Gelişmiş Arama
Ziyaret
10576
Güncellenme Tarihi: 2010/01/19
Soru Özeti
Allah ile görüşmek, insan için tasavvur edilen en son makamdır. Hal böyleyken bazı masumlar nasıl daha üstün bir makama sahip olabilmektedirler?
Soru
İnsan için belirtilen en son makam Allah ile görüşme makamıdır. Bazı ilahi veliler ve peygamberler bu makama ulaşmıştır. Bu en son makama ulaşan büyük şahsiyetlerin bazıları bazılarından üstündür. Eğer onlar en son makama ulaşmışlarsa aralarında nasıl fark meydana gelmekte ve biri diğerinden üstün olmaktadır? Çünkü ulaşılabilecek daha üstün bir makam bulunmamaktadır!
Kısa Cevap

İnsanın yaratılmasındaki temel gaye kemale ermektir. İnsanın kemali Allah’a yaklaşma ile gerçekleşir ve buna velayet ve Allah ile görüşme makamı denir. Bu bağlamda peygamberler ve masumlar insanlar arasında en belirgin bireyler sayılır. Lakin bu bireyler arasında kimlerin daha üstün bir makama sahip olduğu hakkında şu noktaya dikkat edilmelidir: Velayet makamı nübüvvet makamından üstündür ve velayet makamına sahip olan masumlar arasında da velayet makamında ihtilafın olabileceği de farz edilebilir. Lakin her zaman bir üstünlük ve fazilete sahip olmak velayet makamı ve yakınlık derecelerinde Allah’a daha yakın olma makamında üstünlük manasına gelmeyebilir; yani velayet makamında eşit olmayla birlikte bir bireyin daha üstün olması ve nübüvvet gibi bir takım erdemlerden yararlanması muhtemeldir. Bizim bütün sözümüz şudur: Biz masumlardan biri ve özellikle İmam Hüseyin (a.s) hakkında rivayetlerde bir takım üstünlüklerin beyan edildiğini kabul ediyoruz, lakin bu üstünlüklerin imamların tekvini velayet makamında taşıdıkları ihtilaf esasınca olduğunu kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Gerçekte bu üstünlükler bazılarının Allah’a yakınlaşma açısından daha üstün olduklarına delil sayılamaz.

Ayrıntılı Cevap

Her değerlendirmenin özel bir ölçü, kıstas ve kritere ihtiyaç duyduğu apaçıktır. Dinsel öğretiler esasınca ilahi olmak ve ilahi isim ve sıfatlar ile nitelenmek insanların birbirinden üstünlüğünün ölçüsüdür[1]; velayet makamı[2] olarak tabir edilen bu makam, yaratılışın nihai hedefi ve insanların birbirinden üstün oluşunun ölçüsüdür. Velayet iki kısma ayrılır: Teşrii velayet; teşri ve yasama hakkı manasındadır. Tekvini velayet ise insanın Allah’ın tekvini izniyle kâinat maddesinde tasarrufta bulunmadaki güç ve hâkimiyetidir.[3] Elbette velayet makamının Allah’a yakınlaşma ve fenafillâh ile gerçekleştiğini ve Allah’a yakınlaşmanın da O’na itaat etmeyle vuku bulduğunu bilmek gerekir.[4] Başka bir ifadeyle ilahi olmak Allah’a yakınlaşmak ile gerçekleşir ve O’na yakınlaşmak ise O’na itaat etmek ile hâsıl olur. Bu esas üzere, velayet makamının da Allah’a yakınlaşma ve fenafillâh[5] derecesindeki ölçü ve kritere göre güçlü ve zayıf olacağı ve mertebelerinin bulunacağı apaçıktır.[6] Velayet makamına sahip olan iki insan birbirleriyle karşılaştırıldıklarında eşit bir derece olmayabilirler; yani onlar ilahi sonsuz kaynağa bağlı ve Allah’a yakın oldukları ölçüde, Allah’ın isim ve sıfatları kendilerinde daha çok tecelli eder ve böylece biri diğerinden üstün olur. Şüphesiz Ehlibeyt’in tümü velayet makamına sahiptiler ve şimdi de sahiptirler. Hz Ali (a.s) Ehlibeyt’in özelliklerini açıklarken şöyle buyurmaktadır: Velayet özellikleri onlar içindir.[7] Öte taraftan velayet makamı ile nübüvvet makamı arasındaki farklılıkları incelemeyle şu noktaya ulaşırız: Velayet makamı, nübüvvet makamından daha üstündür. Bu esas uyarınca on dört masumun velayet makamındaki üstünlükleri açısından peygamberlerden daha üstün bir dereceye sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir.[8] Lakin masumların birbirinden üstün oluşları hakkında biraz düşünülmelidir. On dört masumun ortak bir hakikati taşıdığını bilmeliyiz. Başka bir ifadeyle onlar tek bir nurdandırlar. Ehlibeyt’in nur olarak bir oluşu birçok rivayette açıkça belirtilmiştir. Elbette nura dayalı bu birlik zorunlu olarak nurun derecesinde birlik anlamına gelmez ve nurun değişik derecelerini kabul etme varsayımıyla da buna inanılabilir.[9] Ehlibeyt’ten birinin diğerlerinden üstün oluşu bağlamında bazı dini kaynaklarda bu üstünlük Hz Peygamber (s.a.a), Hz Ali (a.s)[10], Hz Fatıma (s.a)[11] ve İmam Hüseyin (a.s)[12] için dile getirilmiştir. Bu üstünlük Ehlibeyt’in ve İslam peygamberinin velayet derecesindeki makam ve farklılık ihtilafını yansıtır mı? Her zaman bir üstünlük ve fazilete sahip olmanın velayet makamı ve Allah’a daha yakın olmadaki yakınlık derecelerinde üstünlük manasına gelmediği söylenebilir; yani velayet makamında eşit olmayla birlikte bir bireyin daha faziletli olması ve nübüvvet gibi bir takım erdemlerden yararlanması olanaklıdır. Bu konu koşulların ve zamanın böyle hususları gerektirdiği bir durumda gerçekleşir. Nübüvvet özel koşul ve zamanlarda Hz. İsa’nın (a.s) nasip olduğu bir erdemdi ve İmam-ı Zaman (a.c.f) bu erdemden faydalanmayacaktır. Lakin hepimiz İmam-ı Zamanın (a.c.f) velayet makamı açısından Hz. İsa’dan (a.s) daha üstün bir derecede olduğunu bilmekteyiz. Lakin bizim bütün sözümüz şudur: Bu erdem ve özel bakış imamların velayet derecesindeki eşitliği ile bir arada bulunabilir. Başka bir ifadeyle biz masumlardan biri ve özellikle imam Hüseyin (s.a.a) için rivayetlerde bir takım üstünlüklerin belirtildiğini kabul ediyoruz, lakin bu üstünlüklerin imamların tekvini velayet makamında taşıdıkları ihtilaflardan kaynaklandığını kesin bir şekilde söylemek mümkün değildir. Her ne kadar bu ihtilaf bir olasılık olarak görünüşte kabul edilse bile, gerçekte bu hususta açık delillere ulaşmanın mümkün olamayacağına biz inanıyoruz. Her halükarda tüm masumların bir nurun cilvesi olduğu, hepsinin tekvini velayet taşıdığı ve her birinin diğerinin yerinde olması durumunda onun yaptığı işi yapacağı kesindir.[13]     

 


[1]إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقاكُمْ”; Hucurat Suresi, 13. ayet.

[2] İrfan literatüründe “makam” “hal” karşısında yer alır. “Makam” arifin yıllar süren meşakkat, arınma ve çalışma neticesinde ulaştığı menzil ve mertebeye denir. Bundan dolayı, zorlukla kat edilmiş bir şeyin zail olması ve değişmesi genellikle kolay bir şekilde gerçekleşmez. Böyle bir şey sabit ve kalıcı olur. Ama “hal” “makamın” tersinedir. “Hal”, seçmeksizin ve ani bir şekilde arifin kalbinde gerçekleşen bir tür nitelik ve dönüşümdür. Hal’in ani bir şekilde zail olması da olasılık dâhilindedir. O halde “hal” sabit bir nitelik değildir ve sürekli değişim ve dönüşüm halindedir. Sadi şöyle söylemiştir:

Mısırdan gömleğin kokusunu aldım.

Lakin Kenan kuyusunda görmedim.

O hallerimiz evrende değişendir dedi.

Bazen belirgin ve bazen de gizlidir.     

[3] Başka bir ifadeyle; tekvini velayet sahibi kendi çabasıyla bir şeyi çaba mahallinin dışında yaratır. Bu esas uyarınca ilahi veliler tarafından gerçekleşen tüm mucize ve kerametler bu tekvini velayet vasıtasıyla gerçekleşir.

[4] Bu esas üzere İmam Müçteba (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın kulu olursa, Allah her şeyi onun egemenliğine verir.” İmamın bu cümlesi, tekvini velayetin kaynağının Allah’a kullukta saklı olması anlamındadır.   

[5] Fenanın birkaç derecesi vardır: 1. Fiillerin fenası olan zahiri fena. 2. Sıfatların fenası olan batının fenası. 3. Zatın fenası. Danişğer, Ahmet, Divanı Hafız ba şerhi irfani, s. 144 ve 145; İbni Sina, ebu Ali Hüseyin bin Abdullah, El- İşarat ve’t Tenbihat, ba şerhi Hacı Nasuruddin Tusi, c. 3, Makamatu’l Arifin, s. 390; İmam Humeyni (r.a), Çehil Hadis, s. 382.  

[6] İrfani yolculuğun dört seferde gerçekleştiği belirtilmelidir: A. Yaratıklardan yaratana yolculuk. B. Hak ile Haktan hakka doğru yolculuk. C. Hak ile Haktan yaratıklara doğru yolculuk. D. Hak ile yaratıklardan yaratıklara doğru yolculuk. Bu hususta bakınız: Molla Sadra Şirazi, Sadru’d Din, El- Hikmetu’l Mutaaliye fi’l Asfari’l Akliyyeti’l Erbaa, c. 1, s. 13. Ermiş arifler şöyle demektedir: Velayet makamı her ne kadar yolcu için birinci yolculuğun sonunda hâsıl olsa da velayet dairesi ancak ikinci yolculukta kâmil olur. Bundan dolayı yolcular yolculukta bulundukları yere göre velayet makamının bir derecesine ererler.

[7] Nehcü’l Belaga, Hutbe 2.

[8] Rivayetlerde Hz. Mehdi’nin (a.c.f) zuhur etmesinden sonra Hz. İsa’nın (a.s) ona uyacağı nakledilmiştir. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 9, s. 195; Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c. 4, s. 205; Kaşani, Seyyid Abbas, El- Mahazin, c. 1, s. 286.

[9] Yani Ehlibeyt için de onlarında birbirinden üstün oluşları tasavvur edilebilir.

[10] İmam Bakır (a.s) hal lisanıyla İmam Seccad’dan (a.s) Allah’a ibadet etmede kendine daha az zahmet vermesini istediğinde, İmam Seccad (a.s) İmam Ali’nin (a.s) ibadetlerinden söz etmiş ve şöyle buyurmuştur: Ali’nin (a.s) ibadet gücüne kim erebilir ve onun gibi kim ibadet edebilir. El- İrşad fi Marifeti hucecullahi ale’l İbad, c. 2, s. 142.

[11] Bazı delillerden istifade edildiği kadarıyla bu üstünlük Hz. Fatıma’nındır. İmam Hasan Askeri’ye (a.s) isnat edilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur: Biz Allah’ın kullarına hüccetiyiz ve büyük annemiz Fatıma da (s.a) bize ilahi hüccettir. Tayyib, Seyyid Abdu’l Hüseyin, Etyebu’l Beyan fi tefsiri’l Kur’an, c. 13, s. 225; Bahrani, Abdullah, Avalimu’l Ulum ve’l Maarif ve’l Ahval, c. 11, s. 5.

[12] Rivayet metinlerinde İmam Hüseyin (a.s) için birçok üstünlük dile getirilmiştir. Örnek sıfatıyla onların bazılarına işaret ediyoruz: A. İmamet makamının İmam Hüseyin’in nesline aktarılması. B. İmam Hüseyin’in (a.s) toprağının şifa vermesi. C. İmam Hüseyin’in (a.s) kabri nezdinde duanın kabul edilmesi. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c. 44, s. 221. 

[13] Daha fazla bilgi edinmek için şu kaynaklara müracaat ediniz: Turhan, Kasım, Nigerişi İrfani, Felsefi Ve Kelami Be Kıyam Ve Şahsiyeti İmam Hüseyin (a.s), naşir: Çilçırag, çapı evvel, Kum, 1388.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar