Gelişmiş Arama
Ziyaret
9657
Güncellenme Tarihi: 2012/10/09
Soru Özeti
Kur’an-ı Kerim’de bir canlının canını almanın günah olduğu belirtilmiştir. O halde İslam neden savaşlar ve insanların canını almayla yayılmıştır?
Soru
Kur’an-ı Kerim’de bir canlının canını almanın günah olduğu belirtilmiştir; lakin İslam kılıçlar, savaşlar ve insanların canını almayla yayılmıştır. Her ne zaman bu soruyu sordumsa, “bu bir gaye ve hedef doğrultusunda idi” cevabını almışımdır; acaba bu cevap mantık dışı bir cevap değil midir? Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği gibi kılıç yerine iyi davranış ve hareketlerde bulunarak mesele çözülemez miydi? Biz Türkler de kılıç yoluyla Müslüman olduk; yani bir grup Curcan ve Talkan halkının öldürülmesiyle bu gerçekleşti. Bu konuları sadece araştırıp öğrenenler mi bilecek ve diğer insanlar koyun gibi mi olacak?
Kısa Cevap

Hz. Peygamberin (s.a.a) hayat tarzını incelediğimizde onun İslam dininin yayılması için gösterdiği birçok teşebbüsün kültürel olduğunu kavrarız. İslami konular uzmanı tarihçiler ve analistler yüce İslam dininin Arap yarımadasında ve sonra da diğer ülkelerde hızlı bir şekilde yayılması hakkında bazı etkenleri dile getirmişlerdir:

1. İslam dininin muhtevasının zengin olması, insancıl bir kültür taşıması, ayrımcılık karşıtı olması ve adalet ekseninde yer alması.

2. Hz. Peygamberi Ekrem’in (s.a.a) büyük sahabelerinin savaş ve fetihlerde yer alması ve değişik bölgelerde komutanlık görevini üstlenmeleri.

3. Gayri Müslimlerin İslam toplumu ile irtibat kurmaları ve bu sayede aristokrasisiz bir devlet ve sınıfsız bir toplum yapısıyla tanışmaları.

Yanı sıra Hz. Peygamber (s.a.a) hiç kimseye herhangi bir yere saldırma ve fetih emri vermemiştir. Hz. Peygamberin (s.a.a) savaşları savunma eksenliydi ve belirtilen fetihler Hz. Peygamberin (s.a.a)  vefatından sonra gerçekleşmiştir.

Ayrıntılı Cevap

1. İslam salt insanların canını değil, hayvanların canını bile değerli saymış ve onların nedensiz bir şekilde öldürülmesini yasaklamıştır. Bununla birlikte İslam eziyet verici hayvanların ortadan kaldırılmasını caiz görmektedir.[1] İnsana zarar verme kasti güden bir yılan ve akrebin ortadan kaldırılması bu kabildendir. Aynı şekilde İslam bireylerin can, namus veya inançlarına saldıran insanların ortadan kaldırılmasını da caiz bilir ve böyle kimselerin canları için bir değer gözetmez.[2]

2. İslam’ın ilk yıllarındaki Hz. Peygamberin (s.a.a) savaş ve gazvelerinin nedeni hakkında bu sitede yer alan “cihadın insanların inanç özgürlüğü ile bağdaşması” (soru: 6858) ve “Ukbe b. Ebi Muhit’in şahsiyeti ve cezaları” (soru: 23890) başlıklarına müracaat edebilirsiniz.

3. Kuşkusuz yüce İslam dininin Arap yarımadası ve ardından da diğer ülkelerde hızlı bir şekilde yayılmasının nedeni, bir sebebe özgü değildir. Bilakis İslami konular üzerine araştırma yapan tarihçiler ve analistler bu hususta işaret edeceğimiz bir takım etkenleri dile getirmişlerdir. Lakin Kur’an-ı Kerim insanların Hz. Peygambere (s.a.a) yönelmesi ve ardından da İslam’ı kabul etmelerinin nedenlerinden biri olarak Hz. Peygamberin (s.a.a) güzel ahlakını dile getirmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”[3] Dolayısıyla Hz. Peygamberin (s.a.a) hayat tarzına incelendiği vakit, İslam dininin yayılması için onun yaptığı birçok teşebbüsün (sınırlı askeri ve savunmaya ait durumlar hariç) kültürel girişimler olduğunu kavrarız.[4] Diğer ülkeler bağlamında da Hz. Peygamberin (s.a.a) davranışı, kendisinin evrensel misyonu[5] ve onları mektuplar aracılığıyla İslam’a çağırma çerçevesinde şekillenmiş idi. Bu mektupların muhtevası, Hz. Peygamberin (s.a.a) programlarında kültürel işlerin eksende yer aldığının göstergesidir.[6] Bu şekilde Hz. Peygamber (s.a.a) kısa bir müddet zarfında cahiliye toplumunda[7] kültürel devrim ile İslam’ın yayılması yolunda özveride bulunan ve manevi yüce derecelere nail olan bireyler yetiştirebilmiştir.

4. Hz. Peygamberi Ekrem’in (s.a.a) vefat etmesinden sonra Müslümanlar İslam’ı korumak ve dünyaya İslam kültürünü yaymak için İslam kültür ve öğretilerine engel teşkil eden coğrafi sınırları ortadan kaldırdılar ve diğer ülkelerde İslam’ın yayılmasının altyapısını oluşturdular. Bu husus, söz konusu ülke haklarının tedricen İslam’a yönelmesine neden oldu. Elbette ilgili ülkelerde İslam din ve inancının kabul edilmesi, kılıç yoluyla gerçekleşmedi. Bunun başka nedenleri vardı ve bu yazıda fırsat el verdiğince bu nedenlerin bazılarına işaret edilecektir:

A. İslam dininin muhtevasının zengin olması, insancıl bir kültür taşıması, ayrımcılık karşıtı olması ve insan fıtratıyla bağdaşan adaleti eksen alması belirtilen nedenlerden sayılır. Örneğin İran’ın fethedilmesinden sonra bir Arap komutan bir cemaat imamı ve müezzininin kırbaçlanması emrini verdi. Bunun nedeni onların Zerdüşt dini mabetlerinden birini yıkmaları ve onun taşlarını mescit yapımında kullanmaları idi. İran’ın fethedilmesinden yüzyıllarca sonra ateş tapınaklarının varlığı bu iddianın başka bir delilidir. Öyle ki Zerdüşt dini mensuplarının ateş tapınakları onuncu yüzyılda yani İran fethedildikten üç asır sonra Erak, Fars, Kirman, Sistan ve tüm İran’da yerinde durmaktaydı.[8] Zerdüşt dini takipçileri tedrici olarak ve kendi seçimleri ile İslam dinine yöneldiler. Zerdüşt dini takipçilerinin içinde bulunduğumuz yüzyıla kadar İran’da bulunması ve dinsel merasimleri uygulamada taşıdıkları özgürlük, İslam dinini kabul etmede dayatma ve zorlamanın olmadığının en açık delilidir.[9]

B. Hz. Peygamberi Ekrem’in (s.a.a) büyük sahabelerinin savaş ve fetihlerde yer alması ve değişik bölgelerde yöneticilik sorumluluğunu üstlenmeleri de İslam’ın yayılmasında etkide bulunan önemli etkenlerdendir. Örneğin Selman-ı Farsi halife tarafından Medain’in yöneticiliğini üstlenmek üzere gönderildiği vakit, bölge halkı onun özel protokoller ile şehre gireceğini beklemekteydi, lakin Salman bölge halkının işlerini idare etmek için çıplak bir merkep üzerinde bu şehre girdi ve halka değerli hizmetlerde bulundu. Bizzat bu husus bu bölgede İslam’ın yayılmasının en önemli etkenlerinden biri oldu.[10]

C. Ülkelerin sınırlarının açılmasından sonra halkların Müslümanlar ile ilişkileri sıkılaştı. Bu ilişki İslam dininin bir tür yayılmasında etkili oldu. Onlar, Müslüman toplumu yakından gözlemlediler ve Müslümanların eski aristokrat devlet ve sınıfsal toplum ile farklılık taşıdığını gördüler.[11] Örneğin İranlılar asırlar boyunca Sasani şahlarının aristokrat yaşamına tanıklık etmişti, toplumun mahrum sınıfları sadece çok az imkânlar ile yaşam sürmekteydi. Onlar; İslam halifeleri, bu cümleden olmak üzere Müminlerin Önderi (a.s) ve onların en yoksul sınıfların yaşadığı İran şehirlerine gönderdikleri valilerinin sade yaşamlarını gözlemleyince, İslam dinini kabul etmeye eğilim kaydettiler.[12]

5. Her ne kadar başlangıç cihadı (savunma eksenli olmayan cihat) İslam’ın kesin hükümlerinden olsa da başlangıç cihadının mahiyeti inancı dayatmak için savaşmak değildir. Esasen İslam’da inanç dayatılır bir husus değildir. Tarih boyunca da ne Hz. Peygamberin (s.a.a) ve ne de ondan sonraki halifelerin savaşlarında bireyler İslam’ı kabul etmeye mecbur kılınmamıştır. Esasen başlangıç cihadı şiddet ve zorbalık karşısında hakkın sesinin ve halka tavsiye etmenin önünde engel olan diktatör ve bozguncu düzenler ile mücadele etme gayesiyle yapılan kurtuluş savaşıdır. Başka bir ifadeyle başlangıç cihadı bir tür savunmadır, ancak bu savunma bir şahsın veya milletin haklarını savunmak değil, insaniyetin haklarını savunmaktır. Başlangıç cihadı araştırma özgürlüğünü, hakikati öğrenmeyi ve hakkın sesinin insanlara ulaşmasını engelleyen etmenleri kaldırmayı savunur. Bu nedenle Allame Tabatabai cihat ayetlerini inceldikten sonra şöyle söylemektedir: “Savaş ister İslam ve Müslümanları savunma yolunda ve ister başlangıç cihadı şeklinde olsun gerçekte insaniyet hakikatini savunmak içindir.”[13]

6. Son olarak Hz. Peygamberin (s.a.a) kendi döneminde bir yere saldırması ve fetihte bulunması için hiç kimseye bir emirde bulunmadığını hatırlatmalıyız. Hz. Peygamberin (s.a.a) savaşları savunma eksenli idi ve belirtilen fetihler Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra gerçekleşmiştir. O halde Müslümanların savaşları sırasında bir yerde herhangi bir zülüm ve adaletsizlik gerçekleştiği varsayılsa bile, Müslüman hâkim ve komutanların davranış ve hareketleri İslam’ın hesabına yazılamaz. Bu hâkimler arasında değişik hileler ile komutanlığa ulaşan veya hilafet elbisesini giyen, İslam’ın zahirine uyarak ve hükümlerin zahirini icra ederek kendi makam, taç ve tahtlarını korumak için çabalayan zalim bireyler de var olmuştur. Bazı Emevi ve Abbasi halifelerine bu tür hâkimlerin birer örneği sıfatıyla işaret edilebilir.

 


[1] Bkz: “Hayvanlara Eziyet Etmek”, Soru: 16361; “İlahi Mahlûklar Ve Haklar”, Soru: 17159; “Kedi Öldürmek”, Soru: 9319.

[2] Bkz: “Mürtetlik Hükmünün Uygulanması”, Soru:8703; “İslam’ın Bakışında Kısasın Felsefesi”, Soru: 13138; “Evli Zinasında Had Uygulanması Ve Tövbe”, Soru: 7159.

[3] A’li İmran Suresi, 159. ayet.

[4] İbn. Hişam, Siyretu’n-Nebeviye, s. 358, Tahran, Neşri İslamiye, çapı çaharum, 1368 h.ş; Yakubi, Tarih, Tercüme Ayeti, c. 1, s. 442, Tahran, İntişaratı İlmi ve Ferhengi, çapı heftum, 1374 h.ş;  Ayeti, Tarihi Peyamberi İslam, Tahran, İntişaratıDanişgah, çapı şeşum, 1378 h.ş, s. 390; Caferiyan, Resul, Tarihi Siyasi İslam, c. 1, s. 91 – 377 ve 430, Kum, İntişaratı Delil Ma, çapı dovvum, 1382 h.ş. Hz. Peygamber (s.a.a) Medine’de dinsel azınlıklar ve esir müşrikleri cizye verme ile İslam’ı kabul etmeyi seçme arasında serbest bırakırdı. Bunlar, Hz. Peygamberin İslam dinini kabul ettirmek için zora ve icbara başvurmadığının en açık delilidir.

[5] A’raf Suresi, 158. ayet; Sebe Suresi, 28. ayet; Kalem Suresi, 52. ayet.

[6] AhmediMeyanici, Ali, Mekatibu’r-Resul (s.a.a), c. 2, s. 315 – 705, Daru’l-Hadis, Kum, çapı evvel, 1419 h.k.

[7] Nehcü’l-Belaga, Hutbe 2, 93, 95 ve 192.

[8] Mes’udi, Ebu’l-Hasan Ali b. el-Hüseyin, Murucu’z-Zeheb ve Meadini’i-Cuher, c. 2, s. 242 – 257, Tahkik Dagır, Es’ad, Daru’l-Hicret, çapı dovvum, Kum, 1409 h.k.

[9] Zerrin Kup, Abdu’l-Hüseyin, Tarihi Merdumu İran pes ez İslam, s. 535, İntişaratı Emir Kebir, Tahran, çapı sevvum, 1371 h.ş.

[10] Muhaddis Nuri, Nefsi’r-Rahman fi Fazileti’s-Salman, s. 551, İntişaratı Afak, Tahran, çapı evvel, 1369 h.ş.

[11] Zerrin Kup, Abdu’l-Hüseyin, Bamdadı İslam, s. 87, İntişaratı Emir Kebir, Tahran, çapı şeşum, 1369 h.ş; WillDorant, Tarihi Temeddün, c. 4, s. 169 – 181, İntişaratı İlmi Ferhengi, Tahran, çapı çaharum, bi ta; Christian San, Arthur, İran der zamanı Sasaniyan, Tercüme Reşit Yasimi, s. 138 ve 638 – 666, Tahran, Dünyayı Kitap, çapı nohum, 1374 h.ş.

[12] İbrahim, Hasan, Tarihi Siyasiyi İslam, s. 269, Dünyayı Kitap, çapı şeşum, 1378h.ş.

[13] Tabatabai, Seyit Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 2, s. 68, Defteri intişaratı İslami, çapı pencum, Kum, 1417 h.k.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kıbleyi nasıl bulabiliriz?
    6507 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Kıbleyi bulmak için bir takım yollar vardır ve onlardan bazıları şunlardır: 1. Hissel göstergelerden yola çıkarak tanıklık eden iki adil tanığın tanıklığı.2. Bilimsel kaidelerle (gökbilim vb.) kıbleyi bilen ve güvenilir olan bir şahsın belirtmesi.3. Müslümanların ...
  • İslam dininde hatemiyetin hakikati nedir ve Sayın Suruş’un görüşünün eleştirileri nelerdir?
    10652 Yeni Kelam İlmi 2010/06/02
    Birkaç noktaya dikkat etmek faydalı olabilir:1. Peygamberliğin son bulması ve buna tabi olarak İslam dinin son din olması, Ahzab Suresinin 40. ayetinde belirtilmiştir ve bu ayet mana itibariyle, İslam dininin son din olması vesilesiyle peygamberlikte sona ermiş ve artık peygamberin gelmesi mümkün değildir.2. Bir açıdan hatemiyetin sırrı şunlara ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7336 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Kameri yıl kaç gündür? Bir kamerin yılın başka kameri yıllarla farkı var mı? Varsa ne yapmak gerekir?
    38176 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Kameri ayların günleri birbirleriyle aynı olup, tam olarak 29 gün, 12 saat, 44 dakika 3 saniye veya 29/53059028 gündür. Bütün hicri kameri yılların günlerinin sayısı eşit olup tam olarak 12 ay yani 354/3670834 gündür. Ancak astronomlar her ayı sahih yani kesirsiz olarak hesaplamak zorunda olduklarından ...
  • İranlılar, Ömer’in eliyle mi Müslüman olmuştur?
    17033 تاريخ بزرگان 2012/01/18
    Eğer tüm İranlıların Ömer’in hâkimiyeti döneminde Müslüman oluşu kastediliyorsa, bu ihtimal kabul edilir değildir; zira İran Arap ve Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce bir grup İranlı diğer ülkelerde bulunuyordu ve onlar İslam’ın doğuşunun ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Ama Ömer’in hâkimiyeti döneminde İslam’ın İran’a girmesi ve Müslümanların davranışları nedeniyle bazı İranlıların ...
  • Aristo mantığı ile diyalektik arasındaki farkı nedir?
    15506 İslam Felsefesi 2011/03/02
    Mantık bir kanunlar manzumesidir ve bu kanunlara riayet etmek düşüncede hataya düşmemizi engeller. Mantık eski ve yeni mantık diye iki kısma ayrılır. Eski mantık, bize nasıl doğru bir kıyas ve istidlal üreteceğimizi öğreten Aristo mantığıdır; başka bir ifadeyle Aristo mantığı istidlalin şekil ve kalıbına ek olarak, ...
  • Abdullah’ın Abdulmüttalip tarafından kurban olarak adanması akıl ve mantıkla çelişmez mi?
    5348 تاريخ بزرگان 2019/11/24
    Tarihi nakiller göz önüne alındığında önceki dinlerde ve ümmetlerde adak ve kurban ritüellerinin farklı ve çeşitli şekillerde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Bunlardan biride insanın kurban edilmesiydi. İslam dini bunu kaldırarak sadece hayvan kurban edilmesine izin verdi.Aklın, fıtratın ve mantığın kabul ettiği desturları yerine getirmek gerçek imanın ...
  • Bir şirket, ürünlerini yabancı bir marka adı altında daha fazla değere satarsa bunun hükmü nedir?
    5794 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Taklit merciilerinin bürolarından alınan cevaplar şöyledir:Ayetullah el-Uzma Hamanei: İç ürün mü yoksa dış ürün mü olduğu müşteri tarafından ayırt edilebiliyorsa böyle bir üretime sahte ve kandırmacadır denilemez. Ama gerçeğin aksi bir şey söylenirse bu yalan olur ve haramdır. Ve eğer ...
  • Niçin Hz. Âdem’in (a.s) hatası yüzünden yer küresinde kalmaya mecbur olup sonuçta günaha bulaşıp cezalandırılmalıyız?
    15095 Eski Kelam İlmi 2010/06/02
    Hz. Âdem başta olmak üzere bütün Enbiyalar (a.s) her çeşit günah ve hatalardan masum ve beridirler. Hz. Âdemin yaptığı şey ise irşad-i bir emre muhalefetti. Dolaysıyla yapılan bu muhalefete günah denilmez. Aslında insanın ve Hz. Âdemin yeryüzüne gelişi ilahi bir takdir olup ...
  • Kıyamet esnasında berzahtakiler de vuku bulan olayları tecrübe edecek mi? Onlar bu esnada hangi durumda olacaktır?
    11742 Eski Kelam İlmi 2011/10/22
    Evrende iki kere sura üfleneceği Kur’an’ın kesin buyruklarındandır. Birinci üfleme, dünya ömrünün tamamlandığı ve bu vesileyle yeryüzündeki canlı tüm varlıkların ortadan kalkacağı zamandır. Hayat üflemesi olarak meşhur olan sonraki üflemede ise tüm insanlar dirilecektir. Her iki üfleme de ansızın vuku bulacaktır. İki üfleme arasındaki süre de belli ...

En Çok Okunanlar