Gelişmiş Arama
Ziyaret
19052
Güncellenme Tarihi: 2008/10/12
Soru Özeti
Miktat b. Esved hakkında bilgi sahibi olmak istiyordum, acaba onun biyografisi ve hayatı hakkında bilgi bana göndere bilir misiniz?
Soru
eğer mümkünse Miktat b. Esved hakkında tam bir bilgi verirseniz sevinirim, zira bu önemli şahsiyet hakkında pek bir bilgim bulunmamaktadır.
Kısa Cevap

Miktat, Fil yılının 16'sında dünyaya geldi ve "Miktat b. Esved Keldi" olarak tanındı. Babasının ismi Amr'dır. Miktat, Allah Resulü'ne (s.a.a) iman eden on üçüncü Müslüman ve Müslümanlığını açıklayan ilk yedi kişiden biridir. Dolayısıyla sabiqinden kabul edilmektedir. O, iki defa hicret etmiştir bu yüzden "Haceru'l-Hicreteyn" olarak adlandırılmıştı, Peygamber'in (s.a.a) emri ile gerçekleşen birinci hicreti Habeşistan'a, ikinci hicreti ise Medine'yeydi.

Resulullah (s.a.a)  amcasının kızı olan Zubaa binti Zubeyr b. Abdulmuttalib'i, Miktat ile evlendirdi ve bu mübarek evlilikten Mabed adında bir erkek çoğu ve Kerime adında bir kız çocuğu dünyaya geldi.

Miktat, Peygamber efendimizin döneminde birçok savaşa katılmıştır ve Uhud savaşında, savaştan kaçmayarak Peygamber'i (s.a.a)  yalnız bırakmayan ve O'nu savunmaya devam eden sayılı kimseden biri idi.

Peygamber'in vefatından sonra da onun varisi Hz. Ali (a.s)  ve vilayetin önde gelen savunucularından olmuştur. Miktat hakkında birçok rivayet nakledilmiştir ve bu rivayetlerde; hakkı seven, cennete âşık, sağlam iman sahibi olarak tanıtılmıştır. Hicri 33 yılda yetmiş yaşında Cerf denilen bölgede Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Ayrıntılı Cevap

Miktat, Fil yılının 16'sında yani Peygamber efendimizin (s.a.a)  bi'setinden 24 yıl önce dünyaya gelmiştir. Babası Yemen bölgesinde yaşayan, Kende taifesinden Amr adında bir şahsiyetti, bu yüzden Miktat, Kendi olarak maruftu.[1]

Miktat, Allah Resulü'ne (s.a.a) ilk iman getiren ve imanını ilk açıklayan kimselerden idi. İslam'ın ilk dönemlerinde birçok zahmet ve zorluğa katlanmıştı, öyle ki ilk olarak Allah Resulü (s.a.a) tarafından Habeşistan'a hicret etmesi söylendi. Miktat Habeşistan'a hicret eden üçüncü grup Müslümanlar ile bir süre orada yaşadı, daha sonra Mekke'ye geri döndü, burada Resulullah'ın (s.a.a) hizmetinde bulundu. Allah Resulü'nün Mekke'den Medine'ye hicret etmesinden sonra, Miktat da Peygamber'in peşi sıra Medine'ye hicret etti, fakat ne zaman hicret ettiği tam olarak bilinmemektedir ama büyük bir ihtimalle; hicretin birinci yılında Şevval ayında Ebu Ubeyde'nin seriyesine katılarak Medine'ye hicret etti. Miktat bu şekilde iki defa hicret ettiği için ona "Haceru'l-Hicreteyn" denilmekteydi.[2]

 

Miktat'ın Evliliği

Ebu Hayyun İmam Rıza (a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Cebrail Peygamber'in huzuruna vararak şöyle arz etti: Ey Muhammed! Allah sana selam ediyor ve şöyle diyor: 'Genç kızlar ağaç meyveleri gibidir. Meyve yetişince onu toplamaktan başka çare yoktur. Aksi takdirde güneş ve rüzgâr onu yok eder. Genç kızlar da buluğa erişince onları evlendirme dışında bir çare yoktur. Aksi takdirde fitneye düşmesi muhtemeldir.'  Peygamber (s.a.a) ardından minbere çıktı, konuşma yaptı ve Allah'ın emrini tebliğ etti. Halk, "kime kocaya verelim?"diye sordu. Peygamber, "Onların dengi olan kimselere" diye buyurdu. Halk, "kimler denk sayılır?"diye sorunca da Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Müminler birbirinin dengidir." Daha sonra orada minberin üzerinde Zubeyr bin Abdulmuttalib'in kızı Zubaa'yı Miktat bin Esved ile evlendirdi."

Zubaa örnek kadınlardan, ilk Müslüman olanlardan ve diğer Müslümanlarla Medine'ye hicret edenlerden idi. O Peygamber efendimizden (s.a.a) on bir hadis nakletmiştir. Zubaa, tayife ve aile yönünden o zaman ki toplumun en önde gelenlerinden birisi idi, yine de Resulullah (s.a.a) onu Miktat ile evlendirdi ve sonrasında şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! amcam kızı Zubaa'yı Mikdad ile evlendirdim ki evlilik işi kolaylaşsın ve mümin olan kimselere kızlarını versinler, evlilikte ailevi yönden üstünlüğü göz önünde bulundurmasınlar." [3]

Miktat ile Zubaa'nın evliliğinden iki çocukları oldu. Biri Kerime adında kız çocuğuydu ve babasından rivayet nakletmiştir, ama Mabed adında erkek olan diğer çocuğu Cemel savaşında Ayşe'nin yanında savaşmış ve o savaşta da öldürülmüştü.[4]

Miktat, Allah Resulünün (s.a.a) döneminde gerçekleşen bütün savaşlara katılmıştı ve en önde savaşarak; Allah, Resulü (s.a.a) ve İslam için canını ortaya koyuyordu. Onun Bedir ve Uhut savaşında göstermiş olduğu kahramanlıklar tarih sayfalarında parlamaktadır. O Müslümanların ilk süvarilerindendi, Bedir savaşında atlı olarak savaşan iki kişi bulunmaktaydı biri Miktat diğeri de Zubeyr'di.[5]

Uhut savaşında da çok önemli sorumlulukları yerine getirmiş ve canını ortaya koyarak biran olsun Resulullah'ı (s.a.a) terk etmemişti. Öyle ki Müslümanlar yenilgiye uğramaya başladıklarında herkes Peygamber'i (s.a.a) savaşın ortasında yalnız bırakarak kaçmıştı. Savaştan kaçmayan ve Peygamber'i (s.a.a) koruyanlar sadece şu kimselerdi: Hz. İmam Ali (a.s), Talha, Zubeyr, Ebu Ducane, Abdullah b. Mesud ve Miktat.[6]

Miktat, Allah Resulünün (s.a.a) vefatından sonra, Resulullah'ın (s.a.a) vasiyetine vefalı kalan, hakkı, hakikati ve Hz. Ali'nin  (a.s) vilayetini savunan sayılı kimselerin başında gelmektedir. Peygamber'in vefatından sonra yaşanan o üzücü olaylar ve hak İmam Ali'yi  (a.s) yalnız bırakmalar Miktat'ın imanında zayıflık oluşturmadı, bu önemli anda Miktat, Salman ve Ebuzer ile Hz. Ali'den (a.s)  el çekmediler ve imamlarını savunmaya, yanında yer almaya devam ettiler. Bu yüzden İmam Muhammed Bakır (a.s)  şöyle buyurmaktadır:

"İnsanlar Allah Resulünün (s.a.a) vefatından sonra, Peygamber'in (s.a.a) yolundan ve yönteminden döndüler, dönmeyen sadece üç kimse idi: Salman, Ebuzer ve Miktat."[7]

 

Faziletiyle İlgili Hadisler

Miktat'ın fazileti ve üstün ahlaki kemalleri hakkında geniş konular işlenmiş ve bu hususta birçok rivayet nakledilmiştir. Şimdi onlardan bazılarına değinelim:

1. Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakledilmektedir: "Yüce Allah bana dört kişiyi sevmemi emretti. Arz ettiler: Onlar kimlerdir. Resulullah üç defa buyurdu: Ali (a.s)  onların ilkidir, diğer üçü ise; Ebuzer, Salman ve Miktat'tır."[8]

2. İmam Sadık  (a.s) buyurdu: "Peygamber'den sonra yoldan çıkmayanları sevmek her Müslüman'a farzdır, onlardan bir kaçı; Salman, Ebuzer ve Miktat'tır."[9]

3. Enes b. Malik Allah Resulünün (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Cennet ümmetimden üç kişiye müştaktır. Hz. Ali  (a.s) kimler olduğunu sorunca, buyurdu: Allah'a yeminler olsun ki onların ilki sensin ve diğer üçü Salman, Ebuzer ve Miktat'tır."[10]

4. İmam Sadık'tan  (a.s) şöyle nakledilmiştir: "İmanın on derecesi bulunmaktadır; Miktat sekizinci, Ebuzer, dokuzuncu ve Salman da onuncu derecededir."[11]

5. Müslüman hadis bilimcileri arasında kullanılan önemli kavramlardan biri de "Erkân-ı Erbe-a" tabiridir. Ki bu dört rükün; Salman, Ebuzer, Miktat ve Ammar'dan oluşmaktadır. Hadis ve tarih âlimleri masumlardan sonra en fazla övülen ve haklarında değişik hadislerde faziletleri bildirilen başlıca kimselerin bunlar olduğunu gördükten sonra, dinin sağlam temelleri olarak kabul edip bu dört şahsiyet için "Erkân-ı Erbe-a" tabirini kullanmışlardır.[12]

6. Şia kelimesi Peygamber'den (s.a.a) sonra kullanılmaya başlanılan bir kavram değildir, bilakis Peygamber'imizin (s.a.a) döneminde kullanılmıştır ve ilk defa Şia olarak tanınan kimseler: Salman, Ebuzer, Miktat ve Ammar Yasir'dir.[13]

7. Kuran'da Resulullah'ın (s.a.a) risaleti karşılığında istenilen tek şey onun Ehlibeyt'ini sevmektir. İşte Miktat bunu gerçekleştirmeyi başaran ve meveddet ayetine vefalı kalan kimsedir. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

" De ki: Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum."[14]

Birçok Ehlisünnet ve Şia âlimi bu ayetin tefsirinde Peygamber'in (s.a.a) çekmiş oldukları karşılığında Ehlibeyt'inin sevilmesi gerektiğini söylemişlerdir.

İmam Sadık (a.s) buyuruyor: "Bu ayet nazil olduğu zaman Resulullah (s.a.a) halka şöyle buyurdu: Yüce Allah benim için sizlere bir hak bırakmıştır, acaba onu yerine getirecek misiniz? Hiç kimse cevap vermedi. Ertesi gün Allah Resulü (s.a.a) aynı soruyu tekrarladı yine cevap vermediler, üçüncü gün de sordu yine halktan bir cevap alamadı. Sonra buyurdular: Benim üzerinizde olan hakkım; altın, gümüş gibi maddi şeyler değildir. Dediler: Peki, öyleyse nedir? Resulullah (s.a.a) meveddet ayetini okudu ve bu Allah tarafından nazil olmuştur diye buyurdu. Halk: Biz de kabul ediyoruz, dediler."

Hadisin devamında İmam Sadık (a.s)  buyuruyor: "Allah'a yeminler olsun hiç kimse bu ayete vefa etmedi, ümmet içerisinden sadece yedi kişi vefa etti ki şunlardan ibarettir: Salman, Ebuzer, Miktat, Ammar, Cabir b. Abdullah Ensari, Resulullahın (s.a.a) evinde bulunan kölelerden biri ve Zeyd b. Ergem. İşte bu yedi kişi Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeytine tamamen vefalı oldular, onları sevdiler ve böylece risaletin ücretini en iyi şekilde ödemiş oldular."[15]

8. Miktat, Peygamber'den (s.a.a) sonra defalarca hâkim olan rejimin karşısında durmuş, halifelerin hilafetine karşı gelmiş ve Ehlibeytin hakkını savunmuştur.[16]

Peygamber'in (s.a.a) bu vefalı sahabesi ve Hz. Ali'nin  (a.s) hakkının savunucusu nihayetinde hicri 33. Yılda, yetmiş yaşında Cerf denilen bölgede hakkın rahmetine kavuşmuştur.[17]



[1] Muhammed Muhammed-i, Sima-i Miktat, s: 13, 23.

[2] Abdullah Mamakani, Kamusu'r-Rical, c: 9,s: 114.

[3] Allame Meclisi, Biharul Envar, c: 6,s: 779.

[4] Şeyh Abbasi Kummi, Muntahal Amal, s: 161.

[5] Allame Emini, El-Gadir, c: 9,s: 116.

[6] Tabakatı İbni Sa'd, c: 3,s: 114. Bkz: Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 37.

[7] Şeyh Abbasi Kummi, Muntahal Amal, s: 160.

[8] Şeyh Abbasi Kummi, Muntahal Amal, s: 160.

[9] Allame Meclisi, Biharul Envar, c: 6, s: 779.

[10] Şeyh Abbasi Kummi, Muntahal Amal, s: 160.

[11] Hayatul Kulub, c: 2,s: 883. Bkz: Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 60.

[12] Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 90-91. Şeyh Abbasi Kummi, Muntahal Amal, s: 160.

[13] Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 91.

[14] Şura: 23.

[15] Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 96.

[16] Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 122.

[17] Muhammed Muhammedi, Sima-i Miktat, s: 123.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar