Gelişmiş Arama
Ziyaret
7247
Güncellenme Tarihi: 2012/04/02
Soru Özeti
Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
Soru
Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
Kısa Cevap

Çeşitli suretlerde “vilayet-i fakih” ve vilayeti fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyetini ispatlayabiliriz. İspatı için önemli olan ayrıntılı cevapta okuyacağınız akli ve nakli delillerdir.

Şia’nın görüşünde velayeti fakihi ispatlayan delillere dikkatle velayeti fakih gaybet döneminde (asri gaybet) vilayeti fakihin vilayeti, imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu gibi, Masum imamların (a.s) velayetinin devamındır. İslam-ı tanıyan, ülke içinde ve ülke dışında gerçekleşen olaylardan haberdar ve toplumu idare etme gücüne sahip olan veliyi fakih velayeti meşru ve bir İslam hükümetinin idare etme sorumluluğunu taşır.  İşte bu veliyi fakih Allah’ın naspettiği veli ve hâkim unvanındadır. Ancak intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesini kabul etmekle birlikte dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki eğer bir toplum için zamana ve mekâna has olmayacak bir şekilde bir kanun koymak istiyorsak o kanunun toplum tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Velayeti fakih nazariyesi de Allah tarafından belirtilmiş olmasına rağmen bundan müstesna değildir. Dolayısıyla uygulamaya geçebilmesi için toplum tarafından kabul görülmesi gerekmektedir.

Ayrıntılı Cevap

Velayeti Fakih’in Uygulamaya Geçmesinin Meşruiyeti:

Fakihin velayetini ve uygulamaya geçmesinin meşruiyetini çeşitli suret ve şekillerde ispatlayabiliriz ki bu ispatlama yöntemi akli ve nakli deliller içermektedir. Şimdi bu deliler aşağıda beyan edilmektedir:

  1. Akli Delil.

Şüphesiz bir açıdan bakıldığında toplumun bir yönetici ve rehbere ihtiyacı vardır. Diğer taraftan hükümet işleri de din çerçevesi dışında değildir; belki dinin dünya unsurları kapsaması bu alanda bir kamil nizam şeklinde sonuncu dinde sunulmuştur. Akıl dinin yönetmeliğe dehalet etmesine karşı hiçbir engel olmadığıyla yetinmiyor bilakis hikmet gereğince bunun zaruri olduğuna ısrar ediyor. Hal böyle olunca şimdi hükümete dini açıdan bakar ve dinin asıl vazifesinin ilahi değerleri, İslamın ideal hedefini ve şer’in hükümlerini korumak olduğunu kabul edersek akıl şuna hüküm eder: bu hükümetin başına ilahi hükümleri bilen ve dini vazifelere tasallutu olan ve hükümeti idare edecek birinin gelmesine gerekmektedir. Eğer toplumun arasında Masum olan bir kimse olursa tabii olarak akıl onun başa geçmesini uygun görür. Ama şimdi böyle bir kimsenin olmadığı için adil ve toplumu idare edebilecek bir fakihlerin bu makama geçmesine hüküm eder.

Başka bir tabirle akıl inançlı ve ideal hedefi olan bir hükümetin başına bu hükümetin ideal hedefini bilen bir kimsenin geçmesine hüküm eder. İlahi kanun ve hükümlerin ayini olan İslam şeri’atinde böyle bir kimseler fakihlere tekabül ediyor.[1]

  1. Nakli Delil:

Fakihin velayetinin ve yürürlüğe geçmesinin meşruiyetinin ispatlanması için birçok rivayete istinat edilmiştir.[2] Burada bir rivayeti zikrederek onunla yetiniyoruz:

  1. Merhum Saduk’un İmam Ali (a.s)’den naklettiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

Allahumme irhem hulafa-i, ellezine ye’tune min badi ve yervune hadisi ve sünneti”.  Yani “Allah’ım benim halifelerime (yerime geçenleri - varislerimi) merhamet et”. Peygamber Efendimizden sizin halifeleriniz kimlerdir diye soruldu? Allah Resulü şöyle buyurdu: “Benden sonra, benim hadis ve sünnetimi nakleden kimselerdir.”

Zikredilen rivayet farklı senetlerle çeşitli kitaplarda nakledilmiştir.[3] Bu hadisin sadır olduğuna itimadımız vardır ve itibarında şüphe yoktur.[4]

Bu hadisin “ Velayeti fakih” konusuna delalet ettiğinin nasıllığını açıklamak için önce iki noktaya değinmemiz gerekmektedir:

  1. Resulü Ekrem (s.a.a) genel anlamda üç temel şana (makama) sahiptir:

Risalet: İlahi ayetleri tebliğ etme ve şer’i hükümleri ulaştırma ve halkın kılavuzluğu.

Yargı: İhtilaflı konularda hüküm verme ve husumeti yok etmek.

Vilayet: İslam toplumunu sevk ve idare etmektir.

  1. “Peygamber Efendimizden (s.a.a) sonra gelen ve onun hadis ve sünnetini nakledenlerden ” kasıt fakihlerdir,  raviler ve muhaddisler değil; zira sadece hadisi nakleden bir ravi naklettiği hadisin Peygamber Efendimizin kendi sünneti ve hadisi olup olmadığını teşhis edemez. O sadece duyduğu lafızları yâda gördüğü amelleri bu lafızların ve amellerin neden sadır olduğunu, muarız ya muhassız yada onun kayıtlandıranını tanımaksızın ve muarız olduğu zaman onu nasıl birleştireceğini bilmeksizin nakleder. Bu konulardan haberdar olan kişi içtihat ve fetva verme makamına ulaşmış birisidir ve yüce fakihlik derecesine nail olmuştur.

Bu iki noktayı göz önünde bulundurduğumuz zaman hadisten elde edilen anlam şöyle olmaktadır: “Fakihler Peygamber Efendimizin (s.a.a) varisleridirler” ve Peygamberimizin (s.a.a) farklı yönleri olup varisleri için özel bir yön belirtmemiştir. Netice itibarı ile fakihler bütün yönleri ile Peygamber Efendimizin (s.a.a) varisleridirler.[5]

Sonuç itibari ile Şia’nın görüşünde fakihlerin velayetini (velayeti fakihin) ispatlayan deliller gereğince fakihlerin velayeti gaybet döneminde Masum imamların (a.s) velayetinin devamıdır, nasıl ki masum imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamı olduğu gibi. Sonuçta İslam toplumunun başında ve ağır idarecilik makamının başında, eğer Masum (a.s) varsa kendisi eğer yoksa fakihler bu sorumluluğu üstlenmeleri inancı hâsıl olmaktadır. Bu görüş, İslam’ın görüşüne göre hükümetin asli vazifesinin toplumda ilahi hüküm ve değerleri genişletmesi noktasının kabul edilmesinin neticesidir ve böyle bir hedefin tahakkuku için karar alma makamının en tepesinde dini tanıyan birinin olmasına ihtiyaç vardır. Elbette şüphesiz bu şahsın ülke dışı durumlarından haberdar olması ve aynı şekilde toplumu idare etme yeteneğine sahip olması gerekmektedir.[6]

Yukarıda belirtilen konular esasınca, gaybet asrında, ülke içi ve dışı konulardan haberdar ve toplumu idare etmeye gücü olan veliyi fakihin velayeti meşru olup, İslam hükümetinin yürütme sorumluluğunu üstlenebilir.

Velayeti Fakih’in İntisabı:

Velayeti fakihin gaybet asrındaki velayeti, Masum imamların (a.s) velayetinin devamıdır, nasıl ki masum imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu gibi ve açıklanan konulara bakıldığında, velayeti fakih, veli ve idareci[7] unvanıyla Allah tarafından naspedilmiştir.  Başka bir tabirle velayeti fakih, vilayet makamına sahip ve İslami toplumların işlerinin idarecisi olmaktadır ve mukaddes şeriat onu bu makama seçmiştir.[8]

İşte bu veliyi fakih Allah’ın naspettiği veli ve hâkim unvanındadır. Ancak intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesini kabul etmekle birlikte dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki eğer bir toplum için zamana ve mekâna has olmayacak bir şekilde bir kanun koymak istiyorsak o kanunun toplum tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Velayeti fakih nazariyesi de Allah tarafından belirtilmiş olmasına rağmen bundan müstesna değildir. Dolayısıyla uygulamaya geçebilmesi için toplum tarafından kabul görülmesi gerekmektedir.[9]

Rehberlik şartlarına sahip olan fakihi seçmek için iki yol vardır:

  1. Direk seçme.
  2. Dolaylı seçme.

Hatta intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesine göre bile her ne kadar fakihin başında bulunduğu hükümetin meşruiyeti Allah ve Masum imamlar (s.a.a) tarafından sağlanılıyor ve meşruiyeti halkın seçimine kaynaklanmamıştır ama halkın rehberi belirtmek noktasında büyük bir rolü vardır. Elbette halkın rolü sadece nizamı işlevli hale getirmek ve rehberin arzularını yerine getirmekle sınırlı değildir. Bilakis dolaysız veya dolaylı olarak “gerekli şartlara haiz olan fakihi” keşif etmek ve toplumun rehberliğini üstlenecek emir sahibi olan kimsenin (veliyi emrin) kim olduğunu reel âlemde tayin etmek ve örneğini bulmak onların işidir. Fakihin kendi mesuliyetini ve vazifelerini yerine getirme imkânını tanıyan yine halktır.[10]

Bu konu hakkında daha geniş bilgi için yazarı Mehdi Hadevi Tahrani olan “Velayet ve Diyanet” kitabının 59. – 64.- 102. ve 107. sayfalarına müracaat edebilirsiniz.

 


[1] Hadevi Tahrani, Mehdi, “Vilayet ve Diyanet”, baskı, 5, Kum:  müessesei ferhengiyi hanei hired, 1389, s. 94 – 95.

[2] A.g.e s. 95 - 102

[3]  Saduk, “Men La Yehduru’l Fakih” c. 4, s: 420, (Babu’n Nevedir, hadis 5919); Saduk, “Kitabu’l Amali”, s: 109, (34. Meclis, hadis 4); Saduk, “Uyun-i Ahbari’r Rıza” c: 2, s: 37, hadis 94; Saduk, “Meaniu’l Ahbar”, c: 2, s: 374, bab 423; El-Hürrü’l Amuli, “Vesailu’ş Şia” c: 18, s. 65 ve 66 (Kitabu’l kada, Ebvabı Sıfatu’l kadi, bab 8, hadis 50 ve 53); Merhum Nuri, “Müstedreku’l Vesail” (Kitabu’l Gaza, Ebvabı Sıfatu’l Gazi, bab 8, hadis 52, 48, 11, 10); Meclisi, “Biharu’l Envar”, c: 20, s: 25, (Kitabu’l ilm, bab 8, hadis 83); Hindi, “Kenzu’l Ummal”, c: 10, s: 229 (Kitabu’l İlm min gısmıl Egval, bab 3, hadis 29209).    

[4] “Velayet ve Diyanet”, s: 96.

[5] Fıkıh literatüründe bu konuya “mütaallakın silinmesinden kaynaklanan itlak” denilmektedir. Daha fazla bilgi için: İmam Humeyni (r.a), “Kitabu’l Bey”, c. 2, s: 468; Hairi, Seyit Kazım, “Esasu’l Hükümetu’l İslamiye”, s. 150; Muntezeri, “Vilayetu’l Fakih”, c: 1, s: 463.

[6] Hadevi Tahrani, Mehdi, “Velayet ve Diyanet”, s: 63 – 64.

[7] A.g.e, s: 102.

[8] A.g.e, s: 111.

[9] A.g.e, s: 107 – 108.

[10] A.g.e, s: 107 – 108.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar