Gelişmiş Arama
Ziyaret
7158
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Şia'nın, bazı İmamlarının imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkaların adaleti hakkındaki görüşü nedir?
Soru
Şia anlayışında Sahabenin işlemiş oldukları cinayet, Hz. Ali'nin velayetini kabul etmeyip Ondan sapıp hilafeti başkalarına vermeleridir. Buna binaen Şia anlayışında Sahabe adil, doğru ve güvenilir kimseler değildir. Burada akla gelen soru şu: Nenden Şialar bazı İmamların imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkalar için de aynı görüşe sahip değildirler? Şialar sahabe hakkında düşündüklerinin aynısını bu fırkalar hakkında da düşünmeleri gerekirken tam tersine bu fırkalara mensup bazı fertleri adil bilirler ve onlardan rivayet kabul ediyorlar. Bu çelişkinin nedeni nedir?
Kısa Cevap

Şialar Müslümanların dini kaynağı olan kuranı kerime ve güvendikleri hadislere dayanarak bütün sahabelerin aynı seviyede olmadığını savunur ve onları üç ayrı grupta değerlendiriyor: Bir grubu köklü ve güçlü bir imana sahip olduğunu, İkinci grubu imanında gevşek ve zayıf, üçüncü grubu ise münafık olduğunu kabul ediyor. Sakife olayında Sakifede toplanan bütün sahabelerin aynı derecede rol üstlenmiş olduklarını ve eşit seviyede tavır takınıp ve davranış sergilediklerini savunmuyor. Sakife'de bulunanlar sahabeden sadece bir kısmıydı. Bir diğer kısmı da kılıcın zoru ve tehdidiyle veya İslam dininin aslını ve varlığını korumak için birinci halifeye biat etti. Buna binaen bütün sahabeler bir safta yer aldıklarını ve aynı derecede olduklarını söyleyerek bir şekilde değerlendirilmemeli.  

Şia'nın bazı büyükleri Fethiye ve Vakifiye fırkalarına mensup kişilerden, güvenilir ve emanete riayet etme gibi hususiyetlere sahip oldukları takdirde rivayet kabul ederler. Ehlisünnetin Peygamber (s.a.a.) ve İmamlardan rivayet ettikleri rivayetleri, aynı şartları gözetleyerek kabul ve emel ettikleri gibi. Bazı âlimlerde ne Fethiye ve Vakifiye fırkalarına mensup kişilerden rivayet kabul eder ne ehlisünnetin hadislerini muteber sayar. Şialardan da sadece Şia oldukları için rivayet kabul etmiyor. Bu âlimler bir rivayeti kabul edip ona amel edebilmesi için o rivayeti nakleden ravi için bazı şartları dikkate almışlar. Rivayet eden kişinin (ravinin) adil veya en azında (imamlar (a.s.) tarafından) övülmüş bir kimsenin olması söz konusu şartlardan birisidir. Ravi için şart koşulmuş bu şartlar nakledilen rivayetler için ihraz edilmediği takdirde nakil edilen rivayeti reddederler. Şia âlimlerinin ravi için dikkate almış oldukları bu durum göz önünde bulundurulduğunda Şiaların amelinde hiçbir çelişkinin söz konusu olmadığı görülecektir.  

Ayrıntılı Cevap

Şia kuranın nurani ayetleri ve bütün Müslümanların itimat ettiği rivayetlere dayanarak Peygamberin Sahabesini iman, pratikte İslami hükümlere bağlı kalma ve Peygambere itaat etme bağlamında aynı derecede ve aynı seviyede olmadığını savunuyor. Zira kuranın ayetlerinden sahabelerin üç kısım olduğu anlaşılmaktadır.

1-   Köklü ve derin imana sahip, özverili ve fedakârlık bağlamında seçkin kimseler. Bu grup hakkında kuranı kerim şöyle buyurmaktadır: "Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir".[1]

2-   Güçlü imana sahip olmayıp tabi tutuldukları imtihanlardan başarılı bir şekilde çıkamayan sahabeler. Savaş alanlarından kaçanlar ve zor şartlara duçar olduklarında Peygamberi (s.a.a) tek başına bırakıp kaçan kimseler. Kuranı kerim bu türden olanları şöyle tarif ediyor: "Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir".[2]

3-   Münafık olan sahabeler. Münafikün süresi ve başka sürelerin birçok ayetlerinde onların eylemleri ve niyetleri kötülenmiştir. Kuranı kerim bu grup hakkında şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir".[3]

Sünni ve Şiaların kaynak kitaplarında da Peygamberin (s.a.a.) vefatından sonra sahabeden büyük bir çoğunluğun dinden çıkıp mürtet oldukları yazılmaktadır. Örneğin: Ebu Hüreyre Peygamberin (s.a.a.) şöyle söylediğini naklediyor: "kıyamet gününde Ashabımdan bir grup bana varacak ki onlar havuzdan uzaklaştırılıyor. Ben Allah'ım! Onlar benim ashaplarımdır diyorum. Allah u Teâlâ şöyle buyuracak: Sen onların senden sonra ne yaptığını bilmiyorsun. Onlar senden sonra geri gerisine döndü ve mürtet oldular".[4]

Dolayısıyla bütün Sahabeler Sahabe oldukları için Allah tarafından övülmüş ve amellerinden Allah razı olmuş anlamına gelmiyor. Yukarıda zikir edilen gruplardan sadece ilk grup Allahın övgülerini hak etmiş ve amelleri Allahın rızasına nail olmuştur. Elbette bu grubun sayısı diğer iki gruba oranla azdır. Bu nedenledir ki, Şia kuranı kerime tabi olarak Sahabelerden bir kısmını adil biliyor bir kısmını fasık ve iman notasında zayıf ve bir diğer kısmını da münafık olduğunu savuniyor.

Sakife’ye gidip orada gerçekleşen olaya iştirak edip hazırda bulunan Müslümanların sayısı çok az idi. Hz. Ali ve Haşim oğullarından hiç kimse orada yoktu. Muhacir ve Ansarlardan da bir kısmı bu toplantıda yoktu. Bu toplantıya iştirak edenlerin hepsi üstlenmiş oldukları rol bakımdan da aynı seviyede değildirler. İkinci halifenin şöyle söylediği nakledilmiştir: "Ebu Bekir'e yapılan biat Müslümanlarla istişare edilmeksizin acele üzere yapıldı. Bu aceleciliğin nedeni de şuydu: Sakifede Ebu Bekir'e biat yapılmamış olsaydı Ensar halifelik makamına birisini seçecekti ki bizde ona ya biat etmek ya muhalefet etmek zorunda kalacaktık. Bu durum da nihayette fesada neden olacaktı".[5] Sakife yöneticileri Seade oğullarını, özellikle Medine halkını, Haşim oğullarını ve Hz. Ali'yı (a.s.) gerçekleşmiş bir işle yüz yüze bıraktılar.

Fethiye fırkası Şia fırkasından olup imam Sadık'tan (a.s.) sonra ve imam Kazımdan önce imam Sadık’ın oğlu Abdullah'ı imam olarak kabul ve onu takip ediyor.

İmam Kazımda tevakkuf edip imam Kazımı beklenen son imam olarak kabul eden fırkaya da "vakıfiye" deniliyor.[6]

Şiaların Fethiye, vakifiye ve diğer fırkalara itimat edip etmediği konusuna gelince şunu hatırlatmamız lazım: Şia'nın büyük şahsiyetleri bir rivayeti kabul edip onu hüccet olarak sunabilmeleri için o rivayeti nakleden kişi için, Müslümanlığı, aklı ve erginliği (buluğ) şart koşmuşlardır. Ama Şia'nın meşhur görüşüne göre ise iman şartı da gereklidir. Meşhurun imandan kast ettikleri maksat on iki İmamı kabul etmektir. Bu şart gereğince ne ehlisünnetten rivayet kabul ediliyor ne Şia'ya mensup olan Fethiye, Tevfikiye ve on iki imamı kabul etmeyen diğer fırkalardan kabul edilmiyor. Yani bu şart gereğince on iki imamı kabul etmeyen hiç kimsenden rivayet kabul görülmüyor. Bu bakımdan söz konusu fırkalar ile ehlisünnetten olan kimseler arasında hiçbir fark söz konusu değildir.[7]

Ama şeyhi Tusi gibi Şia'nın bazı büyük ve saygın âlimleri bir rivayeti kabul edebilmek için ravinin (rivayeti nakleden kimsenin) güvenilir olma şartını yeterli görmüşlerdir. (Bunlar imanı şart koşmamışlardır). Bu nedenledir ki ehlisünnettin bazı şahsiyetlerinden; Gayyasın oğlu Hafs, Sükuni ve başkaları gibi şahsiyetlerin İmamlardan (a.s.) naklettikleri rivayetlere (Şia'nın rivayetleri arasında bunların naklettikleri rivayetlere ters bir rivayet bulunmamak şartıyla) amel ediyorlar. Bu grup Fethiye ve Vakıfıye tarafından nakledilen rivayetler hakkında da şöyle diyor: Onların naklettikleri rivayet aşağıdaki şartlara haiz olursa amel edilebilinir. Şia'nın rivayetleri arasında onların naklettikleri rivayete muhalif rivayetin bulunmaması, Şia’nın büyük şahsiyetleri nakledilen rivayete aykırı eylemde bulunmamaları, ravinin kendisi güvenilir, çalışkan ve emanete riayet eden emanetdar olması. Dolayısıyla Fethiye ve Vakifiyeden olup imamlardan naklettiği rivayet bu şartlara haiz olursa ona amel edilir. Bu nedenle söz konusu olan Şia'nın bu âlimleri Fethiye fırkasına mensup Bukeyr'in oğlu Abdullah ve Vakifiye fırkasına mensup Mihran'ın oğlu Samae kanalıyla bize ulaşılan rivayetleri kabul edip amel ediyor.[8]  

Bu bağlamda kayda değer bir diğer nokta da şudur ki İmamiye Şia'sının âlimleri Şia olan bir kimseden sadece Şia olduğu için rivayet kabul etmiyor. Bilakis Şia âlimleri Şia olan bir kimseden rivayeti kabul etmek için şart koştukları bazı şartlar vardır ve ravinin adil olması onlardan birisidir. Ravide bu şart tespit edilmezse kendisinden nakledilen rivayeti reddederler. Netice itibariyle zikir edilen konulara dikkat edildiğinde Şia'nın amellerinde her hangi bir çelişki söz konusu olmadığını görürsünüz.           



[1] Ahzab; 23.

[2] Tevbe, 38.

[3] Bakara, 8-9.

[4] NİŞABURİ, Müslüm b. Haccac, "sahihi müslüm", Lübnan / Beyrut: daru'l - fikr, c. 3, s. 142, babun fil havd, hadis no: 8.  

[5] a. g. e., c. 4, s. 181; TABARİ, Muhammed b. Carir, "tarihi tabari", Beyrut: mektebet-u hayat, c. 3, s. 201.

[6] SUBHANİ, Cafer, "hadis şinasi", tercüme: Ahmetvend, Kum: nasr, 1382, s. 216.

[7] a. g. e. s. 129.

[8] a. g. e. s. 130.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Bakara suresinin 233. ayet ile Ahkaf suresinin 15. ayeti arasında var olan ihtilafın çözümü nasıl mümkündür?
    91442 Tefsir 2012/06/10
    Eğer süt verme süresini anlatmaktan maksat vacip olan hükmü belirtmek olmuş olsaydı şu işkâl varit olabilirdi. Zira 9 aylık hamilelik ile 24 ay süt vermenin toplamı 30 ay değil 33 ay olacaktı. Oysaki kuranın söylediğine göre ikisi toplam olarak 30 aydır. Bu süre miktarınca süt vermek vacip ...
  • Alim ve fazıl kime denir, aralarındaki fark nedir?
    11415 Teorik Ahlak 2012/03/04
    İlim, cehaletin zıddıdır. İlim sahibi olana alim denir. Ama fazl, bir şeyde fazlalığın olduğunu gösterir ve zıddı eksikliktir. Başkalarına göre bir çeşit fazileti ve üstünlüğü olan kimselere fazıl denir. Buna göre diyebiliriz ki her ilim fazldır, ama her fazl ilim değildir. Mantıktaki ifadesiyle aralarında UmumveHususMutlak (Tam Girişimlilik=İnclusion) vardır. ...
  • Şianın önemli hadis külliyatı hangileridir?
    9683 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/20
    Şii mektebi, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in yani Masum İmamların (a.s) hadislerinin bereketiyle sahih hadis konusunda çok zengindir. Zira Masum İmamlar (a.s) menzilet ve zaman yönünden Peygambere (s.a.a) en yakın kimseler olup, ismet makamına sahiptiler. Hadis kitaplarında Onlardan on binlerce hadis rivayet edilmiştir. Aşağıda Şianın muteber ...
  • Kur’an-ı Kerim’de bir canlının canını almanın günah olduğu belirtilmiştir. O halde İslam neden savaşlar ve insanların canını almayla yayılmıştır?
    8908 Tarih 2012/10/09
    Hz. Peygamberin (s.a.a) hayat tarzını incelediğimizde onun İslam dininin yayılması için gösterdiği birçok teşebbüsün kültürel olduğunu kavrarız. İslami konular uzmanı tarihçiler ve analistler yüce İslam dininin Arap yarımadasında ve sonra da diğer ülkelerde hızlı bir şekilde yayılması hakkında bazı etkenleri dile getirmişlerdir: 1. İslam dininin ...
  • Gençte depresyonun göstergeleri ve tedavi yolu nedir?
    11135 Pratik Ahlak 2011/10/22
    Depresyon, bireylerdeki bir tür davranış veya duygusal bozukluğa denir. Çocuk ve gençliğe yeni adım atmış kimseler, çevrelerindeki birisinin (özellikle anne veya baba) ölmesinden kaynaklanan ruhsal baskı, ailenin anormal ve tabii olmayan tutumu, şiddet, baba veya annenin uyuşturucu bağımlısı olması sebebiyle ailenin güven ve sebattan yoksun olması veya ailevî uyuşmazlıklar ...
  • Allah’ın benzeri kimdir ki O’nun gibi değildir?
    5555 Eski Kelam İlmi 2012/02/18
    Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinin açıkça bildirdiği üzere ve aklın yargısıyla Allah’ın bir benzer ve eşi yoktur[i] ve Arap edebiyatına dikkat edildiği takdirde sizin bu ayet hakkında yaptığınız tercüme doğru değildir. Bu yüzden Allah’ın benzerinin benzerini incelemenin bir anlamı ...
  • Kur’an’da, insanın elde ettiği rızkın helal olmasının yanında tayyip olmasıda istenmiştir. Helal ile tayyibin farkı nedir?
    13900 Kur’anî İlimler 2012/04/03
    Tayyib kelimesi Sihahu’l-Lügat’te[1] temiz şeyler diye mana edilmiştir. İbn-i Manzur bu mananın yanı sıra Tayyib’in daha geniş bir manada kullanıldığını ve çeşitli yerlere uyan manalarının olduğunu söylemektedir. ‘Temiz toprak’ denildiği zaman bitkilerin ekilmesine uygun yer kastedilmektedir. Temiz esinti, şiddeti olmayan, hafiften esen rüzgardır. Temiz ...
  • Kur'an'dan İmam Ali (a.s)'ın imametini ispat eden ayetleri beyan edebilir misiniz?
    16804 Eski Kelam İlmi 2009/10/18
    İmam Ali (a.s)'ın imametini Ehl-i Sünnete ispat etmenin güzel yollarından biri Kur'an'ın ayetleri ve onların açıklamasını yapan Ehl-i sünnet kitaplarında gelen rivayetlere baş vurmaktır.Kur'an-ı Kerim'de bir çok ayet var ki, onların nüzul sebepleri hakkında Resulullah (s.a.a)'den gelen rivayetlerle İmam Ali (a.s)'ın ...
  • Şans ne demektir? Şans denen bir şey var mı?
    26697 Eski Kelam İlmi 2009/10/18
    Baht ve şans halkın arasında sık olarak kullanılan sözcüklerdendir; daha çok edebiyat ve şiirde kullanılan bu sözcüklerin iki manası vardır: 1- Bir olayın nedensiz gerçekleşmesi:Bu görüş felsefede geçersizdir. Her şeyin kendine has bir neden ...
  • Beyin ölümünden sonra organ bağışı hakkında taklit mercilerinin görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
    5393 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/12
    Aşağıdaki cevaplar taklit mercilerinin bürolarından alınmıştır: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Eğer diğer hastaları tedavi etmek için söz konusu hastaların beden organlarından istifade etmek kendilerinin ölümlerini çabuklaştırır ve hayatlarının noktalanmasına neden olursa, caiz değildir. Bu ...

En Çok Okunanlar