Gelişmiş Arama
Ziyaret
8908
Güncellenme Tarihi: 2009/11/01
Soru Özeti
Acaba İnsanın tekâmülü sadece özgür irade ve ihtiyari ameller ile mi mümkün?
Soru
Ayetler ve rivayetlerden istifade ediliyor ki insanın tekâmülü sadece özgür irade ve ihtiyari ameller ile mümkündür. Acaba bunun anlamı şu mudur ki insanın tekâmülü gerçekleşmesi özgür iradeye bağlı (zati itibar ve haddi zatinde) ve bu iradenin olmaksızın gerçekleşmesi imkânsızdır? Eğer böyle ise bunun felsefi delili nedir? Ve eğer Allah insanı diğer yaratıklar gibi ihtiyarı olmaksızın kemale ulaştırsa bunun işkâlı olabilir mı? Lütfen felsefi açıdan cevap veriniz.
Kısa Cevap

Felsefi açıdan en aşağı dereceden vücudun en üst mertebesine varıncaya kadar varlıkların seyri her zaman öyle bir şekildedir ki vücutsal olarak en alttaki derece daha üsteki mertebenin tenezzül etmiş mertebesidir. Daha üst ve kâmil mertebe de, kendisinin aşağısında olan mertebenin kemaline sahiptir. Bu silsilenin bir ucunda bütün kemalleri mutlak bir şekilde kendisinde bulundura mutlak bir vücut karar almıştır. Vücut silsilesinin bir ucunda bulunan bu mutlak varlığın sahip olduğu kemallerden birisi de irade ve ihtiyar sıfatıdır. Bu sıfat vücudun tüm mertebelerine, her mertebenin sahip olduğu kabiliyet oranında tenezzül etmiştir. Bu bakışla irade ve ihtiyarın farklı türleri muhtelif dereceleriyle bütün varlıklarda var olmuş ve ilahi meşiyet yaratıkların vücut mecrasından cari olunuyor.

Buna binaen “eğer Allah insanı diğer yaratıklar gibi onların ihtiyarı olmaksızın kemale ulaştırsa bunun işkâlı ne olabilir” şeklinde sorulan bu sorunun temeli, felsefi açıdan yanlış faraziyelere bina edilmiştir. Cebri tekâmülün muhal oluşu şunun içindir ki irade ve ihtiyar vücudun zatındandır. Bu nedenledir ki varlığın tekâmülü cebri şeklinde olduğunu tasavvur etmek şu anlamdadır ki varlık vücutsal olarak tekâmüle ulaştığı halde tekâmüle sahip değildir. Oysaki her ikisi tek bir şeydir. Yani bir diğerinin aynısıdır. İhtiyarın en üst mertebesine haiz ve bundan dolayı ilahi hilafet makamına mazhar olan insan hususunda da durum aynıdır. Aslında ihtiyar sıfatının kendisi ilahi hilafet makamının kendisidir. İşte sahip olduğu bu ihtiyar makamından dolayıdır ki kendisi bütün yaratıklardan daha faziletli kılınmıştır. Bunu insandan selbetmek aslında bu makamın kendisini ondan selbetmek anlamındadır. Bu da nakti garaz yani hedefe aykırı ve ters hareket etmektir.

Başka bir tabirle tekâmül sadece vücudun mertebelerinde gerçekleşiyor. Vücudun mertebelerindeki tekâmül ise ihtiyarın mertebelerindeki tekâmülün aynısıdır. İşte örfte bu tür tekâmüle aşk denilmektedir. Bu da ilahi bir emanet ve ihtiyarın zatı ve aslı sayılmaktadır. İnsanın en üst mertebedeki tekâmülü ilahi hilafette asıl itibariyle ilahi aşkta fani ve Allah ile bakı (fenaü fillah bekaü billah) kalmaktır. İşte bu mertebenin kendisi zati itibariyle zaten en üst mertebeyi gerekmektedir.        

Ayrıntılı Cevap

İnsanın tekamülünde ihtiyarın gerekliliği hakkında sorulan soru felsefi bir cevap gerektiren felsefi bir soru olmaktansa kelami ve kelami konuların etkisinde kalınarak ortaya atılan bir şüphedir.   Ama eğer felsefi görüşle bu konuya değinmek istesek tekâmül hakkında da vücut ve ilahi adalette ihtiyarın konumunu vücutsal bakımından değerlendirmeye tabi tutmak gerekmektedir. 

“Felsefe-i Mutalilye” ve “teorik İrfan” bu konular hakkında önümüze, birçok müphem ve sorun için cevap olabilecek bir yol haritasını sergileyebilir. Varlık âlemine yönelik olan bu bakış açısında derinleşmenin kendisi söz konusu şüphelerin kendiliğinden ortadan kaldırmasını sağlıyor.

Felsefe açısından tekamülde ihtiyar ve iradenin konumunu açıklamak için şu mukaddimenin beyanı lazım gelmektedir: Yükselişe doğru (kavsi sudi) şekillenen vücutsal hareket, madde merhalesinden başlamış ilahi makama varıncaya kadar devam ediyor ki ilahi hilafet varlık aleminin gayesi sayılmaktadır.

Vücudun her mertebesi ve tekâmülün her derecesi; en alt ve düşük mertebesinden en yüksek ve yüce mertebesine kadar “vücudi repti’n” (bağ konumunda olan vücut) bir derecesine sahiptir. Sahip olduğu bu vücut varlığının sahip olduğu mertebenin hak Teâlâ’dan yakınlık derecesini gösteren mizandır. Her mertebe kendisinden düşük olan kemal mertebesine sahip ve aşağıdaki mertebelerde kendilerinden üstün olan mertebelerin sahip olduğu kemale sahip, elbette kendilerinin bulundukları mertebeye münasip bir şekilde.

Böylece vücudun muhtelif kemalleri her mevcutta sahip olduğu vücutsal şiddet oranında yükseliyor ve bu kemalin aşağıdaki menzilelere tenezzül etmesi sahip olduğu kabiliyet oranında zahir oluyor. Vücutsal olan bu kemallerden birisi irade ve ihtiyar sıfatıdır. Her mertebede onun has bir miktarı zahir oluyor.

Arifler bütün yaratıklarda cari ve sâri olan bu genel ve kapsamlı kavrama aşk tabirinin yakıştırmışlardır. Kuranı kerimde de yaratıkların secdesi ve tesbihi şeklinde tabir edilmiştir. Bu bakış açısıyla hiçbir varlık ne cemadat ve nede bitkisel varlıklar bundan müstesna değildirler.

Nitekim Molla Hadi Sebzevari ihtiyarin mertebelerinin vücut âleminde cereyan ettiği konusu hakkında şöyle diyor: “Bütün eşyalar muhtar, irade, ihtiyar ve kudret sahibi olan varlığın (Allahın) mazharı olma gereğince bütün varlıklar ihtiyar sıfatına sahibidirler. Cemadatlar bile sahip oldukları kabiliyetlerince (zarfiyet) ihtiyar sahibidirler. Öyle ise insan ihtiyar ve kudret sahibi olan varlığın zuhurudur. Bu nedenle onda kudret ve ihtiyar vardır”.[1]

Buna binaen irade, belki ihtiyarı vücudun zatında ve onun tüm mertebelerinde var olduğunu ve onun zatından olduğunu kabul edersek (ki felsefi olarak kabul etmek gerekir) bunu göreceğiz ki felsefi açıdan ihtiyar ve iradesiz bir varlığın tekâmül bulacağını tasavvur etmek imkânsızdır. Bir varlığın cebri ve iradesiz bir şekilde tekâmüle vardığını tasavvur etmek şu anlamdadır ki vücutsal tekâmülün olduğu halde ihtiyardaki tekâmüle sahip değildir. Oysaki bu ikisi tek bir şey idi ve lazim melzum idiler. İhtiyarın en üstün mertebesine sahip olan insan hususunda da onun ilahi hilafet makamı yüce ihtiyar makamının aynısı ve onun bütün yaratıklardan daha faziletli olmasına neden olan unsurda işte bu niteliktir. İhtiyar sahibi olma niteliğini insandan selbetmek onun sahip olduğu bu makamı ondan selbetmek demektir. Bu da nakdigarez sayılmaktadır.

Başka bir beyanla vücudun her mertebesinde var olan ihtiyar ikincisel bir şey değildir. Bilakis her mertebenin zatından sayılıyor. Buna binaen ihtiyar niteliği vücudun zatından ayırt edilemez.

Böylece felsefi açıdan varlık âleminde ki onun bütün mertebelerinde şuur ve bilinç var olmaktadır cebir diye bir şey hâkim değildir ki insan ondan istisna edilmiş olsun. Bilakis tam tersine insan yalnız değil bütün varlık âlemindeki tüm yaratıklar tefviz olmaksızın ihtiyar sahibi olma kapsamındadır. Ama insanda, onu ilahi hilafet makamına layık kılacak derecede has bir irade var olmaktadır. Sahip olduğu has iradeye ilahi emanet de tabir edilmiştir. İnsanın asıl makamı olan makam işte bu makamdır. Evrenin tüm varlık ve yaratıklarından farklılaştıran ve daha değerli hale getiren makamda bu makamdır. Kuran kerimde bu bağlamda şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir”.[2]

Bu nedenle insan bağlamında ihtiyar sahibi olmaksızın genel anlamıyla tekâmüle erişmek ve has anlamıyla ilahi hilafete ve velayete varmak akli olarak imkânsızdır. Bu bakımdandır ki Allahın iradesi ilk baştan beri yaratıklar bazında en üstün feyze taalluk etmiştir. Ama yaratıkların iktizaları zati olarak bunun kâmil bir şekilde zuhur etmesine mani olmuştur.

Her çı hest ez kamet-i na saz bi endam-i ma’st

Ver ne teşrif tu ber balayi kesi kutah nist

Yani ne varsa bizim endamsız ve uygun olmayışımızdandır Yoksa senin kimsenin üzerine teşrif buyurman hiçte zor değildir.

Yapılan açıklamalardan vücutsal tekâmül ihtiyarın tekâmülün aynısı ve onun en yüce ve yüksek mertebesi Allahın halifesi olmaktır. İrfan bakımından da ilahi hilafet zati itibariyle bu anlamdadır ki nihayet insan aşkta Allah’ta fani olup Onun la baki kalmaktır. Bu da aşkın en üstün derecesini gerektirir. Aşk da ihtiyarın kendisidir. Buna binaen insanın nihai tekâmülü ki Allahın meşiyet aynası olmaktır aşk denilen cevherin olmaksızın gerçekleşmesi zati itibariyle imkânsızdır. Aşk ile cebrin arası kesinlikle iyi değildir. Bilakis aşk ihtiyarın asıl tözüdür.[3]

 


[1] Kadrdan Karameliki, Muhammed Hüseyin, “Nigahi Sivum bı Cebr ve İhtiyar”, s. 159. (Molla Hadi Sebzevari, “Esraru’l-Hikem” adlı esierinden alıntı yapılmış, s. 113).

[2] Ahzap, 72.

[3] Bu konu bağlamda daha fazla bilgi edinmek için filozoflar perspektifinden  “emrun beynel ermen” konusuyla alakalı bahislere bakınız. Hakeza barzah alminde irade ve ihtiyar ve hakeza vücudun mertebeleri konusunda yazılan açıklamalara müracaat ediniz.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • İnsan utangaçlıktan nasıl kurtulabilir?
    58302 Pratik Ahlak 2010/12/05
    Utangaçlığın olumsuz ve istenmeyen sonuçları olup, insanın yaşamda başarılı olmasına engel olmaktadır. İnsan, bu ruhsal özelliktende diğer kötü özellikler gibi kurtulabilir ve onun tedavisi mümkündür. Çocukları sohbetlere katmak ve onları topluma girmeye teşvik etmek çocukların bu hastalığa yakalanmasını önleyen çözümlerdendir.Telkinde bulunmak, kendine ...
  • Nikâh sözünün felsefesini açıklar mısınız?
    6144 Ahlak 2010/07/24
    İslam açısından evlilik aile ve ardınca toplum teşkil etmek için kutsal bir sözleşme olup cinsel güdüyü gidermek, nesli çoğaltmak ve korumak, insanın tekâmülü, huzur ve sükûnet, iffet ve edep, duyguların pekişmesi ve birçok başka güzel özellik gibi eser ve neticeler taşır. Bu kutsal sözleşmenin sağlanması sadece ...
  • Kur'an'ın tafsili ile tefsiri arasındaki fark nedir?
    9761 Kur’anî İlimler 2011/06/12
    "Fasallana" lügatte bir şeyi bölümlere ayırmaya ve düzenlemeye denir. Buna göre A'raf suresinin 52. ayetinde yer alan "Fassalna" cümlesinden maksadın Kur'an'ın tedrici olarak indirilişidir. Kur'an toplu halde Kadir gecesinde nazil olduktan sonra tedrici olarak tekrar indirilmiştir.Ama tefsir, Kur'an ayetlerinin manalarını açıklamak ve ayetlerden maksadı belirlemek anlamındadır. Buna göre ayetlerin ...
  • Kısaca Hz. Nuh (a.s)’ın kıssasını açıklarmısınız?
    8176 نوح 2019/10/21
     Bazı tarihi nakiller ‘Muteşelh’in oğlu ‘Lemek’in Nuh (a.s)’ın babası olduğunu ve ‘Brakil’in kızı ‘Kaynuş’unda annesi olduğunu yazmaktadır.[1]Ayrıca Hz. Nuh (a.s)’ın Hz. Adem (a.s)’ın vefatından 126 yıl sonra doğmuştur. Böylece Hz. Adem (a.s)’ın dünyaya gelmesinden  1056 yıl sonra doğmuş olmaktadır.[2]
  • Kadın evladına süt vermeden dolayı kocasından ücret talep edebilir mi?
    5463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/04
    Şu noktaya dikkat etmek zorunludur: İslam’da fıkhî hükümler ve ahlakî usuller birbirini tamamlar ve aralarında hiçbir ayrılık ve uyuşmazlık bulunmaz.[1] Bundan dolayı fertlerin hakkı sıfatıyla bazı hükümler ispatlanmış olsa da ve yükümlü bu haktan fıkhî bir hüküm sıfatıyla istifade edebilse de, dinsel öğretilerde ahlakî ...
  • Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) diri midirler? Eğer diriyseler bunun manası nedir?
    8576 Eski Kelam İlmi 2012/07/24
    Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) diri olması, hakiki hayat konusunda Kur’an’daki anlamı içerir ve özellikle şehitler hakkında buna vurguda bulunulmuştur: "وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذينَ قُتِلُوا في‏ سَبيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ". Aynı şekilde birçok rivayette de imamların diri oluşu hakkında bu anlama ...
  • Tütün (sigara ve nargile içmek) kullanmanın hükmü nedir?
    8477 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/30
    Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin (ömrü uzun olsun) belirtilen soru hakkındaki görüşü şudur: “Tütün kullanmak, zararlı olması nedeniyle mutlak olarak haramdır.” Belirtmek gerekir ki; Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin tütün kullanımının haram olduğuna değin fıkhî fetvasının delili onun zararlı olmasıdır ve Ayetullah Mekarim Şirazi’nin fetvasının fıkhî dayanağı da tütünün zararlı ...
  • Kuran’ı Kerim’e göre yöneticiler ve işverenlerin topluma karşı ne görevleri vardır?
    2925 رفتار اجتماعی در حکومت اسلامی 2020/01/20
  • Din adamlarının cemaat imamı sıfatıyla kıldıkları namaz karşılığında halktan para almaları caiz midir?
    7929 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/22
    Büyük taklit mercilerinin bürolarından aşağıdaki yanıtlar alınmıştır:Yüce Rehberlik Makamı:Kıldıkları namaz karşılığında para alamazlar. Elbette geliş, gidiş ve araba ücreti vb. sıfatıyla alınırsa, sakıncası yoktur. Devletten (namaz kılma karşılığında) aylık maaş almanın ...
  • Hangi namazda cemaat imamına tabi olunamaz?
    6459 2014/05/20
    Değerli kullanıcı; Müstehap namazları cemaat ile kılmak doğru değildir. Elbette yağmur namazı gibi bazı namazlar istisnadır. Aynı şekilde farz namazlar arasında tavaf namazı da cemaat ile kılınamaz. İlgili Başlık: Ehlibeyt Mezhebinde Teravih Namazı, 6313 ...

En Çok Okunanlar