Gelişmiş Arama
Ziyaret
8942
Güncellenme Tarihi: 2010/12/04
Soru Özeti
İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
Soru
Takiyyenin nedeni korkudur; korku ise ikiye ayrılır: Birisi, insanın canından korkmasıdır, diğeri ise işkence, eziyet, sıkıntı, hakaret ve saygısızlık görmekten kaynaklanan korkudur.
İmamlar’da (a.s), iki delilden dolayı can korkusu olmaz: Biri sizin dediğinize göre İmamlar (a.s) kendi istek ve izinleriyle ölürlerdi. diğeri ise yine sizin dediğinize göre İmamlar (a.s) kendilerininde ne zaman ve nasıl ölecekleri olmak üzere olmuş ve olacak her şeyi bilirlerdi. Dolayısıyla ölümlerinin gelip çatmasından endişe duymazlardı ki, kendi dinlerinde münafıkça davransın ve müminleri kandırsınlar.
İşkence edilmek, hakaret ve küfüre maruz kalmak gibi korkuya neden olan şeyler ise şüphesiz alimlerin tahammül etmeleri gereken bir şeydir. Peygamberin Ehl-i Beyt’i (a.s), cedlerinin dinini himaye ve yardım etmede, böyle sıkıntılara katlanmada herkesten daha önceliklidirler. Öyleyse neden takiyye ediyorlardı?
Kısa Cevap

Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil.
Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden dolayı, bazende İslam’a gelebilecek zarardan dolayı yapılabilir. Can, mal ve haysiyet için yapılan takiyye bile işkence vs.’den kaçmak için değildir. Çünkü çok önemli bir durumun dışında insanın canını koruyup tehlikeye atmaması birinci kuraldır. Başka bir ifadeyle insanlar ne zaman güçlü bir düşmanla mücadele halinde olsalar takiyye yaparlar. Çünkü takiyye İslam’ın bir buyruğu olmadan önce akıl ve mantığında kabul ettiği bir şeydir. Takiyye insan gücünün ve müminlerin küçük konular ve önemsiz şeyler yüzünden heder olmaması için bir çeşit hesaplı taktiktir. Bu yüzden takiyye İslami rivyetlerde savunma siperine benzetilmiştir. Siperden yalnızca düşmanla savaşılırken insanların korunması için faydalanılır.

İnsanın öleceği zamanı bilmesi onlardan izin alınmasından başka bir şeydir. İmamların (a.s) ilmi ise bazılarına göre ‘istedikleri zaman bilme’ türündendir.    

Ayrıntılı Cevap

Soruya geçmeden önce takiyyenin lügat ve ıstılahi manasına ve onun delillerine işaret edeceğiz. Lügatçılar takiyyeyi şöyle mana ederler: ‘Takiyye, zarardan sakınmak demektir.’ Onun ıstılahi manası ise kendi içinde tersine amel etse bile kendisini sulh ve barış yanlısı göstermek demektir.[1]

Şeyh Müfid, takiyyeyi şöyle tarif eder: ‘Takiyye hakkı gizlemek ve hak akidenin üzerini örtmektir. Yine muhalife karşı din ve dünya zararına neden olacak şeylerde gizlilikte bulunmak ve açığa vurmamaktır.[2]

Takiyye, aslı kitap ve sünnette olan mevzulardandır. Onun hakkında çok tartışmalar olmuştur. Zira takiyye, fıkhi konularda anahtar role sahip olmasının yanı sıra, siyasi ve toplumsal konularda, özellikle İslam dünyasıyla yakından ilgisi vardır. Vahdet, izzet, kudret, İslam’ın şevketi gibi önemli hedeflere onun dışında başka bir yolla ulaşılmaz.  

Takiyye, her ne kadar hükm-ü evveli’ye (birincil hüküme) muhalif olsa da, mükellefin vazifesiyle uyumludur ve hükm-ü saneviye’den (ikincil hükümlerden)’dir. Takiyye halinde vazife değişir ve Allah’ın hükmü takiyyeye göre şekillenir. Bu değişen son vazifeye, ‘ikincil hüküm’ denir ki, takiyyeden dolayı muhalefet birincil hükümün karşısında yer almaktadır. Diğer ikincil hükümler gibi zarar, zorluk, mecburiyet ve ikrahı gidermektedir; bütün bu durumlarda vazife mevcut duruma göre değişmektedir. Müslüman mevcut duruma göre hareket ederse bu yaptığı gerçeğe aykırı olma değil, ona uygunluktur.[3]  

Takiyyenin Kur’an’da meşru olduğunu gösteren ayetlerden birisi, Ammar, babası Yasir ve annesi Sümeyye’nin hakkında nazil olan ayettir. Ammar canını kurtarmak için görünüşte müşriklerin sözüne muvafık söz söylemiş, ama sonra bu işten şiddetle rahatsız olmuştu. Bunun üzerine ayet nazil oldu ve Allah onun bu işinden razı olduğu bildirdi.[4]

Masum İmamların (a.s) ve Ehl-i Beyt mektebinin yetiştidiği kimseler baskı dönemlerinde İslam düşmanlarıyla mücadelede uyguladıkları yöntemlerden biri takiyye veya gizli mücadele idi. Takiyye gerçekte bir çeşit gizliliktir. Onun bazı hedeflerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Müminlerin, fesatçı kimseler tarafından dağılmasını önlemek.

b) Müminlerin faydası az şeyler için harcanmasını önlemek, onları hassas ve belirleyici şartlar için saklamak.
c) Sırların, metotların ve planların düşmanın eline düşmesine engel olmak.

Bu noktaları, takiyye konusundaki rivayetlerinden çıkardık. Bunlar göz önüne alındığında takiyyenin Şii tefekkürünün ve Şii toplumunun korunmasında önemli bir rolü olduğu görülecektir.[5] İmam Bakır (a.s) buyuruyor: ‘Takiyye benim ve babalarımın dinidir; kim takiyye vazifesini yerine getirmezse imanı yoktur.’[6]

İmam Sadık (a.s) ise şöyle buyuruyor: ‘Babam her zaman ‘Hiçbir şey takiyye kadar gözümü aydınlatmaz’ diye buyururdu. Zira takiyye müminin siperi ve onu koruma vesilesidir.’[7]

İmam Sadık (a.s) takiyyeyi ‘müminin siperi’ diye tanımlıyorsa eğer, bundan düşman karşısında daha fazla mücadele etmek için sipere ihtiyaç duyan mücadele halindeki mümini kastetmektedir. Yoksa takiyye köşeye çekilmek ve mücadeleden kaçmak için bir bahane değildir.

İmam Hadi (a.s), Davud adında birine şöyle buyurdu: ‘Eğer, takiyyeyi terkeden namazı terkeden gibidir, dersen doğru söylemişsindir.’

Bir başka rivayette şöyle buyuruyor: ‘İmam Sadık (a.s) ‘Takiyyeyi gerekli görmeyen ve bizi aşağılık kimselerden korumayan bizden değildir.’ diye buyuruyordu.[8]

Benî Abbas’ın baskı döneminde, Masum İmamlar (a.s) eziyet ve baskı altında olmalarına rağmen düşmanla mücadele etmekten asla vazgeçmediler. Tabi bu mücadele ve hareketler, imkanlar dahilinde zalim yöneticiler ve casuslardan gizli bir şekilde oluyordu. Masumların (a.s) bazı alimlere bile takiyye yaptığını söyleyenlerde var. Çünkü onlar fıkıhı alıp değiştiriyor ve kendi fıkhi mektepleri olarak tanıtıyorlardı. Takiyyenin dayanaklarından belkide biri budur. Onlara göre takiyye her zaman korku ve idare etmekten dolayı değildir. Bu sözün delili şudur: İmam Sadık’ın (a.s) zamanında fazla bir baskı ve korku meselesi yoktu. İmam Sadık (a.s) korkmuş olsaydı, Hanefi fıkhının temelini ve mantığını alt üst eden kıyas konusunu böylesine ele almazdı.[9]

Şüphesiz takiyye bazı yerlerde caiz, bazı yerlerde farzdır. Bilgisizlerin zanlarının aksine takiyye bir çeşit insan gücünü korumak, küçük ve önemsiz konularda müminleri heder etmemek için yapılan bir taktiktir.

Bütün dünyada azınlıktaki mücahid ve mücadeleci kimseler, çoğunluktaki zalim despotları yıkmak istediklerinde genellikle gizlilik metodunu uygular, yeraltı örgütü kurar ve gizli planlar yaparlar. Hatta yakalandıklarında örgüt elemanlarının boş yere harcanmaması ve mücadeleyi sürdürebilmeleri için onları korumak amacıyla büyük bir çaba gösterir, gerçekleri gizlerler.

Böyle şartlarda hiçbir akıl, azınlıkta olan mücahidlerin bilerek ve açıktan kendilerini tanıtmalarına, düşmanın onları tesbit edip yoketmesine onay vermez.

Bu yüzden takiyye İslami bir metot olmadan önce, güçlü düşmana karşı mücadele halinde olan ve olmuş bütün insanlar için geçerli, akıl ve mantığa uygun bir metottur.[10]     

Ayrıca şuda bilinen gerçek ki, din ve dinin kanununu koyanın, hakkı ihya etmek ve onu yeniden canlandırmaktan başka bir hedefi yoktur. Çok görülmüştür ki, takiyye etmek, görüntüde düşmanın ve hakkın muhaliflerinin isteği doğrultusunda amel etmek, dinin hayırını ve hayatını öyle kurtarmış ki, takiyye yapmamak öyle kurtarmazdı. Bu inkar edilebilecek bir şey değildir.[11] Ancak unutmamak gerekir ki, bazı yerlerde takiyye etmek şüphesiz haramdır. Mesela takiyye insan gücünün veya mektebin temellerinin korunması yerine yokolmasına neden olursa veyahut büyük bir fesada yol açarsa böyle yerlerde takiyye duvarını yıkmak ve sonucu ne olursa olsun açıktan mücadele vermek gerekir. İmam Hüseyin’in (a.s) yaptığı bu türdendi.

Kısaca belirtmek gerekirse, takiyyenin caiz olduğu hem Kitap’ta ve hem de Sünnet’te açıkca gelmiştir. Akılda bunu tamamen onaylamaktadır. Şimdi sorunuzu incelemeye alalım.

Soruyu sorma şeklinden onun temellerinin zayıf olduğu ve gerçekler üzerine kurulmadığı anlaşılmaktadır, zira:

1- Takiyyenin nedeni korkuyla sınırlanmıştır, oysa bu büyük bir hatadır. Çünkü korku takiyyenin nedenlerinin tümü değil, biridir. İmam Humeyni (r.a) takiyye işlerken şöyle buyuruyor: ‘Takiyye, takiyye eden, takiyye edilen kimse ve takiyye edilen şey arasındaki ilişkilere aittir. Bunlar ve takiyyenin özünden dolayı kısımlara ayrılır: a) Takiyyenin özü açısından ‘korku takiyyesi’, ‘idare etme takiyyesi’, ‘gizlemek takiyyesi’, ‘çekinmek takiyyesi’ vb. gibi kısımları vardır...

2- Soruda korku yalnızca iki kısımla sınırlanmıştır, halbuki korku bu iki kısımla sınırlı değildir. Çünkü korku takiyyesi bazen takiyye edenin ve yakınlarının can, haysiyet veya malına gelecek zarardan dolayı yapılırken, bazen başka müminlere gelebilecek tehlikelere karşı, bazende İslam’a gelebilecek zarardan dolayı yapılmaktadır. Örneğin Müslümanlar arasında çıkacak tefrika korkusu takiyyeye neden olmaktadır.[12]

3- Masum İmamların (a.s) hatta diğer masumların (a.s) ölümden korkmadıkları doğrudur, çünkü Onlar ölümü Allah’la buluşma olarak görür ve sevgiliyle buluşmaktan asla kaçınmazlar. Ama kendi ‘istek ve izinleriyle ölürler’ sözü doğru değildir. Çünkü Allah-u Teala Kur’an’da buyuruyor: ‘Allah, ölüm zamanında, ölenin ruhunu alır, ölmeyecek kişinin de uyuduğu zaman; ölümün mukadder olanın ruhunu, gerçekten de geri vermez, öbürünün ruhunuysa yollar muayyen ve mukadder bir zamana dek.’[13] Allah-u Teala birini öldürmek istediğinde öldüreceği kimse Masum İmam ve Peygamber’de (a.s) olsa kimseden izin almaz. Birinin ölümünden haberdar olması demek ondan izin alınması anlamına gelmez. Ayrıca bazılarına göre Masum İmamların (a.s) ilimleri ‘isterlerse bilirler’ türündendir.[14]

4-Sorunuz diğer bölümünde değindiğiniz ‘hakaretlere, işkencelere ve nihayetinde ölüme maruz kalmak bütün alimlerin ve Masum İmamların (a.s) vazifesidir ve Masumlar (a.s) cedlerinin (s.a.a) dinine yardım edip zoruklara katlanmakta başkalarına göre daha önceliklidirler’, sözüne gelince daha öncede belirttiğimiz gibi birincisi takiyyenin nedeni korku ve zorluklar değildir. İkincisi eğer nedeni korku olsa, korku her zaman insanın kendisi için olmaz, inananların can, mal veya haysiyetlerine gelecek zarardan ötürüde olur. Ve bazende Müslümanların tefrikaya düşmesi gibi İslam dünyasına gelebilecek zaradan dolayı olmuş olabilir. Evet takiyye insanın kendi can, mal veya haysiyetine gelecek zarardan dolayı olabilir. Bu da layık oldukları işkence ve ölümden kaçmak manasında değildir. Zira insanın, önemli durumların dışında canını koruması ve tehlikeye atmaması[15] ilk kuraldır.

Konunun anlaşılması için iki tarihi olayı hatırlatmakta fayda var:

a) İmam Hüseyin (a.s) Mekke’de ölümle tehdit edilince oradan Küfe’ye doğru hareket etti. Halbu ki, Küfe’ye varmadan öldürüleceğini biliyordu. İmam (a.s) Aşura olayında ölümden korkmadığını herkese ispat etti.

b) İmam Sadık’ın (a.s) zamanında Benî Ümeyye’nin saltanat ve nüfuzunun sonucunda Müslümanlar gerçek İslam ve ahkamından uzaklaştığı için Peygamberin (s.a.a) ilmini bilen ve ledunni ilmi olan birinin bir süreliğine, yüce şehadet feyizinden mahrum kalsa da, dinin gerçeklerini anlatması gerekiyordu.

Sonuç şu ki, Peygamberler ve Masum İmamlar (a.s) her yerde Allah’ın istek ve iradesini kendi istek ve iradelerinden önde görmüşlerdir. Allah’ın rızası onların yaşamalarında ise, takiyyeyle canlarını korurlardı, eğer Allah’ın rızası şehadetteyse tam rızalıkla ölümü karşılarlardı.    


[1] -1342. Sorunun (Site:1341) cevabından faydalanılmıştır.

[2] -Şerh-i Akaid-i Saduk, s.246.

[3] -Seyyid Nureddin Şeriatmedar Sebzivari, Makale-i Takiyye, Pasuhgui Be Mesail-i Dini sitesinden.

[4] -‘Canla, gönülle inanmışken ve yüreği, inançla yatışmışken zorla, cebirle, istemediği halde dininden döndüğünü söyleyenden başka inandıktan sonra Allah'ı inkar eden, hatta kafirlikle yüreği genişleyen, hoşlanan kişi yok mu, bu çeşit kişileredir Allah'ın gazabı ve onlara pek büyük bir azap var.’

[5] -Ahmed Turabi, İmam Bakır (a.s): Cilve-i İmamet Der Ufuk-i Daniş, s.128

[6] -Bihar-ul Envar, c.75, s.431.

[7] -Vesail-uş Şia, c.11, hadis:6, Emr-i Maruf babları, 24. Bab.

[8] -a.g.e. hadis:26-27.

[9] -Ahmed Müballiği, Kaveşi Der Mevazii Ferhengi-i İmam Sadık (a.s), hawzah.net sitesi

[10] -Daha fazla bilgi için bkz: Mekarim Şirazi, Tefsir-i Nümune, c.11, s.425

[11] -el-Mizan (Farsça çevirisi), c.3, s.240.

[12] -Mikat-ı Hac, Kış sayısı, h.ş.1378, No:30, hawzah.net sitesinden

[13] -Zümer/42

[14] -Kaybolan çocuğunu sordular ondan

     Ki ey temiz kalpli yaşlı insan

     Gömleğinin kokusunu aldın ondan

     Ama duyamadın Kenan’ın kuyusundan

     Dedi ki, bizim durumumuz şimşeğe benzer.

     Bazen bellidir, bazende gizlidir (Birden çakar ve birden söner).

[15] -Bakara/195

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Şia düşüncesine göre imam nasıl her yerde hazırda bulunuyor?
    6341 Eski Kelam İlmi 2010/11/22
    İmam peygamberin (s.a.a.) yerine geçen halifedir. Peygamberin uhdesinde bulunan (vahiy almak hariç) bütün vazifeler imamın da uhdesindedir. Peygamber (s.a.a.) kendi uhdesinde bulunan vazifeleri yerine getirmek için fiziksel olarak her yerde bulunmasına gerek olmadığı gibi, imam da kendi uhdesinde bulunan teklifleri yerine getirmek için fiziksel olarak her yerde bulunmasına gerek yoktur. ...
  • Kur’an’ın adlarını nedir?
    27212 Kur’anî İlimler 2009/07/11
    Kur’an için birçok isim zikredilmiştir, elbette sadece bunlardan bazıları müslümanlar arasında meşhurdur. Ayrıca Kur’an için zikredilen isimlerden bazıları Kur’an’da, Kur’an’ın ismi değil vasfı olarak gelmiştir. Kur’an’ın isim ve vasıflarını birbirinden ayırmak konusundaki ihtilaf yüzünden Kur’an’ın isim ve vasıflarının sayısı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
  • Nübüvvetin felsefesi ve Peygamberlerin görevleri nelerdir?
    4598 Kelam İmi 2020/08/31
    Hem akli hem de nakli deliller ışığında Peygamberlerin varoluş zarureti kanıtlandıktan sonra görev, yetki ve vazifeleri açıklığa kavuşmalıdır.Özetle Allah Teala insanoğlunun dünyevi ve uhrevi saadete ve kemale ulaşması için peygamberleri insanlara kılavuzluk ve rehberlik etmesi için göndermiştir.Konuyu insanoğlu açısından tahlil edecek ...
  • Sorunun Özeti: Acaba “Ebu Mihnef ve bazı eserlerini ezcümle “Vakatu Taf” kitabını tanıtabilir misiniz?
    7128 Varie 2015/06/18
    Ebu Mihnef Kimdir? Lut b. Yahya b. Said ki Ebu Mihnef ile meşhurdur, imam Sadık’ın (a.s.) değerli ashaplarından birisidir. Şia ve güvenilir bir şahıstır.[1] O birinci asrın ikinci yarısında Şii bir ailede, belki de Küfe’nın en büyük Şii ailelerinden birsinde dünyaya geldi. Dedesi nebiyi ...
  • Masum İmamlar da iktidar savaşına girişirler miydi? Onlar da verasete dayalı iktidar mı istiyorlardı?
    5719 Eski Kelam İlmi 2012/03/04
    Birincisi, İmamların siretine baktığınızda Onların iktidar için savaşım vermediklerini gördüğümüz gibi asla iktidar peşinde olmadıklarını da görmekteyiz. Bazı zamanlar haklarını savundularsa bunun nedeni görevlerini yerine getirmek içindi. İmam Ali’nin (a.s) ‘Beni bırakın ve başkalarının yanına gidin.’ sözü bu iddiaya en güzel delildir. İkincisi, başkalarından daha üstün ...
  • Babam bir spor salonunda çalışıyor. Salonun beyazcamından kendi evimizden şahsi olarak istifade etmenin hükmü nedir?
    5369 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/22
    Halk elinde olan malların ya hakiki yönü ya da hukuksal yönü vardır; yani bunlar ya şahsi mallardır ya da devlete bağlı kurumlara ve özel şirketlere aittir. Başkasının (şahsi veya şahsi olmayan) mallarından izin ve müsaade alınmaksızın istifade etmek kesinlikle caiz değildir ve gasp hükmünü taşımaktadır.
  • Eğer bir kadın zinadan hamile kalır ve çocuğu düşürmediği takdirde büyük bir sıkıntıya girerse, ruh girmeden (dört aylık olmadan) onu düşürmesi caiz midir?
    50300 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/31
    İmam Humeyni ve diğer merciler şöyle demişlerdir: Eğer bir kadın zinadan hamile kalır. Eğer o kadın veya onunla zina eden erkek müslüman iseler o zaman kadının çocuğu düşürmesi caiz değildir.[1] Bu çocuk onun çocuğu sayılır ama miras almaz.
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11457 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120199 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İmam Muhammed Bakır (a.s)‘ın biyografisini beyan eder misiniz?
    3060 Masumların Siresi 2020/01/19

En Çok Okunanlar