Gelişmiş Arama
Ziyaret
10241
Güncellenme Tarihi: 2007/04/10
Soru Özeti
Bir Müslüman’ın başlangıçta ve ilk olarak taşıması gereken inançlar nelerdir?
Soru
Bir Müslüman’ın başlangıçta ve ilk olarak taşıması gereken inançlar nelerdir?
Kısa Cevap
Her insan iki şehadeti yani “Eşhedu en la İlahe İllalllah ve Eşhedu enne Muhammeden Resulullah” cümlesini söylemekle gerçek bir Müslüman sayılır ve Müslümanlık hükümleri ona tatbik edilir. Böyle bir insanın bedeni temiz olur, çocukları da temiz sayılır, Müslüman bir kadınla evlenmesi ve Müslümanlar ile muamele yapması mubah olur. Bu cümleyi ikrar etmenin gereği, namaz, oruç, humus, zekât ve hac gibi en önemli dinsel farzları yerine getirmek, gayba iman etmek, melek, ahiret, cennet ve cehennem gibi hususları kabul etmek ve ilahi elçiler sıfatıyla tüm peygamberleri tasdik etmektir. Bunlara ek olarak Kur’an’ın emirleri, Hz. Peygamber’in (s.a.a) tavsiyeleri ve masum imamların (a.s) vurgulamalarına binaen, on iki imamın velayetini kabul etmeksizin bu İslam ve hükümleri ile amel etmek yetkin bir iman sayılmaz ve kabul edilmez. İnsanın batınında da müşrik ve münafık olmaması gerektiği de açıktır; çünkü böyle bir insanın zahiri amelleri kendisine bir fayda vermez, onu ilahi azaba duçar kılar ve kendisi için bir yetkinlik ve saadet oluşturmaz.
 
Ayrıntılı Cevap
İslam sözlükte teslim ve itaat anlamına gelir. Istılahta ise Allah tarafından Hz. Muhammed (s.a.a) vesilesi ile kapsayıcı, evrensel ve ebedi (kıyamet gününe kadar geçerli) ilahi şeriat sıfatıyla gelmiş dine denir. Bu dini diğer dinlerden ayıran en önemli şey Hz. Peygamber’in (s.a.a) son peygamber olduğuna ve aşağıdaki boyutlarıyla gerçek tevhidin öğretilerine inanmaktır:
A. Zati Tevhit: Allah birdir, bir ortağı ve dengi yoktur, cüzlerden oluşmamıştır ve bir bütünün parçası da değildir.
B. Yaratıcılık ve Rablikte Tevhit: Evrenin bağımsız yaratıcı ve idare edicisi odur. Melekler de dâhil diğer varlıklar sadece O’nun hizmetçileri ve kullarıdırlar. Onlar varlıkta, yaratıcılıkta ve işlerin idare edilmesinde Hak Teâlâ’nın buyruklarının uygulayıcısıdırlar.
C. Teşrii Tevhit: İnsanlık için kanun koyma yetkisine sahip tek merci Allah’tır ve diğer varlıklar sadece O’nun vermiş olduğu izin çerçevesinde açıklama ve yasa koyma hakkına sahiptirler.
D. Ulûhiyette Tevhit: Mabut olmaya ve ibadet edilmeye layık tek kimse O’dur; tuğyan edenler ve diğer varlıklar bu özelliğe sahip değillerdir.
Bu yüzden İslam’a girme şartı bu iki usulü ikrar etmek ve gereklerini kabul etmektir. Yüce “La ilahe İllallah” kelimesi, İslam dininin cevheri ve aslı olup tevhidin tüm boyutlarını kapsar. Hz. Peygamber’in (s.a.a) peygamberliğini ikrar etmek de onun son peygamber olduğunu, dininin son din olduğunu, bunun paralelinde diğer yol, yöntem ve tarzların iptal edildiğini ve bu ilahin peygamberin (s.a.a) tüm buyruk, öğreti ve yasaklarını sorgulamaksızın kabul etmeyi gerektirir. Bu yüzden bu iki hususa tanıklık eden kimse diğer din mektep ve yollardan ayrılır, Müslümanların grubuna girer, kendisi ile evlenmek ve muamele etmek helal ve caiz olur, benzeri İslami hükümler kendisine uygulanır ve kendisinin ve evlatlarının bedeni temiz sayılır.[1] Onun canı da herkes için saygın hale gelir ve korunması İslam toplumu ve İslami yöneticinin yükümlülüğüne girer. Hatırlatmak gerekir ki hevese tapma, mal sevgisi ve makam isteği gibi gizli şirkler insanın ıstılah anlamıyla İslam’dan çıkmasına neden teşkil etmez. On iki imam Şia’sının bakışında ayet ve masumların (a.s) rivayetlerine binaen imam, veli ve Hz. Peygamberin (s.a.a) vasileri sıfatıyla tüm on iki şahsı kabul etmek de imanın ve amellerin kabul edilmesinin Allah nezdindeki şartıdır; zira Hz. Peygamber (s.a.a) ve tahrif edilmemiş vahiy sıfatıyla Kur’an-ı kabul etmek, Kur’an’ın ve Allah Resulü’nün (s.a.a) buyruklarına göre tam ve eksiksiz olarak amel etmeyi gerektirir. Kur’an ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) buyruklarından biri de Ehlibeyte tutunmak ve onlara itaat etmektir. İmamlara uymamak gerçekte Allah’ın ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) emirlerine uymamak demektir. Şia’nın bakışında büyük günahlara mürtekip olmuş kişi kâfir sayılmadığı gibi İslam’dan çıkmış da sayılmaz. Ehlisünnet de masum imamların velayetini kabul etmemekle dinden çıkmış olmaz, Müslüman sayılır ve onlar ile ilişki kurmak ve birlikte yaşamak sakıncasızdır. Lakin Hariciler, büyük günah işleyen kimseyi ve fasık kâfir bilir ve böyle bir insanın kanını mubah sayar. Mutezile, bu grubu ne mümin ve ne de kâfir sayar. Vahabiler, mühür üzerine secde etmeyi, masum imamların türbelerini öpmeyi ve onların toprağına saygı duymayı şirkin göstergelerinden bilir ve Şia’yı müşrik sayar! O halde bir Müslüman ancak şu durumda gerçek olarak İslam’ı kabul etmiş sayılır:
A. Müslüman, tevhidi tüm boyutlarıyla kabul etmelidir.
B. Hz. Peygamberin (s.a.a) peygamberliğine ve son peygamber olduğuna inanmalıdır.
C. Onun tüm emir ve yasaklarına ve bu cümleden olmak üzere velayete uymalıdır.
D. Kur’an, Allah Resulü (s.a.a) ve velinin açıkladığı üzere ölüm sonrası hayatın detaylarına inanmalıdır.
Kur’an-ı Kerim imanın ölçüşümü şöyle açıklamaktadır:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”[2]
“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”[3]
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”[4]
“Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.”[5]
“Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.”[6]
Gerçek iman şeriatın buyruklarına göre amel etmeyi gerektirdiğinden Allah ve Resulü’nün (s.a.a) buyruklarına göre amel etmeksizin iman ve İslam iddiasında bulunmak gerçek hidayet ve saadeti sağlamaz. Elbette bu iddia, böyle bir kişiye İslam’ın zahiri hükümlerinin uygulanmasına neden olur. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim temiz hayata ulaşmayı ancak iman ve salih amele bağlamaktadır.[7] Bu ikisinden sadece birini taşıyan, yani iman edip amel etmeyen kimse veya salih olup imanı olmayan kişi sadece bir kanadı olan ve asla saadet ve yetkinliğin zirvesine doğru uçamayan ve yükselemeyen bir kuş gibi sayılır. Elbette insan yöntemini değiştirir ve imanını salih amel ile ve salih amelini de İslam’ı kabul ettiğini belirterek ve onun yüce öğretilerini benimseyerek pekiştirirse ilahi dergâha yakınlaşır ve cennete girer. Burada birkaç noktaya işaret etmek gerekmektedir:
1. İman ve salih amel arasında karşılıklı bir ilişki mevcuttur. İman ne kadar güçlü olursa salih amelin nitelik ve niceliği artar, isyan ve tuğyandan uzak durulur. Salih ameller ve büyük günahlardan uzak durmaya ne kadar önem verilirse, iman kalbe daha çok kök salar; öyle ki insan nihai saadetine erer ve insaniyetin zirvesinde yer edinir. Bunun karşısında günahlar ve tekrarı imanın tedrici olarak kalpte silinmesine neden olur. Günah işlemek imanın zayıflığının göstergesidir.
2. Diğer peygamberleri ve tahrif olmamış kitaplarını tasdik etmek, onların şeriatlarına göre amel etmeyi gerektirmez; zira onların bazılarının şeriatı sadece kendi kavimlerine özgü sayılmış ve bazılarının şeriatı da sonraki bir şeriat ve kitabın gelmesi ile geçerliliğini yitirmiştir. Başka bir ifadeyle onlara göre amel etmenin tarihi tükenmiştir. O halde onları tasdik etmek demek, Allah’ın peygamberi sıfatıyla onları kabul etmek ve makamlarına ve de zahmetlerine saygı duymaktır. Şeriatlarına göre amel etmek değildir. 
3. Bir Müslüman’ı Müslüman olmayandan ayıran en önemli ibadetsel ameller, “dinin ferleri” olarak bilinir ve bütün bunları öğrenmek ve esasınca amel etmek yükümlü bireyler için zorunludur. Bunlardan herhangi birinin zorunluluğunu inkâr etmek, dinin zaruri hususlarından birini inkâr etmek mesabesindedir. Bu nedenle bu hususlardan herhangi birinin zorunluluğunu inkâr etmek İslam’dan çıkmaya neden olur ve böyle bir şeye mürtekip olan şahıs mürtet sayılır. Mürtet olan şahıs özel bir takım şartlar taşırsa (fıtri irtidat ve erkek olmak…) kanının akıtılması mubah olur. Öte taraftan zorunluluklarını inkâr etmemekle birlikte bu hususlara göre amel etmemek, insanın cennet derecelerinden aşağıya düşmesi ve ömrün sonuna dek sürdürülmesi ve telafi edilmemesi durumunda da daimi azaba neden teşkil eder.
4. İman mutlak olmalıdır; esasen ayrıcalıklı bir husus değildir. Eğer bir şahıs gerçekten Müslüman ve mümin ise, ben dini öğretilerin sadece bir bölümünü kabul etmekte ve salt yükümlülük hükümlerinin bir bölümüyle amel etmekteyim diye söyleyemez. Çünkü Kur’an’ın bakışında böyle bir davranış hevese tapıcılık, kendi meyline göre hareket etmek ve küfür sayılır. Bu Allah’a, kıyamet gününe ve peygamberlerin nübüvvetine inanmakla bağdaşmaz.[8]
5. İman ve salih amel bir takım mertebelere sahip olup zayıflık ve güçlülüğü barındırır. Tüm salih müminler bir derecede değildirler ve onların hepsinin rütbesi Allah nezdinde ve cennette eşit değildir. O halde daha yüksek mertebelere ulaşmak için imanı sağlamlaştırmak, salih amelleri nitel ve nicel olarak artırarak gerçek öğretileri öğrenip dikkat ve çabayla daha fazla çalışmak gerekir.
Kaynaklar:
1. Subhani, Cafer, Milel ve Nihel, c. 2, Merkezi MudiriyyetiHowze, çapı dovvum, Kum, 1366, s. 53.
2. Şehristani, Abdu’l-Kerim, Milel ve Nihel, c. 1 – 2, el-enculu Mısır, çapı dovvum, 1375 h.k, Mısır, s. 46.
3. Saidi Mihr, Muhammed, Amuzeşi Kelamı İslami, c. 1 ve 2, Taha, çapı dovvum, 1381, Kum,  c. 1, s. 161 – 163 ve c. 2, s. 135.
4. Tusi, Hacı Nasuruddin, Keşfu’l-Murad, Şekuri, çapı çaharum, 1373, Kum, s. 454.
5. MisbahYezdi, Muhammed Taki, AmuzeşiAkaid, c. 3, Sazmanı Tebligatı İslami, çapı devazdehum, 1376, Kum, s. 126 – 163, dershayi 54 – 58.
6. MisbahYezdi, Muhammed Taki, Ahlak der Kuran, c. 1, Müessese-i Amuzeşi ve Pejuheşiyi İmam Humeyni (r.a), Kum, s. 122 – 145.
 

[1]Elbette gayri Müslim’in (semavi kitap ehli olsun veya olmasın) bedeninin temizliği hususunda İslam âlimlerinin bir takım bakışları vardır. Bu konuda bilgi edinmek için onların ilmihallerine müracaat edilebilir.
[2] Bakara Suresi, 177. ayet.
[3] Bakara Suresi, 285. ayet.
[4] Nisa Suresi, 136. ayet.
[5] Nisa Suresi, 140. ayet.
[6] Nisa Suresi, 145. ayet.
[7] Nah Suresi, 97. ayet; Bakara Suresi, 103. ayet; Nisa Suresi, 57 ve 122. ayet.
[8] Bakara Suresi, 85. ayet; Nisa Suresi, 150 ila 151. ayet.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar