Gelişmiş Arama
Ziyaret
14024
Güncellenme Tarihi: 2012/02/04
Soru Özeti
Ahlâkın spordaki yeri nedir?
Soru
Ahlâkın spordaki yeri nedir?
Kısa Cevap

Kâmil ve evrensel bir din olan İslam, insana her yönden saadetli bir yaşamı temin etmekte, dünya ve ahiret saadetine götürecek bütün yolları göstermektedir. İslam beden sağlığına da önem verdiğinden doğal olarak insan sağlığına faydalı olan sporları onaylamaktadır.

Genel ahlâkta söz konusu olupta sporda da uygulanacak her şey uygulanmalıdır.

Nefs-i Emmare’yle cihad etmek, affetmek, mertçe rekabet vs. bir sporcunun uyması gereken ahlâki vazife ve faziletlerden birkaçıdır.

Ayrıntılı Cevap

İnsan ruh ve beden sağlığına her zaman önem vermiştir. Kamil ve evrensel bir din olan İslam, insana her yönden saadetli bir yaşamı temin ettiği, dünya ve ahiret saadetine götürecek bütün yolları gösterdiği, sağlığın değerine vurgu yapıp temizliğe önem verdiği için doğal olarak insan sağlığını koruyan sporları da onaylamaktadır.

Sporun günümüz dünyası insanlarının tümünün yaşamında önemli rolü vardır. Milyonlarca insan sporla uğraşmakta, onların kaç katıda izleyici ve taraftarlık yapmaktadır. Spor, yeri geldiğinde milli ve toplumsal birliği de sağlarken, sporda görülen fazilet ve rezaletler, bir topluma hakim olan fazilet ve rezaletlerinde göstergesi olabilmektedir.[1]

Spor ahlâkı, uygulamalı ahlâki konulardan biri olup çeşitli mesleklerde, teknolojide, yönetimde vb. gibi ahlâki kararlar, ahlaki olaylar, davranışlar ve siyasi tutumlar için bir ölçümdür.[2]

Kimilerine göre spor, eğlence, yarışma, kişisel neşe, atletik olma ve hüner sahibi veya bu hedeflere benzer bir takım genel kanunları olan  normal bedensel faaliyet veya maharetlerdir. Burada spor, hedefine göre tarif edilmiştir.

Spor ahlâkında söz konusu olan önemli konulardan bazıları şunlardır: Sporda değerleri gözetmek, mertlik, rekabet, iş birliği, insaf, hile yapmamak, doping kullanmamak, saygılı taraftar ve izleyici olmak, sporcuyla öğretmeni arasında ahlâk ilişkisi korumak vs.[3]

İnsanın kendisi amel edemese bile her insanın karşısında tevazu ettiği ahlâki hareketlerin değeri, maddi değerlerden daha üstündür. Bu yüzden genel ahlâkta söz konusu olupta sporda da uygulanacak her şey uygulanmalıdır.

Başka bir ifadeyle bir sporcu, bedeninin yanı sıra ruhunada önem vermelidir. Zira bedenle ruh arasında yakın bir ilişki vardır. Bu yüzden İslam, bedenin geliştirilip eğitilmesine önem vermenin yanı sıra ruhada önem vermiş, onun eğitilip geliştirilmesi için birçok tavsiyelerde bulunmuştur. Namaz, oruç, dua vs. bu tavsiyelerdendir. Yalnızca bedene önem vermek insani bir değeri olmayıp, insanı hayvaniyetten çıkarmaz.

İmam Humeyni (r.a), bu iki asıl temele dayanarak sporcularla görüştüğü zaman onlara şöyle buyurdu: ‘Sporcular, bedensel egzersizler gibi ruhsal egzersizlerde yapmalıdır. Eskiden beri İranlı sporcular Allah’ı ve Ali’yi anarlardı ve bu onları seçkin yapardı.’[4]

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Bütün sporcular ve spor kuruluşları ahlâki vaziflerini öğrenmeli ve kendi spor dallarına uygun olarak onları uygulamalıdır. Zira bir spor kuruluşunun tüzüğü ve ahlâk kuralları olmazsa sporcu da vazifelerini bilemeyecek dolayısıyla spor ahlâkıyla ahlâklanmayacaktır.

Bu yazıda bir sporcunun kendi spor dalında sahip olması gereken ahlâki vazife ve faziletlerden birkaçına işaret edeceğiz:

a) Nefs-i Emmare’yle Cihat: Yani, insanı günaha götüren şeytani heva ve heveslerle mücadele etmek. Bir sporcu -diğer insanlar gibi- şeytani isteklerle mücadele etmeli ve onlara galip gelmelidir.

Aşağıda Masumlardan (a.s) bu konuda rivayet edilen birçok hadisten bazılarını örnek olarak getiryoruz:

1- Resulullah (s.a.a) buyuruyor: ‘Güçlü insan, güreşte rakibini yenen kimse değildir. Güçlü insan, gazaplandığında nefsine hakim olan kimsedir.’[5]

2- Allah Resulü (s.a.a), bir grubun yanından geçiyordu. Onların içinde halkın ‘halter kahramanı’ diye adlandırdığı güçlü ve kuvvetli biri ağır bir taşı yerinden kaldırıyordu ve herkes onun bu işine hayrandı. Allah Resulü (s.a.a) ‘Neden burada toplandınız?’ diye sorduğunda onun ağır taşı yerinden kaldıran bir kahraman olduğunu arzettiler. Allah Resulü (s.a.a) onlar şöyle buyurdu: ‘Size en güçlü insanın kim olduğunu söyleyeyim mi? En güçlü insan kendisine hakaret edildiğinde ona tahammül eden, asi nefsine ve intikam hissine galip gelen, şeytanına ve hakaret edenin şeytanına üstün gelen kimsedir.’[6]

3- İmam Ali (a.s) buyuruyor: ‘Nefsinin hevası düşmanlarının en büyüğüdür! Ona galip gelmek için uğraş. Yoksa helak olursun.’[7]

4- İmam Musa Kazım (a.s) buyuruyor: Resul-i Ekrem bir savaştan dönenlere şöyle buyurdu: ‘Küçük cihadı yerine getirenler rahmet içinde olsunlar. Şimdi (onların) büyük cihadları başlamıştır.’ Kendilerinden ‘Ya Resulullah! Büyük cihad nedir?’ diye sorduklarında ‘Nefisle cihaddır:’ diye buyurdular.[8]

b) Affetmek: Bir sporcu, affetme ruhuna sahip olmalıdır. Gücünün ve kudretinin zirvesinde olup rakibini yendiğinde onun kalbini kırmamalı, intikam ve darbe vurma peşinde olmamalıdır. Galibiyetinin şükrünü affederek yerine getirmelidir.

İmam Ali (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor: ‘Öfkeni yen, güçlü olduğun zaman (cezalandırmaktan) vazgeç, kızdığında sabırlı ol ve kendine hakim olarak (intikam almaktan) uzak dur ki sevap alasın ve akıbetin (iyi) olsun.’[9]

3- Kibirlenememek: Sporcu ne kadar başarılı olursa olsun, gücüne ve makamına dayanarak mağrur olmamalı ve başkalarına karşı böbürlenmemelidir. Bütün güç ve kudretin Allah Teala’dan geldiğini bilmelidir. İşte bu yüzden namazda ‘Bihavlillahi ve Kuvvetihi Ekumu ve Ek’ud’ (Allah’ın gücü ve kuvvetiyle kalkıyoruz ve oturuyoruz.’ diyoruz.

İmam Hüseyin (a.s), Yezid’in ordusuna ‘La Havle ve La Kuvvete İlla Billah’[10] diyerek saldırıyordu. Allah Teala’da bu meseleyi Kur’an’da ‘Kuvvet bütünüyle Allah’ındır...’[11] şeklinde beyan etmiştir.

Sporcuların kendi güç ve kuvvetlerine dayanarak mağrur olmalarının ve Allah’tan gafil olmanın herhangi mantıklı yönü yoktur. Allah vergisi bu gücü yanlış yollarda kullanmamalıdır.

Gururun akıbeti yenilgidir. Rakibini hafife alan ve temkinli olmayı ihmal eden mağrur ve kibirli kimse sonuç olarak yenilgiye uğrar. Nitekim İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Cesur insanın afeti, uzak görüşlü olmamasıdır.’[12] Yine ‘Güç ve kuvvet sahibinin afeti, düşmanını zayıf saymasıdır.’[13] diye buyurmaktadır.

4- Sağlıklı ve Mertçe Rekabet: Bazı sporların özelliği ‘rekabet’ etmektir. Ahlâki konularda iki kişi arasında rekabet etmenin önemli bir yeri vardır. Böyle rekabetlerde bedensel ve ruhsal hünerler, yetenekler ve uyumlar bir araya getirilir, sporcunun bedensel ve ruhsal gelişimi sağlanır.

İdeal spor şekli, dostlukla sonuçlanacak rekabeti ortaya koyar. Sporcu rakibine yalnızca bir dost olarak bakarsa, onu ezme ve düşmanlık kastı yoksa, onu da kendisi gibi güçlü ve faziletli görürse bu rekabet dostlukla sonuçlanır. Artık neye mal olursa olsun hatta hile ile dahi kazanmak düşüncesi olmaz.

 



[1] -Bir Grup Yazar: Uygulamalı Ahlâk, s.429, Pejuheşgah-ı Ulum ve Ferheng-i İslami, 2. Baskı, HŞ.1388

[2] -a.g.e. s.23

[3] -a.g.e. s.80 ve 417-420

[4] -Sahife-i İmam, c.18, s.151.

[5] -Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c.74, s.153, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, H.K.1404; Harrani, Hasan b. Şu’be, Tuhefu’l-Ukul, s.47, İntişarat-ı Camiu’l-Müderrisin, Kum, HK.1404; Ebi Faris, Verram, Mecmuat-ı Verram, c.1, s.122, İntişarat-ı Mektebetu’l-Fakih, Kum.   

[6] -Mecmuat-ı Verram, c.2, s.10.

[7] -Temimi Amedi, Abdulvahid b. Muhammed, Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, s.306, İntişarat-ı Defter-i Tebliğat-ı İslami, Kum, HŞ.1366

[8] - Amuli, Şeyh Hür, Vesail-uş Şia, c.15, s.161, Müesseset-ü Alu’l-Beyt, Kum, H.K.1409

[9] -Nehcü’l Belağa, s.459, İntişarat-ı Daru’l-Hicret, Kum.

[10] -Seyyid b. Tavus, el-Luhuf Ala Katli’t-Tufuf, s.119,Neşr-i Cihan, Tahran, 1. Baskı, HŞ.1348.

[11] -Bakara/165

[12] -Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, s.259

[13] -a.g.e. s.347.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Sevgi ve muhabbetin önemi ve sınırları nedir?
    2672 Hadis 2020/01/19
  • İnsanlar yaratılırken (dünyaya gelip gelmemede) seçme hakları olmuş mudur? Nasıl?
    25835 Eski Kelam İlmi 2012/11/17
    İnsan kendi yaratılışında mecburdur ve dünyaya gelmede hiçbir rolü ve etkisi bulunmaz. Lakin yaratıldıktan sonra özgür ve irade sahibidir. Elbette insanın mutlak şekilde irade sahibi olduğuna inanan Mutezile mütekellimlerinin bakışı ve insanın fiil ve amellerinde bile mecbur olduğuna inanan Eşa’ire mütekellimlerinin bakışının tersine İmamiye Şiiliği insanın yaratıldıktan ...
  • Bir amelin mustehap oluşunda ölçü nedir?
    6929 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/19
    Teklifi hükümler beş tanedir: Farz, haram, mustehap, mekruh ve mubah. Bu kısımlar her işin gerçek manada maslahat veya zararıyla ilişkilidir. Yani bir işi yapmak veya terk etmekte olan maslahat veya zararın azlık veya çokluk derecesi o işin hükmünü belirler. Açıktır ki işlerdeki maslahat derecesini bilmek genelde insan için mümkün olmadığına ...
  • Acaba Allah’tan başka kimse gayb ilminden haberdar olabilir mi?
    13130 Eski Kelam İlmi 2009/05/13
    Gayb, bir şeyin duyu organlarına ve idraka gizli olması ve şahadet de aşikâr olması anlamına gelmektedir. Bir şeyin bir kimse için gayb ve bir başka kimse için de aşikâr olması mümkündür. Bu konu o kimsenin varlığının sınırına bağlıdır. Ama Allah’tan başka diğer bütün varlıkların kapsamlarının sınırlı olmasını ve sadece Allah’ın ...
  • İslam dini tüketüm için hangi olguyu sunmaktadır?
    3410 اسراف و تبذیر 2019/10/09
  • Bazı ruhların başka bir bireyin varlığına girmesi mümkün müdür? Aynı şekilde savunma ışınları nedir?
    6794 Teorik İrfan 2012/09/24
    İslam mektebinde hulul ve reenkarnasyon meselesi ahiret, cennet ve cehennemi inkar etmeyi getirmesi nedeniyle reddedilmiştir, ancak ruhların varlığını idrak etmek ve bir tür onlar ile irtibata geçmek her ne kadar tavsiye edilmemişse de imkan dâhilindedir. Aynı şekilde bireyin içinin ıslah edilmesi ve bu tür fenomenlerin ortaya çıkmasının ...
  • Ehli kitabı öldürmekle irtibatlı olan tevbe suresinin 29. ayetini nasıl tefsir ediliyor?
    6105 Tefsir 2015/04/19
    kuranı kerimedeki ayet şöyledir: “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın”.[1] Ayeti kerimede savaş anlamını veren “katilu” kelimesi öldürmek ...
  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    16609 Pratik İrfan 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • arapça dilinin en kamil dil olduğuna dair delil var mıdır?
    7675 Kur’anî İlimler 2011/03/01
    Arapça dilinin kuran dili olarak seçilmesi elbette ki bu dilin değerli ve şerefli olmasına neden olamuştur. Ancak arapça dilinin kamilliği kuranın kamil olduğ için değildir. Lügat ve kavramdaki genişliği, dilsel sisteminin mühkemliği, türlü tabirlere haiz olması, irabı (kelimenin cümledeki farklı konumlarını belirtilmesi içun son harfının üzerindeki ...
  • Vahdeti vücuttan kastedilen nedir?
    10897 İslam Felsefesi 2010/03/03
    Arif ve hakimler, vahdeti vücutla varlık aleminin bütününün Allah olduğunu kastetmezler; zira bütünün gerçek bir varlığı ve birliği yoktur, aynı şekilde vahdeti vücut, Allah ile varlıkların birlikteliği anlamında da değildir, nasıl ki tecafiden / gayri ve ayrılıktan maksat bir makamdan diğer bir makama bürünmek değildir; belki vahdeti ...

En Çok Okunanlar