Gelişmiş Arama
Ziyaret
7071
Güncellenme Tarihi: 2010/09/07
Soru Özeti
Eğer İmam Hüseyin (a.s) aşura kıyamında galip olup hâkimiyeti ele geçirseydi, bugün İslam dünyasının konumu nasıl olurdu?
Soru
Eğer İmam Hüseyin (a.s) aşura kıyamında galip olsaydı, küfre galebe çalsaydı ve devleti ele geçirseydi, İslam’ın çehresi nasıl olurdu? Artık kimse İslam dinine yönelik bir kuşku taşıyabilir miydi?
Kısa Cevap

İmam Hüseyin’in (a.s) hareket ve kıyamının temel nedeni; dini diriltmek, iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı ihya etmek ve halife ve İslam hükümdarı kim olursa olsun ve her cinayeti işlerse işlesin yine de Allah’ı halifesidir ve kendisine itaat edilmesi farzdır diye Müslümanlar arasında yaygın olan ve inanılan yanlış düşünceyi ortadan kaldırmak için zalim yöneticiyle mücadele etmekti. Onun kıyamı bu açıdan başarılı olmuş ve neticeye ulaşmıştır. Elbette İslam’ın yüksek hedeflerinin birçoğunun tahakkuk etmesi, toplumun iyilik ve hayra ulaşması ve şeriat hükümlerinin çoğunun uygulanması İslam devletinin kurulmasına bağlıdır. İmam Hüseyin (a.s) tarafından böyle bir devletin kurulması ve zalim yöneticilerin kenara itilmesi durumunda bu neticelere ulaşılacaktı. İslam toplumunun onun nimetlerinden faydalanmasına ek olarak İslam’ın gerçek çehresi de pratikte insanlık için görünür olacaktı. Bunun kendisi İslam’ın yayılması için en büyük tebliğ olacaktı. Maalesef bu gerçekleşmedi.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabında dikkat edilmesi gereken ilk nokta, her Müslüman bireyin ne olacak diye somut neticeyi değil, Yüce Allah karşısında kendi vazifesini öğrenmeyi ve yapmayı düşünmesi gerekliliğidir. Eğer vazife belirginleşirse, sonsuz bir güçle Allah’a tevekkül edip tüm gücü vazifeyi yerine getirmek için kullanmak gerekir. Bu durumda netice ne olursa olsun Allah’ın salih kulu için hayır olacaktır. Ama İslam’ın yüksek hedeflerinin birçoğunun tahakkuk etmesi, toplumun iyilik ve hayra ulaşması ve şeriat hükümlerinin çoğunun uygulanması İslam devletinin kurulmasına bağlı olması nedeniyle, temiz imamlar (a.s) her zaman İslam devleti kurmayı ve toplumun yönetimini ele geçirmeyi asıl vazifelerinden biri olarak addetmişlerdir. Eğer belirli bir dönem bunun ardında olmamışlarsa toplumun dış şartlarının uygun olmaması ve halkın hazır bulunmaması bunu gerektirmiştir. Yoksa devlet sıfatıyla devlet, Allah’ın evliyaları ve temiz imamların (a.s) nezdinde hiçbir değere sahip değildir; çünkü onlar dünyanın zahirî imkânlarını önemsememişlerdir. Din ve semavî şeriatın çoğu hükümlerinin icra edilmesi salih ve güçlü bir devletin varlığına bağlı olması nedeniyle onlar devleti önemsemişlerdir. Zira bizzat devlet yetkilileri yasaları bilir ve onları icra ederse, toplum adalet ekseninde olacak ve ilerleme kaydedecektir. Gerçi her zaman rahatsız edici, günahkâr ve menfaatçi bireyler veya bazen vazifesini bilmeyen saf fertler nedeniyle bir takım sorun ve sıkıntılar çıkacaktır ama toplumun genel gidişatı müspet olacaktır. Öte taraftan güç ve devletin salih olmayan bireylerin elinde olduğu her toplumda, her çeşit bozgunculuk ve ayrımcılığın altyapısı hazır olacak ve böyle liderlere uyan bir halk da asla saadet yüzü görmeyecektir. İmam Hüseyin’in (a.s) misyonu işte buydu ve o şöyle buyurmuştur: Ben beyhude ve bencil bir çabayla bozgunculuk ve zulmetmek için kıyam etmedim. Ben sadece ceddimin ümmetinde ıslah yapma talebiyle ayaklandım ve iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve ceddim ve babamın hayat yöntemine göre amel etmeyi istemekteyim.[1] Başka bir tabirle İmam Hüseyin’in (a.s) hareket ve kıyamının asıl nedeni, iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı ihya etmek ve de halife ve İslam hükümdarı kim olursa olsun ve her cinayeti işlerse işlesin yine de Allah’ı halifesidir ve kendisine itaat edilmesi farzdır diye Müslümanlar arasında yaygın olan ve inanılan yanlış düşünceyi ortadan kaldırmak için zalim yöneticiyle mücadele etmekti. Onun kıyamı bu açıdan başarılı olmuş ve neticeye ulaşmıştır; zira İmam Hüseyin (a.s) ebedi kıyamıyla uzun vadede düşünce, yol ve yöntemi sapık olan halifenin sultasını ortadan kaldırmada başarılı oldu ve tüm Müslümanlara halifenin kanun koyma veya devlette en küçük bir hakkı bile olmadığını ve kanun koymanın Allah’ın kitabı, Peygamberin sünneti ve bu ikisine dayanan unsurlara özgü olduğunu kavrattı. İmam Hüseyin’in (a.s) hareketi olmasaydı, bugün Hıristiyanlık ve diyaneti hakkında görüldüğü gibi, İslam hükümlerinin birçoğu değiştirilmiş ve tahrif edilmiş olarak elimize ulaşmış olacaktı. İmam Hüseyin (a.s), yalancı ve düşmanlar tarafından İslam’ın açık din hükümleriyle oynanması karşısında bir engel olmak için ayaklanmıştır. Bu açıdan mübarek kıyamı başarılı olmuş ve hakikatin peşinde olanlar için İslam’ın çehresi görünür kalmıştır.



[1] Biharu’l-Envar, c. 4, s. 329.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar