Gelişmiş Arama
Ziyaret
18467
Güncellenme Tarihi: 2011/07/14
Soru Özeti
(Kur’an’da belirtilen) Şeytanların taşlanması ne anlama gelmektedir?
Soru
Kur’an-ı Kerim yıldızların yaratılmasının nedenini belirterek bilgilerimizi artırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.” (Mülk, 5). “Biz, en yakın göğü ziynetlerle, yıldızlarla donattık. Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar.” (Saffat, 6-8). Allah, roketler gibi şeytanların aleyhine kullanılması için kandilleri yaratmıştır. Şeytanların taşlanmasının anlamı nedir?
Kısa Cevap

Yüce Allah Kur’an’da hem mülk ve hem de melekût eksenli konuşmuştur. Çünkü mülk ve melekût ancak insan söz konusu olduğunda ayrı anlamlar kazanmaktadır. Aksi takdirde Allah için mülk ve melekût birdir ve bu ikisinin O’nun önünde hiç bir farklılığı yoktur. Bu yüzden es-sema (gök) kelimesi Kur’an’da bazen melekût âlemi ve meleklerin makamı olarak kullanılmış ve bazen de dünya göğü (bize yakın, maddî ve yıldızlarla dolu olan gök) olarak kullanılmıştır. Örnek olarak zikrettiğiniz ayetlerin bir kısmı şeytanların kovulması ve de hakkın ve vahyin korunmasını beyan eden mecazî ifadelerdir. Bu ayetlerde gök maddî anlamda değildir, bilakis (maddî olmayan) meleklerin bulunduğu ve şeytanların ulaşıp yaratılış sırlarını ve gelecekteki olayları anlamak istediği bir makamdır. Melekler de melekûttaki şeytanların tahammül edemeyeceği bir nurla onları oradan uzaklaştırmaktadır. Ama diğer ayetlerde ise gökten maksat dünyadır. Bu ikisi hiçbir şekilde birbiriyle çelişmemektedir ve Kur’an ayetlerinde hiçbir kusur yoktur.

Ayrıntılı Cevap

Kur’an’da değişik ayetlerde gök küreleri, şahaplar ve şeytanlardan söz edilmiştir. Bu cümleden olmak üzere Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik. Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık (şahap) kovalar.”[1] Bu ayetlerin içeriğinin aynısı Saffat ve Cin surelerinde de zikredilmiştir. Soru şudur: Şeytanlar şahaplar vesilesiyle gökten nasıl kovulmaktadır? “Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık (şahap) kovalar” ayeti müfessirlerin tefsirinde çok söz söylediği ayetlerden biridir. Herkes özel bir yol takip etmiş ve belirli bir yorum yapmıştır.[2] Biz burada bu ayetlerin manasının aydınlığa kavuşması için değerli el-Mizan tefsirinde yer alan konulara işaret ediyoruz. Allame Tabatabai şöyle demektedir: “Şeytanların kulak hırsızlığı ve onların şahaplar ile kovulması hakkında müfessirlerin öne sürdüğü açıklamalar yerkürenin göklerini eksene alan ayet ve rivayetlerin zahirinden zihne gelen şeyler esasıncadır; (buna göre) orada meleklerden oluşan bir takım gruplar mevcuttur, bu göklerin her birinin sadece kendisinden girilen bir kapısı vardır, meleklerden bazılarının elinde şahap bulunmakta ve kulak hırsızlığı yapan şeytanları vurmak ve kovmak için beklemektedir! Oysaki bugün bu gibi teorilerin payesiz olduğu ortaya çıkmıştır. Ne böyle gökler, ne bu kapılar ve ne de benzeri şeyler mevcuttur. Burada bir ihtimal olarak söylenecek şey şudur: İlahi kelamdaki bu gibi açıklamalar, duyusal olmayan hakikatlerin aydınlanması için duyusal bir kalıp kullanılarak temsile başvurmak kabilindendir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.”[3] Bu gibi tabirler Kur’an’da çoktur. Arş, kürsü, levha, kitap bu kabildendir. Buna göre meleklerin yeri olan gökten kastedilen şey, bu dünyadan daha üstün ve yüce olan melekût âlemi ve mavera ötesidir. Kulak hırsızlığı için şeytanların göğe yaklaşması ve onlara şahapların fırlatılmasından kastedilen şey de şudur: Onlar yaratılış sırları ve gelecekteki olaylar hakkında bilgi edinmek için meleklerin âlemine yaklaşmak istemektedir, lakin melekler şeytanların üstesinden gelemediği melekûta ait manevî nurlar ile onları kovmaktadır.”[4] Veya kastedilen şudur: “Şeytanlar kendilerini hakka yakınlaştırmakta ve kamuflaj ve hileleriyle onu batıl suretine büründürmeyi veya batıla kamuflaj ve hileyle hak sureti vermeyi istemektedirler. Melekler de onların iplerini pazara çıkarmakta ve herkesin onların kamuflajını anlaması, hakkı hak ve batılı batıl görmesi için apaçık hakkı aşikâr kılmaktadırlar. Yüce Allah’ın şeytanların kulak hırsızlığı yapması ve onların şahapların hedefine maruz kalması kıssasının vahiy melekleri ve vahiy koruyucularının şeytanların müdahalelerinden korunacağını anlatan kısımdan sonra zikredilmesi bir ölçüye dek bizim söylemimizi onaylamaktadır.”[5] Tefsir-i Numune’de de bu hususta şöyle belirtilmektedir:

A. Sema (gök) kelimesi birçok ayette görünen maddî gök manasındadır. Oysaki bazı ayetlerde de kesinlikle manevî gök ve yüce makam manasındadır. Mesela:

1. “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve o ayetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz.”[6] Burada göklerden kastedilen şey temsilen Allah’a yakınlık makamı olabilir.

2. “Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.”[7] Allah’ın örnek sıfatıyla zikrettiği bu temiz ağacın kökü Peygamber (s.a.a), dalı (göğe yükselen dal) Ali (a.s) ve küçük dalları da imamlardır.

Bu gibi ayetlerde gökten maksadın bu görünen gök olmadığı açıktır. Buradan göğün hem maddî ve hem de manevî manada kullanıldığı neticesini almaktayız.

B. Yıldızlar gökte görünen parlak cisimler anlamıyla maddî bir mefhuma ve toplumları aydınlatan bilgin ve şahsiyetlere işaret olarak kullanılma anlamıyla da manevî bir mefhuma sahiptir. Nitekim insanlar çöl ve okyanusların ortasında gece karanlığında yollarını yıldızlar sayesinde ve toplumda da insanlar yaşam ve saadet yolunu bilginler ve bilinçli ve imanlı önderler aracılığıyla bulmaktadırlar. Birçok ayet ve rivayette yıldızlar belirtilen ikinci manaya göre kullanılmıştır. Mesela Ali b. İbrahim’in tefsirinde “O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır”[8] ayetinin altında İmam Bakır’ın (a.s) “yıldızlardan kasıt Peygamberin ailesidir”, sözü nakledilmiştir.[9]

C. İlgili ayetlerin tefsiri hakkında zikredilen değişik rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla şeytanların göklere çıkmasının yasak kılınışı ve yıldızlar vesilesiyle kovulmaları Peygamberin (s.a.a) doğumu sırasında gerçekleşmiştir. Hakeza onların bazılarından da İsa’nın (a.s) doğumu sırasında onların bir ölçüye kadar yasaklandığı ve Peygamberin (a.s) doğumundan sonra ise tamamen yasaklandıkları anlaşılmaktadır.

Belirttiklerimizin bütününden hareketle şöyle denilebilir: “Sema” burada manevî mefhuma işaret etmekte ve temsilen hak, iman ve maneviyat göğü ifade edilmektedir. Şeytanlar her zaman bu alana girmek ve türlü vesveseler ile gerçek mümin ve hak destekçilerinin kalbine sızmak için çalışmaktadırlar. Ama peygamberler ve imamlardan yollarına bağlı bilginlere dek ilahi erler güçlü ilim ve takva nurlarıyla onlara hücum etmekte ve onların bu göğe yakınlaşmasını engellemektedir. Göğe çıkmak ve sırlardan haberdar olmak hususları arasındaki irtibattan bu ayetlerdeki göğün manevî gök (melekut âlemi) olduğu anlaşılmaktadır; zira bu maddî gökte (yeryüzünde de gözlemlenebilen yaratılışın enteresan yönleri dışında) özel bir bilginin olmadığını bilmekteyiz. Şahabın sadece yerküre atmosferinde ortaya çıktığı konusu da dikkate değerdir; zira şahap taş parçalarının yerküre etrafındaki havaya çarpıp alevlenmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Yerküre atmosferinin dışında başka bir yerde şahap yoktur. Elbette yerküre atmosferinin dışında hareket halinde olan taşlar vardır, ama onlara şahap denmemektedir. Sadece yerküre atmosferine girip sıcak olmaları ve alevlenmeleri durumunda ve de insanın gözleri önünde bir ateş çizgisi şeklinde görünmeleri halinde onlara şahap denmektedir. Onlar hareket halinde olan yıldızlar gibi tasavvur edilirler. Yanı sıra bugünkü insanın defalarca bu yerküre atmosferinden dışarı çıktığını, ondan çok ötelere gittiğini ve aya ulaştığını da bilmekteyiz. Bundan dolayı eğer Kur’an-ı Mecid’teki şahaptan kastedilen şey, görünen bu maddî şahap ve maddî gök ise, bu bölgenin bilginler tarafından keşfedildiğini ve burada esrarengiz bir hususun olmadığını söylemek gerekir. Dolayısıyla gökten kastedilen şey hak ve hakikat göğüdür. Şeytanlar bu göklere ulaşmak, kulak hırsızlığı yapmak ve insanları yoldan çıkarmak isteyen vesvesecilerdir. Yıldız ve şahaplar ise kalemlerinin güçlü dalgalarıyla şeytanları geriye püskürten ve kovan ilahî önderler ve bilginlerdir. Elbette Kur’an sonsuz bir denizdir ve gelecekteki bilginlerin bu ayetler hakkında bugün ulaşamadığımız bir takım hakikatlere ulaşması da muhtemeldir.[10] Bu tefsire şöyle bir eleştiri yapılabilir: Bu ayetlerde “es-semau’d-dünya” (dünya göğü) kelimesi kullanılmıştır ve bu tefsirler gökten kastedilenin yıldızlarla dolu bize yakın maddî gök olduğunu açıkça belirtmişlerdir. O halde “es-semau’d-dünya” ile derin bir irtibatı olan ayetin sonunu nasıl manevî gök olarak tefsir edebiliriz? Bu tefsirde çelişik olmak değil midir?

Cevap: Bu eleştiri, bizim Allah’a da insanî ve maddî gözle bakmamız ve bu yüzden insanî kısıtlılıkları gaflette bulunarak O’na da isnat etmemizden kaynaklanmaktadır. Oysaki insanın görme dairesi sınırlı olduğundan ve tüm âlemleri göremediğinden mülk ve melekût âlemleri iki ayrı ve farklı âlem olarak ona yansımaktadır. Hâlbuki Allah için mülk ve melekut birdir. Bu yüzden Kur’an ayetleri hem mülk âlemi ve hem de melekût âlemi hakkında söz söylemektedir. “And olsun ki biz, Dünya semasını (veya en yakın semaı) kandillerle süsledik”[11] diye buyurduğunda “dünya semasından kastedilen bize yakın maddî gök ve mülk âlemidir. Ama devamında “onları şeytanlara atılan taşlar yaptık”[12] diye buyurmasıyla da müfessirlerin görüşüne göre melekût âlemini kastetmiştir.



[1] Hicr, 16-18. وَ حَفِظْناها مِنْ کُلِّ شَیْطانٍ رَجِیمٍ. إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهابٌ مُبِینٌ

[2] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 11, s. 43.

[3] Ankebut, 43, وَ تِلْکَ الْأَمْثالُ نَضْرِبُها لِلنَّاسِ وَ ما یَعْقِلُها إِلَّا الْعالِمُونَ

[4] Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan, c. 17, s. 130 (Saffat suresi ayetlerinin altında).

[5] Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 17, s. 124 ve 125, Defter-i İntişarat-ı İslamî Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum-Kum, çap-ı pencom, 1417 k, tercüme-i el-Mizan, c. 17, s. 187.

[6] A’raf, 40, إِنَّ الَّذِینَ کَذَّبُوا بِآیاتِنا وَ اسْتَکْبَرُوا عَنْها لا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوابُ السَّماءِ "

[7] İbrahim, 24, « أَ لَمْ تَرَ کَیفَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا کَلِمَةً طَیبَةً کَشَجَرَةٍ طَیبَةٍ أَصْلُها ثابِتٌ وَ فَرْعُها فِی السَّماءِ »

[8] En’am, 97.

[9] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 24, s. 77.

[10] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 11, s. 41-51, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye-Tahran, çap-ı evvel, 1374 ş. (özetle).

[11] Mülk, 5.

[12] Mülk, 5. 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar