Gelişmiş Arama
Ziyaret
11639
Güncellenme Tarihi: 2010/03/10
Soru Özeti
Şiiler Allah’ın Cebrail aracılığıyla İmam Ali’ye (a.s) vahiy yolladığına, lakin yanlışlıkla vahyin Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) ulaştığına inanmakta mıdırlar?
Soru
Şiiler Allah’ın Cebrail aracılığıyla İmam Ali’ye (a.s) vahiy yolladığına, lakin yanlışlıkla vahyin Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) ulaştığına inanmakta mıdırlar? Bakınız: “El- Minyetu ve’l Amel fi şerhi’l Milel ve’n Nihel”, s. 30.
Kısa Cevap

Sorunuza vereceğimiz cevap bağlamında birkaç noktaya dikkat etmek gereklidir:

A. Bir din ve mezhep araştırmacısı için gerekli olan en önemli şey ilk kaynaklardan istifade etmektir.

B. Araştırmacının bir mezhep veya din hakkında ihtiyaç duyduğu bilgileri söz konusu mezhep veya dinin kaynaklarından alması gerekir.

C. Araştırmacının imkân dâhilinde alan çalışmasından faydalanması gerekir.

Bu kısa mukaddimeye dikkat ederek sorunuzu yanıtlamaya çalışacağız. Bu iddia için belirtilmiş olan kaynak gerçekte Mehdi Ledinillah Ahmet bin Yahya bin Murtaza adlı bir şahıs tarafından şerh edilen Abdu’l Kerim Şehristani’nin “el- Minyetu ve’l Amel fi şerhi’l Milel ve’n Nihel” kitabıdır. el- Milel ve’n-Nihel kitabının yazarı olan Abdu’l Kerim Şehristani,Eş’ari mütekellimlerinden olup hicri-kameri 479 yılında doğmuş ve 548 yılında vefat etmiştir. Onun kitabını şerh eden şahsın doğum ve vefat tarihi de doğal olarak kendisinden sonradır ve bu kişi Zeydi Şiilerinin önderlerindendir. Bu yüzden (bu kitapta böyle bir konunun varlığı varsayılsa bile) bu husus İmamiyye Şiilerinin inançlarını öğrenmek için muteber bir referans sayılmaz. İmamiye Şiilerinin inançlarını öğrenmek için Eş’aire ve Zeydiye’nin kitapları değil, bu mezhebin kitapları incelenmelidir. Buna ek olarak, İmamiye Şiilerine ulaşma durumunda bu hakikatin sizin için belirgin olması için bir alan çalışması yapmanız da faydalı olacaktır; zira bu durumda Hz Ali’ye (a.s) yönelik böyle bir sapık inanç besleyen hiç kimseyi asla görmeyeceksiniz. Nübüvveti Hz Ali’nin (a.s) hakkı bilen, Cebrail’in Hz. Peygamberin (s.a.a) Ali’ye (a.s) çok benzemesi nedeniyle vahiy getirirken yanlışlık yaptığına, vahyi Peygambere (s.a.a) getirdiğine ve Peygamberin de Ali’yi memnun etmek için kızını ona verdiğine inanan Gurabiyye, Zebabiyye, Zemmiyye ve Muhtiyye gibi aşırı fırkaların tarihte bulunduğunu bazı tarihçiler yazmışlardır. Elbette gerçek Şiiler böyle bir hususa inanmamış ve bu sapık mezheplerin takipçilerini kendilerinden uzaklaştırmışlardır.

Ayrıntılı Cevap

Mezhep ve dinler alanında araştırma yapan bir araştırmacının birtakım hususlara dikkat etmesi gerekir.

A. Mezhepler ve dinler alanında araştırma yapan bir şahıs için gerekli olan ilk ve en önemli şey, öncelikle ilk kaynaklardan istifade etmektir.

B. Araştırmacı, bir mezhep veya din hakkında ihtiyaç duyduğu bilgileri onların kaynaklarından almalıdır; örneğin Eş’ari kelamı hakkında araştırıyorsa onlar hakkındaki bilgileri kendilerinin birinci el kaynaklarından almalı, Mutezile veya Maturidiye gibi başka mezheplerin kaynaklarını referans göstermemelidir.

C. Araştırmacının imkân dâhilinde bir alan çalışmasından faydalanması gerekir.

Bir mezheple ilgili birçok konu bir kitapta veya söz konusu mezhebin kitaplarında belirtilebilir ve bununla birlikte bu mezhebin takipçileri bu hususlara inanmıyor olabilir; bu yüzden bir inancı veya ameli bir mezhebe veya bir mezhebin takipçilerine isnat ederken bunu sorgulamalı ve incelemeliyiz.

Bazı yazarların eserlerinde Şiiler hakkında yanlış ve taassupla karışık olan hususlar gözlemlenmektedir. Örneğin Tery şehrinin büyük keşişi William Terry (ö. 1186) haçlı savaşları döneminde 16. yy büyük yazarlardan biri sayılmaktadır. O, Sünni İslam ve Fatımiler hakkında isabetli tespitlerde bulunmuşsa da İmamiyeye yönelik hiçbir derin bir bilgi sahibi değildi. Bununla birlikte kendisi, İmamiye Şiiliğini Ali’nin peygamberliğine inanan kimseler olarak nitelemektedir. Şiilerin Cebrail’i Ali’ye ilahi mesajı ulaştırma konusunda hain gördüğünü ve Cebrail’in Ali (a.s) yerine semavi mesajı Muhammed’e (s.a.a) getirdiğine inandıklarını söylemektedir.[1] Bu iddia için belirtilen merci ve kaynak Ebu’l Feth Muhammed bin Abdu’l Kerim Şehristani’nin “El- Minyetu ve’l Amel fi şerhi’l Milel ve’n Nihel” adlı kitabıdır ve bu kitap Mehdi Ledinillah Ahmet bin Yahya bin Murtaza bin El- Fazl bin Mansur El- Hüseyni El- Yemani adlı bir şahıs tarafından şerh edilmiştir. Az bir inceleme ve dikkat etmeyle belirtilen usullere bu kitabın mukaddimesinde riayet edilmeyerek Şia’ya göndermelerde bulunulduğunu gözlemleyebiliriz. Abdu’l Kerim Şehristani El- Milel ve’n Nihel kitabının yazarı olup Eş’ari mütekellimlerinden biridir. O, hicri-kameri 479 yılında dünyaya gelmiş ve 548 yılında da vefat etmiştir. Onun kitabını şerh eden şahsın doğum ve vefat tarihi de doğal olarak kendinden sonradır ve bu şahıs Zeydi Şiilerinin önderlerindendir. Bu yüzden bu kitap İmamiye Şia’sının inançlarını öğrenmek için muteber bir kitap sayılmamaktadır. İmamiye Şia’sının inancını öğrenmek için Eş’aire ve Zeydilik mezheplerine mensup kitapları değil, Şia mezhebinin kitapları incelenmelidir. Buna ek olarak, İmamiye Şiilerine ulaşılabilmesi durumunda bu hakikatin ortaya çıkması için kısıtlı da olsa bir alan çalışması yapılması faydalı olacaktır; zira böyle bir durumda böyle sapık ve hurafe eksenli bir inancı Hz Ali’ye (a.s) isnat eden bir kişiye asla rastlamayacaksınız. İmamiye Şia’sının inancına göre Hz Ali (a.s) on iki imamın ilki ve İslam Peygamberinin (s.a.a) ilk halifesidir ve Hz Peygamberden (s.a.a) sonra onun makam ve derecesi tüm sahabelerden daha üstün ve yücedir. Evet, bazı tarihçilerin yazdığına göre, tarihte nübüvveti Hz Ali’nin hakkı bilen, Cebrail’in Hz Ali (a.s) ve Hz Peygamber (s.a.a) arasında bulunan fazla bir benzerlikten ötürü vahiy getirirken yanlışlık yaptığına, vahyi Hz. Peygambere getirdiğine ve Hz Peygamberin de Ali’yi memnun etmek için kızını ona verdiğine inanan Gurabiyye, Zebabiyye, Zemmiyye ve Muhtiyye gibi bir takım aşırı fırkalar mevcut idi.[2] Aynı şekilde İbni Kuteybe (ö. 276) ve İbni Cezm Endulisi gibi bazı yazarlar vahiy bildiriminde Cebrail’in Aliye ihanet ettiğine inanan “Gurabiye” adındaki Şii fırkasına işaret etmişlerdir. Ama gerçekten de böyle bir fırkanın bulunup bulunmadığı hususunda şüphe bulunmaktadır.[3] Her halükarda bu inancın İmamiye Şia’sıyla bir ilişkisi bulunmamaktadır. Aşırılık yapan ve yücelten Müslümanların bizim rivayetlerimizde kınandığını hatırlatmak gerekir. Bu hususta bu sitede yer alan“Ehlibeyt hakkında aşırılık yapmak” başlıklı 2976 sayılı konuya müracaat edilebilir. Burada Şia’nın inançlarını anlamada bize yardımcı olan iki hadise işaret ediyoruz: Bir şahıs Hz Ali’den (a.s) ey müminleri önderi sen peygamber misin diye sorar. Hz Ali (a.s) şöyle buyurur: Yazıklar olsun sana, ben Muhammed’in (s.a.a) kullarından bir kulum![4] Bir başka hadiste de İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: Sizler benim Allah Resulü nezdinde ne gibi bir konumumun olduğunu ve ona yakınlığımın ne derecede olduğunu biliyorsunuz. Ben çocukken o beni yanına oturtur ve beni kucağına alırdı. Tenini tenime değdirecek ve kendi güzel kokusunu bana koklatacak şekilde beni yatağında yatırırdı. Bazen bir şeyi çiğner ve ardından onu bana yedirirdi. O, söylemlerimde bir yalan duymadı ve davranışlarımda bir yanlış görmedi. Sütten kesildikten sonra uzun yolları kat edene ve güzel ahlakı öğrenene dek Allah en büyük meleğini gece gündüz onunla yoldaş kıldı. Ben annesinin peşinde olan bir deve yavrusu gibi yolculukta ve durgunlukta onun takipçisiydim. O, her gün bana ahlakından bir işaret verir ve beni onu uygulamaya yönlendirirdi. Her yıl Hira’da inzivaya çekilir ve benden başka kimse onu görmezdi. O dönemde Allah Resulü ve Hatice’nin içinde bulunduğu ev dışında hiçbir evde Müslüman yoktu ve ben onların üçüncüsüydüm. Ben vahiy ve peygamberlik aydınlığını görüyor ve nübüvvet kokusunu alıyordum. Ona vahiy nazil olunca şeytanın haykırışını duydum. Ey Allah’ın elçisi bu feryat nedir diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Bu, insanların kendisine tapmasından ümitsiz olan ve kaygılanan şeytanın sesidir. Şüphesiz sen benim duyduğumu duymakta ve gördüğümü görmektesin. Ancak sen peygamber değil, yardımcısın. Hayır üzerinesin ve müminlerin önderisin.”[5]    

 


[4] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, El- Kafi, c. 1, s. 90, çapı çaharum, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran 1365 h.ş.

[5] Nehcü’l Belağa, Huutbei 192 (Hutbei Gasia).

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kafi’deki sahih hadislerin sayısı, ondaki hadislerin beşte biri kadar mıdır?
    10598 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2010/12/29
    Muteber hadislerin sayısını söyleyen bu grup alimler konuya Rical ilmi ıstılahları açısından baktıklarından, fıkhi ve istidlali konulara sınırlama getirmek gibi bir amaçları yoktur. Çünkü onlara ve günümüzdeki araştırmacılarına göre hadisin itibarının ölçüsü, bir tek ravinin güvenilir olması değildir. Ölçü daha geniştir ve rivayete güven doğuracak her şey ölçü ...
  • Bir odada bir kız ile yalnız kalmak sakıncalı mıdır?
    10179 Pratik Ahlak 2012/03/11
    Dinsel öğreti ve tavsiyelerde günahtan korunmak ve sakınmak için insana yasaklanan hususlardan birisisi, namahrem ile yalnız başına kalmaktır. İblis’in Hz. Musa’ya vasiyetinde şöyle okumaktayız: Ey Musa! Yabancı kadın ile yalnız kalma; zira her kim böyle yaparsa, yarenlerim değil, bizzat ben onun yareni olurum.[1] Aynı ...
  • Allah’ın şeytana kıyamete kadar mühlet vermesi sebebiyle şeytan ezeli ve ebedi olmada Allah gibimidir?
    17800 Eski Kelam İlmi 2012/04/04
    Ebedi olmak gelecekte yok olmamak anlamındadır. Şeytansa Allah’ın yarattığı bir yaratık ve her mahlûk yaratanın idaresinde olduğu için kendini Allah’ın işlerinde ihtiyari olarak ortak göremez, o da bütün varlığını diğer yaratılmışlar gibi Allah’a borçludur. Allah’ın şeytana mühlet vermesi ise kıyamete kadar değildir “malum” vakte kadardır. Eğer “malum” ...
  • İnsan nasıl Allah’ın mahbubu (sevimli kulu) olur?
    24744 Pratik Ahlak 2010/06/30
     Allah’la dostluk iki şekilde mümkün olur: 1- Kulların Allah’la dost olması 2- Allah’ın kullarıyla dost olması. Soruda geçen işte bu ikinci kısmıdır, yani kulların Allah tarafından sevilmeleri.Elbette evrende olan her şey Allah’ın yaratığı ve eseri olduğu için, Allah tarafından ...
  • İslam dini tüketüm için hangi olguyu sunmaktadır?
    2996 اسراف و تبذیر 2019/10/09
  • İnsanlardaki güzellik, çirkinlik, hidayet, sapma, rızık vs. şeylerdeki farklılıkların felsefesi nedir?
    13000 Tefsir 2010/01/27
    Adalet şu manalara gelmiştir: Bir bütünün parçalarının yerli yerinde olması, bireylerin haklarını gözetmek, hakkı hak sahibine vermek, varlık feyizi verirken hakka riayet etmek ve son olarak da bazen adalet kavramı eşitlik ve her türlü ayrımcılığı reddetmek anlamında kullanılır.
  • Şans ne anlama gelmektedir? Şans diye bir şey var mıdır?
    32843 Eski Kelam İlmi 2008/11/02
    Halk arasında bazen kullanılan, baht, uğur ve şans sözcükleri, daha çok edebiyat ve şiirlerde bulunmaktadır. Bu sözcük iki manaya gelebilir:1. Bir şeyin nedensiz meydana gelmesi: Bu mana; felsefî açıdan reddedilmiştir ve her şeyin kendine göre ayrı bir nedeni ve sebebi olduğu ...
  • Allah’tan Başkasından yardım dilemek tevhit ile uyuşur mu?
    8381 Tefsir 2010/08/22
    Allah’tan başkasından yardım dilemek eğer ilahî büyük şahsiyet ve velilerin direkt olarak isteği yerine getirdikleri ve isteği getirmede Allah’a ihtiyaç duymadıkları inancıyla gerçekleşirse, bu şirk olup tevhit karşıtıdır ve caiz değildir. Ama bu büyük şahsiyetlerin Allah’ın izni ve Allah’ın kendilerine bahşettiği güç ile istekleri yerine getirdiklerine ...
  • Spor hareketleri müzikle yapılırsa sakıncası olur mu? Bu hareketler dans hükmüne girer mi?
    13066 Pratik Ahlak 2010/10/12
    Dans ve müzik birbirinden ayrı iki konu olup her birinin kendine özgü hükümleri vardır. Yani haram dansla haram müzik bir arada olursa insan iki haram iş yapmış olur.Fakihlerin çoğu, oynak ve fesat amaçlı eğlence ortamlarına uygun müziklerin haram olduklarını ...
  • İslam’ın Tebliğ Yöntemi Nasıldı?
    11709 Masumların Siresi 2011/08/17
    Tebliğ mesaj iletmek anlamındadır. Tüm ilahî peygamberlerin ve özellikle de yüce İslam Peygamberinin misyonu insanları karanlıklardan nura yöneltmek olduğundan, İslam’da tebliğ Allah’ın mesajını kullarına ulaştıran bir vesile olarak çok önemlidir. İslam’da tebliğ yöntemleri sözlü, yazılı ve amelî olarak üç kısma ayrılabilir. Bu her üç kısmın da değişik türleri vardır. ...

En Çok Okunanlar