Gelişmiş Arama
Ziyaret
9791
Güncellenme Tarihi: 2007/09/18
Soru Özeti
Eğer İslam’ın herhangi bir konusu bizim akli delillerimizle çelişirse ve çaba sarf etmemize rağmen bu çelişki hallolmazsa ne yapmamız gerekir?
Soru
Eğer İslam’ın herhangi bir konusu bizim akli delillerimizle çelişirse ve çaba sarf etmemize rağmen bu çelişki hallolmazsa ne yapmamız gerekir?
Kısa Cevap

Akıl insanların deruni hücceti olup onları kendi kemallerine doğru yönlendirir. Şeriat ise insanları günahların batağından kurtarıp saadete ulaştıran dış hüccettir . Bu esasa göre bu iki kılavuzun çelişmesi mümkün değildir. Hüccet delil ve kılavuz manasındadır. Kılavuz yolu ve hedefi bilene denir. Elbette şu noktada bilinmeli ki bu iki kılavuz bir birlerine ihtiyaç duyarlar. İnsan hedefine ancak bu iki kılavuz arasında tam bir uyum olduğunda ulaşabilir.

Bu durumda akli esaslardan birisi dinle çelişirse; ya o akli delilde mantık kurallarına gerektiği gibi uyulmamıştır veya o konuda bizim dinden yapmış olduğumuz çıkarım yanlıştır.

Ayrıntılı Cevap

İslam ve akılcılık arasında hiçbir çelişki söz konusu değildir. Elbette bazen dini olmayan bir meselenin dinin sınırları içerisine alınması veya akli delilde uyulması gereken mantık kurallarına uyulmaması veya akla özel bir mananın yüklenmesi bizi böyle bir çelişkiyle karşı karşıya getirebilir. Bu konunun etraflıca anlaşılabilmesi için aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekir:

İslam Felsefesi Açısından Akıl ve Akılcılık:

İnsanı seçkin kılan en belirgin özelliklerinden birisi düşünme kabiliyetidir. Düşünme/tefekkür, zihinsel kavramlar üzerinde gerçekleşen ve bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenleri anlamaya yönelik içsel bir faaliyettir. Akli düşünme yöntemi, akli öncüllerden oluşan kıyasa dayalıdır. Akli öncüller ise ya apaçık/bedihi önermelerden oluşurlar veya onlara dönerler. Felsefe-i ula/ilk felsefe, matematik ve felsefi ilimlerdeki bir çok önermeler burhani kıyaslara örneklik teşkil ederler. Akli yöntemle tecrübi yöntem arasındaki fark, akli yöntemin apaçık/bedihi öncüllere dayanması tecrübi yöntemin ise tecrübeye dayalı öncüllere[1] dayanmasından kaynaklanmasıdır. İslam felsefesi; varlığı, Allah’ı ve insanı akli yönteme dayalı olarak tanıtır.

 

Peygamberlerin Yöntemi ve Akli Yöntem

Gerçekte peygamberlerin hak ve hakikate davetteki yöntemiyle insanın doğru mantıka dayalı delillerle elde ettiği neticeler arasında herhangi bir fark yoktur. Tek fark şu ki peygamberler görülmeyen/gaybi âleme yönelir ve vahiy çeşmesinden faydalanırlar. Elbette o yüce insanlar gayb âlemiyle irtibatta olmalarına rağmen halkın seviyesine inmiş ve onların anlayacağı dille onları, herkeste var olan fıtrata yönelmeğe ve mantığa dayalı delillerden faydalanmağa davet etmişlerdir. Dolayısıyla peygamberler insanları basiretsiz ve körü körüne bir takipçiliğe davetten uzaktırlar. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Deki bu benim yolumdur. Ben ve takipçilerim insanları basiret üzere Allaha davet ederiz.”[2]

Bu yüzden; amaç, hazırlayıcı ve yöntem açısından bir olan din ve akılcılık arasında hiçbir ihtilaf söz konusu değildir. Gerçek din insanları, tabiat ötesine akli delillere dayanarak yakin etmeğe çağırır. Akıl ve nakil birbirlerinin bir çizginin devamıdırlar. Hikmet ve felsefe Kur’an ve sünnetin buyurduklarına derin bir bakıştan ibarettir. Din ve felsefe bir hakikatin iki yüzü, bir gerçeğin iki ayrı görüntüsüdürler. Akıl insanların deruni/içsel hücceti olup onları kendi kemallerine doğru yönlendirir. Şeriat ise insanları günahların batağından kurtarıp saadete ulaştıran dışsal hüccettir. İmam Kazım (as)’ın buyurduğu gibi: Allah insanlara iki hüccet vermiştir; zahiri hüccet ve diğeri içsel/batıni hüccet. Görünen hüccet peygamberler ve imamlardır, batıni hüccet ise akıllardır.[3]

Bu esasa göre adı geçen iki hüccetin bir biriyle çelişmesi mümkün değildir. Hüccet delil ve kılavuz anlamındadır. Kılavuz yolu ve hedefi bilen kimseye veya şeye denir. İmam Kazım (as)’ın buyruğu gereği Allah’a ulaşmak için iki kılavuz vardır: Zahiri kılavuz ve batıni kılavuz Elbette bu iki yol gösterici bir birinden ayrı ve bir birinden ihtiyaçsız değildirler. İnsanın hedefine ulaşması bu ikisi arasında tam bir uyumun var olmasına bağlıdır.

Görünen kılavuzlar (peygamberler ve imamlar) akıl ve düşünceye yabancı değildir. Çünkü feyiz vasıtası olan (masum) aynı zamanda kamil akla sahiptir ve Yusuf suresinin yüz sekizinci ayetindeki basiret kelimesi bunu çok güzel izah etmektedir. Resulullah (s.a.a)’in tabiriyle: Aklı olmayanın dini de yoktur. [4] Batini kılavuz ise şeriata muhtaçtır. İmam Hüseyin (as)’ın tabiriyle: Aklın kemali hakka uymasındadır.[5] Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle: Allah haktır[6] ve hak Allah’tandır.[7]

Demek ki Akıl, Hak Teala’ya uymakla kemaline kavuşur ve Hak Teala’ysa peygamberlere tabi olma emrini vermiştir. Kur’an-i Kerim buyuruyor ki: “Allah’a, Resulü’ne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.[8]

Burada mühim olan şu ki bazen dindeki bazı yüce hakikatler Dekart’ın anlayışındaki hesapcı akılla (Dekart’a göre külli akılın bir anlamı yoktur ve onun bütün dikkati hesapçı ve ileriyi düşünen akıl üzerinedir.) ya pragmatik akımdaki akıl anlayışıyla (pragmatik düşüncede faydası olan tek akıl bilimsel sorunlarımızı çözebilen akıldır.) veya Kant’ın teorik akıl anlayışıyla (Kant’a göre teorik akıl sorunları çözmede acizdir ve aklın yargıları bu alanda değerden yoksundur.) çelişmektedir.

Şu bir gerçek ki fedakarlık, şahadet, infak ve görünmeyene/gayba inanma gibi binlerce temel İslami meseleleri hesapçı ve cüz’i akılla anlamak mümkün değildir.Ancak dini gerçeklerin hiç birisi felsefi akılcılıkla tezat ve çelişki içerisinde değildir.

Netice itibarıyla din ve akıl arasında tam bir uyum vardır. İslam’la akli deliller arasında da hiçbir tezat söz konusu olamaz. Çünkü din ve akıl; hedef, yöntem ve var edici yönünden birdirler. Bundan dolayı ne zaman akli bir meseleyle dini bir hakikat uyuşmazsa ya akli delilin öncüllerinde mantık kurallarına uyulmamıştır veya bizim o konuda dinden yapmış olduğumuz çıkarım yanlıştır.

HATIRLATMALAR

a) Akli burhan ilahi delil sayıldığından akli sermayeyle dini metinleri okumaya başlayan kimse hem nakli metinden hem de akli delilden bir çok kutsal ilmi birikim ona nasip olacaktır. .Akli burhanlar aynı muteber nakli deliller gibi ilahi ilhamlardan kaynağını almış ve beşerin zihninde tecelli etmiştir. Bundan dolayı her kim akli sermayeyle kutsal metinleri okur ve bir takım çıkarımlar yaparsa, bu çıkarımlar aynı bir ayeti başka bir ayetin veya rivayetin yardımıyla anlamak gibidir. Bu yüzden bu çıkarımların hiç birisi nakli metinlere yabancı değildir.

Elbette insan eğer eksik istikra, mantıktaki temsil veya safsata çeşitlerinin birisini kullanarak dini metinleri anlamaya çalışırsa mukaddes metinlerin üzerine beşeriyet tozu konacak ve onu kirletecektir.

b) Eğer biri şöyle derse: Dinin genel ve ayrıntılı bütün meseleleri akli delillerle savunulabilir mi?

Cevabı şöyledir: Akıl dini anlamak ve bilmek için lazımdır ancak yeterli değildir. Dini ayrıntılarını akılla savunmak mümkün değildir. İster tabiatta olsun ister şeriatta ayrıntılar aklın sahasına girmezler. Başka bir deyişle ayrıntılar ister bilimsel ister nesnel ister hakiki ve ister itibari olsun akli delilin sahasının dışındadır. Aklın sahasının dışında olan şeylere de akli izahlar getirmek mümkün değildir. Ancak külli ve genel konularda hem tabiatta hem şeriatta akli izahlar getirmek mümkündür.

Daha açık bir ifadeyle akıl birçok meselede kendini aciz gördüğünden vahye muhtaçtır. Aklın sözü şudur ki ben birçok şeyi anlamadığımı biliyorum ve bu konularda vahye ihtiyacım var.

Peygamberliğin genel deliline dayanarak akıl şöyle der: Ben sonsuz ve yüce bir hedefe sahibim ve bu hedefe ulaşmak için uzun bir yolun olduğunu; hedefe rehbersiz ulaşılamayacağını ve bu yolun ilahi önderinin Peygamber (s.a.a) olduğunu biliyorum.

Genel meselelerde ve ayrıntılarda öndere kulak asılmalı ve sözlerinin gereği yapılmalıdır. Bundan dolayı sabah namazı niçin iki rekat ve öğlen namazı dört rekat veya akşam namazı niçin sesli kılınır ve öğle namazı sessiz diye soru sormaz. Aynı şekilde bu balık niçin helal ve ötekisi haram demez. Akıl birçok ayrıntıyı anlamadığından, ben peygambere muhtacım, der. Akıl ayrıntılara karışma iddiasında değildir ve akla böyle bir misyon yüklenirse bunu yüklenmekten ve hedefe ulaştırmaktan aciz kalacaktır.[9]

Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz:

1) Ali ve İlahi Felsefe, Tabatabai, Muhammet Hüseyin

2) Kuranda Tefekkür, Tabatabai, Muhammet Hüseyin

3) Nehcü’l-Belaga’da Teorik ve Pratik Hikmet, Amuli, Abdullah Cevadi

4) Marifet Aynasında Şeriat, Amuli Abdullah Cevadi 199-224

5) İnançlar ve Sorular, Tahrani Mehdi Hadevi 51-58

6) İçtihadın Kelami Kökenleri, Tahrani Mehdi Hadevi 280-283

7) Porsiman Dergisi, 12. sayı Ağustos 2002 Makale: İslam ve Akıl Arasında, Uyum mu Tezat mı? , Rızaniya Hamit Rıza



[1] Misbah yezdi , Amuzeşi felsefe 1/ 101

[2] Yusuf suresi 108

[3] Muntehabı mizanul hikmet , Reyşehri , Muhammet s.358

[4] Aynı, s. 357

[5] Aynı, s. 359

[6] Lokman suresi 30

[7] Ali İmran 60

[8] Nisa, 59

[9] - Cevadi Amuli, Din Şinasi 127-174

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kısaca Hz. Nuh (a.s)’ın kıssasını açıklarmısınız?
    8140 نوح 2019/10/21
     Bazı tarihi nakiller ‘Muteşelh’in oğlu ‘Lemek’in Nuh (a.s)’ın babası olduğunu ve ‘Brakil’in kızı ‘Kaynuş’unda annesi olduğunu yazmaktadır.[1]Ayrıca Hz. Nuh (a.s)’ın Hz. Adem (a.s)’ın vefatından 126 yıl sonra doğmuştur. Böylece Hz. Adem (a.s)’ın dünyaya gelmesinden  1056 yıl sonra doğmuş olmaktadır.[2]
  • Bazı ruhların başka bir bireyin varlığına girmesi mümkün müdür? Aynı şekilde savunma ışınları nedir?
    6421 Teorik İrfan 2012/09/24
    İslam mektebinde hulul ve reenkarnasyon meselesi ahiret, cennet ve cehennemi inkar etmeyi getirmesi nedeniyle reddedilmiştir, ancak ruhların varlığını idrak etmek ve bir tür onlar ile irtibata geçmek her ne kadar tavsiye edilmemişse de imkan dâhilindedir. Aynı şekilde bireyin içinin ıslah edilmesi ve bu tür fenomenlerin ortaya çıkmasının ...
  • Fahişe bir bayanla geçici nikâh yapılabiliniyor mu?
    6596 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/04
    Fahişe bayanlarla geçici veya daimi evlilik haram değildir. Ama farklı delillerden ötürü böyleli bir evlilikten sakınmanız hem dininiz için ve hem de dünyanız için daha hayırlıdır. ...
  • Akli Burhan ile Fıkhi Kıyas arasındaki fark nedir?
    11396 Düzenler 2012/11/01
    Fakihler nezdinde kıyas ıstılahı, mantık ve felsefedeki “temsil” (analoji) ıstılahıyla aynıdır. ” kıyas ve temsilden maksat birinci şeyin hükmünü ikinci bir şeye, iki şeyde nitelik benzerlik olduğundan dolayı sirayet etmektir. Burhan, mantık ilminde “kıyas” türlerinden bir ıstılahtır ki yakini mukaddimelerden (öncül) oluşur ve verdiği netice ...
  • İmam Ali (a.s) zamanında kimler humus toplamakla görevliydi?
    10036 تاريخ بزرگان 2011/11/13
    Müslümanların tamamı, humusun ilahi farzlardan bir tanesi olduğuna inanmış ve bunu herkesin zorunlu olarak kabul etmeleri gerektiğini söylemişlerdir. Bu hükmün, Bedir savaşından sonra bir kanun haline gelerek sürekli uygulanmıştır. Hz. Ali (a.s)’de bu ilahi farzın uygulanmasında Peygamber (s.a.a)’in yanında yer alıp Peygamberle (s.a.a) gerekli işbirliği içinde olan ve Peygamber (s.a.a)’in ...
  • Mübarek Ramazan ayının 21’inde yolculuk yapmanın hükmü nedir?
    4913 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Mübarek ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur, ancak oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.[1] insan yolculuktan dolayı tutamadığı orucunu ramazan ayından sonra tutmalıdır. Bu hükümderamazanın ayının 21’i ile diğer ...
  • Acaba kuranın satırlarına abdestsiz dokunmanın işkâllı var mıdır? Ve sehven dokunulsa hükmü nedir?
    5561 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/18
    Kuran satırlarına dokunmak yani abdesti olmayan bir kimse için bedeninin her hangi bir tarafını kuranın satırlarına dokundurması haramdır. Ama eğer kuranı kerim Farsçaya veya başka herhangi bir dile tercüme edilmişse tercümesine dokunmasının sakıncası yoktur.[1]Hakeza abdesti olmayan bir kimse Allahın ...
  • Bazı Kuran ayetleri, ilahi peygamberlerin masumluğuyla çelişiyor mu?
    16371 Eski Kelam İlmi 2007/11/26
    Yukarıdaki soruya şöyle cevap verilebilir:1. “İsmet” masum olan bir şahısta ruhla özleşmiş ve onu günah, unutkanlık, kötü işler ve hata yapmaktan engelleyen ve koruyan bir sıfattır. Bununla beraber masum olan şahıs mecbur kılınarak iradesi elinden alınmamaktadır.2) Peygamberlerin masum olmalarının sırrı, Allah’a olan aşk, inanç, kâmil bir iman ve ...
  • İmamla halifenin farkı nedir?
    10602 Eski Kelam İlmi 2010/03/07
    İbn-i Haldun gibi bazı Ehl-i Sünnet âlimlerine göre İmamla halife arasında fark yoktur. Onlara göre her ikisi de dinin korunması ve dünya siyasetinde şeriat sahibinden taraf naip olmak demektir.  
  • Malların fiyatını belirlemek İslam yöneticisinin görevlerinden midir?
    5531 Ekonımi Felsefesi 2011/04/12
    İslam'ın iktisadi düzeninde fiyatları arz talep belirler. Ancak çarşı, şer'i olan sabit ve devletin koyduğu değişken hüküm ve kanunlar vasıtasıyla kontrol edilir. Elbette eğer hükümet bazı durumlarda belli bir malın fiyatının belirlenmesinin İslam ve Müslümanların çıkarlarını temin edeceğini teşhis ederse o malın fiyatını belirleyebilir. ...

En Çok Okunanlar