikredilen sevaplara ulaşmak için bir bilincin olması gerektiği belirtilmiştir.[2] Bir rivayette İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘İnsanlar niyetlerine göre kıyamette haşrolunacaklardır.’[3] Buradan anlıyoruz ki, ilahi sevapların asıl kaynağı amelin zorluğu değildir. Sevap almakta kulun niyet ve inancı, amelin maddi zorluklarından daha etkilidir.

Marifet, kalp huzuru ve ihlası kazanmak ise cihaddan zor olmasada ondan daha kolay değildir. Bu yüzden bir çok kişi görünürde cihad edip, hacca gitmiş olsa da çok az kimse marifet ve ihlasın doruğuna çıkabilmektedir. Bir çok rivayette Şiiler, Masum İmamların (a.s) özelliklede İmam Rıza’nın (a.s) ziyeretine gitmeleri teşvik edimiştir.[4] Böyle rivayetlerden Masumların (a.s) ziyaretlerinin yapılma şekline göre iki tür sevabı olduğu anlaşlmaktadır. Yani ziyarete giden herkese eşit sevap verilecek diye bir şey yoktur. Böyle sevapları anlatmaktan maksat insanların kabiliyetlerini ortaya koymaktır. Yoksa amel edenlere her durumda verilecek sevabı göstermez.

3- Bir çok dua ve ziyaretin temel inançları açıklanmasında ve dini marifetin yayılamasında önemli rolleri vardır. Masum İmamlar (a.s) dua ve ziyaret kalıbında insanlığa çeşitli öğretileri hediye etmişlerdir; zira başka şekilde onları öğretmek mümkün değildi. Bu yüzden onlara önem vermek gerçekte cihad, şehadet kültürü, hac, din ve şeriatın canlı kalmasına neden olacaktır. Bu öğretilerdir ki hacı ve mücahid yetiştirmektedir.

4- Cihadın olmadığı ve hac döneminin geçtiği zamanlarda genellikle şeytanın ve batıl güçlerin faaliyeti çoğalır ve insanın doğası daha çok şehvetlere yönelir. Böyle durumlarda insan şehvetlerine uymak yerine dua, ziyaret ve namazla kalbini, ruhunu nurlandırmak isterse yüksek bir marifet ve ihlasa sahip olması gerekiyor. İşte bu yüzden Allah Resulü (s.a.a) zor bir savaştan dönen ashabına şöyle buyurdu: ‘Küçük cihaddan döndünüz, şimdi önünüzde büyük cihad vardır.’ Ashap ‘Büyük cihad nedir?’ diye sorduklarında: ‘Nefisle cihad!’[5] diye buyurdular.

Masum İmamların (a.s) namaz ve dualar için söyledikleri bunca sevabın nedenlerinden biri bu vesileyle toplumun ruhunu maneviyat ve ruhaniyete götürerek dünya ve ahiretin her türlü alçaklık ve zilletine sebep olan nefsani heveslerin bataklığından kurtarmak olabilir.

Kısacası böyle rivayetlerin maksadı, cihad ve hac gibi ibadetlerin değerini azaltmak değil, bu gibi ibadetlerin değer ve önemine dikkat çekmektir. Hatta bu rivayetler dolaylı olarak cihad ve haccın önemini ve diğer ibadetleri değerlendirmek  için onların birer ölçü olduklarını ortaya koymaktalar. Nitekim dünya işlerimizde de diyoruz ki: ‘Filan şey altın gibidir.’



[1] - Tefsir-i Nümune, c.23, s.361

[2] - Men La Yahduruh-ul Fakih, c.2, s.583

[3] - Tehzib-ul Ahkam, c.6, s.135

[4] - el-Kafi, c.4, s.585

[5] - Vesail-uş Şia, c.15, s.161

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar