Gelişmiş Arama
Ziyaret
7674
Güncellenme Tarihi: 2010/12/04
Soru Özeti
Hindistan ve Osmanlı İslamının teorik mukayesesi.
Soru
Hindistan İslamıyla Osmanlı İslamını (hicri 7. asırdan 10. asıra kadar geçen süre göz önüne alarak) teorik olarak kıyaslayınız.
Kısa Cevap

Osmanlı İslamıyla Hind İslamını değerlendirip mukayese etmek için bu iki ülkeye nüfuz eden ve hakim olan mezhebi bilmek gerekir.

Osmanlıya (hicri 7. asırdan 10. asıra kadar) hakim olan fıkhi mezhep Ehl-i Sünnetin dört mezhebinden biri olan Hanefi mezhebidir. Ancak onlar itikatta Eş’ari mezhebine mensuptular. Hanefi mezhebinin kurucusu Numan (Ebu Hanife)’dır. O fıkhını Kur’an, sünnet ve Resulullahın yöntemi, sahabenin sözleri, kıyas, istihsan, icma ve örf üzerine kurmuştur.

Eş’ari itikadi mezhebinin kurucusu Ebu’l Hasan Eş’ari’dir. Onun en önemli akaidi ilahi sıfatların zaid olması, Allah’ın görülebilme imkanı ve insanın iradesinin olmamasıdır.

Oysa hicri 7. asırdan 10. asıra kadar Hindistan, teşeyyü İslam’ı hakimiyetindeydi. Sultan Muhammed Sam Gavri zamanından itibaren (7. yüzyılın başlangıcı) Dehli Müslüman padişahların başkenti oldu. Hicri 918’de Muhammed Ali Kutbşah İran’dan Hindistan’a gitti ve Deken bölgesinde teşeyyü mezhebini resmi mezhep olarak ilan etti. Ancak onların fıkhi ve akaidi temellerine ait herhangi bir belge elde yoktur. Ama Şia rehberlerine tabi olduklarını tahmin edebiliriz.

Ayrıntılı Cevap

Osmanlı İslamıyla Hind İslamını değerlendirip mukayese etmek için bu iki ülkeye nüfuz eden ve hakim olan mezhebi bilmek gerekir.

Önce Osmanlı İslamını, ardından Hindistandaki İslamı inceleyeceğiz:

Osmanlı İslamının Kökleri

Konunun anlaşılabilmesi için her şeyden önce tarih boyunca Osman’a mensup grupları bilmek gerekir. Böylece Osmanlı İslamının kökü ortaya çıkacaktır. Tarihte bu isimde üç grup gelmiştir:

1-Osman b. Affan’ın (3. Halife) Takipçileri

Osmanın esrarengiz bir şekilde öldürülmesinin ardından bazıları onun taraftarlığını yapmak ve kanını almak için kıyam ettiler. Onlar Hz. Ali’nin (a.s) ve Muaviye’nin halifeliğine karşı olanlar tarafından destekleniyorlardı. Böyle bir düşünce (Osmanın taraftarı olmak) hatta yıllar sonra bile devam etti. Basiret kazandıktan sonra İmam Hüseyin’in (a.s) yaranından olan Zübeyr b. Kayn’da bu gruptan sayılmaktadır.[1]

2-Osmanlı Kavmi (Osmaniyye)

Tarih, Secistan’da (Sistan) yaşayan Osmaniyye adında bir gruptan söz etmektedir. Onlar Osmanı Hz. Ali’den üstün görüyorlardı. Nasibi oldukları için şairleri bu konuda şöyle diyorlardı:

Ahmaklığınızdan dolayı Osmanla Ali’yi mukayese ettiniz.

Oysa Osman, Ali’den daha temiz ve daha tayyiptir.

Mukaddesi diyor ki: Bir grup Osmanı Ebubekr ve Ömerden de üstün tutuyor.[2]

3-Osmanlı Devleti

Onlara Osmanlılar veya Al-i Osman ya da Osmanlı Padişahları denmektedir.

Osmanlı padişahları hicri 699’dan 1342’ye kadar büyük bir devlet kurdular. Bu hanedan ismini büyük dedeleri Osman b. Ertuğrul’dan almıştır. Osmanlı devletinden maksat bu taifedir.

Osmanlı Devletinin Kuruluşu

Osmanlı devleti, Abbasi  halifeliğinin yıkılışından sonra kurulan en büyük ve en geniş İslam devletidir. Bu devlet hicri 7. asırda (688 veya 699) Anadoluda ortaya çıktı. Miladi 15. asırda kudret ve azametinin doruğuna ulaştı. Osmanlı devleti miladi 16. y.y’da (hicri 10) kendisini resmi olarak İslam halifesi ve İslam dünyasının rehberi olarak kabul ediyordu. Kendilerine genellikle ‘Paşa’ diyen Osmanlı padişahları[3] sınırlarını Avrupa’da Viyana’ya kadar dayandırmışlardı.

Osmanlı Devletinin Mezhebi

Hanefi mezhebi, Osmanlı devleti zamanında çok gelişti ve bu devletin resmi mezhebi oldu.[4] Osmanlı padişahları akaidde Eş’ari idiler.

Hanefi Mezhebi

Osmanlı devletinin mezhebini veya Osmanlının İslamını tanımak için Hanefi mezhebini tanımak gerekir.

Hanefi mezhebi Numan’a (Ebu Hanife) dönmektedir. O hanefi mezhebinin kurucusudur. Birçok hadisin doğruluğunda şüphe ediyordu. Bu yüzden kıyas ve istinbatı fıkıh delillerinin en başına koydu.[5]  

Ebu Hanife Numan b. Sabit (h.80-150) İranlı olup aslı Kabil’dendir. O fıkhi hükümleri çıkarmada değişik bir yöntem uyguluyordu. Öyleki, eğer Allah Resulü (s.a.a) yaşamış olsaydı onun söylediğini Allah Resulü’nünde (s.a.a) söyleyeceğine inanıyordu.[6]

O, şer’i hükümleri çıkarmada rey ve kıyas yapmaya inanıyor ve Nebevi hadislerden yalnızca on yedisini kabul ediyordu.

Ona göre fıkıhın kaynakları yedi tanedir: Kur’an, sünnet ve Resulullahın yöntemi, sahabenin sözleri, kıyas, istihsan, icma ve örf. İtikatta ise Ebu Hanife ve takipçilerinin mürcie oldukları bilinmektedir. Bunu Şehristani Milel ve Nihel’de[7] Ğassaniye rehberi Ğassan’dan naklediyor.[8]

Mürcie’nin iki grup olduğu söylenmektedir: 1-Mürcie-i Dalalet, 2-Mürcie-i Ehl-i Tesennün. Ebu Hanife, öğrencileri ve üstadları ikinci gruptandır. Başka bir ifadeyle Ehl-i Sünnetin bir grubuna Mürcie denildiği zaman, büyük günah işleyenin cehennemde ebedi kalacağına inanan kimseler kastedilmektedir. Bazende amellerin imanda ve onun azlık çokluğunda etkisi olmadığına inanan önderlerine denmektedir. Bu, Ebu Hanife’nin ve takipçilerinin mezhebidir.[9]  

Ancak belirtmek gerekir ki, yapılan araştırmalara göre Osmanlılar fıkıhta hanefi idiler, ama Hanefi mezhebinin itikadı olan mürcie değildiler. Onlar Eş’ari itikadına sahiptiler. Eş’ari itikadının özeti şudur: 1- Allah’ın sıfatları zatına zaiddir. 2- Kur’an’da Allah için gelen el, yüz gibi sıfatların Allah’ta olduğuna, ama bunların ‘Bi La Keyf’ yani bu el ve yüzün insanın eli, yüzü gibi olmadığına inanmaktalar. 3- Allah’ın cemalini görmek mümkündür. 4- İnsanların amellerinde iradeleri yoktur, vb.

Eş’ari usulü İran’da yayıldı. Daha sonra Eyyübi ve Mısır sultanları, Osmanlı halifeleri bunu kabul ederek kendi ülkeleri olan Türkiye, Şam, Mısır ve Kuzey Afrika’da yaydılar.[10]    

Hindistan’da İslam

Nüfuz Zamanı

İslam’ın Hind yarımadasında nüfuzu efsane ve vehmiyatlarla doludur. Ancak şu kadarı kesin ki, Müslüman Arap tacirler İslam’ı Peygamberimizin (s.a.a) zamanında Hindistanın sahil bölgelerine ve Güney adalarına kadar götürmüştüler.[11]

Müslüman olanlardan biri İbn-i Şenseb idi. O, Emir-ül Müminin’in (a.s) zamanında Müslüman oldu. Gavr sultanlarının aslı Herat’ın Gavr bölgesinden olup nesepleri İbn-i Şenseb’e ulaşmaktadır.[12] Müslüman olduktan sonra Emir-ül Müminin (a.s) Gavr bölgesinin yönetimini ona verdi.

Hindistan’a ilk ordu gönderen, Dehli’yi fethedip orayı başkent yapan Müslüman padişah, sultan Muhammed Sam Gavri idi. Bu sultanın zamanından (7 y.y) itibaren Dehli İslami bir başkent oldu ve İnglizler orayı işgal edene kadar Müslüman sultanların başkenti olarak kaldı.[13]

Hindistan’da Teşeyyü

‘Hindistan’da Şia’ adlı kitapta şöyle yazıyor: ‘Firuzşah Tağalluk zamanında (h.752-790) On iki İmam Şiilerin nüfusu arttı. Muhalifleri onlara Rafizi diyorlardı.’[14]

Sultan Firuz bir yazısında şöyle diyordu: Kendilerine Rafizi denen Şiiler bazılarını Şia ve Rafizi ediyorlardı. Onlar kendi fırkalarının akide usulü hakkında risaleler ve kitaplar yazmış, konuşmalar yapmışlardır.[15]

Şeyh Muhammed Muzaffer ‘Tarih-i Şia’ adlı kitabında şöyle yazıyor: ‘Teşeyyü ruhu ve Al-i Muhammed’in takipçisi olmak ve Onlara (a.s) inanmak bu ülkede vardı; öyleki teşeyyü mezhebi Gecrat bölgesinde açıkca kabül görüyordu.’[16]

Hemedan’da dünyaya gelen Muhammed Ali Kutbşah adında biri gençlik yıllarının başında İran’dan Hindistan’a gitti. O, hicri 918 yılında ‘Deken’ bölgesinin resmen yöneticisi oldu. Şeyh Safiyuddin Erdebili’nin müritlerinden olduğundan Şah İsmail’in İran’da Şialığı yaydığını duyunca o da Deken bölgesinde Teşeyüü resmi mezhep olarak ilan etti.[17]

Öyleyse diyebiliriz ki, Hintlilerin İslamı o asırlarda Şia’nın hakimiyetindeydi. Şia akidesi ise Hanefi akidesinin karşında (daha önce söylendiği gibi) dört usul olan Kitap, Sünnet, Akıl ve İcma üzerinedir.   


[1] -Cevad Muhaddisi, Ferheng-i Aşura, s.201.

[2] -Dr. Muhammed Cevad Meşkur, Ferheng-i Fırak-ı İslami, s.131.

[3] -Seyyid Abdulhamid Belaği, Hüccet- ut Tefasir ve Belağ-ul İksir, c.2, s.744.

[4] -Seyyid Murteza Firuzabadi, Fezail-i Penç Ten Der Sihah-ı Sitte, c.4, s.374.

[5] -Ebulkasım Payende, Nehc-ul Fesahe, Mecmuay-ı Kelimat-ı Kısar-ı Nehc-ul Fesahe, 2. Baskının mukaddimesi.

[6] -Wikipedia sitesi, Ferheng-i Fırak-ı İslami, s.170.

[7] -Milel ve Nihel, c.1, s.264 (Mısır baskısı, Muhammed Bedran’ın çalışması).

[8] -Seyyid Maraşi, Şerh-i İhkak-ul Hak, c.2, Mucem-u İtikadi yazılımı.

[9] -a.g.e; el-Akaid-ul İslamiyye, c.3, Merkez-ul Mustafa

[10] -Tercümet-ul Kamil, İnb-i Esir, c.27, s.154.

[11] -Seyyid Abbas Athar Ravzi, Şia Der Hind, c.1, s.229.

[12] -a.g.e; Muhammed Rıza Hekimi, Mir Hamid Hüseyin, s.102.

[13]-Mir Hamid Hüseyin, s.102.

[14] -Belirtmek gerekir ki hicri 7. asırdan 10. asıra kadar bazı Osmanlılarda Hindistan’da vardılar. Bkz: İbn-i Haldun, Tarih-i İnb-i Haldun, c.27, s.149).   

[15] -Şia Der Hind, c.1, s.255.

[16] -Mir Hamid Hüseyin, s.110.

[17] -a.g.e. s.104.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Aşura duasında yer alan“esselamu aleyke ya Eba Abdillah ve âla’l-ervahi’l-leti hallet bifinaik” cümlesindeki ruhlar kimlerdir?
    19373 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/04/12
    “Ervahi’l-leti hallet bifinaik”ten kastedilen Kerbela coğrafyasında Şehidlerin Efendisi (a.s) ile birlikte şahadete eren şehidlerdir. Bu tespitin delili şu noktalardır:1. Genellikle ziyaretçi ve yaşayan kimselerden ruhlar diye söz edilmemektedir. 2. Bu dua, ziyaretçi tarafından yapılan bir hitaptır ve genellikle ...
  • Hadislerin masumlardan (a.s) geldiğine nasıl güvenebiliriz?
    9766 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/04/12
    Tarihe güvenmek bir ölçüye kadar çağdan çağa, zamandan zamana ve nesilden nesle intikal eden şöhret, karine ve deliller aracılığıyla hâsıl olur. Tarihte yer alan bazı hadise ve vakıaların deyim yerindeyse tevatür derecesinde ve birçok delil ve karineleri mevcuttur ve bundan ötürü bunların doğruluğundan çok az insan şüphe ...
  • İnsan yeryüzünün mü en üstün varlığıdır, yoksa tüm varlık aleminin mi? Acaba insandan daha üstün bir varlığın yaratılması mümkün mü?
    46339 Eski Kelam İlmi 2009/11/10
    Bize göre insan, varlık âleminde -ister yerde olsun ister gökte- bütün varlıkların en üstünüdür. Biz bunu insanın yaratılışı hakkında ki ayet ve hadislerden anlıyoruz. İnsanın üstün olmasının nedeni onun sahip olduğu şu özelliklerdir: 1-İahi bir ruha sahip olması, 2-Meleklerin secde ettiği varlık olması, 3-Yaratılışın ve varlığın ...
  • Kaza namazı olan sünnet namazı kılabilir mi?
    3412 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2018/11/12
    Kaza namazı olan sünnet namazı kılabilir.[i] [i] Tevzuh’ul-Mesail (El’Mehşil-İmam’ul-Humeyni) 1.c, 750.s 1373.m. ...
  • ayet ve rivayetlere göre imamların konu mu üstündür yoksa kuranın konumu mu?
    9342 Eski Kelam İlmi 2011/02/03
    farklı rivayetlerde, ehlibeytin (a.s.) konumu kuranın konumuyla aynı derecede ve aynı seviyede olduğu belirtilmektedir. Sakaleyn (iki değerli ve ağır emaneti açıklayan) rivayeti onlardan bir tanesidir. Evet! Bazı hadis kitaplarında sakaleyn rivayeti bazı nakillere göre kuranı kerim ağırlık bağlamında daha büyük (sıklı ekber), ehlibeyt (a.s.) ise ...
  • Acaba bir insan cinle evlilik yapabilir mi?
    4184 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/05/28
    Öncelikle sagılarımızı sunarak şu noktayı hatırlatmayı gerek görmekteyiz.bu be benzeri konuları öğrenmenin hayatımıza hiçbir faydası yoktur. Bunun hükmünü öğrenmek bize hiçbir maddi ve manevi fayda sağlamayacaktır. “~~55.56~ فٖيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ”
  • İmam Ali (a.s) ölüleri diriltebilir mi?
    12670 Tefsir 2012/07/24
    Bir kimsenin bağımsız olarak ve Allah’a ihtiyaç duymadan böyle bir işi yapması fiilsel tevhit (yaratılışta tevhit) ile çelişir; çünkü ölüm ve hayat sadece Allah’ın elindedir. Ama bir kimse ilahi izin ile böyle bir iş yapmak isterse, böyle bir fiil gerçekleşebilir ve bu hususta hiçbir akli bir engel ...
  • Niçin bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliği ile eşittir?
    21268 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/07/04
    Yüce Allah tarafında insanlar için belirlenen kanunlar yaratılış âlemi, evrenin gerçekleri ve insanın yaratılışı ile uyum içindedir. Kadının yaratılışı erkeğin yaratılış ve yapısı ile farklı olduğu için Bu iki varlığın görev ve hükümleri de farklıdır. Bu görevlerden biri mahkemede şahitlik yapmaktır Bu görev hislerin etkisinde kalınmadan ve ...
  • Regaip gecesi veya Recep ayının diğer gecelerinde cemaat namazlarına katılmak mı daha faziletlidir yoksa namazları ferdi olarak yerine getirmek ve müstehap namazları kılmak mı?
    5670 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Bu konuda şu cevap taklit mercilerinin fetva bürolarından alındı:Ayetullah Uzma Hamenei:Her iki fazileti kazanmaya çalışabilirsiniz hem cemaat namazlarına katılın hem de müstehap namazları cemaatten sonra yerine getirin.Ayetullah Uzma Sistani: Cuma ve ...
  • Şia, Ömer b. Hattab’ın eşcinsel olduğuna mı inanmaktadır?
    14732 تاريخ بزرگان 2013/12/19
    Şia’nın raşit halifeler ve özellikle Ömer b. Hattab’a yönelik bakışı, imamların (a.s) bakışıdır. Şia’nın muteber hadis kitaplarının hiçbirinde Ömer b. Hattab’ın eşcinsel oluşu hakkında bir rivayet nakledilmemiştir. Şia’ya atfedilen bu tür sözlerin çoğu temelsizdir, esassızdır ve Şia âlimlerinin inancı değildir. ...

En Çok Okunanlar