Gelişmiş Arama
Ziyaret
9475
Güncellenme Tarihi: 2011/05/31
Soru Özeti
Fikhi açıdan had cezasının uygulanması niçin yargıcın sorumluluğundadır?
Soru
Fikhi açıdan had cezasının uygulanması niçin yargıcın sorumluluğundadır?
Kısa Cevap

Beşeri toplumların örfünde suçluların cezalandırılması, hükümetin sorumluluğundadır ve devlet dışında biri, bunu uygulayamaz. Bu ilke, İslam fıkhı tarafından da teyit edilmiştir. Müslüman fakihler hadlerin uygulamasını İmam’ın (a.s) var olduğu dönemde, Masum İmam’ın (a.s) ve onun tarafından atanan kimseler tarafından uygulanacağına inanırlar. Ancak gaybet döneminde, haddin uygulanması, gerekli tüm şartları üstünde bulunduran velayeti fakihin sorumluluğundadır, zira onlar, imamın naipleridirler. Müslümanlara haddin uygulanmasını emreden ayet ve rivayetler, Müslümanların her birinin haddi uygulamasının caiz olduğu anlamı değil, bilakis Müslüman toplumu kastedilmiştir. Hadlerin İslam hâkimi tarafından uygulanması gerekliliğinin delillerini aşağıdaki konularda özetlemek mümkündür:

1. Masumların (a.s) pratik yaşamları, 2. Rivayetler, 3. Düzenin korunması ve toplumun güvenliği, 4. Müslümanların icması, 5. Konunun uzmanlık alanını içermesi.

Ayrıntılı Cevap

Had; zina edene yüz kırbaç vurulması[1] örneğinde olduğu gibi ölçüsü Kur’an ve sünnette belirlenmiş akıbettir ve böyle bir kimsenin cezasını belirlemek şer’i hâkimin sorumluluğundadır. Had ve kırbaç cezaları, İslam’da kanuna muhalefet eden kimse için kararlaştırılmıştır ve bu cezaların uygulama yargısı, hükümlerin sorumluluğu dâhilindedir. Nitekim diğer hükümetler de ceza kanunlarının uygulanmasında bu rolü ifa eder.

İslam’da had cezasının icra edilmesine pek çok tavsiye edilmiştir. Birçok rivayette “Had, kırk gün (veya kırk gün kırk gece) yağmurdan daha faydalıdır” buyruğu, bunun bir örneğidir. Elbette had cezasının dikkatle ve yakin üzere uygulanmasına tekit edilmiştir.[2] Yargı kararından sonra hadlerin uygulanması ve suçluların cezalandırılması, onların mal ve kendileri üzerinde başkalarının bir tür sulta ve velayetleri vardır. Asıl ve birincil kural, bir şahsın diğer bir şahıs üzerinde sultasının olmamasıdır. Bunun için bir kimse üzerinde böyle bir sulta ve velayetin ispatı, delili ve kuşku götürmez ayet ve rivayetleri gerektirir ve yargı makamına sahip olmanın yanında had cezalarının uygulanmasına da hakları olan yalnızca Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlardır (a.s). Had cezalarının uygulanmasında Peygamberler ve Masum İmamların (a.s) pratik yaşamları da onların böyle bir haklarının olduğuna tanıklık eder. Ancak Masumun (a.s) izni olmaksızın başkası üzerinde sulta hakkına sahip olmanın sübutu şek ve kuşku konusudur ve asıl olan, böyle bir hakkın olmamasıdır, ama onların izniyle bu hak başkalarına taşınabilir, ni tekim yargı velayeti de böyledir. Ancak şu noktaya dikkat edilmesi gerekir ki; apaçık bir iznin olmaması – özel olarak – ve Masum İmama (a.s) ulaşma imkânı olmaması durumunda, ülke düzeni ve toplumun güvenliğinin korunması için böyle bir hak yalnızca tüm şartları üzerinde bulunduran fakih için sabittir.[3]

Hadlerin uygulanmasının Masumlara (a.s) has oluşu konusunda Şey Müfit’in (r.a) söylemi bu anlamı içerir:

“Hadlerin ikamesi, Allah tarafından atanmış İslam hâkimiyle alakalıdır ve bunlar, hidayet kılavuzları ve Ehli Beyt (a.s) imamları ve onların emirliğe ve yargı makamına seçtiği kimselerdir; Masumlar, imkânları olması durumunda bu yetkiyi Şia fakihlerine bırakmamışlardır.”[4]

“Havs b. Gıyas” hadisinde bu konuda şöyle gelmiştir: “Ben, İmam Sadık’a (a.s), kimin hadleri ikame edebileceğini; sultanın mı yoksa yargıcın mı? diye sorduğumda, İmam şöyle buyurdu: Hükümet kimin elindeyse.”[5]

Aynı şekilde “Eş’asiyyat” kitabında İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “İmamın (a.s) varlığına rağmen hüküm (kada/yargı), hadlerin icrası ve Cuma namazının ikamesi meşru değildir”.[6]

Bu hadislerin toplamından hadlerin ve kırbaç cezalarının ilk merhalede Masum İmamlara (a.s) has olduğu anlaşılır.[7]

Daha açık söylersek: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun”.[8] Ve Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin”.[9] Ayetlerinin had cezaları hakkındaki hitabı, genel ve mutlak olsa da; yani toplum fertlerinin tamamının uygulayabileceği anlaşılsa da, ancak kesinlikle ve yakinen ayetler hercümerci gerekli kılacak geneli(umumu istiğrai)  kastetmemiştir. Aksine tüm fertlerin – namaz gibi – bunun uygulanmasıyla sorumlu olmadığını, İslam toplumunun had cezalarını uygulamakla yükümlü olduğunu yani bu işin sorumlusunun icra edebileceğini ve halkında bu konuda İslam hükümetine yardım edip onu desteklemesi gerektiğini kastetmiştir.

İslam hükümeti tarafında hükmün icra edilmesinin delilleri şunlardan ibarettir:

  1. Düzenin korunması: Şer’i hadler, fertlerin tamamının eliyle uygulanırsa ve fertler, kendi belirlemeleri doğrultusunda had cezası uygularsa toplum; hercümerce, güvensizliğe, namusun çiğnenmesine, kan dökülmesine ve başka toplumsal fesatlara duçar olacaktır. Bunun için toplumun güvenliğiyle alakalı bu türden işlerin, hükümet aracılığıyla ve özel fertlerin yoluyla yerine getirilmesi gerekir.
  2. Meselenin uzmanlık isteyen bir konu olması: Suçun ispatı, hükmünün teşhisi ve had cezasının doğru icra edilmesi kolay bir iş olmayıp özellikle söz konusu bu mesele, fertlerin haysiyetleriyle alakalı olması hasebiyle, uzmanlığı gerektirir.
  3. Sire: Resulü Ekrem (s.a.a) zamanında Müslümanların ilmi yöntemleri ve bu dönem sonrası İslam hâkimlerinin de üslubu aşağıdaki şekilde idi: Suçlu ve günahkârların cezalandırılması, İslam hükümetinin ve Veliy-i Emrin veya yargıçların gözetimi altında uygulanıyordu. Fertlerin  doğrudan bu işlere karışma hakları yoktu ve tarih de bunun dışında bir nakilde bulunmamıştır.
  4. Hadisler: Bu konuda masumlardan hadisler gelmiştir ve biz, bunların bazılarını açıkladık.
  5. İcma: Fakihler topluluğunun sözlerinde[10] açıkça bu konuda Müslümanların umumunun icması nakledilmiş olup konu Şia’ya has değildir. Ehli Sünnet âlimleri de bu meselede ittifak etmişlerdir örneğin; “Fıkhu’s-Sünne” kitabının müellifi şöyle der: “Fakihlerin umumunun, hâkim (İslam hâkimi) veya onun tarafından atanan birinin hadleri ikame (ve icra) edebileceği ve fertlerin kendi başlarına amel edemeyecekleri konusunda görüş ittifakı vardır. Tahavi’nin Müslim b. Yesar’dan rivayet ettiğine göre; Allah Resulü’nün (s.a.v) ashabından birisi şöyle diyordu: Zekât, hudut, fey’ ve Cuma namazı, sultanın işidir. Bu şahıs şöyle devam ediyor: Bu konuda hiçbir sahabenin muhalefet ettiğini hatırlamıyordum.”[11]

 


[1] -Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.”Nur, 2.

[2] -Humeyni, Seyit Ruhullah Musevi, Tevzihu’l Mesail (Mahşi-İmam Humeyni), Kum 1424 h. k, Defteri İntişarati İslami, c. 2, s. 815.

[3] -Daha fazla bilgilenmek için bakınız: Meşruiyeti İcrai Velayeti Fakih ve Nazariyeyi İntisab, 9957; Nispeti Velayeti Fakih ba Velayeti Peyamber ve İmaman, 9294(Site: 9467).

[4] -Âmuli, Muhammed Hasan, Vesailü’ş-Şia, Kum 1409 k, Müessesetü Alü’l Beyt, c. 18, s. 338, hadis no: 2.

[5] -Vesailü’ş-Şia c. 18, s. 338, hadis no: 1.

[6] -Muhaddis Nuri, Müstedrekü’l Vesail, Kum 1408 k, Müessesetü Âlü’l Beyt, c. 3, s. 220, hadis no: 1.

[7] -Halhali, Seyit Muhammed Mehdi, El-Hakimiyetü fi’l İslamiye, s. 433.

[8] -Nur, 2.

[9] -Maide, 38.

[10] -Bakınız: Necefi Muhammed Hasan, “Cevahiru’l Kelam”, Beyrut, Bi ta, Daru İhyai’t-Turas, c. 21, s. 386.

[11] -“Fıkhu’s-Sünne”, c. 2, s. 362 nakleden: Halhali, Seyit Muhammed Mehdi, “Hâkimiyet der İslam ya Velayeti Fakih”, Mütercim: Cafer El-Hadi, Kum 1422 k, Defteri İntişarati İslami, Birinci baskı, s. 115-118.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kabirleri ziyaret etmek belirli bir dönemde geçici olarak yasak idi, hangi yılda bu caiz kılındı?
    22055 زیارت قبور و بنای مراقد 2012/05/16
    İslam’ın başlangıcında kısa bir süreliğine men edilmiş ve yasaklanmış olan hususlardan biri de kabirleri ziyaret etmek idi. Bu yasaklamanın değişik delilleri vardır. İslam toplumunun nicel ve nitel olarak gelişip büyümesiyle bu hususa değinmek için uygun bir atmosfer oluştu. Bunun için Hz Peygamber (s.a.a) bir müddet sonra kabirleri ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27822 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • İnsanın kendi zihninde küfür etmesi günah mıdır?
    62670 Teorik Ahlak 2019/09/29
    İnsanın işlediği günahlar bazen zihin dünyamızın dışında dış alemde gerçekleşir. Örneğin: yalan, gıybet, iftira,... bazen ise zihin dünyamızda ve kalbimizde vuku bulur. Örneğin: insanın hakkı gizlemesi, şirk, riya,... insanın iç dünyasında işlediği günahların dışa vuran sonuçları ve etkileri olsada bu etkiler ve sonuçlar günahın kendisi değildir.
  • Eğer birisi oruçluyken eşiyle oynaşır ve bedeni gevşer ama meni gelmez ise görevi nedir? Eğer meni gelirse görevi nedir?
    9933 Cünüpte Şüphe Etmek 2018/12/08
    Meni bedeninizden dışarı çıkmadığı sürece cenabet olmazsınız ve gusül size farz olmaz. Taklit Mercilerin bu konuda fetvaları şöyle: “Eğer meni mecrasından hareket eder ama dışarı çıkmaz ise veya insan dışarı çıkıp çıkmadığından şüphe duyarsa gusül almak vacip olmaz.”[1] Buna göre cenabet olmadığı için orucu ...
  • Hz. Ali’nin (a.s) kaç tane çocuğu vardı? Çocukların ve annelerinin isimleri nedir?
    128911 Masumların Siresi 2011/04/13
    Şeyh Müfid, İrşad adlı eserinde Hz. Ali’nin (a.s) erkek ve kız olmak üzere on yedi çocuğunun olduğunu yazmıştır. O şöyle diyor: ‘Bir kısım Şii alimler diyorlar ki, Fatıma, Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Peygamberin Muhsin adını verdiği çocuğuna düşük yaptı. Onlara göre İmamın (a.s) on sekiz evladı vardı.’
  • Hz. Mehdi'den gelen tevki'lerin doğru olduğuna nasıl güvenebiliriz?
    7512 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/07/26
    Masumlardan bize ulaşan hadisler sözlü ve yazılı olarak iki kısma ayrılır. Masum İmam'ın yazılı olarak sorulara verdiği cevaba tevki' denir. Buna göre tevki'ler yazılı hadisler sınıfına girer. Bu hadislerin Hz. Mehdi'den geldiğini bilmek için izlenen yol diğer hadislerin doğruluğunu belirlemekle ayınıdır. Aslında rical ve diraye ilimleri hadis ve rivayet kaynaklarında ...
  • Kur’an insanları humus ve zekât vermeleri ve farzlarını yerine getirmeleri için neden efsanevi canlılardan korkutmaktadır?
    7310 Eski Kelam İlmi 2010/07/05
    1.     Kur’an-ı Kerim’de insanların efsanevi varlıklardan korkmaları gerektiğine yahut Kur’an’ın onları korkuttuğuna dair bir örnek bile mevcut değildir.2.     Bazı rivayetlerde bazı günahların cezaları (Kur’an ehli olup şarap içenler gibi) hakkında bin ...
  • Kuran’ı anlamakta aklın hata yapmayacağını nasıl iddia edebiliriz?
    3841 Tefsir 2019/12/03
    Eğer insan temelsiz ön kabuller olmadan, ruhsal açıdan selim bir kalple ve insaf üzere Kuran ayetlerini aklıyla tahlil, analiz ederse ve  gerekli tefekkürü yaparsa Kuran’ı anlamakta hataya duçar olmaz.  Elbette Kuran’da bulunan bazı müteşabih ayetlerde gerekli birikime sahip olmayan veyahut hasta ruhlu şahıslar bilinçli veya bilinçsiz bir ...
  • Baba gaipte veya hapiste olsa, anne, baba tarafından dedenin yerine çocuğuna bakabilir mi?
    6764 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/13
    Hz. Ayetullah-ul Uzma Hamanei’nin bürosunun cevabı: Baba ölürse İslami kanunlara göre çocuğun bakımı ve korunması buluğa kadar anneye aittir. Ama baba kaybolursa çocuğun korunma hakkı kaybolmasa da bu durumda annenin de çocuğa bakmasına bir engel yoktur. Hz. Ayetullah-ul ...
  • İtret kelimesinin manası nedir? Ehlibeyt’in bakışında Sakaleyn hadisindeki manası nedir?
    23484 اهل بیت و ذوی القربی 2014/05/18
    İtret sözlükte yakın akrabalar ve zürriyet anlamına gelir. Ama Şia’nın bakışında rivayetlere binaen Allah Resulü'nün (s.a.a) Sakaleyn hadisindeki itretten kastettiği, müminlerin önderi Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) zürriyetinden biri diğerinin ardınca gelen ve en sonuncusu ...

En Çok Okunanlar