Gelişmiş Arama
Ziyaret
9173
Güncellenme Tarihi: 2011/04/28
Soru Özeti
Filozoflar diyorlar ki, Allah’tan şer gelmez. Oysa Şems suresinin 8. ayetinde bunun aksi buyurulmaktadır. Bu tezat nasıl halledilebilir?
Soru
Filozoflar, Allah’tan şerrin gelmeyeceğini söylemekteler. Oysa Şems suresinin 8. ayetinde açıkca bunun aksi buyurulmaktadır. Bu tezat nasıl halledilebilir?
Kısa Cevap

Şems suresinin 8. ayeti, insanın yapması ve yapmaması gereken şeylerin Allah tarafından ona öğretilmesi, Allah’ın inayet ettiği akıl ve vicdanla ‘fücur’ ve ‘takva’yı tespit edebileceği hakkındadır. Yani şerlerin Allah’tan geldiği konusundan bahsetmemektedir. İslam filozoflarının çoğu her ne kadar varlığın hayır, hayırın da varlık ve şerrin yokluk olduğunu kabul etmişlerse de bu, öne sürülen tahlillerden sadece biridir. Başka tahlillere göre şerleri yokluk kabul etmeyip ona göre konuyu ele alabilir ve söz konusu tezadı giderebiliriz.

Evet, bazı ayetlerin zahirinden şerrin Allah’tan veya insandan çıktığı anlaşılsa da şerrin yokluk olduğu görüşüne göre hayırla şer karşılaştırması tezat (müspet ve menfi karşılaştırma) değil, yokluk ve meleke karşılaştırmasıdır. Ve biliyoruz ki, yokluk ve meleke karşılaştırması ‘sırf’ yokluğun aksine varlıktan bir parça faydalanabilmektedir. Bu yüzden de şer, faile dayandırılmaktadır.     

Ayrıntılı Cevap

Sorunun cevabına geçmeden önce bazı noktalara değinmekte fayda var:

1- Şems suresinin 8. ayeti olan ‘Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham etmiştir.’ ayeti ne manaya gelmektedir?

Ayet insanın yaratılışı hakkındaki en önemli meselelerden birine, yani ‘kötülük’ ve ‘takva’nın ilhamına değinmiştir. Bunun manası şudur: İnsanın yaratılışı tamamlanıp varlığı ortaya çıktıktan sonra, Allah Teala ona ‘yapması ve yapmaması gereken şeyler’i öğretmiştir.[1]

‘İlham etmiştir’ cümlesindeki ‘ilham’ kelimesinin asıl manası ‘bir şeyi yutmak veya içmek’tir. Daha sonra Allah’ın ruha bir şeyi telkin etmesi manasına gelmiştir. Sanki insan o şeyi bütün varlığıyla içiyor ve yutuyor. İlham vahiy manasına da gelmiştir.[2]

‘Fücur’ kelimesi ‘fecr’ kökünden olup ‘geniş bir şekilde yarmak’ demektir. Sabahın beyazlığının gecenin karanlığını yarmasına ‘fecr’ denmektedir. Günahların din perdesini yırtmasına da ‘fücur’ denir. Ancak ayette kastedilen şey fücurun nedenleri ve ona giden yollardır. Takva kelimesinin kökü de ‘korumak’ manasına gelen ‘vikaye’dendir. Yani insan kendisini kötülük ve günahlardan korur ve kenara çeker.

Belirtmek gerekir ki, ‘Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham etmiştir.’ ayetinin manası, bazılarının zannetiği gibi insanın içindeki tezat, Allah’ın insanda fücur, kötülük ve de haya perdesini yırtan nedenlere davet etmesi, yine onu hayır ve iyiliklere yöneltecek yollara götüren fücur ve takvanın nedenleri manasında değildir. Aksine ayet, bu iki hakikatın insana ilham edildiği ve öğretildiği manasına gelmektedir. Daha sade bir ifadeyle, doğruyu ve eğriyi ona göstermiştir. Nitekim Beled suresinin 10. ayetinde şöyle buyuruyor: ‘Ve ona iki sarp yol gösterdik.’

Başka bir ifadeyle, Allah Teala insana öyle bir akıl, vicdan ve teşhis etme kudreti vermiş ki fücur ve takvayı akıl ve fıtratla birbirinden ayırabilmektedir. Bu yüzden bazı müfessirler ayetin gerçekte Allah’ın insana verdiği anlama gücüyle ‘akli hüsn ve kubh’ meselesine işaret ettiğini söylemeketeler.[3] Yani insanın kemali onun iradesi ve kazanımıyladır.[4] Bu yüzden Kur’an bir sonraki ayetlerde tezkiye ve günaha bulaşmayı insanın  kendisinden kaynaklandığını belirtmiştir.[5]

2- Soruyu soran kardeşimizin sorusu ‘Bazı ayetlerde iyilik ve kötülüklerin Allah’tan geldiği buyurulurken,[6] bazılarında da yalnızca iyiliklerin Allah’tan, kötülüklerinde insanın kendisinden geldiği[7] buyurulmaktadır, bu tezat değil midir?’ şeklinde olsaydı daha iyi olurdu. Şerrin ortaya çıkmasında insanın irade ve amellerinin önemli bir rolü vardır. Zira ahlaksızlık, zulüm, fakirlik, açlık ve ekonomik, siyasi, sağlık vs. birçok şer insanın iradesinden kaynaklanırken, kimi dünyevi azapların ve bütün uhrevi azaplar gibi[8] azapların biz insanların amelleriyle tekvini ilişkisi vardır.[9] Buna göre şerler birer varlık olup filozofların dediği gibi yokluk değillerdir. Eğer yokluk olsalardı o zaman olmayan bir şey Allah’tan veya insandan geldiği nasıl açıklanabilirdi? Bu iki görüş arasında nasıl bir bağ kurulabilir?

Cevap şudur: a) Şerrin yokluk olduğu tahliline göre hayır ve şerrin karşılaştırması zıtlık (müspet ve menfi nispeti) karşılaştırması değil, yokluk ve meleke karşılaştırmasıdır,[10]. Ve şunu da biliyoruz ki, yokluk ve meleke karşılaştırması ‘sırf’ yokluğun tersine varlıktan bir parça faydalanabilmektedir. Bu yüzden de şer faile dayandırılmaktadır.

Yani, ilahi dünya görüşüne göre herşeyin yaratıcısı Allah’tır[11] ve Allah her şeyi güzel (iyi) yaratmıştır.[12] Allah’a ait olan şey hüsn, güzellik ve hayıra dayalı yaratmadır. Acılar ve sorunlar ya doğal şerlerdendir veya ahlaki şerledir. Yokluk oldukları için Allah’ın yarattığı mahluk değildirler. Yukarıdaki ayetler insanın iradesinden kaynaklanan ahlaki şerlere işaret etmektedir. Ayetler, ilahi hayırlardan mahrum olma nedeninin bireyin ya da toplumun amelleri olduğunu söylüyorlar. Ancak bu, sorunların Allah’ın yaratmadığı kemallerin olmamasıyla çelişeceği manasında değildir.

Alimlerden birinin dediği gibi dünya güneşin etrafında döndüğünden hep güneşe dönük olan tarafı aydınlıktır. Diğer tarafı karanlıksa bunun nedeni güneşe doğru olmadığı içindir. Yoksa güneş daima ışık saçmaktadır. Dolayısıyla dünyaya: Ey Dünya! Aydınlık tarafın güneşten, karanlık tarafın da kendindendir’ diyebiliriz.[13] Öyleyse insan ve iradesi Allah’ın sultasının altında olması açısından kötülükleri, hatta insanın yaptığı kötülüklerin Allah’tan olduğunu söyleyebiliriz. Ama diğer yandan Allah’tan hep hayır sadır olduğundan kötülüklerin O’ndan geldiğini söylemek gerçekte var olan bir yokluğun ortaya çıktığı kaynak olma yönündendir. Kötülüklerin insandan geldiğini söylemekte aynı şeydir. Ama insan, hayırlardan ve güneşin ışığından faydalanabileceği halde kendi iradesiyle kendisini onlardan mahrum edip güneşe sırtını döndüğü için cezayı haketmiştir. Kısacası hayır ve şer karşılaştırması yokluk ve meleke karşılaştırması türündendir. Ve yokluğun böyle yerlerde varlıktan bir payı vardır. Bu yüzden de ona dayandırılabilir. Nitekim ölüm, yokluk olmasına rağmen yaratılması Allah’a dayandırılmıştır: ‘Öyle bir mâbuttur ki hanginiz daha güzel işte bulunacak, sizi sınamak için ölümü ve dirimi yaratmıştır.’[14]

b) Şer konusunda dinin içinden ve dışından farklı tahliller yapılmıştır. Dinin dışı ve felsefe açısından aşağıdaki tahlillere değinebiliriz:

1. Şerlerin yokluk olması,[15] 2. Şerlerin göreceli olması,[16] 3. Hayır ve şerlerin birbirlerinden ayrılamaması,[17] 4. Hayırların şerlerden çok olması,[18] 5. Şerlerin hayırlara mukaddime olması,[19] 6. Şerler, detay ve dünyevi bakıştır,[20] 7. Şerler arazdırlar.[21] Bunlar sadece felsefi tahlillerdir. Şerlerin yokluk olarak algılanmadığı diğer tahlillere göre bu konu üzerinde konuşulabilir.

Son olarak diyoruz ki, Şems suresinin 8. ayeti şerlerin Allah’tan geldiğini kastetmiyor, ayet yalnızca Allah’ın insanlara öğrettiği ‘yapılması ve yapılmaması gereken şeyler’i söylüyor. İnsan, Allah’ın kendisine lütfetttiği akıl ve vicdanla ‘fücur’ ve ‘takva’yı tesbit ve derkedebilir. Evet, bazı ayetlerin zahirinden şerrin Allah’tan veya insandan kaynaklandığı anlaşılsa da belirtmek gerekir ki, bu dayanak yalnızca yokluğun çıkış kaynağına göredir. Bu yüzden şer ‘sırf’ yokluk değil melekenin olmamasıdır; onun da varlıktan bir payı vardır.



[1]- Usul-u Kafi’de Hamza b. Muhammed et-Tayyar senediyle İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen uzun bir hadiste İmam (a.s): ‘Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham etmiştir.’ ayeti hakkında şöyle buyuruyor: ‘Ona neyi yerine getirmesi gerektiğini ve neyi terketmesi gerektiğini açıklamıştır.’ (Tefsir-i Nur-us Sakaleyn, c.5, s.587).

[2]- Ancak bazı müfessirlere göre ‘ilham’la ‘vahiy’ arasında fark vardır ve o farkta şudur: Kendisine ilham edilen kimse onun nereden geldiğini bilmez. Halbu ki vahiy geldiğinde nereden ve nasıl geldiğini bilir.

[3]- Tefsir-i Nümune, c.27, s.46-47.

[4]- Maarif-i İslami, c.1, s.109; daha fazla bilgi için bkz: Dizin: Sırat-ı Müstakim’den Sapmanın Nedenleri, 164. Soru (site:1194); İnsan ve İrade, 287. Soru (site:2483); Beşerin Hidayeti, 631. Soru (site:690); İnsan, Cebir ve İhtiyar, 1896. Soru (site:2718); İnsanın İradesi ve İlahi Hidayet, 217. Soru (site:2112).  

[5]- Şems/9-10.

[6]- Nisa/78.

[7]- ‘Sana gelen iyiliğe ait şey Allah'tandır, kötülüğe ait olansa nefsinden’ (Nisa/79)

[8]-Abdülhüseyin Hüsrevpenah, Kalemrov-u Din, s.70-73; bkz: Allah’ın Merhameti, 918. Soru (site:1000)

[9]- Daha öncede ispat edildiği üzere dünya ve ahirette bir kısım sevaplar her ne kadar daha önceden belirlenmişse de, bir kısmı da amel ve karşılık temeli üzerine kurulmuştur. Yani sebep ve sonuç türündendir. Daha güzel bir ifadeyle verilen karşılık amelin kendisidir ki ahirette ortaya çıkmıştır.     

[10]- Şer, hayır melekesinin olmamasıdır ve karşı kemale sahip olma durumu olan eksik varlık olma yönünden elde edilmektedir. Bkz: Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Felsefe, c.2, s.472, (Nur-ul Hikmet programından).

[11]- Zümer/62

[12]- Secde/7

[13]- Bu yüzden Nisa/79’da insana ‘Sana gelen iyilik Allah'tan, kötülükte nefsindendir’ diye hitap edilmiştir. Bunun nedeni şudur: Kötülüklerin insandan geldiği açısından bakıldığında insana nispet verilmekte, ama insan ve iradesi de Allah’ın hakimiyeti altında olduğu açısından bakıldığında Allah’a nispet verilmektedir. Örneğin bir devlet memuru hata yaparsa bu hata hem ona nispet verilir, hem de devletin memuru olması hasebiyle devlete nispet verilir. İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Allah insana ‘senin irade ve isteğinde bendendir’ diye hitap etmektedir.’ (Tefsir-i Ayyaşi, c.1, s.258); bkz: Tefsir-i Nur, c.2, s.336; Tefsir-i Nümune, c.4, s.24, (Cami-ut Tefasir-i Nur programı).

[14]- Mülk/2

[15]- Eflatun’un şöyle dediği nakledilir: Felsefe, körlük, sağırlık, cehalet, hastalık ve diğer bütün kötülüklerin görmenin olmaması, işitmenin olmaması, ilmin olmaması, gücün olmaması ve sağlığın olmamasına dayandırabilir. Öyleyse şerlerin yokluk mahiyeti vardır ve yokluğun sebep-sonuç düzeninde sebebe ihtiyacı yoktur ki onların Allah’tan geldiğini söyleyelim. Müslüman filozofların çoğu varlığın hayır olmasını ve hayırın varlık olmasını kabul etmiş ve onun açık bir şey olduğunu söylemişlerdir. Şerrin yokluk olmasını da aynı şekilde kesin olarak düşünmekteler. (Bkz: Muhammed Hüseyin Tabatabai, Bidayet-ul Hikme, s.159, (Nur-ul Hikmet programı).

[16]- Alemde mutlak şer yoktur. Deprem, sel, vahşi hayvanlar, hastalık ve mikroplar bazı varlıklar için şer olabilirken bazıları içinde hayırdırlar. Zehir, insan ve diğer varlıklar için zararlı olsa da yılan için şer değildir

[17]- Maddi alem, hareket, zıtlık ve çakışma alemidir. Maddi varlıklar bil-kuvve ve kabiliyet hallerinden bil-fiil haline doğru hareket ve tekamüldedirler. Bu hareketler kimi zaman tezat etmekte ve birbirleriyle çakışmaktalar. Bu durumda şerleri bu alemde hayırlardan ayırmak olmaz. Bu alemin ‘sırf’ hayır olabilmesi için hareket ve madde olmamalıdır. O zaman da konu baştan başka bir hal alır. Yani ardından şerrin çokluğunu gerektirecek hayırın çokluğunun olmaması durumu ortaya çıkar. Tabiatın yok olmasıyla çok olmayan şerden kurtulabiliriz, ama çok olan hayırı da kaybederiz. Ayrıca farklılıklar gibi bazı şerler de iklim ve coğrafi bölgelerin farklılığından kaynaklanmakta ve tabiat böyle farklılıkları gerektirmektedir. Yani tabiatın zatının gereği bu şerlerdir.

[18]- Bu alemde her ne kadar şer olsa da onlar hayırlardan asla çok değildir. Yoksa bütün alem yok olurdu. Alem baki ve ayakta kalmışsa bu, hayırların çokluğunu gösterir.   

[19]- Zorluklar, sıkıntılar, musibetler, felaketler, bilimin, maneviyatın, sanatın, teknolojinin s. gelişmesinde önemli rolleri vardır. Yani insan yeteneği, bozuk ve zor yollarda gittiği zaman gelişir, zorluk ve düzensizliklerle mücadele eder. Demek ki, şerler birçok hayırın kaynağıdır.   

[20]- Detaydan kaynaklanan şerler; insan kainatın tümüne bir bütün olarak bakarsa şerlerin yerinde ve gerekli olduğunu görecektir. Hatta şer görmeyecektir. Biz insanlar detaycı olduğumuz için olumsuzlukları şer görüyoruz. Eğer bir eve bir bütün olarak bakarsak tuvalet ve sağlık malzemelerinin gerekli olduğunu görecek ve onları şer saymayacağız. Ama sadece tuvaletin kötü kokusuna bakarsak onun kötü ve şer olduğuna hükmederiz.

Bazı şerlerde olaylara dünyevi gözle bakıldığı içindir. Ahiret alemi göz önüne alınırsa şer denen şey olmayacaktır. Örneğin ölüm, dünyaya düşkün insan için yokluk ve şer iken mümin için bir alemden başka bir aleme intikaldir. Sonuç şu ki, bazı işler insan açısından hayır ve şerdir, ama kapsamlı olarak baktığımızda gerçekte öyle olmadıkları anlaşılır.

[21]- Bazen deniliyor ki, Allah’ın iradesi şerlere her ne kadar bil-araz olarak yönelik olsa da biz-zat iradesi hayır işlere yöneliktir. Öyleyse şerler Allah’ın biz-zat iradesiyle değil, bil-araz ve bit-tab’ iradesiyledir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar