Gelişmiş Arama
Ziyaret
7272
Güncellenme Tarihi: 2010/02/06
Soru Özeti
Allah bir işi yapamayacak kadar güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
Soru
Allah bir işi yapamayacak derecede güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
Kısa Cevap

Bu soruda dile getirilen iddia ve varsayım şudur: Her nerede Allah’ın zatı bir işi yapmaya güç yetirebiliyorsa O’nun kendisi bu işi yapar ve eğer buna güç yetiremezse sebeplerden istifade eder. Allah’ın her işe güç yetirebildiğini bildiğimizden dolayı O’nun fillinin nedenler kanalıyla gerçekleşmesi muhaldir ve her kim bir işin nedenler kanalıyla gerçekleştiğini iddia edecek olursa, onun iddiası geçersizdir. Çünkü böyle bir insan Allah’ı aciz bilir.

Bu tür bir akıl yürütme doğru değildir ve burada kullanılan safsata çok açıktır; çünkü kendi vicdanımızla evrendeki birçok hususun başka hususlar için neden olduğunu, bununla birlikte kendilerinin de bir başka nedene ihtiyaç duyduklarını ve bağımsız bir varlıklarının olmadığını biliyoruz. Bu vicdani esası inkâr etmek safsata manasına gelir ve hiç kimse günlük hayatında bu kaideyi inkâr etmemektedir. Allah’ın evrendeki işleri bazı nedenler kanalıyla yapması, O’nun bu işleri yapmada güçsüz olduğuna hiçbir şekilde delalet etmez! Çünkü nedenler ve nedenlerle ilintili olan her şey kendiliklerinden var değildirler, onların tüm varlığı yüce Allah’ın zatına bağımlıdır. Bundan dolayı ister dünyevi ve ister gaybi işler alanında olsun, ilahi fiiller özel nedenler kanalıyla gerçekleşir. Bu Allah’ın hikmetindendir ve O’nun zatında bir eksikliğin bulunduğuna delalet etmez. Tabii hususlarda insanın ihtiyaçları nedenler silsilesi kanalıyla gerçekleştiği ve bu nedenlerin nedensellikte hiçbir bağımsızlıkları olmadığı gibi, manevi hususlarda da bu kaide pekâlâ kabul edilebilir. Birçok ilahi fiilin Allah’ın izniyle yönetici melekler tarafından yapıldığını ve bu konunun Allah’ın kudretiyle hiçbir şekilde çelişmediğini bilmekteyiz. Eğer evrende itibari (nedensellikte bağımsız olmamak) olarak bile hiçbir nedenin gerçekleşmemesi öngörülseydi, esasen Allah dışında hiçbir varlığın var olması mümkün olmazdı. Çünkü O’nun dışında var olan her şey etkisizdir ve O’nun dışında eğer bir şey varsa bu arazi ve itibaridir. Nedenlerin varlığı da bu türdendir.

Ayrıntılı Cevap

Gök, yeryüzü ve bunların içinde bulunan her şey yüce Allah’ın kudretinin yansımalarıdır ve Allah her işi yapmaya kadirdir. Ama bu sonsuz kudret, ilahi fiilin nedenler kanalı olmaksızın gerçekleştiği anlamına gelmez. Allah, evreni hikmet esasınca yaratmış ve tüm gaybi, zahiri, tekvini ve dünyevi fiilleri nedenler aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Bu evrende birçok işi yapmakla görevli olan melekler buna bir örnek teşkil eder. Aynı şekilde maddi dünyada da her işin doğal nedenleri vardır; örneğin bir şahıs acıkırsa yiyeceğe ihtiyaç duyar. Her ne kadar tüm işler Allah’a dönse de ve her türlü kudret ve güç onun elinde olsa da[1] tabii hayatta su ve yiyecek hayatın sürdürülmesinin aracıdır. Bu, Allah’ın işleri vasıtasız yapmaktan aciz oluşu anlamına gelmez. Bunun manası, insanın maddi ihtiyaçlarının maddi neden ve sebepler ile karşılandığıdır. Bu nedenlerden istifade etmek şirk ve tevhidi inkâr etmek manasına gelmez. Elbette bu sebepleri etki etmede bağımsız bilirsek iş değişir. Bu anlam hidayete erdirme ve manevi feyizleri ulaştırma gibi maddi olmayan konularda da geçerlidir. Bundan dolayı nedensellik kaidesi ve evrendeki her işin kendine özel sebepler ile gerçekleşmesi, kanıtlamaya ihtiyaç duymayacak kadar açıktır. Bununla birlikte İslam inançları ve Ehlibeyt mektebinde, işleri doğal sebeplere bağlama inancının yanlış bir konu olduğunu ve evrendeki her nedenin salt Allah’ın iradesinin gerçekleşmesi için bir kanal olduğunu bilmekteyiz. İnsanın iradi fiilleri bile Allah’ın iradesinin boylamındadır. Hiç kimse kendi amellerinden Allah’ın kudretinin dışında iş göremez ve gerçekte Allah dışında hiçbir etki eden yoktur. Her kim her mertebede böyle bir görüşe inanırsa, İslami inançlara göre müşrik sayılır. Bu nedenle Allah’ın fiillerinin tümü nedenler kanalıyla gerçekleşir ve bununla birlikte bu nedenler nedensellikte bağımsız olmayıp ilahi irade ve kudretin etkisi altındadırlar. Bu tümel kaidede ateşin yakmadaki etkisi gibi maddi nedenler ile evreni idare etmedeki meleklerin nedensellikleri gibi gaybi nedenler arasında, aynı şekilde insanın ihtiyari fiilleri ile onun ihtiyarı dışında gerçekleşen hadiseler arasında bir far bulunmaz. Kamil tevhitten maksat nedensellik ve ihtiyar kaidesinin iptal edilmesi değil, bu akidedir. Şia mezhebi veya diğer İslam mezhepleri çerçevesinde tevessüle veya imam ve kâmil insanın vasıta olmasına inanmak hakkında ise başlangıçta hatırlatılması gereken çok önemli ve bu meseleye bakmada temel alınması gereken konu şudur: İmam, kılavuza ve aracıya ihtiyaç duymak, bu ihtiyacın bilincinde olmayı gerekli kılar. İnsanların kendi fıtratları esasınca, sürekli insaniyetin yetkinlik makamı ve ilahi hilafete ermiş kâmil bir insanı aradıklarını ve onun varlık aynasıyla veya ona aşk duyarak ve tevessül ederek kendilerinin gerçekte kaybolmuş hakikatini bulmaya çalıştıklarını biliyoruz. Bu kâmil insan Şiilik mezhebinde imam olarak adlandırılan kimsedir. Kur’an şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz.[2] Bu ayet gerçekte ihtiyaç ve doğruluk gereğince Allah’ı isteyen inananlara kılavuzluk etme hedefini gütmektedir. Elbette bu iş Kur’an’ın tavsiyesiyle, kendi nedenleri aracılığıyla çok kolaydır. Sonraki konu ise şudur: Hz Peygamberi (s.a.a) veya bir imama tevessül etmek ve onları aracı kılmak, hiçbir şekilde onlar için bağımsızlık iddiasında bulunmak anlamına gelmez. Nitekim evrendeki hiçbir neden Allah’tan bağımsız olarak göz önünde bulundurulamaz. Böyle bir düşünce yüce Allah’a şirk koşmaktır. Ama genel olarak Kur’an’ın tabiri ile iman makamına ermemiş[3] ve gerçek muvahhit olmamış birçok Müslüman’ın maddi nedenlere dayanma konusunda Allah’a şirk koşmaları muhtemeldir. Aynı şekilde bahsimizin asıl konusu olan salih ameller, kılavuzdan istifade etmek, peygamber ve Allah’ın velilerine tevessül edip onlara aşk duymak gibi manevi nedenler konusunda da şöyle söylemek gerekir:  Eğer bu hususlar sebep sıfatıyla göz önünde bulundurulacak olursa, sadece tevhit ve Allah’a aşk duymadaki ihlâs oranınca bizi manevi hedefe ulaştıracaktır. Bundan dolayı İslam’da tevhit esası zedelenmez bir esastır. Lakin buradaki nokta şudur: Bu manevi halis neden ve ameller bizi tevhidin hakikatine aşina kılar. Salt teorik açıdan tevhit iddiasında bulunmamız ve pratikte gönlümüzün istediği hususlarda aracılara tevessül etmemiz, onları nedensellikte bağımsız bilmemiz ve bazı konularda tartışılması ve incelenmesi gereken deliler ile imam, nebi ve veliye tevessül etmek Allah’ın kudreti ve tevhit ile çelişir diye itirazda bulunmamız doğru olmaz. Kamil insan ameli açıdan tevhidin rüknü sayılır; çünkü o tümüyle varlığında fani olmuş ve muvahhit olmanın numunesi haline gelmiştir. Gerçekten de tevhit iddiası ameli olarak ve ilahi mizanda ölçülecek olursa kâmil insandan başka kimse buna layık görülmez ve Müslüman bir fert tüm şeylerden bağını kesip fani olmadıkça müşrik sayılır ve Allah’ı istemede yetersiz sayılır. Bu nedenle tevhit iddiasında bulunmak ve onun hakkında tartışmak ayrı bir konu, onun insanda gerçekleşmesi ise bambaşka bir konudur. Kur’an bu hususta şöyle buyurur: Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.[4]

Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki yanıtlara başvurabilirsiniz:

Vasıtasız bir şekilde Allah’a tevessül etmek ve O’nunla irtibat kurmak, 542 (Site: 590).

Allah’a yakınlaşmada vasıtaların rolü, 6940 (Site: tr7040).

Ehlibeyt’e tevessülün felsefesi, 1321 (Site: 1316).

 

 


[1] "لاحول ولا قوّة الا بالله".

[2] Maide Suresi, 35. ayet.

[3] Hucurat Suresi, 14. Ayet: "قالَتِ الْأَعْرابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَ لكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنا وَ لَمَّا يَدْخُلِ الْإيمانُ في‏ قُلُوبِكُم‏"

[4] Yusuf Suresi, 106. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar