Gelişmiş Arama
Ziyaret
9439
Güncellenme Tarihi: 2011/03/03
Soru Özeti
Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
Soru
Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
Kısa Cevap

Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin sözleri ve düşüncelerinin neticesinde şekillenmekte ve din alimlerinin kapsamlı ilmi hareketlerinin sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla belli bir kişinin olduğunu söylemek doğru olmaz.

Ayrıntılı Cevap

Bir şeyin aslı, bir binanın üzerine kurulduğu kök ve temel demektir. Buna göre usul-u din, din binasının üzerine kurulduğu temellerdir.[1]

Usul-u Din terimi, itikatlar ilminde kullanılan özel manasında (akaidin en temeli) olsa,[2] bütün dinlerin temellerini oluşturan akideler demektir.

Bütün tevhid dinlerinin temeli genel olarak üç ortak inanca dayanmaktadır:

a) Bir olan Allah’a inanmak.

b) Ahirette herkesin sonsuz yaşamı olduğuna, bu dünyada yaptıklarının karşılığını alacağına (mead) inanmak.

c) İnsanları nihai kemale, dünya ve ahiret saadetine götürecek Allah tarafından peygamberlerin gönderildiğine inanmak.’[3]

Ancak bu terimler ve ‘asl’ sözcüğünün böyle temel itikatlarda kullanılması terimlere ve anlaşmaya dayalıdır.[4] Bu konuda herhangi bir ayet ve rivayet yoktur. Sadece İslam alimleri bazı meseleleri önemlerinden dolayı onları usul-u dinden saymışlardır.

Şii alimleri, bütün tevhid dinlerinin ortak olduğu bu üç asılın yanı sıra ‘İmamet’ ve ‘Adalet’ asıllarını da onlara eklemişlerdir. Her ne kadar imamet nübüvvetten sonra gelse de Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Müslümanların arasında çıkan ihtilaflardan dolayı Şia, bu önemli akidesini ortaya koymak için imameti ve ona olan inancı kendi asıllarının içinde saymıştır. Zira akli ve nakli deliller ve Peygamberimizin (s.a.a) tavsiyeleri üzerine nübüvvet imametle devam etmezse din eksik olacak ve insanlar sapacaklardır.[5]

Öte yandan İslam toplumunda bahsedilen en eski meselelerden biri ‘Cebir ve İhtiyar’ meselesidir.[6]

Bu konu 1. y.y’da Müslümanların arasında geniş ve etkili bir şekilde yaygındı. Cebir ve ihtiyar meselesi kendisiyle beraber adalet meselesinide ortaya çıkardı. Zira ihtiyar ile adalet, cebir ile adaletsizlik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yani ihtiyarın, görev, mükafat ve ceza adilce olursa bir manası olur. İnsan özgür olmazsa, ilahi irade veya doğal sebepler karşısında eli bağlı ve mecbur kalırsa artık görev, mükafat ve ceza manasını kaybeder. Bu mesele İslam dünyasında çok önemli ve etkili insani ve şahsi bir mesele olmasının yanı sıra işin içine siyasette karıştığı için bu sebepten dolayı ölen ve hapise düşenlerin olmuştur. Emeviler cinayet işlemek için cebir (kaza-kader) meselesini bir bahane olarak ellerinde tutuyorlardı. Özgürlük taraftarlarını, dini bir akideyle muhalefet ettikleri bahanesiyle öldürüyor veya hapise atıyorlardı. O zamanlar şu cümle çok meşhurdu: ‘Cebir ve teşbih Emevi (Benî Ümeyye’ye aittir), adalet ve tavhid’de Alevi’dir (Ali’ye ve Şialarına aittir).[7]

Emeviler döneminde, Ma’bed Cuheni ve Ğaylan Dimeşki irade ve ihtiyar inancına sahip oldukları için Haccac tarafından öldürülmüşledi. Abbasilerin döneminde özellikle Memun ve Mutasam adaletin taraftarlığını yaptılarsa da Mütevekil’in başa geçmesiyle iş tersine döndü ve Eşaire’nin görüşü (cebirin taraftarları) İslam dünyasına (Şia’nın dışında) hakim olmaya başladı ve günümüze kadar devam etti. Bu meselenin önem ve etkisinden dolayı Şia, usul-u dinin bir aslı olarak hep göz önüne alınsın diye adaleti tevhidin ardından usul-u din’den saydı.

Füru-u Din’e gelince, bu terim usul-u dinin karşısında olup, İslamın ameli ahkamına denmektedir. Usul-u dinin rütbesi, yakinle beraber olan ilim babından olduğu için, amel babından olan füru-u dinden önce gelmektedir. Yani ilim ve itikat olmadıkça amelin manası olmaz. Bu nedenle İslam’ın ameli ahkamına ‘Füru-u Din’ denmektedir. Füru-u Din, Usul’ün üzerine kuruludur. Merhum Feyz-i Kaşani’nin dediği gibi, usul-u din ağaçtır, füru-u din ise onun meyvesidir. O şöyle buyuruyor: ‘Bu ikisinin (ilim ve amel) en değerlisi ilimdir. İlim ağaç, ibadet ise onun meyvesi gibidir.’[8]



[1] -Ahmed er-Rahmani el-Hemadani, İmam Ali (a.s), s.586, Neşr-i Münir, Tahran.

[2] -Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Akaid, s.14, Neşr-i Beynel Milel.

[3] -Muhammed Bakır Meclisi, Bihar-ul Envar, c.65, Neşr-i Müesseset-ül Vefa, Beyrut.

[4] -Amuzeş-i Akaid, s.14.

[5] -Mütevatir bir hadis olan ‘Sakaleyn Hadisi’nde ‘Kur’an ve Itrat’ın Peygamberden (s.a.a) sonra insanların hidayetine neden olacağı belirtilmiştir.

[6] -Murteza Mutahhari, Adl-i İlahi, s.17, Neşr-i Sedra.

[7]-Murteza Mutahhari, İnsan ve Serneveşt, s.64, Neşr-i Sedra.

[8] -Molla Muhsin Feyz Kaşani, İlm-ul Yakin Fi Usul-id Din, c.1, s.4-5, İntişarat-ı Bidar.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar