Gelişmiş Arama
Ziyaret
11973
Güncellenme Tarihi: 2010/05/18
Soru Özeti
Eğer mümkünse Şia’nın temel fırkalarının sayısını beyan eder misiniz?
Soru
Eğer mümkünse Şia’nın temel fırkalarının sayısını beyan eder misiniz?
Kısa Cevap

Şia kavramı, sözlükte “takipçi”, “yaver” ve bir tarz yol ve dine sahip olma anlamına gelir. Müslümanlar arasındaki literatürde ise Hz. Ali’nin (a.s) takipçilerine özgü bir bağlamda kullanılmıştır.  Hz. Ali’nin takipçileri hakkında da Hz. Ali’nin dostu ve seveni veya Hz. Ali’yi Osman’dan yahut diğer ilk iki halife ve tüm sahabelerden üstün gören ve onun aralıksız veliahtlığına inanan kimse gibi birçok anlamda kullanılmıştır. Ama bu kavram hakkındaki en doğru tanım şudur: “Şia, Hz. Ali’nin veliahtlığının nass yoluyla belirlendiğine ve onun Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) veliaht olma hususunda en liyakatli şahıs olduğuna inanan kimsedir.”

Şia kavramı genel bir anlam ifade edip kabul edilen tanım uyarınca Zeydiye, Keysaniye, İsmailiye  ve… gibi tüm Şii fırka ve grupları kapsar.

Ehli Beyt (a.s) takipçileri hakkında Caferî, Talibî, Hasse, Alevî, Fatımî, İmamî ve… gibi başka kavramlar da kullanmaktadırlar. Şia’nın asıl fırkaları hakkında birkaç görüş vardır. Bağdadi kitabında, Şia’nın asıl fırkalarını Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye diye üç fırka bilmiştir. Ama Şehristani İsmailiye’yi de asıl fırkalar kategorisinden saymıştır. Hace Tusi (r.a) Kavaid’ul Akaid’te Bağdadi’nin görüşüne katılmış ve Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye’yi Şia’nın asıl fırkaları bilmiştir. Şia alimleri ve din ve mezhepler tarihçileri arasında meşhur olan ise Şiiliğin asıl fırkalarının üç fırka olduğu ama onların da kolları ve uzantıları hakkında görüş ayrılıklarının bulunduğudur.

Ayrıntılı Cevap

Şia kavramı sözlük kitaplarında “takipçi”, “yaver” ve bir tarz yol ve dine sahip olma anlamına gelir.[1] Şia kavramı, Müslümanlar arasındaki literatürde ise Hz. Ali’nin takipçilerine özgü bir bağlamda kullanılmıştır. Hz. Ali’nin takipçileri hakkında da aşağıdaki çeşitli manalarda kullanılmıştır.

1-     Şia, Hz. Ali’nin (a.s) dostu ve seveni anlamındadır.

2-     Şia, Hz. Ali’yi (a.s) Osman’dan üstün gören kimseye denir ve Ali (a.s) şiası karşısında Osman şiası yer alır.

3-     Şia, Hz. Ali’yi Osman, diğer ilk iki halife ve tüm sahabelerden üstün gören kimseye denir.

4-     Şia, Hz. Ali’nin (a.s) aralıksız veliahtlığına inanan kimseye denir.

Elbette bu tanımların hiçbiri kapsayıcı ve ayırt edici değildir. Tarihte Şia’nın muhtelif fırkalarına bakarak aşağıdaki tabirin bu kavram için en doğru tanım olduğu söylenebilir: Şia, Hz. Ali’nin (a.s) veliahtlığını nass yoluyla belirlenmiş bilen ve onu Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) veliahtlığı için en liyakatli şahıs gören kimseye denir. Bu tanımda Şia ve diğer gruplar arasında ayrılık noktası olan nass kavramına vurguda bulunulmuştur; zira diğer gruplar Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) veliahtlığını seçime dayandırmaktadır. Ama Şia bunu nass ve Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) beyanına bağlı bilmektedir.

 

Şiiliğin Ortaya Çıkış Tarihi

Bazı araştırmacılar Şiiliğin Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra ortaya çıktığını söylemiştir. Bunlar birkaç gruptur: Bir grup, Şiiliğin sahabenin büyüklerinden bir grubun açıkça Ali (a.s) hilafet ve imamete herkesten daha layıktır dediği Sakife gününde ortaya çıktığını söylemiştir. İkinci bir grup Şiiliğin ortaya çıkmasını Osman’ın hilafetinin son dönemleriyle ilişkilendirmiş ve Abdullah b. Seba’nın görüşlerinin bu zamanda yayılmasını Şiiliğin ortaya çıkmasıyla bağlantılı bilmiştir. Bir başka grup ise Şia’nın Fitnet’üd Dar (üçüncü halifenin katledilme günü) günü ortaya çıktığına inanmaktadır. Dördüncü grup, Şiiliğin hakemiyet macerasından sonra Hz. Ali’nin (a.s) şahadetine dek olan dönem içerisinde ortaya çıktığına inanmaktadır. Beşinci grup ise Şiiliği Kerbela hareketi ve İmam Hüseyin’in (a.s) şahadetiyle ilintili bilmiştir. Bu dağınık ve perakende görüşler karşısında bir grup araştırmacı da Şiiliğin Allah Resulü (s.a.a) döneminde kökü olduğuna ve onun defalarca bu kavramı Hz. Ali’nin (a.s) takipçileri ve yarenleri hakkında kullandığına inanmaktadır. Şia alimleri arasından merhum Kaşif’ul Ğıta, Şeyh Muhammed Hüseyin Muzaffer, Muhammed Hüseyin Zeyn Amili ve Ehli Sünnet alimleri arasından da Muhammed Kürt Ali şöyle söylemektedir: Peygamber (s.a.a) döneminde bir grup sahabe Ali’nin (a.s) şiası sıfatıyla meşhurdular.[2] Hak şudur ki peygamber (s.a.a) döneminde ve bizzat peygamberin (s.a.a) kendi eliyle Şiiliğin temeli atılmış ve peygamberin (s.a.a) vefatından sonra da Şiilerin saffı belirlenmiş ve Hz. Ali’yi peygambere (s.a.a) veliaht bilenler, Ali’nin (a.s) şiası olarak adlandırılmıştır. Şia kavramı genel bir mefhum olup kabul edilen tanım uyarınca Zeydiye, Keysaniye, İsmailiye ve…gibi tüm Şii fırka ve grupları kapsar. Ama bu hususta bu genel mefhum ile farkları olan ve bazen Ehli Beyt takipçilerini adlandırdıkları başka kavramlar da mevcuttur. Bu kavramların her biri hakkında da kısa bir açıklamada bulunmak lazımdır. Bu kavramların bazıları şunlardır:

1- Rafızî: Rafz, ret etmek, terk etmek ve bir işi bırakmak anlamındadır. Şia muhalifleri bu kavramı genellikle Şiileri kötülemek ve yermek gayesiyle kullanmaktadırlar. Bu kavram hakkında şöyle söylenmiştir: Şiiler ilk iki halifenin hilafetini reddettiğinden ötürü Rafızî diye adlandırılmışlardır. Bazları da Zeyd’in kıyam ettiği sırada ilk iki halife hususundaki nispeten mülayim tutumundan dolayı ordusunu terk eden Şiilere söylendiğini belirtmişlerdir. Bu iki anlamdan hangisini kabul edersek edelim Rafızî kavramı, genel mefhumu itibariyle Şia’yla eş anlamlı değildir; zira bu kelime Zeydiye’den bazı grupları kapsamamaktadır.

2-Caferî: İmam Cafer-i Sadık (a.s) yoğun çabalarıyla masum imamların (a.s) önderliğine inanan Şiilere fıkhî ve kelamî özel bir hüviyet kazandırdığından, onun öğretilerinden faydalanan Şiiler, Caferî olarak meşhur olmuşlardır. Bugün Caferî kavramı on iki imam Şiiliğiyle eş anlamlı addedilse de İsmaillileri de içermektedir; çünkü onlar da İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) imametine inanmaktadırlar.

3-İmamî: İmamların her biri döneminde, Hz. Fatıma’nın (a.s) evlatlarından olan masum imamların (a.s) imametine inanan ve bu çizgiyi on ikinci imama dek sürdüren Şiiler, İmamî olarak adlandırılmışlardır. İmamî, tarihi seyri içerisinde muhtelif zamanlar münasebetiyle, Hz. Ali (a.s) döneminde Şia ile eş anlamlı olma gibi başka anlamlar da taşımıştır. Ama bugün on iki imam Şiiliğine denk bir anlamı vardır.

4-Hasse: Bu kavram daha çok fıkhî metinlerde amme (Müslümanların ekseriyeti) sözcüğü karşısında kullanılmakta ve Şia anlamına gelmektedir. Bu kavramın fıkhî metinlerdeki daha özel anlamı, fıkhını on iki masum imamdan alan on iki imam mezhebidir.

5-Alevî: Bu kavram bir zamanlar Şianın kelamî eğilimine (Hz. Ali'nin (a.s) üstünlüğüne inanma) delalet etse de sonraları daha çok nesebi manada yani fertlerin nesebi olarak Hz. Ali’ye (a.s) bağlılığını bildirme anlamında kullanılmıştır.

6-Fatımi: Bu kavram daha çok nesebi anlamda kullanılır ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in (a.s) evlatlarını Keysaniye’nin kendisini nispetlendirdiği Muhammed b. Hanifiye’nin evlatlarından ayırmak için kullanılmıştır; zira Muhammed b. Hanifiye her ne kadar Hazreti Ali’nin (a.s) evlatlarından olsa da Hz. Fatıma’nın evlatlarından değildi.

7-Talibî: Bu kavram da nesebi bir mefhum taşımakla birlikte kapsamı alanı önceki iki kavramdan daha geniştir. Talibî, Ebu Talib evlatları anlamında olup o yüce insanın Hz. Ali (a.s) dışındaki yoldan gelen evlatlarını da kapsar. Bu kavramı tam anlamak, Ebu’l Ferec-i İsfahanî’nin Makatul’ut Talibin kitabını okumakla mümkündür; çünkü orda tüm Talibîlerin kıyamlarından ve bu cümleden olma üzere Caferi b. Talib’in evlatlarının kıyamlarından da bahsedilmektedir. Bu, tarih boyunca Şia’nın tabir edildiği kavramlar mecmuasıdır.

Şiilik çok değerli tarihi boyunca birçok iniş ve çıkışları arkasında bırakmıştır. Bu çıkışların bazıları, bazen bu mektebi tüm İslam dünyasına egemen olmaya yaklaştırmış ve inişleri ise bazen baş aşağı düşüşe yöneltmiştir. Bu arada İslamî öğretilerin değişik boyutlarındaki kadim zenginlik, devlet teşkil edebilirlik iddiası ve bu iddiayı sayılı merhalelerde ispat etmek ve son olarak da tarih boyunca bağımsız bir hüviyet taşımak gibi unsurlar bu mektebi ayrıcalıklı kılmıştır. Şia mezhebi aklî, fıkhî, kelamî, ahlakî ve... dayanaklara sahip olduğundan tüm kısıtlamalar, baskılar ve zehirli propagandalara rağmen kendine tüm dünyada yer açabilmiş ve tüm dünyada sayıları günbegün artan birçok taraftar toplayabilmiştir. Ama maalesef itiraf etmeliyiz ki eskiden beri tüm din ve mezhepleri kuşatan büyük tefrika ve birçok fırkanın türemesi afeti, az çok Şia mezhebini de sarmıştır. Tüm Müslümanların, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehli Beyt’in (a.s) gerçek takipçilerinin günbegün artan bilinciyle, birlik ve gönüldeşlikleriyle tüm Müslümanların düşmanları etkisiz kılıp tüm sapkın mezhepleri kenara atacakları ve bir tek mezhebin bayrağı altında toplanacakları bir günü arzuluyoruz.

Şia’nın asıl fırkaları hakkında birkaç görüş vardır:

Bağdadi kitabında, Şia’nın asıl fırkalarını Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye diye üç fırka bilmiştir. O, başta ğulatı (aşırılar) da Şia’nın kollarından saymış ama sonra onların İslam’dan çıkmaları nedeniyle İslamî fırkalardan sayılmadığını belirtmiştir.[3] Şehristani, İsmailiye’yi de asıl fırkalar kategorisinden saymış ve Şia’nın asıl fırkalarını beş fırka bilmiştir.[4] Hace Tusi (r.a) Kavaid’ul Akaid’te Bağdadi’nin görüşüne katılmış ve Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye’yi Şia’nın asıl fırkaları bilmiştir.[5] Şia alimleri ve din ve mezhep tarihçileri arasında meşhur olan ise Şiiliğin asıl fırkalarının üç fırka olduğu ama onların da kolları ve uzantıları hakkında görüş ayrılıklarının bulunduğudur.

Daha fazla bilgi için El-Fark Beyn’il Firek, Milel ve Nihel, Kavaid’ul Akaid kitaplarına müracaat ediniz.

Aynı şekilde şunlara bakınız:

1-     Şia’nın kolları

2-     Şia’yla tanışma



[1] El-Kamus’ul Muhit, s. 61 ve 62; Tac’ul Arus, c. 5, s. 405; Lisan’ul Arab, c.7, s. 258; En-Nihaye İbn-i Esir, c. 2, s. 242

[2] Bkn: Tarih-i Teşeyyu’ dar İran, Resul Caferiyan, s.24-28

[3] El-Fark Beyn’il Firek, Bağdadî, Abdulkahhar, s.21-23

[4] Milel ve Nihel, Şehristani, c. 1, s. 147

[5] Tusi, Hace Nasır, Kavaid’ul Akaid, Tahkik, Rabbani, Ali, s. 110

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar