Gelişmiş Arama
Ziyaret
12267
Güncellenme Tarihi: 2012/05/15
Soru Özeti
İslam açısından tebliğ yöntemleri nelerdir? Klasik tebliğ yöntemlerini kullanmak zorunda mıyız?
Soru
Kur’an’a ve Kur’an kültürüne göre tebliğ ve insanın eğitimi nasıl olmalıdır?
Kısa Cevap

Dini açıdan tebliğ ve iletişim kurmak ahlak odaklı olmalıdır. İslami öğretilerde bu hedefe ulaşmak için bizlere çeşitli yollar önerilmiştir. Şu noktayı da dikkate almak gerekir ki Peygamberler ve vasiylerinin tebliğde uyguladıkları kendi zamanlarının metotlarını veya klasik metotların, günümüzde bilimin gelişmesiyle ortaya çıkan yeni metotların karşısında olduğunu söyleyemeyiz. Zira tebliğe ait dini öğretiler, iletişim araçlarından çok, iletişimin nedenlerine eğilmektedir. Ve biliyoruz ki hedef, zaman veya araçlara bağlı değildir. Ayrıntılı Cevap bölümünde bu konuya daha çok değineceğiz.

Ayrıntılı Cevap

Haber veya mesajın iletilmesi, bilgiler, kişisel ya da grupsal tecrübelerin başkalarına aktarılması vb. gibi durumlarda tebliğ denen şey ortaya çıkar.

Günümüzde yazılım araçları ve donanım yöntemleri birbirine bağlı sistemleri meydana getirmiştir. ‘İletişim Bilimi’ni bilmek tebliği önemli ölçüde etkilemektedir. Artık tebliğ kişisel bir hüner olmaktan çıkmış ve belkide bir bilime dönüşmüştür.

Bazıları günümüz dünyasında doğal olarak yeni teknolojiye bağlı olan dinî tebliğ ve iletişimin nasıl olması gerektiğini soruyorlar. Acaba İslamî tebliği, bütün yaşamımızı etkileyen günümüz iletişim modellerine uygun hale getirebilir miyiz?

Sorunun cevabı için önce klasik tebliğ ile İslami tebliğ arasındaki ilişkinin ne olduğunun bilinmesi gerekir. İslamın başlangıcında uygulanan her metot İslamın sünneti zannedilebilir. Başka bir ifadeyle o dönemde tebliğ güçlü hatipler tarafından yapıldığı için minber ve hitap etme, sınırlı iletişim metotlarındandı. Onu dini bir etiketle diğer metotlardan ayırabiliriz. Ve din baki olduğu sürece bu metot uygulanmalıdır.

Böyle bir anlayış bazılarını İslami metotla modern metot arasında bir bağ kurmaya zorlamıştır. Ama gerçek nedir?

İslami kaynaklara baktığımızda tebliğ yöntemlerinin zamana bağlı olmadığını, hiç bir kutsallığının bulunmadığını ve herhangi bir sınırlamanın getirilmediğini görmekteyiz. Önemli olan tebliğ ve iletişimin hangi amaçla yapıldığıdır.

Peygamberlerin toplumla irtibat kurmadan onu tebliğ etme imkanları olmadığından doğal olarak zamanlarının bütün iletişim araçlarını kullanıyorlardı. Ama zamana bağlı iletişimleri dinin sünneti zannederek onun dışına çıkmak için yeni bir icazet almaya da gerek yoktur. Açıktır ki iletişim araçlarının değişmesi, tarih boyunca süre gelen sabit bilgilendirme metotlarının değişmesine neden olmazlar. Bilgilendirme insanların maddiyat ve maneviyatta ilerlemeleri hedefiyle olabileceği gibi onur kırma, kavmiyetçilik vb. gibi tahrip edici hedeflerde de kullanılabilir. İletişim aracının çeşidi olumlu ve olumsuz hedefleri değerlendirmede fazla etkileri yoktur. Bu yüzden Kur’an’da ve diğer İslami kaynaklarda tebliğ araçlarına fazla değinilmemiş, yüce ahlaki hedeflerin faydası yönünde iletişim ve tebliğin kefesini ağırlaştırmak için hep çeşitli yollar gösterilmiştir.

Aşağıda hiçbir araca bağlı olmayan dini öğretilerden bazılarına değiniyoruz:

1- Öncelikle insan maneviyatını güçlendirmeli ve yapmadığımız şeyleri başkalarından istememeliyiz. Kur’an bu konuda bizleri muhatap alarak şöyle buyuruyor:

‘Ey iman edenler, neden yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında en nefret edilen şeydir.’[1]

‘İnsanlara iyiliği emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz?’[2]

2- Allah tebliği en güzel metodla yerine getirmeyi  emretmiştir: ‘İnsanlara güzellikle söz söyleyin’[3]

3- Tebliğ samimi ve muhatabın geleceği için olmazsa gereken etkiyi göstermeyecektir. Peygamberlerin sözleri: ‘Rabbimin bildirdiği haberleri size bildirmede ve size öğüt vermedeyim.’ şeklindedir.[4]

4- Önemli olan iletişimin aracı değil, iletişimin kendisidir. İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor: ‘Dostlar bir yerde yaşadıklarında birbirlerini ziyarete gitsinler; birbirlerinden uzak olduklarında ise mektuplaşarak iletişim kursunlar.’[5]

5- Bilgilendirmek vazgeçilmez bir ilke değildir. Hatta bazen öyle önemli bir durum ortaya çıkar ki bildiğimiz bazı şeyleri gizlemek zorunda kalırız. Rabbimiz bazı münafıkları şöyle kınamaktadır: ‘Güven yahut korkuya dair bir haber duysalar derhal yayarlar.’[6]

6- İletişim dünyasında görevlilerin güvenliği, önemli konulardan biri olup, bilgilendirme görevi onsuz yerine getirilemez. Allah Teala bu konuda şöyle buyuruyor: ‘Müşriklerden biri, senden aman dilerse Allah’ın sözünü dinlemesi için ona aman ver, sonra da emin olduğu yere dek yolla onu.’[7]

7- Tebliğin etkisini hemen göstermesini beklememek gerekir. Orta ve uzun vadeli hedefler üzerinde düşünülmelidir. Hz. Nuh bir asıra yakın tebliğ etmesine rağmen çok az kimse kendisine iman etmişti.[8]

8- İmanlı kimselerin yaptığı tebliğ, mümkün olduğu ölçüde emredercesine olmamalı ki kendi inancını dayattığı izlenimini vermesin. Bu genel vazife sorumluluk bilinciyle olmalıdır. İdeal İslam toplumunda bütün iyiler birbirlerini severler[9] ve birbirlerine hakikatı ve sabırı tavsiye ederler.[10] Bu yüzdendir ki ümmetlerin en iyisidir.[11]

9- Bununla birlikte imanlı bir grup dini öğretilerde derinleşip, dinde uzmanlaşarak görevini yerine getirecek ve bildiklerini başkalarına öğretecek kimselere ihtiyaç vardır.[12] Uzman tebliğ gruplarının oluşturulması Kur’an-ı Kerim’in de önem verdiği konulardandır.[13]

10- Birçok yerde muhataplarımızı mutlaka bizim inancımıza ikna edip onları dinimize inanmaya zorlamamalıyız. Nitekim böyle bir şey gerçekleşmez de. Böyle durumlarda asıl vazifemiz başkalarını sadece bilgilendirmektir. Muhatabı bilgilendirdikten sonra tutacağı yol bizim asıl hedefimize zarar vermez.[14]

11- Tebliğ ve bilgilendirmede hedef değerlendirmesi yapılmalı ve mesela tebliğden beklenen şey insanların canlarından ve mallarından önemli bir ideal olursa o zaman insan tehlikeye atılabilir ve bu yola girip Allah’tan başka kimseden korkulmaz.[15] Bunun dışında tebliğ ve görüş belirtilirken kazanılan hedef, insanın canı ve malından daha az değerli olması durumunda insan değerli canını az bir değeri olacak olan hedefe feda etmemelidir.[16]

12- Örnek teşkil edecek insanlar, mübelliğleri hedeflerine ulaştırmak için iyi bir yardımcı olmakta anahtar rolündedirler.

Kur’an-ı Kerim, büyük insanları hep örnek olarak tanıtmıştır. Resul-i Ekrem,[17] Hz. İbrahim,[18] Firavunun karısı Asiye,[19] Hz. Meryem[20] vd. bu örneklerin önde gelenlerindendir.

Masum imamlardan İmam Cafer-i Sadık’ta (a.s) Şiilere, sözden çok inançlarını, doğru konuşmak, emanete sahip çıkmak, iyi komşuluk ilişkileri vb. şekillerde amelle insanları cezbetmelerini tavsiye etmektedir.[21]

13- İslam, kırıcı, değersiz veya değeri az tebliğ çeşitlerinin onaylamaz. Din öğretileri, toplumda karamsarlığın oluşmamasını, başkalarının kişisel işlerinin araştırılmamasını, hatta rahatsızlık verecek doğru olan şeylerin bile ifşa edilmemesini istemektedir.[22] Yalan haberlerin veya ‘töhmet’in ifşa edilmesi büyük günahlardandır ve olumsuz etkisi vardır.

14- İletişim, gerçek ihtiyaçların giderilmesi hedefiyle yapılmalıdır. İnsanların arasında dolaşan veya onların maddi ve manevi yaşamlarında etkili olacak yahut muhatapları ıslah edecek içeriğe sahip bilgiler olmalıdır. Ama bazı doğru ya da yanlış bilgiler zaman öldürmek, ömrü boşa harcamaktan başka işe yaramaz ve insanı önemli işlerinden de geri bırakır. Tebliğde önceden ayarlanmış ve kamuoyunun gerçek ihtiyaçlarından uzaklaştırmak ve yalancı ihtiyaçlarla oyalamayıda İslam onaylamamaktadır.[23]

15- Tebliğ, ekonomik bir faaliyet değildir. Her ne kadar mübelliğlerin ihtiyaçları karşılanması gerekiyorsa da İslam açısından tebliğe bir gelir kaynağı olarak bakılmamalıdır. Zira tebliğe bu açıdan bakılsa diğer meslekler gibi geliri çoğaltmak için çeşitli hilelere başvurulur. Yine neye mal olursa olsun insanları etkilemeyen haberciler gibi de olmamak gerekir.

Peygamberler tebliğleri için herhangi bir ücret almazlardı.[24] Ama insanların gönlünden gelerek verdikleri hediyeleri de geri çevirmezlerdi.[25]

Şimdiye kadar söylenenler ve diğer öğretiler bizi, dini tebliğle modern tebliği birbirinden ayrı düşünmemek gerektiği sonucuna götürmekte ve onları bir araya getirmeyi amaçlamaktalar.

Evet, belki tebliğ psikolojisi açısından değişik toplumlara ve değişik muhataplara göre eski ve yeni metotların etkilerini hakkında karşılaştırmalı bir inceleme yapılabilir, ancak klasik ve modern metotların din tebliğinde genel öğretilerin çatısı altında uygulanabileceği de unutulmamalıdır.

 


[1] -Saf/2-3

[2] -Bakara/44

[3] -Bakara/83

[4] -A’raf/62, 68, 79, 93 vd.

[5] -Kuleyni, Muhammed b. Yakup, Kafi, c.2, s.670, H.1, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, Tahran, HŞ.1362, 2. Baskı.

[6] -Nisa/83

[7] -Tevbe/6

[8] -Ankebut/14; Hud/40.

[9] -Tevbe/71

[10] -Asr/3

[11] -Al-i İmran/110

[12] -Tevbe/122.

[13] -Al-i İmran/104

[14] -Nisa/80; En’am/104 ve 107; Şura/48 vb.

[15] -Ahzab/39

[16] -Al-i İmran/28

[17] -Ahzab/21

[18] -Mümtehine/4

[19] -Tahrim/11

[20] -Tahrim/12

[21] -Kafi, c.2, s.77, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, HŞ.1362.

[22] -Hucurat/12. Bunun islami deyimi ‘gıybet’tir. Gıybetin istisnaları vardır.

[23] -Lokman/6.

[24] -En’am/90; Hud/51; Kalem/46 vb.

[25] -Şeyh Saduk, Men La Yahduruhu’l-Fakih, c.3, s.299, H.4070, Camiay-ı Müderrisin, Kum, HK.1404.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar