Gelişmiş Arama
Ziyaret
8528
Güncellenme Tarihi: 2010/06/20
Soru Özeti
Nasıl irabın olmamasına rağmen Kur’an tahriften uzak kalmıştır?
Soru
Kur’an’ın kâtipler tarafından yazıldığı dönemde irabın olmayışına dikkat edilecek olunursa Kur’an nasıl tahriften uzak kalmıştır?
Kısa Cevap

Peygamber (s.a.a) döneminde Arapça dilini oluşturan harfler noktalama işaretini ayrıca her hangi nişane ve alametleri de taşımamaktaydı. Doğal olarak Kur’an da bu şekilde yazılmıştı ve iraba sahip değildi. Buna rağmen daha İslam dininin ilk döneminden itibaren Müslümanlar Kur’an’ı Kerim’i hıfz etmiştiler ve konuşma dilleri Arapça olduğundan Kur’an’ı doğru ve sahih okumaktaydılar. Özellikle Müslümanların Kur’an-ı Kerim’e özel bir teveccüh ve ilgileri söz konusu idi. Sonraki dönem Müslümanlar da Kur’an-ı Kerim’i okumayı Peygamberin döneminde yaşamış büyük şahsiyetlerden öğrenmişlerdir.

İslam dininin ortaya çıkışından henüz bir asır geçmemişti ki Arap olmayan milletler Müslüman olmaya başladı ve İslam toplumunda yerlerini aldılar. Doğal olarak bunların Kur’an-ı Kerim’i doğru ve sahih okuya bilmeleri için yazılışta belirli nişane ve alametlere ihtiyaç doğdu. İşte bu yüzden Hz. İmam Ali (a.s)’nin öğrencisi olan İbn-i Esvedi Dueli tarafından Kur’an-ı Kerim irap ve noktalama işaretleriyle Arapça bilmeyen insanlar içinde sahih ve doğru bir şekilde okunabilinir hale getirildi.

Sonuç olarak Araplar anadillerinin Arapça olması dolayısıyla Arap dili ve edebiyatı kanunlarına vakıftılar, İrap ve alametlere ihtiyaçları yoktu. Arap olmayanların Müslüman olmalarıyla birlikte böyle bir ihtiyaç doğdu ve dolayısıyla Kur’an-ı Kerim bu dönemde iraplandırıldı ve muhtemel sorunlar giderilmiş oldu. İşte bu yüzden, bu açıdan Kur’an-ı Kerim’in hiçbir tahrifi söz konusu değildir.

Ayrıntılı Cevap

Hicri takvimin ilk asrının birinci yarısına kadar Kur’an’ı kıraat etmenin tek yolu işitsel öğretimdi. Kariler ve hafızlar Kur’an’ı kıraat etmeyi kendilerinden önceki karilerden işiterek öğrenmişlerdi. Yani öğretim sistemi sineden sineye idi. Bu karilerin silsileleri de sahabilerden olan İslam dininin ilk karilerine ve Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Ali’ye (a.s) dayanmakta idi. Bu süre zarfında birçok büyük kari yetiştirildi ve bu karilerin kendileri Kur’an’ın sahih bir şekilde kıraat edilmesini sağladılar.

Birinci asrın ikinci yarısının başlarında Arap diline aşina olmayan Müslümanlar İslam toplumuna katılmaya başladılar. İşte bu dönemden itibaren Kur’an-ı Kerim’deki kelimelerin doğru kırat edilebilmesi için bazı nişane ve alametlere ihtiyaç duyuldu. Aşağı yukarı aynı zaman diliminde Hz. İmam Ali’nin (a.s) öğrencilerinden olan Ebul Esved Dueli Kur’an’ın iraplandırlılması işini üstlendi. Bu işi çok dikkatli bir şekilde yerine getirdi. Ebul Esved, Kur’an’ın kıraatinde uzman olmakla birlikte Arap dili ve edebiyatında gerekli bilgi ve birikime sahipti. Kendisi ayrıca Hz. Ali’nin (a.s) yol göstericiliğinde Nahıv (cümle bilgisi) ilminin de kurucusudur. [1] Ayrıca onun bu işi diğer kari ve hafızların bilgisi dışında gerçekleşmemekteydi. Her türlü muhtemel hatanın önünü alacak bir çalışma idi. Ebul Evsed’in Kur’an’ı iraplandırması Arap diline aşina olmayanların sahih ve fasih bir kıraat gerçekleştirmelerine vesilesi olmanın yanı sıra kariler ve hafızlar kendi öğretim metotları olan işitsel öğretimle Kur’an’ın kıraatini gerçekleştirmeye devam etmekteydiler. Bu yüzden İslam tarihinde büyük karilerin her birinin kendi kıraatlerini senetle İslam âleminin ilk karilerine ulaştırdığını görmekteyiz. Bu senetler ya Hz. Muhammed’e (s.a.a) yâ da Hz. Ali’ye (a.s) ulaşmaktadır. Elbette bu senetlerin bazıları itibar yönünden daha güçlüdür. Örneğin Hafs’ın Asım’dan olan rivayeti ki İslam aleminin genelinde yaygın olan ve senedi Şia karilerden oluşan bir kıraatidir.

Daha sonraki iraplandırmaların her biri bu sahih kıraatlerle tatbik ettirilmekte idi. Günümüzde bu iraplandırma işi kemale erip; sükûn, mad, şedde gibi alametlerde eklenmiştir.[2]

Halk arasında var olan meşhur kıraatler sineden sineye geçmiş ve Ehlibeyt (a.s) tarafından onaylanmıştır. İmam Cafer (a.s) bir rivayette şöyle buyuruyor ashabından birine: Halk nasıl okuyorsa sen de öyle oku. Rivayet şöyle “Salim Ebu Selemeh diyor: Birisi Kur’an’dan bazı harfleri  halkın okuduğu kıraatten farklı İmam Ca’fer Sadık’a okuduğunu gördüm . İmam Sadık (a.s) ona şöyle buyurdu: Bu kıraatten uzak dur, insanlar nasıl okuyorsa sen de öyle oku.”[3]

Buna göre Kur’an-ı Kerim’in metni sineden sineye, elden ele, nesilden nesle aktarılmıştır. Tarihin her zaman diliminde kariler ve hafızlar, Müslümanlar arasında şanlı ve izzetli yerlerini almışlardır. Kur’an Peygamber’in kendi buyurduğu metin ve kıraat üzere İslam âleminde varlığını sürdürmüştür. Arap dilinde lehçelerin bulunuşu, kitabetin ilk hatla yazılmış olması, o dönemde irabın ve noktalama işaretlerinin olmayışı, bazı karilerin bazı kelimeleri okumada farklı kıratlarının oluşmasına sebep olsa da Kur’an’ın yaygın olan kıraatinde en küçük bir eksiklik doğurmamış. (Ayrıca bu manayı etkilemeyen sadece kelimelerin edasında az bir farkın olduğu ifade ettiğinde bir değişiklik ve tahrif sayılmaz) Bazı karilerin şahsi ve nadir olan kıraat hataları da İslam âleminde itina edilecek bir konuma sahip değildir. Rivayette geçen “halkın okuduğu gibi oku” sözüne de itina edilecek olunursa insanlarda meşhur olan Asımın kıraatidir. Var olan Kur’an’ların da Asımın kıraatiyle mutabık oluşu buna en büyük delildir.[4]

Elbette şunu bilmekte fayda var: hattatlar ve güzel yazı ile Kur’an-ı yazanlar dördüncü yüzyılın başına kadar Küfe hattı ile Kur’an’ı yazmaktaydılar. Ama beşinci yüz yılın başında Nash hattı, Küfe hattının yerine geçmiştir. Bu hat günümüzde var olan bütün noktalama ve nişaneleri içermekteydi.[5] İşte bu yüzden Kur’an’ın bu acıdan hiçbir tahrifi söz konusu olamaz.

Daha fazla bilgi için: Bk Kur’anın tahriften uzak oluşu, 486ıncı soru.


[1]Dairetu’l Mearifi Bozorg-i İslam, c: 5, s: 182-190,Medhel-i Ebu’l-Esved; Ulum-iKur’ani, Muhammet Hadi Marifet, s: 172-173, Muessise-i Ettemhid.

[2] Ulumi Kur’ani, s: 174-175.

[3] Reviş Şinasıyi Tefsir-i Kur’an,Ali Ekber Babayi, s: 72.

[4] Aynı kitaptan, s: 75-76, Ulum-i Kur’ani, Muhammet Hadi Marifet, s: 246-247,

[5] Tarih-i Kur’an-ı Kerim, Muhammet Bagır Hucceti, s: 484-485, Ulum-i Kur’ani, Ayetullah Marifet, s: 173.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar