Gelişmiş Arama
Ziyaret
7593
Güncellenme Tarihi: 2011/10/22
Soru Özeti
Maddî varlıklara varlık bahşeden nedenin maddi şeylere yönelik sezgisel bilgiye sahip olması gibi, maddî varlıkların da kendilerine varlık bahşeden nedenlere yönelik sezgisel bilgisi var mıdır?
Soru
Cevabınız genel olarak iyiydi ve size çok teşekkür ediyorum. Lakin 5146 sayılı cevaptaki üçüncü ve dördüncü soru hakkında birkaç noktaya işaret etme gereği duydum.
3. Maddî varlıkların varlık bahşeden nedeni, maddî varlıkları sezgisel olarak bildiği gibi, maddî varlıklar da kendi varlık bahşeden nedenlerini sezgisel olarak bilmekte midir?
Yanıtta siz sonucun varlık bahşeden nedeni sezgisel olarak bildiğinin deliline işaret etmemişsiniz. Elbette bazı felsefî kitaplarda, soyut sonucun (araz dışı) varlık bahşeden nedeni sezgisel olarak bilmesinin ispatı için sonucun soyut olması, onun toplu varlığı ve farklılaşma ve dağılmaya neden olan mekân ve zamansal uzunluklardan uzak olmasından yararlanılmaktadır. Ama bu istidlal ile uzunluk, farklılık ve dağınıklık taşıyan maddî sonucun varlık bahşeden nedeni sezgisel olarak bilmesi nasıl ispatlanabilir?
4. Tüm cisimlerin en açık özelliği uzunluktur (boylam ve enlem) ve bu uzunluktan cisimlerin hacmi elde edilmektedir ve de cisimlerin hacmini evrenin tüm hacmiyle mukayese ettiğimiz zaman cisimlerin mekânını ondan soyutlamaktayız. Bu, her cismin mekânının olduğu anlamına gelmektedir. Şimdi bu tespitten hareketle her cismanî ve maddî varlığın zamanlı sayıldığı ve zaman boyutuna sahip olduğu nasıl ispatlanabilir?
Yanıt olarak şöyle belirtmişsiniz: Maddî varlıklar bir akış içinde olduklarından sürekli yetiden eyleme geçme halindedirler ve hareket de yetiden eyleme geçiştir. O halde maddi varlıklar hareket etmektedir, hareketin miktarı vardır ve hareketin miktarı zamandır; öyleyse maddî varlıklar sürekli zamanlıdırlar.
Gerçekte siz “maddî varlıklar bir akış içindedir” öncülünden istifade etmişsiniz. Lakin biz gerçekte bu konuyu ispat etmek istemekteyiz. Çünkü akış içinde olmak, maddi varlıkların akıcı uzunluk ve geçici zamana sahip olması anlamına gelmektedir. Biz de esasen bunu ispat etmeyi istemekteyiz. O halde bunu zamanı ispat etmek için bir öncül olarak kullanmak mümkün değildir. Artı, bu istidlalde maddi varlıklardaki cevhersel hareketten onların zamansallığı netice alınmıştır. Oysaki “Amuzeş-i Felsefe” kitabındaki tespitlere göre, cevhersel hareketin ispatına dönük en sağlam ve muhkem delil, “her maddî varlık zamansaldır” öncülünü taşıyan bir delildir. O halde ilkönce bu öncül ispat edilmelidir.
Kısa Cevap

Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispatlamanın yollarından birisi şudur: Varlıklar varlık olmaları ve varlıktan nasiplenmeleri nedeniyle, her ne kadar çok zayıf olarak olsa da kendi hadlerince varlıksal kemallerin tümünü taşırlar ve bu kemallerden birisi de bilgidir. Başka bir ifadeyle, tüm varlıklar Hz. Hakk’ın mazhar ve tecellisi olması hasebiyle, O’nun birer numunesi ve numune taşıyıcısıdırlar. O halde her biri kendi haddince Allah’ın isim ve sıfatlarının nişane ve ayeti ve de O’nun celal ve cemal aynasıdırlar. O’nu göstermektedirler. Bu nedenle, kendi hadlerince bu ilahi ismin mazhar ve tecellisi olmaları için maddî varlıkların da bilgi sahibi olması gerekmektedir. Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispat ettikten sonra maddî sonuçların kendi zatlarını sezgisel olarak bildikleri aydınlanmaktadır. Ama sonucun kendini sezgisel olarak bilmesinin, nedeni sezgisel olarak bilmeyi nasıl gerektirdiği sorusunun yanıtı şudur: Sonucun hakikat ve zatı aynen yoksulluk, nedene ihtiyaç ve bağlılık ve müstakil olmamaktır. Öte taraftan başta bağımsız varlığı idrak etmeyene dek, aynen yoksulluk ve bağlılık olan bir varlığı sezgisel ve hakiki olarak bilmek mümkün değildir; çünkü söz konusu bağımsız varlık ve neden olmaksızın zatı bağımlı olan bir varlık mevcut değildir. Bu bağımlı varlık fenomen ve söz konusu varlık ve nomen ise neden ve bağımsızdır. Bu nedenle sonucun sezgisel bilgisi, önceki derecede nedenin sezgisel olarak idrak edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu yolla maddî sonuçların da kendi nedenlerini sezgisel olarak bildikleri ispatlanabilir.

Ayrıntılı Cevap

Maddî sonuçların sezgisel olarak nedeni bildiğinin ispatı bir takım öncülleri açıklamaya ihtiyaç duymaktadır:

1. Maddî Sonuçların Bilgiye Sahip Olduğunu İspat Etmek

Maddî sonuçların sezgisel olarak nedeni bildiğini ispat etmenin öncüllerinden birisi, sonuçların bilgi sahibi olduğunu ispat etmektir. Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispatlamanın yollarından birisi şudur: Varlıklar varlık olmaları ve varlıktan nasiplenmeleri nedeniyle, her ne kadar çok zayıf olarak olsa da kendi hadlerince varlıksal kemallerin tümünü taşırlar ve bu kemallerden birisi de bilgidir. Başka bir ifadeyle, tüm varlıklar Hz. Hakk’ın mazhar ve tecellisi olması hasebiyle, O’nun birer numunesi ve numune taşıyıcısıdırlar. O halde her biri kendi haddince Allah’ın isim ve sıfatlarının nişane ve ayeti ve de O’nun celal ve cemal aynasıdırlar. O’nu göstermektedirler. Bu nedenle, kendi hadlerince bu ilahi ismin mazhar ve tecellisi olmaları için maddî varlıkların da bilgi sahibi olması gerekmektedir. Elbette maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispat etmenin başka yolları da mevcuttur ve konunun uzamaması için onları açıklamaktan sarf-ı nazar ediyoruz.

2. Sonucun Zatına Yönelik Sezgisel Bilgisi Nedeni Sezgisel Olarak Bilmesini Gerektirir

Maddî sonucun sezgisel olarak nedeni bildiğinin ispatına değin ikinci öncül, sonucun zatına yönelik sezgisel bilgisinin sezgisel olarak nedeni bilmeyi gerektirmesidir. Bu öncülün açıklamasında şöyle diyoruz: Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispat ettikten sonra maddî sonuçların kendi zatlarını sezgisel olarak bildikleri aydınlanmaktadır. Ama sonucun kendini sezgisel olarak bilmesinin nedeni sezgisel olarak bilmeyi nasıl gerektirdiği sorusunun yanıtı şudur: Sonucun hakikat ve zatı aynen yoksulluk, nedene ihtiyaç ve bağlılık ve müstakil olmamaktır. Öte taraftan başta bağımsız varlığı idrak etmeyene dek aynen yoksulluk ve bağlılık olan bir varlığı sezgisel ve hakiki olarak bilmek mümkün değildir; çünkü söz konusu bağımsız varlık ve neden olmaksızın zatı bağımlı olan bir varlık mevcut değildir. Bu bağımlı varlık fenomen ve söz konusu varlık ve nomen ise neden ve bağımsızdır. Bu nedenle sonucun sezgisel bilgisi, önceki derecede nedenin sezgisel olarak idrak edilmesini gerekli kılmaktadır.[1] Bu yolla maddî sonuçların da kendi nedenlerini sezgisel olarak bildikleri ispatlanabilir. “Cisimlerin hacmini evrenin tüm hacmiyle mukayese ettiğimizde cisimlerin mekânı ondan alıntılanmaktadır” diye mekân hakkında beyan ettikleriniz de mekânın tam tanımı değildir. Mekân tam olarak harici cismin yüzeyine sürtünen kapsayıcı cismin dâhili yüzeyinin sonundaki mihverden ibarettir; bardağın dâhili şeklinin, içine dökülmüş suyun dış yüzeyiyle sürtünmesi gibidir.[2] Zaman hakkında ise bilgeler şöyle demektedir: Yaşadığımız dünyada değişim ve intikali gözlemlemekteyiz; mesela bir buğday tanesi ekildiği zaman hareket ve değişime başlamakta ve değişik çehre ve şekiller kazanmaktadır. Bir şey olmakla birlikte değişik suretler kazanmakta ve bu suretler bir yerde bulunmamaktadır. Her suret ve şeklin meydana gelmesi, önceki suret ve şeklin ortadan kalkmasıyla başlar. Bu tür değişim ve yer intikal hareket olarak adlandırılmaktadır; yani her şeyin istidat ve kabiliyeti fiiliyat ve ayniyete dönüşmekte ve de bu halin devam etmektedir. Bu değişim anlık bir şekilde gerçekleşmediğinden ve tedricî olarak ve yavaşça tahakkuk ettiğinden bunu hareket olarak adlandırmakta ve her hareketin altı şeye ihtiyaç duyduğunu belirtmektedirler: 1. Hareketin başlangıcı, 2. Hareketin hedef ve sonu, 3. Hareketin mesafesi veya hareketin içinde gerçekleştiği olgu, 4. Hareket eden ve harekette olan şeyden ibaret olan hareket öznesi, 5. Hareketin öznesi veya hareket ettirici, 6. Hareketin kendisiyle ölçüldüğü miktar.[3] Zamanı açıklarken şöyle demektedirler: Biz kendi etrafımızda bir takım hadiseleri ardı ardınca gözlemekteyiz ve sonraki hadiseler önceki hadiselere dayanmaktadır ve de hiçbir zaman bir anda bir araya gelmemektedirler. Öte taraftan bunlar birbirlerinden bağımsızdırlar. Bu sonraki ve önceki bir tür araz olup bir maruza ihtiyaç duymaktadır. Eğer bu maruz olmazsa, bunlar da var olmayacaktır. İşte bu maruz hareketin ta kendisidir. O halde zamanı şöyle tanımlamak gerekir: Zaman, harekete yüklenen mukarrer ve sabit olmayan bağımsız miktara denir.[4] Dolayısıyla hareket gözlemlenebilen bir olgudur ve onu ispatlarken zamana ihtiyaç duymayız. Bilakis harekete dikkat ve onu tahlil etmeyle zamanı elde ederiz. ,

Netice: Amuzeş-i Felsefe’de nakledilen husus, beyan tarzından kaynaklanmış olabilir, yoksa yazar başka yerlerde zamanın hareket aracılığıyla cisimlere yüklenen sabit olmayan bağımsız nicelik ve miktar olduğunu açıkça belirtmektedir.[5]          



[1] Cevadi, Amuli, Abdullah, Rahik-i Mahtum, c. 9, s. 112, Merkez-i Neşr-i İsra, çap-ı dovvom, 1382.

[2] İbn. Sina, eş-Şifa et-Tabiiyyat, c. 1, s. 137, Menşurat-ı Mektebe-i Ayetullah el-Uzma el-Maraşi en-Necefi, Kum, 1405 h.

[3] Allame Tabatabai, Nihayetü’l-Hikmet, s. 201, Müessesetü’l-Neşri’l-İslamî Camia-i Müderrisin, 1363.

[4] a.g.e., s. 214.

[5] Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Amuzeş-i Felsefe, c. 2, s. 142, Naşir: Sazman-ı Tebliğat-ı İslamî, 1366.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Istakoz, deniz kabukları ve ahtapot yemek haram mıdır?
    59266 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/09
     Istakoz[1] ve deniz kabuklarını yemek haramdır. Dini kaynaklar uyarınca helal ve haram olan hayvanların birbirlerinden ayırt edilmesi için bir takım genel kurallar açıklanmıştır. Bu kurallar deniz ve kara hayvanları hakkında birbirinden farklıdır. Kuşların da kendilerine özgü hükümleri vardır…
  • Bir şahıstan veya bankalardan aldığımız borca ve her ay taksitini ödediğimiz paraya humus düşer mi?
    5865 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Dikkatinizi buna benzer bir soruya İmam Humeyni (r.a) ve Ayetullah Hamaney tarafından verilen cevaba çekiyoruz: 868. Soru: Birkaç yıl önce bir bankadan borç aldım ve onu bir yıllığına banka hesabıma aktardım. Bu borçtan faydalanamadım ve her ay ...
  • Kız ve oğlan elçilik ve nişanlılık aşamasından sonra ve nikahtan önceki ilişkileri nasıl olmalıdır?
    12259 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Hikmet sahibi Allah kadın ve erkeği birbiri için yaratmıştır. İslam’a göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar; zira birbirlerine sükunet vermekte, cinsel, ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarını gidermekteler. İslam, her iki tarafında ...
  • Hz. Ali'nin (a.s) dilenciye yüzüğünü vermesi haliyle, ayağından ok çekildiğinde bunu fark etmemesi hali arasında bir çelişki yok mudur?
    15833 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2009/04/18
    Sorunuza şu şekilde cevap verebiliriz: 1- İnsan, ilahi rızaya uygun ameller yaparak kemale erişebilme gücüne sahiptir. Yani insan-ı kâmil makamına ulaşarak bütün mükemmellikleri kendisinde toplayabilir. 2- İnsan-ı kâmil makamına ulaşmak demek, bu makama ulaşanların çeşitli halleri olmayacağı anlamına gelmez. Bize ve birçok Müslüman'a göre İmam Ali (a.s), Müslümanlar için mükemmel bir örnektir ve ...
  • Cude’nin Hz. Hasan’dan (a.s) olma bir evladı var mıydı?
    19559 تاريخ بزرگان 2011/08/17
    Cude, Eş’as b. Kays Kindi’nin kızıdır. Eşas, İslam’ın ilk yıllarındaki meşhur şahıslardan olup o dönemin tehlikeli münafıklarından sayılmaktaydı. Belazeri’nin yazdığına göre Cude babasının hilesiyle İmam Hasan Mücteba (a.s) ile evlenmiştir.[1] Bir rivayette İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Eşas, Müminlerin ...
  • Sehl bin Sa’d Saidi kimdi?
    9033 تاريخ بزرگان 2011/04/13
    Sehl bin Sa’d Ensari Saidi, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) tanınmış sahabelerinden olup Peygamberimiz vefat ettiği zaman 15 yaşındaydı. Onun asıl adı ‘Hazn’ idi, ama Peygamber (s.a.a) adını ‘Sehl’ diye değişti. Künyesi ‘Ebu’l Abbas’ idi. Uzun bir ömür sürdü. Medine’de ölen son sahabe olduğu söylenmektedir. Kimisi hicri 88 yılında, kimisi ...
  • Kuranı kerimde, kalpteki itminan ile iman ilişkisi nasıl konu edilmiş?
    12615 Tefsir 2010/12/18
    Lügatte imanın anlamı şöyle beyan edilmiştir: yalanlamanın karşıtı olup tasdik etmektir. Istılahta ise anlamı şöyledir. Dille ikrar ve itiraf etmektir, kalpte bir kararlılık ve sözleşmedir, organlarda da ameldir. "İtminan" ve tümenine ise lügatte kararsızlık ve ıstırabın ardından gerçekleşen (kalpsel veya zihinsel) rahatlık ve huzurdur.
  • Peygamberin (s.a.a.) Teşkil Etmiş Olduğu Hükümetin, Allah’ı Arayan Fıtrat ile İrtibatı nedir?
    8033 کلیات 2012/10/24
    Bize göre Resul-i Ekrem’in (s.a.a.) teşkil etmiş olduğu hükümet ilahi bir emir idi. Ama bu emri iktiza eden nokta, bu hükümetin insan yaşamının tüm alanlarında tesir etmesidir. İmam Bakırdan (a.s.) “…velayete davet edildiği kadar hiç bir şeye davet edilmedi”[i] şeklinde nakledilen tabir buna yöneliktir. ...
  • “Vebtelül yetama hatta iza beleğun nikahe” şeklinde olan ayetin anlamı nedir?
    8041 Tefsir 2012/05/12
    Allah u Teâlâ bu ayeti kerimede yetimlerden sorumlu olan kimselere düstur veriyor ki yetimlerin mallarına karşı dikkatli olmalarını istiyor. Yani onların sermayesini korusunlar, sorumlulukları döneminde buluğ ve rüşt çağına erinceye kadar onları denemeye tabi tutsunlar. Sorumlular, sorumluluklarının altında olan yetimlerin buluğ ve rüşt çağına erdiklerini fark ettiklerinde ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    20774 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...

En Çok Okunanlar