Gelişmiş Arama
Ziyaret
7620
Güncellenme Tarihi: 2011/06/21
Soru Özeti
Akrabalık bağı olmayan eş'e verilen hibenin geri alınması caiz midir?
Soru
Kişi bir Apartmanın altı payından ikisinin senedini hanımının adına yapmış. Ancak şimdi beraberce müşterek bir hayat sürdürmeleri imkânsız duruma gelmiş. Kadın kendi mihrini talep ettiği takdirde kişi eşinin adına senedini yapmış olduğu o iki payın değerini mihrin değerinden sayarak çıkarıp geride eksik kalan kısmını diğer malından tamamlayıp verebilir mi? Hibe etmenin hükümlerini dikkate alarak lütfen beni aydınlatınız. Not: kadın kişinin nesepsel mahremlerinden değildir. Hibe karşılıksızdır. Hibe edilen malın kendisi de değişikliğe uğramadan yerinde duruyor.
Kısa Cevap

Hibe lügat literatüründe bir kimseye herhangi bir şeyi karşılıksız olarak bağışlamak anlamındadır. Hibe kavramsal olarak da hibe eden kişi kendi mülkünden olan bir şeyi karşılıksız ve bedava başka birisinin mülküne sokmak (temlik ettirme) anlamındadır. Buna atiye ve nehle de deniliyor.

Eğer kişi hibe ettiği malı kedisinden istifade etsin diye eşine arîye unvanıyla vermiş, veya ona karşılıksız bir şekilde bağışlamış ve bağışlamış olduğu malın kendisi değişime uğramadan önceden nasıl idi ise aynen olduğu gibi eşinin yanında mevcut ve eş'inin de kendisiyle akrabalık bağı yoksa hibeyi iptal ederek malını geri alıp onda tasarruf edebilir. Ama eğer eş'inin kendisiyle akrabalık bağı var veya yapılan hibe karşılıklı hibe türünden ise yapılan hibe sahihtir ve dolayısıyla iptal edemez.

Ayrıntılı Cevap

Hibe lügat literatüründe bir kimseye herhangi bir şeyi karşılıksız olarak bağışlamak anlamındadır. [1] Hibe kavramsal olarak da hibe eden kişi kendi mülkünden olan bir şeyi karşılıksız ve bedava başka birisinin mülküne sokmak (temlik ettirme) anlamındadır.[2] Buna atiye ve nehle de deniliyor.[3]

Akrabalara hibe ve bağışlamalarda bulunmak müstahaptır. Özellikle baba ve kendi çocuklarına hibe ve bağışta bulunmanın müstahap oluşu noktasında daha fazla vurgu yapılmıştır. Anne ve Baba fakir ve mala ihtiyaçları varsa onlara hibede bulunmak vacibi ayni'dir. Hibe yaparken Baba kendi çocukları arasında fark gözetmemsi gerekir. Aralarında eşit bir şekilde hibe yapması gerekir.[4]

Hibe'nin Rükünleri:

Hibe üç rükün ve unsurdan oluşuyor:

1-   Vahib (hibe eden): kendi malını başka birisinin mülküne (temlik ettiren) sokan.

2-   mütteheb (kendisine hibe edilen şahıs): mülkiyeti kabul eden kimse.

3-   mevhub (hibe edilen şey) : bağışlanan ve hibe edilen mülk.

Hibenin Kısımları:

Karşılıklı (muavveze) ve karşılıksız (gayrı muavveze) olmak üzere hibe iki kısımdır.

Karşılıklı hibe; hibe eden kişi hibe ederken kendisine hibe edeceği (mütteheb) kişye şart koşuyor: kendisine yapılan hibe karşılığında kendisi (mütteheb) hibe edene bir şey veriyorsa karşılıksız ve bedava vermesi gerekir. Veya mütteheb'in (kendisine hibe edilmiş kimse) kendisi hibe eden kişi şart etmediği halde kendi isteğiyle kendisine yapılan hibe karşılığında karşılıksız ve bedavadan hibe eden kimseye bir şey veriyor anlamında olan hibe türüdür.

Karşılıksız hibe: Hibe veren kişi hibe yaparken kendisine hibe edilen kişi için her hangi bir şart koşmamış veya kişinin kendisi kendisine yapılan hibenin karşısında her hangi bir şey vermiş olan hibe türüdür.[5]

Hibe caiz olan bir akit türüdür. Yani iki taraftan herhangi birisi bu akti bazı yerler hariç bozabilir. Bozulması caiz olmayan yerlerde hibe zorunluluk kazanmış hibe eden kişi artık bozup hibe ettiği şeyin aynısını alamaz. Bu yerler şunlardır.

1-   Kendisine hibe edilen kişi akrabadan ise; Anne ve Baba gibi.

2-   Hibe eden kişi hibeyi Allaha yakınlaşmak (kurbeten ilallah) amacıyla yapmışsa.

3-   Hibe karşılıklı hibe türünden olursa. Karşılığı az olsa bile.

4-   Hibe edilen mal eski halinde kalmıyor ise; bir kısmı veya bütünü yok olmuş Veya şekli değişime uğramış ise. Örneğin kumaş ise dikilmiş, yenecek maldan ise yenilmiş. Veya kendisine hibe edilmiş kişi hibeyi başka birisine vermiş.

5-   Hibe eden kişi hibe ettiği malı kedisine hibe edilmiş kişiye teslim etmiş ve kendisi vefat ederek dünyadan güçmüşse.[6]

Hibe'den Dönme Yöntemi:

Hibe ettiğinden vazgeçip hibe ettiğini geri almak ya dille olur: Örneğin hibe eden kişi "ben hibe etmekten vazgeçtim" ya hibe ettiği kişiye, "malımı geri ver" demesi gibi, veya fiil ile olur: Kendisi hibe ettiği malı kendisine hibe edilen kişinin elinden alır. Hibe eden kişi hibe ettiği malını satarsa, kiraya verirse veya vakıf ederse ve bunları yaparken hibeden vazgeçtiği niyetiyle yaparsa buda fiili olarak hibeden geri dönme anlamındadır. Hibeden vazgeçerken kendisine hibe edilen kişiyi haberdar etmek zorunda değildir. Yani haberdar etmeden de bunları yapabilir.[7]

Buna binaen eğer kişi hibe ettiği malı kedisinden istifade etsin diye eşine arîye unvanıyla veya ona bağış amacıyla bağışlamışsa ve bağışlanmış olduğu malın aynısı hiç değiştirilmeden yerinde olduğu gibi eş'inin yanında mevcut ise, eşin de akrabadan değil ve hibeyi zorunlu kılan yukarıda zikredilen durumlar söz konusu değilse hibeyi iptal ederek malını geri alıp onda tasarruf edebilir. Ama eğer eşi akrabandan birisi veya hibe karşılıklı olmuş ise hibe sahihtir ve iptal edilemez.

Bu nedenle zikredilen soruda durum anlatıldığı gibi ise kişi hibe ettiği iki payı hesaplayıp mihrin değerinden düşüp geride kalmış kısmını tamamlayarak eş'inin mihrini verebilir.[8]

Evet, imam Humeyni ve Ayetullah Sistani gibi taklidi merciler karı koca arasında hibe unvanıyla gerçekleşmiş ver alları geri alınmaması müstahaptir demişler.[9]



[1] AMİD, Hasan, "ferhengi amid" baskı 12, Tahran: müesesei intişarat-i emir kebir, çahphanei spehr, s. 1082.

[2] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", baskı 1, tahkik ve neşr: müesesei tanzim ve neşr-i asar imam (r.h.), c. (1.2) s. 553; ALİ MİŞKİNİ, "mustalahat-i fıkıh", baskı 2, müesesei çap: el-hadi, s. 221; "kitab-i fikhi imam Sadık aleyhi's-selam", c. 4, s. 221. Şöyle diyor: lügat ilminde "hibe" bağış ve fazldır. Bu cümledendir Allah'ın bu sözü: "Bana kendi tarafından varis olacak bir çocuk hibe ve bağışla" (Meryem 5-6).

Fıkıhçıların literatüründe ise "karşılıksız bir malı hali hazırda başka bir kimsenin mülküne intikal ve onun mülküne vermektir". Tarifte birkaç kayıt zikredilmiş ki her birisiyle bir tür muameleyi hibe türü muameleden ayırmışlar; "mülk ettirme (temlik)" kelimesi hibeyi "vakıf" türü muameleden ayırmışlar. Zira vakıf edilen malda temlik yok. Mal kelimesiyle hibe'yi "arîye" türü muameleden ayırmışlar. Zira "ariye"de malın kendisi değil malın menfaati başkasına veriliyor. "Hâlihazırda" kelimesiyle "vasiyet" türünde gerçekleşen muameleden ayırmışlar. Zira "vasiyet"le mal hali hazırda değil daha sonra, yanı vasinin vefatından sonra vasiyet edilmiş kişinin mülküne girer. Ama hibe hâlihazırda kendisine verilmiş kişinin mülküne geçer. "Karşılıksız" kaydıyla "bey" türünden olan muameleden farklılaşıyor. Zira "bey"le yapılan alış verişte mal karşılıklı bir şekilde birsinin mülkünden çıkıp diğerinin mülküne giriveriyor.

Karşılıklı hibe (hibei muavveze): fakihler hibe şeklinde yapılan muamelenin haddi zatinde karşılık olup olmama kaydı bulunmamaktadır diyorlar. Dolayısıyla karşılıklı da olabilir karşılıksızda olabilir. Buna binaen kişi başka birisine hibe ederken karşıdaki kişiye şart koşarak sende bana bir şey hibe edeceksin veya kedisinden bir işi yapmasını veya terk etmesini isteyebilir ve bu bağlamda onu mülzem (zorunlu) kılabilir. Ec-cevahir sahibi şöyle yazıyor: "Karşılıksız olmaktan maksat "karşılıklı" kaydı hibede gerekli olmadığı anlamındadır, karşılıklı olması caiz değildir anlamında değildir". Gerekli ve vacip olmamakla caiz olmamak arasında var olan fark zaten açıktır. Zira gerekli ve vacip değildir denildiğinde yani hibe yaparken karşılıklı olması şart değildir anlamındadır. Dolayısıyla karşılıklı da olabilir, karşılıksız da. Zira karşılıklı olması vacip değildir ile karşılıklı olması arasında tezat ve tenafi yoktur. Ama caiz değildir denildiğinde karşılıklı olmayı tamamen aradan kaldırıyor.

[3] NECEFİ, Muhammed Hasan, "cevahiru"l-kelam" baskı 7, Beyrut/Lübnan: 1981, c. 28, s. 159-160.

[4] A.g.e. c. 28, s. 191-192.

[5] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. (1.2) s.555.

[6] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. (1.2) s.554 - 556.

[7] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. (1.2) s.556.

[8] Meraci, "tevziul mesail" c. 2, hibe; (istiftaat ez mahkam muazam-i rehberi), s. 997.

[9] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. 2, s.58; SİSTANİ, "minhacus-salihin", c. 2, s. 409, mesele no: 1321.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar