Gelişmiş Arama
Ziyaret
8452
Güncellenme Tarihi: 2010/01/07
Soru Özeti
Acaba Masumların hadislerinin senetleri peygambere dayanmıyor mu?
Soru
“Masumlardan nakledilen hadisler Peygambere dayanmıyor” şeklindeki söz doğru mudur? Lütfen açıklayınız.
Kısa Cevap

Şiiler imamları (peygamberin (s.a.a.) yerine geçenleri) masum bilirler. Bu nedenle onların sözleri de peygamberin sözleri gibi zati itibariyle hüccet ve peygamberin sözüne istinat etmesine gerek yoktur.

Bizim masum imamlarımızdan bize ulaşan rivayetler iki kısma ayrılıyor. Bir kısım rivayetler müstenit şeklinde beyan edilmiş; yani senetlerindeki raviler silsilesi zikredilmiştir. Şöyle ki her imam kendi babasından naklederek senedi peygambere varıncaya kadar devam ediyor. Buna binaen bu rivayetler senet itibariyle güvenirlik bakımından en üst mertebede yer almaktadır.

Bir diğer kısım rivayetler ise senetsiz beyan edilmiştir. Bunlar da iki kısımdır: Ya senedi zikredilmeksizin vasıtayla peygamberden nakledilmiştir. Bu nedenle bu tür hadisler her ne kadar senetleri zikredilmemiş ve hadis ilmi literatüründe “mürsel” sayılmakta ise de masum kimseler güvenilir oldukları için biliyoruz ki eğer peygamber tarafından söylenmemiş olsaydı onlar Allahın hükmü olarak onu beyan etmezler ve peygambere nispetlendirmezlerdi. Örnek olarak şu hadise dikkat ediniz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyad’dan, o da Nevfeli’den, o da es-Sukuni’den, o da Ebu Abdullah’tan naklediyor ki Ebu Abdullah diyor ki Allah’ın resulü şöyle buyurdu. Şia kaynaklarında binlerce ve “kutubi arba’ada” (dört kaynak kitapta; “kafi”, “men la yadurul- fekih”, “tehzib” ve istibsar) yüzlerce hadis bu unvanla nakledilmiştir. Veya bunlar “camia, mushafi fatima, cüfr” gibi (has) kitaplarda nakledilmiştir.

Her halükarda bu türden olan hadiler müstenet ve bütün Müslümanlar için hüccettir. Buna binaen zikredilen konulara dikkatle masum imamlardan nakledilen hadisler müstenet ve gerekli itimada sahip ve hiçbir tereddüde açık değildirler.

Ayrıntılı Cevap

Bu mesele dinin içsel konulardan bir konu olduğu için sadece Şia kanalınca cevap vereceğiz.

Şia inançlarında imamlar masumdur ve Allah tarafından peygamber vasıtasıyla peygamber’in yerine geçen kimseler (halifesi) olarak halka tanıtılmışdır. Bu esas’ca imamlar Allahın yaratıklarına karşın Allahın hücceti ve sözleri de peygamberin sözleri gibi zati itibarıyla hüccettir. Dolayısıyla onlar kendi sözlerini başka kimsenin sözüne dayatmaları gerekmiyor. Başka bir beyanla Şialar şu inanca sahiptirler: Peygamber (s.a. a.) bir söz söylediği zaman müstenet yapmasına gerek yok ve kimse ondan senet istemiyor ve sözünün hüccet olduğunda hiçbir tereddüt olmadığı gibi masumların söylemiş oldukları sözlerde de senede ihtiyaç duyulmamaktadır.

Dikkate şayandır ki masum imamlardan nakledilen hadisler iki kısma ayrılmaktadır:

  1. Bir kısım rivayetler müstenet şeklinde beyan edilmiş; yani senetlerindeki raviler silsilesi zikredilmiştir. Şöyle ki her imam kendi babasından naklederek rivayetteki senedi peygambere dayandırıyor. Buna binaen bu tür rivayetlerde senetlerinin zikredilmesinin yanı sıra senetlerinde hiçbir işkâl de söz konu değildir. Bilakis senet itibariyle güvenirlik bakımından en üst mertebede yer almıştır. Bu kısımdan olan rivayetler kendi arsında iki kısma ayrılmaktadır:
  1. Baba ve dedelerin isimlerini ard arda zikrediyor; örneğin; ebul hasan er-Rıza (a.s.) diyor: babam Musa bin Caferden duydum şöyle diyordu: babam cafer b. Muhammedden duydum şöyle diyordu: babam Muhammed b. Aliden duydum şöyle buyurdu: babam Ali b. Hüseyinden duydum şöyle buyurdu: müminlerin emiri Ali b. Ebu Talipten duydum şöyle buyurdu: Allahın resulünden duydum Cebrailden duydum şöyle buyuruyordu: Allah’tan c.c duydum şöyle buyurdu: “lailahe illellah hısnı fe men dehele hısnı emine min azabi. (Fe lemma meret er-rahiletu nadana) bi şurutiha ve ena min şurutihi”.[1] Yani  lailahe illallah benim sur’umdur. Her kim benim sur’uma girerse azabımdan güvencede ve emin olur. (Zemahşeri sahifeirrızanın isnadı hakkında “rebiul ebrar” adlı eserde Yahya b. Hüseyin Hüseyinden bir isnat zikrediyor: “eğer bu isnadı deli bile duysa gaflete duçar oluverir” diyor. [2]
  2. Diğeri ravi “an abaihi (babaların’dan)” tabiriyle zikredilmiştir. Burada ravilerin İsimleri çok açık olduğu için isimleri hazf edilmiştir. Genel anlamda Şia’nın rivayi kitaplarının bütününde yaklaşık 6671 hadis müstenet şekliyle imamlardan “an abaihi (babalarından = Allahın resulünden)” tabiriyle nakledilmiş. Zikredilen bu sayıdan 278 tanesi dört kaynak kitapta (60 tanesi “Kâfi’de”, 46 tanesi “Men Layahdurul – Fekihte”, 128 tanesi “Tezhip’te” ve 34 tanesi de “İstibsar’da”)  nakledilmiştir.

Örnek teşkil etsin babından mu’an’an (o ondan o ondan) ve müstenet (isnadı zikredilmiş) olan bir rivayeti burada nakledeceğiz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyattan, Sehl de Nevfili’den, Nevfili de es-Sukuni’den, o da Ebu Abdullah’tan (a.s.) Ebu Abdullah da babalarından, babaları da Resullüllahtan (s.a.a)…[3]

Bu senetle nakledilen hadis en iyi senede sahip olan hadislerden olduğu çok açıktır. Bu esasa göre birinci kısımdan olan rivayete “silsiletu’z – zeheb”[4] denilmektedir. Zira Şia anlayışına göre imamlar Allahın yeryüzündeki hücceti ve sözlerinin delil olması bakımından peygamberin sözleriyle onların sözleri arasında hiçbir fark yok ama Şia olmayan kimseler için de bu şahıslar her ne kadar Allah’ın hücceti değil ise de en iyi kimseler ve en güvenilir şahsiyetlerdir.[5]

  1. Bir diğer kısım hadiler ise senetleri zikredilmeden nakledilen rivayetlerdir. Bu kısımda yer alan rivayetler de kendi arasında iki kısma ayrılmaktadır:
  1. İslam peygamberi vasıtasıyla naklediliyor ama senedi zikredilmiyor. Örnek bakımından aşağıdaki hadise dikkat ediniz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyaddan, Sehl de Nevfeli’den, o da es-Essukuni’den, o da Ebu Abdullh’tan (a.s.) Ebu Abdullah Resulüllah (s.a.a.) şöyle buyurduğunu diyor.[6] Şia’nın kaynak kitaplarında binlerce ve “kutubi arba’a”da (kafi, men la yahdurul fakih, “tezhip” ve istibsar) yüzlerce hadis bu şekilde nakledilmiştir.

Bu türden olan rivayetler her ne kadar senetlerindeki raviler silsilesi belirtilmemiş ve zahiren hadis ilmi literatüründe “mürsel” sayılmakta ise de ehlisünnetin de kabul ettiği gibi (Şia’ca) Masum bilinen şahıslar sadık ve güvenilir oldukları için kabul etmek gerekir ki bu şahıslar peygamberin söylemediği bir hükmü Allahın hükmü olarak beyan etmez veya peygambere nisbetlendirmezler. Bu bağlamda İmam Cafer-i Sadık (a.s.) şöyle buyurmuşlardır: “Benim hadisim babamın (imam bakır) (a.s.)hadisi, babamın hadisi (imam bakır) ceddimin (imam zeynülabidin) (a.s.) hadisidir, ceddimin hadisi Hüseyin’in (a.s.) hadisi ve Hüseyin’in hadisi Hasanın (a.s.) hadisidir, Hasan’ın hadisi de imam Ali’nin (a.s.) hadisi ve imam Alin’in hadisi Allah resulünün hadisi ve Allah resulünün hadisi de Allah’ın sözüdür”.[7]

  1. “Camia, Mushaf-i Fatima, Cüfr vb.” kitaplardan naklettikleri için bu rivayetler müstenet ve bütün Müslümanlar için hüccettir.[8]  Buna binaen masumlardan nakledilen hadisler müstenettir ve  gerekli, itibara sahiptir, hiçbir şüphe ve kuşku taşımazlar.

Zikredilmeye şayandır ki bu konu eskilerden beri şüphe konusu edilmiş ve masum imamların (s.a.) sözleri zati hüccete sahip olduğunu kabul etmeyen bazı kimseler tarafından itiraz konusu olmuştur. Bu bağlamda bazı çözüm yolları sunulmuş, kendilerinden de istifade edilmiştir.

Cabir b. Yezit şöyle diyor: İmam Bakır’a (a.s.) arz ettim: Her ne zaman bana bir hadis anlatmak istediğinizde senedini de benim için açıklayın. İmam (a.s.) şöyle buyurdu: Babam, ceddim olan Allah’ın Resulü’nden (s.a.a) Allah’ın resulü de Allah’tan (c.c.) benim için hadis söylemiştir. Sana söyleyeceğim her hadis bu senetle olacaktır.[9]

Başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir. Muhammed b. Ali (imam Bakır a.s.) Cabir’in -Peygamberle oturup kalktığı ihtiramından dolayı- yanına gidip oturuyor ve Allah u Teâlâ’dan naklederek kendileri için hadis okuyor. Medine halkı şöyle dedi: Bundan daha cesur başka bir kimse göremedik. (Zira bu küçük yaşa sahip olmasına rağmen hadisi Allah’a isnat ederek Allahtan hadis naklediyor). İmam onların kendi aralarında şöyle konuştuklarını görünce peygamberden (s.a.a) hadis söylemeye başladı. Medine halkı şöyle demeye başladı. Biz bu insandan daha yalancı bir kimse görmedik. Kendisinin görmediği bir kimseden hadis naklediyor. Böyle söylediklerini görünce Cabir b. Abdullah’a hadis isnat ederek ondan hadis nakletti. Ondan sonra onu kabul ettiler. Oysaki Cabir’in kendisi gelip imamın önünde diz çöküp ondan ders alıyordu.[10]

Netice:

Masum imamların (a.s.) sözleri zati itibariyle hüccete sahiptir. Onların sözü peygamberin ve Allah’ın sözleridir. İster zahiri olarak müstenit olsun ister müstenit olmasın.

 


[1] SADUK, “amali-yi saduk”, intişarati kitap hanei İslami, 1326, h. şemsi, s. 235.

[2]biharul – envar”, c. 1, s. 30.

[3] KÜLEYNİ, “kafi”, Tahran: daru’l – kutubi’l – İslami, c. 1, s. 33, hadis no: 7.

[4]sevabul – amal”, farsça tercümesi: Gaffari, s. 23. Silsiletuz-zehep senedindeki kişilerden ötürüdür. Zira senedinde yer alan şahsiyetlerin tümü masum kimseler ve hadisin kendisi kutsi hadislerden sayılmaktandır. Zira bu sözü söyleyen kimse Allah’ın kendisidir.

[5] Örneğin seyit Muhammed Reşit Rıza ehlisünnetin müteasip âlimlerinden olmasına rağmen “el-mennar” adlı tefsir kitabında imam Sadık’dan (a.s.) nakletmek isterken şöyle diyor: “ruviye an ceddina el-imam Caferi Sadık radiyellah-u anhu (yani ceddimiz imam Sadık’dan (r.a.) nakledilmiştir). Muhammed Reşid Rıza, (tefsiri’l – kurani’l – hekim (tefsiri el-mennar), baskı, 2, Beyrut/Lübnan: Naşır darul marife bırayı çap ve neşr, c. 9, s. 538.

[6] Küleyni, “kafi”, c. 3, s. 269, hadis no: 8.

[7] Küleyni, “kafi”, c. 1, s. 53.

[8] Küleyni, “kafi”, c. 1, s. 239, farsça tercümesi, Mustafevi, c. 1, s. 345.

[9] Müfit, “amali”, Kum: capı kongrei şeyh-i müfit kum, 1413, h. kameri, (üstat Veli’nin tercümesiyle beraber olandan yararlanmıştır).

[10] Küleyni, “kafi”, c. 1, s. 469, farsça tercümesi Mustefevi, de yararlanmıştır, c. 2, s. 374.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar